12 Ekim 2014 Pazar



ERKEKLİĞİ İNCELEMEK: 
AÇIKLAYICI REPERTUARLAR, İDEOLOJİK İKİLEMLER 
VE ÖZNE KONUMLARI 


Nigel Edley

Edley, N. (2001) Analysing masculinity:interpretative repertories, ideological dilemmas and subject positions. M.Wetherell, S.Taylor ve S.J.Yates (Hz.kitap) Discourse as Data : A Guide For Analysis, s/ 189-228, London:Sage Publication.

Çeviri:Sibel A. Arkonaç



Giriş
Kitabın bu ikinci cildinin açıkça gösterdiği üzere söylem analizini tarif etmenin ya da anlamanın basit bir yolu yoktur. Sürekli genişleyen bir kilise haline geldi, çok çeşitli farklı analitik kuralları ve uygulamaları kapsayan bir şemsiye terim haline geldi. İlk bakışta söylemsel psikolojiyi (discursive psychology) aşamalardan biri belki de düşüncelerden biri olarak yorumlamak kadar psikolojinin klasik sorularının söylem teorisindeki uygulamaları olarak da yorumlamak mümkündür. Ama söylemsel psikolojinin kendisi gerçekte türlü çeşitli bazen de birbirine ters düşen fikir ve argümanların sağlama aldığı karmaşık bir alandır. Bu bölümün amacı söylemsel psikoloji alanı içinde rekabet eden yaklaşımlardan bir başkasını takdim etmektir. Takip eden kısımlarda söylem analizinin farklı stilleri arasında var olan gerginliklerin ve de zıtlaşmaların bazılarına bakacağız. Bu esnada eleştirel söylemsel psikoloji(critical discursive psychology) denilen şeyin tam kalbinde yatan bazı kavramlarla tanışacağız. Ama benim niyetim, bu tartışmalara soyut düzeyde temas etmeye çalışmak yerine, belli bir veri külliyatıyla ilişkili şekilde ya da daha açıkçası şu sıralar devam etmekte olan, erkekler ve erkekliğe (masculinity) dair söylemsel tekrar üretimlere bakan bir araştırma projesiyle ilişkili şekilde tartışmaktır. 
Birinci kısımda, söylemsel psikolojiyi karakterize den bazı teorik gerginlikler hakkında konuşacağım, özelliklede aşağıda anlatılan yaklaşımın diğer söylemsel analiz tarzlarını, hem nasıl ödünç aldığını hem de nasıl onlardan ayrı durduğuna özellikle dikkat çekeceğim (Bkz: Wetherell,1998). Sonra ikinci kısımda ise bu fikir ve kavram bütününün, sosyal bilimcilerin erkek ve erkeklik anlayışlarına güçlü ve belirgin bir katkıda bulunacak şekilde nasıl uygulanabileceğine bakacağım (Aynı zamanda Bkz: Edley ve Wetherell,1996; 1997; 1999; Wetherell ve Edley 1998; 1999). Bu araştırmanın arka planına kısa bir girişi takiben esas işim, projeden bazı verilerin analizine nasıl girişeceğimiz olacak. Bunun için eleştirel söylem analizinin ta kalbinde yatan üç kavramla başlayacağım: açıklayıcı repertuarlar, ideolojik ikilemler ve özne konumları. Bölüm, bu yeni bulduğunuz analitik hünerlerin pratiğini yapabileceğiniz, biraz daha fazla empirik veriyle bitecektir.

1. Söylemsel Psikolojiyi Haritalandırmak
Önceki kısımda da gördüğümüz üzere söylemsel psikoloji dili ya da söylemi, psikolojinin geleneksel yaklaşımlarından daha merkezî noktaya yerleştirmesiyle farklılaşır. Geçmişte psikologlar tipik şekilde dile insanların beyninde ya da zihinlerinde içerde olup bitene dair ipuçları sağlayan bir kaynak olarak bakardı, söylemsel psikoloji ise dile insanların tutumlar, hatıralar ve emosyonlar gibi şeyler hakkında konuşma ya da inşa etme tarzlarını inceleyen bir başlık olarak bakar (Potter ve Wetherell,1987; Zimmerman and Pollner,1971 aynı zamanda bkz: Taylor, bu kitapta Birinci Bölüm).
Söylem psikologları, insanların bir tutum sergilediklerinde ya da geçmişlerinden bir episodu tekrarladıklarında, bir malumat stokunu geri getirme işleminden çok daha fazlasını yaptıkları olgusuna dikkatimizi çekmiş durumdadır. Bu açıklamaların üretilme tarzlarının fazlasıyla bağlama özgü olduğunu, ve de bu farklı konuşma biçimleriyle konuşanların çok çeşitli sosyal eylemler başardıklarını göstermişlerdir.
İnsanların söylemindeki eylem yönelimi-oryantasyonuna bu ilgi (Heritage,1984) bu bölümde ve de bir önceki bölümde özetlenen söylemsel psikoloji versiyonunda ortak bir özelliktir. Mary Horton-Salway gibi (bir önceki bölümün yazarı) açıklamaların ya da beyanların başından sonuna kadar üretiminde icra edilen etkileşimsel işe dikkat çekmek isterim. Ama bu bölümün kapsamı daha geniş olacak, Horton-Salway ve diğerlerinin bu kalıpta –sözgelimi Antaki ve Widdicombe,1998; Edwards,1997; Edwards ve Potter 1992;Widdicombe ve Wooffitt,1995, vurguladıkları sınırların dışına çıkacaktır. Açıkçası, konuşma analizinden ilham alan merkezî bir zorunluluğu ihlȃl edecektir; yani  herhangi bir etkileşim akışında analitik dikkatimizi bütünüyle katılımcıların kendileri için nelerin olup bittiği ile sınırlamamız şarttır.
Açıkça konuşursak bu bölümde sürdürülen söylemsel psikoloji versiyonu, bütün bu gibi akışlara tarihsel bağlamına gömüklüğü içinden bakmakta ısrarcıdır (Wetherell,1998). Bu versiyon insanların konuştukları zaman konuşma akışlarını, geçmişin onlara sağladığı bir terimler repertuarını ya da sözlüğü kullanarak yaptıklarını kabul eder. Bir nesne ya da olayın inşası veya bunlar hakkında konuşma tarzlarının yayılımını dil kültürü sağlar, bu sebeple konuşmacılar tercih yapmaya mecbur kalırlar. Ama tercih seçenekleri her zaman eşit değildir. Bazı inşalar ya da formulasyonlar diğerlerinden daha ‘ulaşılabilir’ inşalar olacaktır, söylemesi daha kolay inşalar olacaktır. Çünkü dünyayı anlama yollarından bazıları kültürel olarak hâkim ya da hegemonik hale gelebilir (Gramsci, 1971). Yani olguların statüsünü dünyanın muhakkak doğru ve kesin tasvirleri olarak farz edebilirler. Söylemsel psikolojinin bu daha eleştirel formunun temel amaçlarından biri, bu normalleştirme/doğallaştırma sürecini analiz etmek ve bu farklı söylem formulasyonlarının en iyi kimin menfaatlerine hizmet ettiğini soruşturmaktır (Foucault,1980; Shapiro, 1992).

Özetle, eleştirel söylemsel psikoloji, söylem ile konuşan özne arasında var olan bu paradoksal ilişkiyi yakalamayı amaçlar. İnsanların aynı zamanda hem söylemin ürünü hem de üreticisi olduğunu (Billlig, 1991), dilinin hem efendisi hem de kölesi olduğunu (Barthes, 1982) kabul eder. Kimliklerin belli hallerde ve de belli haller için nasıl üretildiğinin yanı sıra kültür ya da tarihin hem bu performanslarla nasıl dönüştürüldüğünü hem de bu performansları nasıl etkilediğini incelemeyi amaçlar. Söylemin hem öznel yaşantıyı hem de kim olduğumuz duygusunu nasıl biçimlendirdiğini göstererek söylemin üretken kapasitelerine dikkati çeker.
Takip eden kısımlarda bu argümanları, erkek ve erkeklik üzerine araştırmayla ilişkili şekilde geliştirmek istiyorum. Erkekliğin söylemsel tekrar üretimlerine ayrıntılı bakmadan önce erkekliğin söylem olarak ne anlama geldiğine bir açıklık kazandırmaya çalışarak işe başlayacağım. 

2.Söylem olarak erkeklik
Son senelerde erkek ve erkeklik ile ilişkili konulara sürekli fazla bir ilgi var. Televizyon programları, gazete ve dergi makaleleri kadar her yıl antropolojiyi (Cornwall ve Lindisfarne,1994), psikolojiyi (Scher ve ark. 1993), sosyolojiyi (Connell,1995), dilbilimini (Johnson ve Meinhof 1997) içine alan geniş bir disiplinler yelpazesi üzerinden köprü kuran, bir dizi akademik başlıkların yayınları oldu. Aralarındaki bu ayrılıklara rağmen erkek ve erkekliği anlamanın tam kalbinde dilin yattığı üzerine giderek büyüyen bir sözbirliği var, birçok yazar şimdilerde erkekliğin (ve de genel olarak cinsel rolün) söylemde söylemle inşa edilen bir şey olduğunda ısrarcıdır. 
Şu sıralar tedavülde, söylemin ya da ‘söylemselin’ bir dizi farklı tarifi olduğundan (bkz: Jaworski and Coupland, 1999; MacDonell,1987; Potter ve ark.1990) bu kavramlardan kişinin ne anladığını belirgin hale getirmesi gerekli hale gelmektedir. Bu bölümde ben Mary Horton-Salway’ın Dördüncü Bölümde (kitapta) geliştirdiği tariften daha geniş bir tarif, konuşmaları olduğu kadar giyim tarzlarını, tüketim kalıplarını, hareket tarzlarını kapsayan farklı sembolik faaliyetlerin bütün bir yayılımını kuşatan bir tarif kullanacağım. Sözgelimi bugünün Britanya kültürü içinde erkekliğe; futbol seyretme, pub’ta litrelerce bira içme, trafikte ışıklardan yan şeritteki arabalardan daha hızla geçip gitmek gibi şeylerle yapılan bir şey olarak bakacağım. Rafları takmak, tost makinesini tamir etmek, bahçede sebze tarhının toprağını bellemekte bunun bir parçasıdır. Bütün bunlara (ve daha birçoğuna) kültürümüzde erkek tipine özgülük olarak bakılır. Bu tabii ki bütün erkeklerin bunu yapacağı demek anlamına gelmez ya da hatta sadece erkeklerin uhdesindedir demek de değildir (rafları birçok kadın da takmaktadır). Daha çok, davranışın normatif biçimleri olarak, geleneksel olarak erkeklerle bağdaştırılan uygulamaların (practices) ve özelliklerin tamamı olarak anlaşılanlardır.

Söylemsel psikolojinin, erkeğe ve erkekliğe daha geleneksel anlayışlara meydan okuyuşu bira içmek ve kavgacı olma gibi faaliyetlere uyan statüsüne bağlıdır. Geçmişte bu faaliyetlere, genellikle erkekliğin semptomları olarak; faaliyetin kendinden, hem daha önce gelen hem de daha temel olan bir şeyin ürünü olarak bakılageldi. Bugün birçok insan cinsel rollerin bir şekilde biyolojiden kaynaklandığına ikna olmuş durumdadır, sözgelimi erkekler trafik ışıklarında arabalarıyla depara kalktıklarında bu durum genelde, genleri ya da hormonları düzeyine kazınmış agresiv ve rekabetçi doğalarına atfedilir. Tabii ki insan bilimlerinde ve sosyal bilimlerde bu tarz biyolojik indirgemeciliğe karşı uzun zamandır bir meydan okuyuş vardır (gözden geçirmeler için bkz: Edley ve Wetherell 1995). Diğerlerinin içinde psikanalistler, sosyologlar ve psikologlar insanların kadın ya da erkek cinsel rolleriyle doğmadıklarını, toplumda yetiştikleri için rolleştiklerini savundular. Tıpkı jöle ya da sütlü tatlı yapmak gibi yeni doğanın karakterinin, başlangıçta içine akıtılan ‘kalıba’ göre biçim ya da şekil alabilecek oldukça akışkan, değişken olduğunu öne sürdüler. Sosyalleşme teorileri insanların belli türden kişilikler halinde ancak kademeli şekilde pekiştiğine işaret eder. Kişilik bir kere şekillenince, zorlanırsa biraz ‘bocalayabilir’ ama genel konuşacak olursak, değişmelere karşı dirençli olacağımız farz edilir.

Söyleme karşı uygulama
Sosyal bilimlerde kelimelerle eylemler arasında ya da söylem ile sosyal uygulamalar arasında ayırım yapmak gelenektendir. Ama söylemsel psikolojide bunun genelde hatalı bir ayırım (ya da dualizm) olduğu düşünülür. Wittgenstein ve Austin gibi insanların argümanlarına geri dönerek söylemsel psikologlar, dilin kendisinin bir uygulama biçimi olduğuna işaret ederler. Dil emir verme, söz verme, bahse girme gibi şeyler yapmada kullanılır. Yine de bazı inşacılar söylemsel uygulamalar ile materyal uygulamalar arasına bir hat çekmek istemektedir (Parker,1992;1998 gibi).Sözgelimi, araba hırsızlığının iki farklı ‘gerçeklik’ düzeninden oluştuğunu düşüneceklerdir; araba (ve de ortadan kalkışı) materyal alana aittir, hırsızlık eylemi sembolik alana aittir (inşa edilen gerçeklik olarak görülecektir -olayı belli ahlakî-hukukî çerçeveden bakmanın neticesi- bkz: Foucault,1977). Ama yine de bu ayırım baskı altına girdiğinde kırılıp gitmektedir. Sözgelimi, bir dizi metin ve de söylem vasıtasıyla inşa edilen failin ‘hırsız’ statüsü (sulh hâkiminin kararı ve bununla sonuçlanan suç ‘kaydı’), zarar verici maddî neticelerini pek azaltmamaktadır. Bu metinler tek başına suçluya pahalıya mȃl olabilmektedir. Aynı şekilde bir araba bir makine parçasından daha fazla bir şeydir. Barthes’ın(1973) ustaca gösterdiği gibi arabaların çok kuvvetli efsanevî nitelikleri vardır; önemli statü ve güç sembolleridirler. Doğrusu, arzu nesnesi olan bu nitelikteki arabalar özellikle çalınmaya karşı çok savunmasız kalmaktadır.  Söylem ile uygulamanın içinden çıkılamaz şekilde, birbirlerine bağlı olduklarını görmemiz şarttır.

Bunun tersine bir söylemsel psikolog cinsel rollerin ne içine doğulan ne de nihayetinde o hale geldiğimiz bir şey olduğunda ısrar edecektir. Yukarıdaki benzetmenin aynısına göre bu, sütlü tatlının ya da jölenin asla donmayacağıdır. İnsanların cinsel kimlikleri her zaman göreceli akışkandır, içinde bulundukları belli sosyal ortamlara veya bağlamlara uyum sağlayıcıdırlar. Daha önce listelediğim uygulamalar (sözgelimi tost makinesini tamir etmek, sebze tarhını bellemek v.b.g) ve burası içinse cinsel roller, söylemsel psikoloji analizinde sosyal etkileşimin akışı içinde ‘yapılan’ ya da üstesinden gelinen bir şey olarak anlaşılır. Dolayısıyla, geleneksel psikoloji analizleri erkeğin bira kutularını tekmelemesine, araba yarıştırmasına, sürekli tekrarladığı futbol konuşmalarına birer ayak izi ve onu yapan hayvanın ayak izleri olarak bakarken, söylemsel psikoloji bu sözlerin ve de hareketlerin hayvanın kendisi olduğunda ısrar eder. Erkeklik bu gibi faaliyetlerin sebebi değil daha ziyade bir sonucudur.

3. Erkekliğin söylemsel tekrardan üretimi
Cinsel rollere dair açıklamaların son günlerdeki söylem temelli artışının, çok daha geleneksel özcü ve indirgemeci anlamalarına karşı güçlü bir karşı duruş olarak kurulduğu gerçeğinden ileri geldiğine kimsenin şüphesi yoktur. Söylemsel psikologların erkekliğe ve kadınlığa kalıcı ya da sabit bakmak yerine sürekli an be an yeniden yapılanan olarak bakan temeli bize; cinsel rolün doğal, kaçınılmaz ya da Tanrı vergisi bir şey olduğu varsayımını radikal şekilde tutarsızlaştırılmasını sağlamanın yanısıra, değişmenin çok daha olumlu anlamda nasıl etkilenebileceğini de vermektedir. Statükonun dönüşümü; söylemlere meydan okuma ve değiştirme meselesi olarak anlaşılmaya başlandı, kendileri ve diğer insanlar hakkında farklı hikayeler anlatılmasını cesaretlendiren şey olarak anlaşılmaya başlandı. İnsanlar artık ‘doğal olanı’ yaptıkları savunmasının arkasına saklanamazlar.
Ama aynı zamanda bu gibi değişikliklerin kolayca yapılabileceğini abartan bakışa karşı da tedbirliyiz. Kimliklerin yeniden inşası basit bir gönüllü eylem meselesi değildir (Eagleton,1991), erkek olmak kişinin bir gün kabul edip diğer gün reddettiği bir şey değildir. İş, cinsel kimlik hikâyeleri anlatmaya gelince her şey buna uyar diye bir şey yoktur.

  1. Faaliyet
RESİM GİRECEK
Fotoğrafa dikkatlice bakın. Sahneyi nasıl anlamalıyız? Açıkçası, pankartlardaki ifadelerden (‘Ben bir Erkeğim’) ne çıkartmalıyız? Bu insanlar ne yapıyor? İlk örnek olmakla birlikte bu resim erkekliğin inşasının resmi midir? Bir başka ifade ile bu resim insanları, erkek olarak kendilerini ‘gerçekleştirme’ edimlerini mi tasvir etmektedir?

Tartışma
Bu resimdeki sahnenin ayrıntılı tetkiki bunun, karmaşık söylemsel bir edimin tasviri olduğunu ortaya koymaktadır. Bu resim çekildiğinde (1960’ların ortası civarı), BEN BİR ERKEĞİM ifadesi sadece erkeklik iddiası olarak açıklanamazdı yanı sıra bir insan olma talebi ya da yetişkinlik mevkisine taliplikti ( siyah adamın alt insan grubu ve/veya çocuksu temsili için bkz: Hoch,1979 ve Franklin,1984). Bununla beraber bu fotoğraf tabii ki kimliğin sadece ilan edilerek emniyete alınamayacağını göstermektedir. Kampanya yapan ya da protesto eden erkekler olgusu bize kimliğin, tek başına yapılan bir alıştırma olmaktan çok uzak olduğunu hemen söyler. Kimlikler müzakere edilir, pazarlığı yapılır ya da kazanılır. BEN BİR ERKEĞİM ifadesi böyle bir müzakerenin bir parçasıdır: tersine çevrilemez bir olgu haline yükseltilmiş bir fikir ya da inanç meselesini müzakere etme teşebbüsüdür (Bkz: Woolgar,1988). Kimliğin bir erkek olarak tesisi karışık ve karmaşık bir ortak yapımdır. Sosyal etkileşimlerle modalaştırılır, müzakerelere konu olur ve (resimde elinde silahlı adamların saf tutuşu gibi) içinden çıkılmaz şekilde iktidar, güç alıştırmasına bağlıdır. 
Erkeklerin bu resimde ne için kampanya yürüttüklerini düşünürsek erkekliğin sosyal inşasında gücün merkeziliği gerçekten daha açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Franklin (1984), Wallace (1979) ve Clatterbaugh (1990) gibi eleştirmenlere göre 1960’larda birçok siyah Amerikalı erkek, geleneksel erkek rolünden tatmin olmalarına mani olan yapısal engellere öfke duyuyorlardı. Özellikle hane halkının başı olmalarına ve de esasta evin ekmeğini kazanan kişi olmalarına izin verecek türden işlerden esirgenmeleri gerçeğine çok içerliyorlardı. Dolayısıyla bir erkek olarak tanınma talebinin tek başına bir sembolik mesele olmadığını fark etmemiz şart. Sadece erkek olarak düşünülme arzusu değildir. Burada söz konusu olan sembolik statü ile birleştirilen sosyal, siyasî ve ekonomik ayrıcalıklardır. Gerçekten de birçok batılı kültürde erkek olmanın bileşen öğeleri çalışmak ve eve bir maaş getirme uygulaması olduğu ölçüde, bu iki iddia bir diğeri ile birlikte var olucudur. Bir başka ifade ile aynı şeyin hem bir parçası hem de tamamlayıcısıdırlar.
Cinsel rol kimliklerinin inşasına uygulanan sınırlamalar vardır. Biraz önce de gördüğümüz üzere ihtimallerin esnekliği tabii ki diğerlerinin buna izin vermeleriyle ya da hemfikir olmalarıyla sınırlıdır. İnsanlar erkekliğin tariflerini ya da yeni versiyonlarını sınayabilirler ama bunların kabul edileceğinin bir garantisi yoktur. Bunun yerine erkekler, çok daha denenmiş ve de sınanmış inşalara bel bağlayabilirler; bu erkeklik versiyonları iş tecrübelerinden bildikleri versiyonlardır. Yıllarca erkekler sözgelimi iddialı, kendine güvenen ve sadece iki haftalık ilişki yaşamanın bedelini ödediklerini öğrendiler. Eğer acılarının ve hayal kırıklıklarının üzerine cesur bir ifade kondururlarsa, toplumun onlara daha iyi davrandığını da keşfettiler (Cohen,1990; Jackson,1990; Seidler,1989).Dolayısıyla bir anlamda erkekliğin belli biçimlerinin tarihsel tekrar üretimleri, ‘doğal halde geleni yapmak’ meselesi olmayıp en iyi işleyeni yapmak meselesidir.
Ama erkekliğin çok daha klasik biçimlerinin tekrar üretimleri, sadece ne işlevselliklerinin bir yansımasıdır. Ne de kimlik inşası üzerindeki sınırlar her zaman ‘dışardan’ dayatılır. Sözgelimi, çoğu zaman erkeklerin Batı kültürlerinde kendilerini duygusal varlıklar olarak inşa etmekten kaçındıkları kaydedilir. Bu şüphesiz onların çoğu zaman menfaatleri icabıdır (Bkz:Seidler,1989,1994), ama aynı zamanda da erkeklerin ortam ‘gerektirdiği’ halde kendilerini duygusal  olarak inşa etmede zorlanabileceklerini öne sürecek bulgular da vardır. Sözgelimi Tannen (1991)  evlilik danışmanından karısı için duygularında daha ifade edici olmasını sözgelimi karısının arabasını yıkamaya götürme tavsiyesi alan bir adamın hikâyesini anlatır. Gözüküyor ki,  iş belli duygu ve heyecanlarını ifade etmeye gelince birçok erkek bu noktada gerçekten idmansızdır. Bir başka ifade ile ‘heyecan konuşması’ bir çok erkeğin gündelik hayatının bir parçası olmayan, pratik rutini olmayan bir söylemsel faaliyet biçimini ifade etmektedir.
Eleştirel söylemsel psikoloji erkekliğin bu dünyada olmanın bir yolu olarak, rutin bir alışkanlık haline geldiğini kabul etmektedir (Bkz:Bourdieu’nun Habitus-alışkanlık kavramı–1977). Erkeklik pekâlâ, erkeklerin konuşma, hissetme ve düşünme tarzını bildiren söylemsel uygulamalar takımı olarak var olabilir ama bu uygulamaların çoğunun son derece tanıdık hale girdiğini, dolayısıyla iyiden iyiye rutinleştiğini ve otomatikleştiğini, çoğu erkeğin (ve de kadının) doğanın geçmişinde yanıldığını kavramak önemlidir. Erkekler her zamanki gibi erkek gibi bakmak ve erkek gibi görünmek hakkında düşünmek zorunda değildir. Kendini divana attığında sözgelimi, ayağını bacağını daha dikkatli yerleştirmeye yoğunlaşmak zorunda değildir (Bkz: Henley,1986; Wex,1979). Divana güm diye kendini atar ve de rahatına bakar. Erkeklerin büyük bir kısmı erkekliği çoğu zaman bedenlerine kazıdıklarından bütünüyle habersizdir. Bunun kaslarına, iliklerine nasıl işlediğini görmemektedir. Yine de bağlantıyı görmüş olsalar da bu bedensel alışkanlıklarını dönüştürmek kolay iş değildir (Bourdieu,1977).
Söylemsel psikologlar (bkz: Edley,1993; Edwards ve Potter,1992; Potter ve Wetherell,1987; Shotter ve Gergen,1989) ve kültürel antropologlar (Geertz,1973;1993) kimliklerin inanabileceğimizden çok daha tutarsız, kısa süreli ve de parçalı olduğunu göstermeye çalışmışlardır. İnsanların, ‘Aydınlanmanın mitine’ uygun şekilde; biricik, kendinden motivasyonlu, kognitif evrenler olduğu faraziyesini teşhis etmişlerdir. Ama aynı zamanda bu mitin üretici (inşa edici) gücünü de kabul etmektedirler.  Batı dünyasında çoğu insanın, kişisel bütünlüğün ve de zaman içinde kimliğin tutarlılığını değerli kılan felsefî bir geleneğin tasarrufunda olduğunu teşhis etmektedirler. Batılılar özel biri olarak görülmekten ayrıca kendilerini de böyle görmekten pek hoşlanırlar. Bu yüzden kendi kimliklerindeki zıtlıklara bakmaya bunlara ‘yansımaya’ zorlandıklarında veya cesaretlendirildiklerinde çoğu zaman kendilerini savunmada hissederler ya da utanırlar. Foucault’nun da (1972) söyleyeceği gibi Kartezyen özne ideolojisi konuşan nesneyi inşa eder. Bu da sosyal olarak ya da söylemsel olarak gerçeklik inşası haline gelir.

Özet
  1. Erkeklik doğal bir olgu olmaktan çok söylemsel bir kazançtır
  2. Topluca ya da diğerleri ile birlikte yapılan bir şeydir.
  3. Cinsel kimlikler her zamanki gibi müzakere edilir ve gücün işleyişine dâhil olur.
  4. Erkekler kendilerini kendi istedikleri gibi inşa etmede hür değillerdir. Varsayabilecekleri kimlik türlerini belirleyen bir ölçüde, onların kültürel tarihleridir
  5. Erkeklik bir icraat olabilir ama sık sık alışkanlık ya da rutin haline gelendir.

Çıkarımları
Bu özetin erkek ve erkekliğin söylemsel psikolojisini nasıl ele almamız gerektiğine göre birtakım çıkarımları vardır. İlk olarak nereden başlayacağımız hakkında bir şüphemiz olmamalı çünkü eğer erkeklik söylem yoluyla ve söylem içinde üretiliyor ve de dönüştürülüyorsa, Dördüncü Bölümdeki gibi, analitik dikkatimizi insanların konuşmalarına odaklamamız gerekir. Dahası o bölümde de olduğu gibi, konuşmaları ya da diyalogları analiz edecek bir yaklaşıma ihtiyacımız var çünkü erkekliğin inşa edildiği ve müzakere edildiği yer, bu konuşmalar ve diyaloglardır. İkinci olarak yaklaşımımızın erkekliğin kültürel tarihine duyarlı olması gerekir. Yaklaşım, toplumun erkeklik kimliklerinin inşası için ulaşılabilir kıldığı çeşitli kaynakları tanımlayabilmelidir. Bunu yapabilmenin güzelliği, ne gibi erkeklik biçimlerinin ‘teklif edildiğine’ bakarak, yapılan tercihlerin türleri hakkında bir içgörü elde etmeye başlamaktır. Üçüncü ve de sonuncu gereklilik, gücün işleyişine duyarlı bir yaklaşımdır. Yaygın erkeklik tarifleriyle en iyi kimin menfaatine hizmet edildiğine, bu gücün nasıl korunduğuna, bu güce nasıl direnildiğini ve de bu gücün nasıl dönüştüğüne bakmamız gerekir.
Söylemsel psikoloji bu üç kilidi üç anahtar kavramla açar: açıklayıcı repertuarlar, ideolojik ikilemler ve özne konumları. Bu bölümün geri kalanının büyük bir kısmı bu kavramların nasıl işlediğini açıklamaya ve de göstermeye ayrılacak. Ama giriş kısmında da belirtildiği gibi bunu soyut bir biçimde yapmak istemiyorum Bunun yerine, şu sıra devam eden, erkekliğin söylemsel inşasına bakan bir projede bu kavramların nasıl işletildiğini göstermeye niyetliyim. Bu projenin arka planı hakkında biraz malumat vererek işe başlayalım.

4. Analitik materyaller
Aşağıda sunulan ve analiz edilen veriler erkeklik kimliklerinin inşası üzerine görece olarak büyük ölçekli bir projeden gelmektedir (Edley and Wetherell, 1996, 1997, 1999; Wetherell ve Edley, 1998, 1999), 1992 ile 1993 arasında toplanan görgül verilerin bir dizi farklı kaynağına oturmaktadır. Araştırmanın bir kolu Britanya’nın bağımsız erkek okullarının 6 öğrenci odasında ve civarında yürütülen yoğun bir ‘alan çalışması’ dönemini kapsar. Burada, tek bir kurumsal alanda, orta sınıf erkeklik inşasına dair bir iç görü kazanmak amacıyla, 17–18 yaşında erkek öğrencilerden küçük gruplarla iki okul dönemi boyunca sekiz defa (tarafımdan) mülakat yapıldı. İkinci veri kaynağı, o sırada hepsi Open University’de (Açık Üniversite) birinci sınıf öğrencisi olan daha heterojen bir erkek topluluğuyla yapılan bir dizi tek kerelik küçük grup tartışmalarından gelmektedir. Buradaki amaç, erkekliğin tartışılır hale geldiği söylemsel ve ideolojik havanın daha genel bir resmini çizmekti. Araştırmanın bu kısmına katılan 60 erkeğin çoğu 20 ile 64 yaş arası, çok değişik iş ve sosyal sınıftan geliyordu. Bu çalışmalarda yer alan herkes gönüllüydü ve kimlikleri sahte isimler kullanılarak emniyete alındı.

Mülakatlar, erkeğin hayatının merkezinde iş, aile hayatı, cinsellik ve arkadaşlık gibi popüler kültürde erkek imajını kapsayan farklı konular yayılımını incelemek  üzere düzenlendi (ayrıntılar için bkz:Wetherell, 1994). Mülakatçının her seferinde amacı olabildiğince, katılımcıların kendilerini konuşma akışına bıraktıkları gayrı resmî bir atmosfer yaratmaktı. Genellikle 60 ila 90 dakika süren görüşmelerin ses kaydı yapılmış ve sonra yazıya dökülmüştür (Bölümün sonunda yazı dökümü sembolleri için kısa nota bakınız). Yazı dökümleri daha rahat incelenebilmesi için başlıklar halinde büyük dosyalara (babalık, cinsellik, ilişkiler vb.) ayrılmıştır. Ama analizin kendisi aşağıdaki kavram grubu etrafında tekrardan düzenlenmiştir.

5.Söylemsel Psikoloji: üç kilit kavram

5.1 Açıklayıcı repertuarlar
Açıklayıcı repertuarlar kavramı ilk defa 1984 de Nigel Gilbert ve Mike Mulkay’ın Pandoranın kutusu açılıyor başlıklı kitabında göründü. Gilbert ve Mulkay bilimsel bilgi sosyolojisi (ya da kısaca BBS) alanında çalışıyorlardı- bilimin kendisinin yapılma tarzı ile ilgilenen sosyolojinin bir alt alanı. Gilbert ve Mulkay, katılımcıların (bilim adamları) bilimsel işin kapsadıklarına dair bizzat kendi anlamalarıyla ilgileniyorlardı. Dolayısıyla laboratuar raporlarından ve yayınlanmış makalelerden, hem resmî görüşmeler (kongre, sempozyum bildiri sunumları) hem de oturum aralarındaki konuşma kayıtlarına kadar uzanan çok çeşitli açıklamaları bir araya getirdiler. Bu farklı açıklamaları incelediklerinde, üzerinde bilimin nasıl yol aldığı hakkında sözbirliği bulunan tek bir hikâyenin olmadığını gördüler. Gördükleri, bilimsel faaliyeti inşa eden ya da bu faaliyet hakkında konuşma tarzının birbirinden oldukça farklı iki yolu olduğuydu. Gilbert ve Mulkay bu farklı konuşma tarzlarına açıklayıcı repertuarlar dediler. Bu kavram daha sonra Jonathan Potter ve Margaret Wetherell tarafından sosyal psikolojiye ithal edildi. Son derece etki yaratmış olan Discourse and Social Psychology adlı kitaplarında açıklayıcı repertuarları şöyle tarif etmişlerdir “esasta, olayları ve eylemleri nitelemek ve değerlendirmek için kullanılan bir metaforlar ya da terimler kaydı ya da sözlüğüdür” (1987, s/138).
Açıklayıcı repertuarlar hakkındaki asıl nokta, bunların dünyadaki nesneler ve olaylar hakkında göreceli tutarlılıkla bir konuşma tarzı olduğudur. Söylem analizi açısından bunlar ‘konuşmanın yapı taşlarıdır’ gündelik sosyal etkileşim akışında, çekilip alınarak kullanılan bir dilsel kaynak yayılımıdır. Açıklayıcı repertuarlar herhangi bir cemaatin sağduyusunun bölünmez bir parçasıdır, ortak sosyal anlamalarına bir temel sağlar. Bunları halk kütüphanesinin raflarında ödünç alınmak üzere her daim ulaşılabilir kitaplar gibi düşünmek yerinde olur. Gerçekten de bu benzetme daha önce ifade edilen noktayı; insanlar şeyler hakkında konuştuklarında (ya da düşündüklerinde), bu konuşmayı değişmez bir şekilde hali hazırda geçmişin onlara sağladıklarına göre yaptıkları noktasını çok iyi yakalamaktadır. Çoğu bir prova ya da resital gibidir. Bu, özgün ya da yeni bir konuşma gibi bir şey yoktur anlamına tabii ki gelmez. Gerçekten konuşmaların nasıl döneceği genelde bilinmez. Ama konuşmalar genelde çeşitli açıklayıcı repertuarlardan ‘alıntıların’ yamalı bohçasından yapılır. Ya da çok farklı bir benzetmeyle açıklayıcı repertuarlar, bir dans doğaçlamasında esnek ve de yaratıcı bir şekilde birbirine oturtulabileceğine işaret eden adımlar gibidir.
Bu açıklamalar teorik olarak açıklayıcı repertuarların ne olduğuna dair bir fikir vermekteyken, ’olayın gerçekleştiği’ yerde gerçekten neye benzediğine dair belirsizlikle baş başa kalmış olmamız da muhtemeldir. İş kendi analizimizi yapmaya gelince, biz bunları nasıl tespit edeceğiz? Hangi açıklayıcı repertuarın kullanıldığını nasıl bileceğiz? Bir açıklayıcı repertuarın diğeri ile arasındaki sınırlara nasıl karar vereceğiz? Ne yazık ki bu soruların kolay cevapları yok, Wetherell ve Potter (1988 s/177) dediği gibi “ bu analiz bir kural takibi ya da reçete uygulama meselesi değildir. Genellikle sezgileri takip etmeyi kapsayan, sonradan gözden geçirilmesi ya da bırakılması gerekecek geçici açıklayıcı şemaların gelişimini takip eden bir analizdir”.
Açıklayıcı repertuarların saptanması kişinin kurallarla uzmanlaşabileceği bir şey olmaktan çok ‘el becerisi’ haline gelir. Pratik yapmakla gelişecek bir beceridir. Tabii söylem analizinde yeni olan öğrenciler için bu cesaret kırıcı bir manzaradır. Ama genel kural olarak açıklayıcı repertuarları fark etmenin hilesi, kişinin verilerine aşinalık kazanmasıdır. Veriyi ilk elden toplayan kişi olmanın buna yardımcı olduğunu kendi tecrübemden biliyorum. Sözgelimi görüşmeyi yapan olarak ben bunları daha öncede duymuştum gibi bir hissin başladığı bir dönem genellikle gelir. İnsanlar tıpkı daha önceki mülakatlardaki diğer insanlar gibi benzer çizgilerde gitmekte ya da benzer türden argümanlar yapar gibidirler. Aynı şey yazı dökümlerini tekrar tekrar okurken de ortaya çıkar. 
Kademe kademe farklı insanların konuşmalarındaki kalıpları, belli imajları, konuşma metaforlarını ya da figürlerini fark etmeye başlarsınız. Bu analist olarak belli bir başlığı ya da meseleyi kuran bir ‘söylemsel alan’ hissini almakta olduğunuzdan emin olacağınız bir işarettir. En gerçek anlamda bu, belli bir nesne ya da bir olay hakkında söylenebileceklerin büyük bir kısmını yakaladığınızın ya da karşılaştığınızın bir işaretidir.
Bunun pratikte nasıl yapıldığını daha açık kılmak üzere, tartışmanın genel başlığının feminizm ve sosyal değişme olduğu yukarıda bahsettiğim projeden çıkan bazı verilere dönmek istiyorum (aynı zamanda bkz:Edley ve Wetherell, yayında). Bu konuya 3 standart sorudan biri kullanılarak girildi.
1. Feminist kimdir (ya da feminizm nedir)?
2. Feminizm hakkında ne düşünüyorsunuz?
3. Feministler ne istiyor?
Beklediğimiz üzere bu sorular çeşitli cevaplar üretti Ama göreceğimiz üzere, aynı zamanda oldukça düzenli konuşma kalıpları da üretti.

1.Konuşma Alıntısı 

NIGEL: Kimdir feministler (.) neyin peşindedirler
HARRY: Kadınlar(.) kadınlar ne ister
NIGEL: Feministler ne ister (.) evet
HARRY: Eşitlik
NIGEL: Doğru (.) tam da bu
Harry: tam da bu (.) eşitlik (.) onlar ııh (.) tüm ihtiyaç duydukları bu

2.Konuşma Alıntısı 

NIGEL Bir feministin resmini hayalinde çizebilir misin bana
ADRIAN: Ben feminist bir kadını aklımda kazıtılmış saçlarıyla (.) çirkin bir kadın (.) olarak yani (.) böyle şeylerle düşünüyorum (.) kendine bir adam bulamayan ve bu yüzden de “feminist olcam ben” diye düşünen
NIGEL: Doğru
AdrIan: Lezbiyenler (.) bu tarz şeyler (.) bilmiyorum

3.Konuşma Alıntısı 

NIGEL: Sizce feministler erkeklerden ne istiyor (gülme)
SImon: Yani (.) Bence hepimizden nehre atlamamızı istiyorlar, öyle değil mi gerçekten de(.) kendimizi öldürmemizi (.) bilemiyorum (.) köleler […] bence bazen bizi köşeye sıkıştırdıklarını ve en saçma sapan şeyler için bizi suçladıklarını düşünüyorum ve kendi kendime düşündüğümde “bu insanlar bizden ne bok istiyorlar(.) ölmemizi mi istiyorlar yoksa”(.) Demek istediğim bir uzlaşma zeminine ulaşmak istemiyorlar(.) sadece erkeklerden nefret ediyorlar(.) ne olursa olsun

4.Konuşma Alıntısı 

NIGEL: Sence feminizm nedir?
Nathan: Şeye göre değişir(.) bizim bi hocamız var ve feminizm hakkında çok sıkı düşünceleri var
NIGEL: Devam et(.) ne gibi
Nathan: O (.) yani biz şeydeyken (.) benim de dahil olduğum grubumuzda Fransız Yüzbaşının Kadını romanında feminist romanı inceliyorduk ve hoca da bize feminizmle ilgili fikirlerini aktarıyordu(.) feministlerin nasıl(.) onlar erkeklerle eşit olmak istemiyorlar onlar erkeklerden daha iyi olmak istiyorlar ve yerine bir şey koymadan bütün geleneği yok etmek istiyorlar(.) ve burada anarşi gibi bir şey var ama bilmiyorum(.) kişisel olarak hocanın bazı düşüncelerini kabul ediyorum ama bence daha çok eşit olmaya çalışıyorlar

5.Konuşma Alıntısı 

NIGEL: Feministlerle ilgili izlenimin nedir(.)kim oldukları ve nasıl insanlar olduklarına dair zihninde bir imaj var mı […]
TIm: Yani ben onların şey gibi olduğunu düşünürdüm (.) yani (.) erkek elbiseleri giymeye alışmış (.)botlar ve şeyler (.) yani(.) Bence birçoğuyla tanıştım (.) bir sürü farklı tarzları olabiliyor(.) (NIGEL: Hmm) Bence çok kolaylıkla ayırt edilemiyorlar (NIGEL: Doğru)
CharlIe:  Bence ııh bence feminizm ilk ön plana çıktığında ııh(.) bence ilk izlenim (.) sizin dediğiniz gibi birçoğu erkeklerden nefret eden kararlı kadınlar(.) çoğunun saçları kırpılmıştır ııh(.)
TIm: Doktor Marten botlarıyla [güler]
CharlIe: Evet (.) cinsel hayatları da lezbiyenler ya da onlar gibi olanlara benzer
TIm: evet Greenham’ın şirret kadın tipi
CharlIe: Evet (.) ilk gündeme girdiğinde bence bu fikrin ne olduğuna dair ilk izlenimim (NIGEL:Hımm) yani tabi ön plana çıktığında çok daha genç olduğumu da hesaba katarsanız(.) ama bence bugünlerde şey gibi ıhım(.)bence benim için sanırım ben olaya farklı bir gözle bakıyorum(.) bunlar muhtemelen şey için mücadele eden kadınlardan oluşuyor(.) yani erkeklerle eşit olarak değerlendirilmek istiyorlar.


6.Konuşma Alıntısı 

NIGEL: Peki (.) o zaman […]size feministlerin peşinde olduğu şey
Jason: Benim gördüğüm kadarıyla eşitlik
Greg: Ben de tek bir kelimeyle fırsat eşitliği diyecektim [duyulmuyor] fırsat evet ama her şeyde eşit haklar(.) her şeyde

Bu şekilde bir araya getirildiklerinde, feministler hakkında konuşmanın tek bir yolu olmadığı aksine birbirinden oldukça farklı iki yolu olduğu açık hale gelmektedir. Bir başka ifade ile ortak döngüde iki farklı açıklayıcı repertuar vardır. Birincisinde, feminist imajı çok basit ve düzdür. Erkeklerle eşitlik isteyen kadın portresi çizilmektedir (en fazla birinci ve altıncı alıntıda). İkinci repertuar birincisine göre daha karmaşık ve zengindir. Feministin fiziksel görünümünün (değişmez şekilde çirkin ve/veya erkeksi) cinsel yöneliminin (hemen hemen her zaman lezbiyen) ve genel tavrının(genelde agresiv erkek düşmanı) ayrıntılarını kapsamaktadır. Bu birkaç örneğe bakarsak (ki bunun örnekleri esas veri bütününde çok daha fazladır) bu iki repertuarın - feministler gerçekten neye benzer ya da diğerleri neye benzediğini söylemektedir veya insanlar neye benzediklerini düşünürlere işaret eden - farklı şekillerde kullanıldığını görebiliriz. Bununla birlikte bu iki inşanın muhtevasında yüksek bir tutarlılık değişmeden kalmıştır. Açıklayıcı repertuarlar eleştirel söylemsel psikoloji içinde önemli bir kavramdır çünkü bu proje bağlamında, erkekliğin kültürel tercihine dayandırdığım şeyle burada karşılaşıyoruz. İnsanların erkek ve erkeklik hakkında konuşabilecekleri farklı yolları arayarak ben ve öteki inşasındaki mevcut sınırların çeşitlerini anlamaya başlarız yani erkeklik hakkında neyin söylenmesi mümkündür neyin, netice olarak, değildir görmeye başlarız.


‘Açıklayıcı repertuarlara’ karşı ‘söylemler’
Öğrencilerin genelde endişesini artıran mesele açıklayıcı repertuarlar kavramıyla söylemler arasındaki ilişkidir. Bu iki terimin oldukça benzer tarzda kullanıldığını görüyorlar ama bu ikisinin aslında aynı olup olmadığından emin olamıyorlar.
Belki de söylenmesi gereken ilk şey bu iki kavramın gerçekten de birbiriyle yakından ilişkili olduğudur. Potter ve Wetherell (1995), açıklayıcı repertuarlar kavramının, ‘post yapısalcı’ bir söylem kavramı olarak açıklayıcı bir iş görmesi için geliştirildiğini açıkça ifade etmişlerdir. Her iki kavram da anlam deposu fikrini çağırmaktadır: yani dünyadaki nesneler ve olaylar hakkında ayırt edici şekilde konuşma tarzı. Dahası açıklayıcı repertuarlar kavramı ile söylem kavramının her ikisinin de bu olguyu aynı temel çıkarıma sahip olmasıdır; yani şöyle ki, yerel konuşmacı olmakla insanlar, özellikle ya da kısmen, dünyayı anlama yollarına ikna edilmekte ya da kültürleştirilmektedir. Kısacası ideoloji kavramına teslim olurlar ya da buna bağlanırlar.
Eğer bu iki kavram arasında büyük fark varsa bu ağırlıkla ‘çemberi kapatan’ disipliner bir meseledir. Bir başka ifade ile bu iki kavram genelde söylem analizi işinde farklı kavramsal ve yöntemsel konumların işaret sinyalleri gibi kullanılmaktadır. Bir tarafta söylem kavramı, daha Foucaultcu bir tarzı benimseyen araştırma bağlamında kullanılır. Burada söyleme tıp, hukuk, bilim gibi bütün kurumları inşa eden olarak bakılır. Bu etiket altında kendini açıklayan iş esasta sık sık, insanlara öznelleştirilme şeklinde bakan herhangi bir görüş doğrultusundaki gücün işleyişi ve eğilimleri ile ilgilenir (bkz: 5.3 Kısım). Bunun tersine açıklayıcı repertuarlar insan failliğine, dilin daha esnek açılımında daha fazla yer ayırmak isteyenlerce kullanılır. Söylemlerle karşılaştırıldığında, açıklayıcı repertuarların yekpareliği daha düşüktür. Gerçekten de açıklayıcı repertuarlar, konuşmacılara farklı retorik fırsatlar yayılımı öneren, daha küçük, daha parçalı olduğu şeklinde görülür.

5.2 İdeolojik ikilemler
Veri düzenlemede takdim etmek istediğim ikinci analitik kavram, ideolojik ikilemler, ilk defa, aynı ismi taşıyan Billig ve arkadaşlarının (1988) kitabında geçer. Kitap ideolojinin doğası hakkındaki uzun ve karmaşık tartışmaya katkıda bulunmak üzere yazılmıştır (Bkz:Eagleton,1991; McLellan,1986). Özellikle ideolojilerin, toplumun idareci kesimlerinin hükümranlığını kaçınılmaz ve doğal şekilde temsil etmelerine hizmet eden bütünlüklü ve uyumlu fikirler takımı olduğuna dair yaygın (Marksist) nosyonu sorgulamanın yollarını aramaktadır. Billig ve arkadaşları ideolojilerin bu biçimini reddetmez ama buna ilave bir ideoloji türü olduğunu iddia ederler. “Entelektüel ideolojiler” (klasik Marksist tarifle uyumlu olanlar) ile “yaşanan ideolojiler” arasına kavramsal bir çizgi çizerler. Yaşanan ideolojilerin belli bir toplum ya da kültürün inançlarından, değerlerinden ve pratiklerinden meydana geldiği söylenmiştir. Bunlar bu ideolojinin hayat tarzlarıdır (Williams,1965), sağduyusudurlar. Bu açıdan, yaşanan ideolojiler diğer sosyal teorisyenlerin kültürden anladığı şeye gelmektedir. Billig ve arkadaşları yaşanan ideolojinin entelektüel ideolojiden farklı olarak, uyumlu ve bütünlüklü olmadıklarını iddia ederler. Entelektüel ideolojilerin tam tersine, tutarsız, parçalı ve çelişkili oldukları öne sürülmektedir. 
Billig ve arkadaşlarının “İdeolojik İkilemler” kitabı (1988) sağduyunun nasıl tekil bir anlamı olmadığının izahlarıyla doludur. Sağduyu çoğu zaman kendi reddiyesinin tohumlarını taşır bu sebeple çözümden ziyade tartışma doğurur. Sözgelimi bize istenmeyen kişiler için ‘iti an çomağı hazırla’ derken aynı zamanda da ‘kanbersiz düğün olmaz’ demektedir. Bir taraftan ‘söz gümüşse sûkut altındır’ derken diğer taraftan ‘ağlamayana meme yok’ der. Billig ve arkadaşları modern yorumcuların, yaşayan ideolojilerin bu çelişkili- ya da ikilemli – doğasının üzerlerini, yanlış ve de güvenilmez görüp çizip geçmelerine yol açtığına işaret ederler. Buna karşın Billig ve arkadaşları bunun sağduyunun temel özelliklerini göz ardı ettiğini öne sürer, yani yaşayan ideolojilerin bu belirsizliğinin muhteşem bir zenginlik ve de esneklikle, sosyal etkileşimler ve de gündelik anlamlandırmalara kaynak sağladığını öne sürerler.

2.Faaliyet

17.Yüzyıl felsefecilerinden Francis Bacon’a göre sağduyu bu türden çok sayıda rekabet edici ya da çelişkili çiftler halinde düzenlenebilir. Sizin aklınıza kaç tane geliyor.

Gördüğümüz üzere Billig ve arkadaşları, yaşayan ideolojileri ya da sağduyuyu belli bir kültürün yoğunlaştırılmış bilgeliği gibi görmektedir. Gramsci’yi (1971) takiben, kuşaklar üzerinden akıp gelen, içinde farklı argüman ve fikirler topluluğunu taşıyan bir tortu gibi görülebilir. Tek tek özdeyişleri-“At binenin kılıç kuşananın” gibi- zamanın sınavından geçmiş, retoriksel olarak güçlü iddialar ya da ifadeler olarak ya da başarılı argümanlar gibi düşünmek mümkündür. Bununla birlikte, bilgi stoku çok fazla sayıda tezatlık ve de gerginlik taşıdığından belli bir probleme ya da meseleye kesin bir cevap vermesi nadiren garanti edilir (“Parayı veren düdüğü çalar”). Gerçekten de bu böyledir çünkü sağduyu genelde kendi reddiyesinin tohumlarını içinde taşır, Billig ve arkadaşlarının merak ettikleri kadarıyla, ürettikleri argüman ve de tartışma üretecekleri çözümden daha fazladır.

Sağduyunun kendi tezat temalarını, kendi ikilemli niteliğini kendi içinde taşıması rastgele bir şey değildir. Bu zıtlaşan imajların, kelimelerin, değerlendirmelerin, özlü sözlerin varlığı, sadece muhtemel sosyal ikilemlere değil yanı sıra muhtemel sosyal düşüncelere de izin verdiği için çok önemlidir. Bu zıtlaşmalar olmasaydı ikilemler hakkında tartışmanın ya da zıt değerlerin nasıl çatışır hale girdiğini anlamanın hiçbir yolu olmazdı.
(Billig ve Ark.,1988 s/17)

İdeolojik ikilemler ile açıklayıcı repertuarlar arasında üstüste binen bazı apaçık noktalar olduğunu görmemiz gerekiyor. Her ikisi de dilin kaynaklarına, ‘dışarıda orada’ olan, toplumda devr-i daim eden, sosyal etkileşim ve şahsî düşüncelere ham materyal sağlayan olarak bakar. Gerçekten de eğer düşünürsek, açıklayıcı repertuarların farklı nesne ve olaylar hakkında en yaygın şekilde ulaşılabilir konuşma tarzları olarak, bir kültürün sağduyusunun parçası olması gerektiğini anlarız. Dahası ideolojik ikilemler kavramı daha da ileri çıkarımlar taşımaktadır: “aynı” sosyal nesneye dair (erkek olmak, feminist olmak, her ne ise) farklı açıklayıcı repertuarların kendisinin retoriksel şekilde inşa edilmiş olma ihtimali vardır. Bir başka ifade ile ideolojik ikilemlerin bir olay ya da nesne hakkında konuşmanın farklı yollarının kendiliğinden ya da bağımsız ortaya çıkmadığına, tarihsel gelişen bir argümantatif alışverişte zıt konumlar halinde birlikte geliştiğine işaret eder. 
İdeolojik ikilemlerin doğasına dair anlayışımızı empirik verilerle sınayarak sıkılaştırma teşebbüsü bizim için akla uygundur. Birazdan bakacağımız materyal erkeklik projesinin bağımsız okul kısmından ve katılımcıların ‘hayal edilen gelecek’ hakkındaki tartışmalarından gelmektedir (daha fazla ayrıntı için bkz: Edley ve Wetherell,1999). Özelde bu materyal “gelecek on sene içinde ne yapıyor olacaksınız?” sorusunun uyardığı konuşmalardan çıkmıştır. Eğer Billig ve arkadaşlarının ideolojik ikilemler hakkındaki savı doğru ise rakip ya da zıt temaların yapılandırıcı etkilerini özellikle en fazla laftan ibaret konuşmalarda görebilmeliyiz. Çünkü iddialarına göre konuşmanın kendisini harekete geçiren, farklı ideolojik temalar arasında var olan üretken gerginliklerdir.

7.Konuşma Alıntısı 

NIGEL: Peki(.) sorulacak ilk soru ııh(.) bir nevi spekülasyon (.) ama kendinizi bir on yıl sonrasında görmeye çalışın(.) on yıl sonrasını hayal edin ve o zaman ne yapıyor olacağınızı hayal edin(.) hayatınız nasıl olacak(.) ııh özellikle iş ve aile anlamında yani (.) ııh Carl sence on yıl sonra sen ne durumda olacaksın
Carl: Yani (.) umarım Kıbrıs’da görev yapan bir RAF pilotu olmuş olacağım (NIGEL: h ıhı) ııh(.) Evli olup olmayacağımı bilmiyorum (.) ama kendimi evli ve küçük bir çocuğu olan biri olarak düşünebiliyorum(.) birkaç yaşında (.) bence hayatın tadını çıkarıyor olacağım (.) umarım öyle olur (NIGEL:tabii ki) bu kadar yani 

Bu alıntıda mülakatçının sorusuna verilen tipik bir cevabı görüyoruz- erkeğin en sonunda bir işe girip aile kurduğunu hayal eden tipik bir cevap. Adrian’nın aynı mülakatta biraz ileride de belirteceği üzere, “bunun herkesin istediği bir şey olduğunu düşünüyorum öyle değil mi (.) yani çoğu insanın (.) bir karısı, çocukları ve de iyi bir işi var”.  Tartışmalar genelde bu noktada, işle ebeveynliğin birleşimini zihinlerinde nasıl canlandıracakları meselesine dönmekte ve bir kere daha ortak bir tema ortaya çıkmaktadır. Mülakat yapılan hemen hemen her genç erkek, babanın işe gittiği annenin evde kaldığı geleneksel evcil bir düzen beklemediğini beyan etti. Gerçekten de bu düzen çeşitli durumlarda eski moda ya da modası geçmiş diye şiddetle eleştirildi.


8.Konuşma Alıntısı 

TIm: Yani bence öyle olmak zorunda değil (.) bir çok insanın yaptığı gibi(.) modası geçti artık(.) ben gerçekten böyle olduğunu düşünüyorum (.) çünkü(.) neden çocuğun bezini değiştiren ve evdeki yemek pişirme gibi bütün işleri yapan kişi baba olmasın(.) ya da neden bu işleri paylaşmasınlar(.) demek istediğim benim ebeveynimin ikisi de çalışıyordu(.) hatırladığım kadarıyla yemekleri ve temizliği ve bütün işleri yapan babamdı çünkü işten eve annemden önce dönüyordu(ç) her ikisi de uzun süre öğretmenlik yaptılar ve (.) doğru hatırlıyorsam bir sürü işi yapan babamdı (.) çünkü annem genelde bütün gün işte oluyordu(.) ve bu hiç de farklılık yaratmadı(.) yani tersi olsaydı da aynı şey olacaktı[…] bence her şey duruma bağlı (.) bence anneden şunu bunu yapması ve çocuk küçükken evde kalıp ona bakması filan beklenmemeli ve babadan da işe gitmesi ve arabayla ilgilenmesi gibi şeyler beklenmemeli (.) ama öyle de olabilir tabii ki(.) ailenin durumuna bağlı yani aynı şeyi herkesin yapması beklenmemeli çünkü sonra herkes böyle rollere uymaya zorlandığını hissediyor

Bu tür argümanın içinde gizil olan, babaların çocuklara anaları kadar aynı ölçüde bakabilir varsayımıdır – aşağıdaki alıntıda çok daha açık bir şekilde göreceğimiz bir görüş.

9.Konuşma Alıntısı 

Aaron: Bence (.) birinin (.) erkek ya da kadının çocuk için evde kalması gerektiğini düşünüyorum(.) okula gittiklerinde evde birileri olmalı(.) çünkü okuldan eve döndüklerinde (NIGEL:hı hı) yani en azından belli bir yaşa kadar(.) ııh (.) yani benim demek istediğim erkek ya da kadın olması fark etmez

Çocuk bakımında anne ile babanın karşılıklı değiştirilebilirliği kavramını açığa çıkarmasına ilaveten Dokuzuncu Alıntı, bir başka manidar temanın izlerini de taşımaktadır; şöyle ki, çocuğun anası ya da babası tarafından bakılması mesele olmayabilir ama çocuğa mutlaka en azından bu ikisinden birinin bakması şarttır. Bir başka ifade ile ebeveynlerin kendi çocuklarına bakması gerektiğine işaret etmektedir. Bu argüman, verimizin diğer noktalarında bir kere daha çok açık yapılmıştı. Sözgelimi Onuncu ve Onbirinci alıntılarda bunun, katılımcıların, çocuklarının annesinin kendisi kadar meslek hayatı yönelimli olabileceği bir durumla nasıl başa çıkabileceği hakkındaki tartışmalar bağlamında ortaya çıktığını görüyoruz.

10.Konuşma Alıntısı 

NIGEL: Peki (.) ıhm (.) peki senin kadar hırslı biriyle evli olsaydın ıhm(.) aile ve çocuklara bakmak konusunda ne hissederdin
PHIL: ama o zaman onları zaten göremezsin ki (.) ikiniz de işte olursunuz
NIGEL: ama ne tür bir hazırlık yaparsın (.) işi mi bırakırsın
PHIL: dadı mı tutarsın
Paul: dadı
Aaron: üfff
PHIL: hay tüküreyim böyle işe unut tamam
NIGEL: sen 
Aaron: [masaya yumruğunu indirir] İsa aşkına  Paul
Paul: ya da büyükanne ve büyükbabası ya da öyle bir şey
Aaron: (güler) bu şey gibi
PHIL: ebeveyn kiralamak (.) hadi bakalım [gülüşmeler]
NIGEL: yani o zaman bir anlamda hımm(.) kariyerlerinize devam edersiniz ve çocuğa bakacak birini ayarlarsınız
Paul: hı hı
Aaron: o zaman senin çocuğunu başkası yetiştirecek
Paul: yani (.) belli bir oranda
Aaron: hayır (.) çocuğunu başka biri yetiştirecek
PHIL: senin yerine (.) çocuğu tanımayacaksın
Aaron: ondan sonra şey diyeceksin “oo (.) merhaba (.) tanımayacaksın”
PHIL: Ben kendim yaşadım (.) yani (.) sonunda kendi çocuğunu tanımıyorsun
Aaron: bu da çocuğunun gücüne gidiyor tabii

11.Konuşma Alıntısı 

TIm: Benim merak ettiğim şey her iki ebeveyn çalışmaya devam edebilir ve çocuklara da bir şekilde bakılabilir mi
AdrIan: ama o zamanda çocukla ebeveynleri arasında hiç ilişki kalmıyor çünkü ebeveynler sabahın sekiz buçuğunda çocuğu bakıcıya bırakıp gider ve akşam da beş ya da altı gibi almaya gelirse(.) yani çocukla birlikte geçirdiğin sadece (.) ondört saatlik bir süre kalıyor ki bu da boktan bir şey aslında çünkü çocukla yine aralarında bir ilişki kalmıyor çünkü çocuğu aldıktan sonra doğrudan uyuyorlar yani çocuğu eve götürüyorlar ve çocuk sabaha kadar bütün gece uyuyor oluyor

Çok güçlü bir ikilemin nasıl göründüğünü en kolay şekilde diğerlerinden belki de daha çok bu son iki alıntıda (10. ve 11. Alıntılar) görebiliyoruz. Çünkü tartışmanın ve müzakerenin tam bu anlarında çağdaş sağduyu zıt temalarını açıkça ortaya koymaktadır. Sözgelimi 10. Alıntıda Aaron ve Phil açıkça Paul’a karşı aynı tarafta yer alıyorlar. Birlikte Paul’un ’hayali geleceğini’ mantıksız ve uygunsuz buluyorlar. Onun için çocuk sahibi olup da çocuk için orda olmamanın yanlış olacağını öne sürüyorlar. Cevaben Paul bu eleştirilere karşı bazen çocuğun yanında olacağını öne sürerek kendini savunuyor. Her zaman orda olmayacaktır ama baba olarak orda olacaktır.
Bu değiştokuş hakkında işaret etmemiz gereken şeyler var. Her şeyden önce Paul’ün ailesi için orda olmasının önemini reddetmeye teşebbüs etmediğini fark etmemiz gerekir. Bu sebeple bir anlamda Paul bunu kabul etmekte ve dolayısıyla yaşayan ideolojimizin bir yönü olarak üretmektedir. Ama işaret edilmesi gereken ikinci nokta, Paul’ün bu kabulüne rağmen argümanın bitmediğidir. Devam etmektedir çünkü çocuk bakımında babaların faal bir rol oynaması gerektiğinde hem fikir olmakla birlikte bir yerlerde (sözgelimi işte) olmak istediklerinin de ayırdındalar. Bu ideolojik ikileme Paul’ün önerdiği ‘çözüm’ Paul’ün ve de Aaron’ın onayını almayabiliyor ama hiçbirinin reddedemediği böyle bir ikilemin varlığıdır. Gerçekten de aşağıdaki konuşmayı sürdüren aynı ikilemdir (12.Alıntı) Paul’ü farklı bir çözüm öne sürerken görüyoruz.

12.Konuşma Alıntısı 

Paul: Bence ııh (.) benim düşüncem […] erkek gece vardiyasında çalışabilir (.) kadın da gündüz çalışır(.) bu sayede her ikisinin de ayrı ayrı kariyerleri olabilir (.) uyarsa 
PHIL: birbirlerini hiç görmezler o zaman
Paul: ııh (.) kim bilir
PHIL: adam gün boyu uyur
Paul: hayır(.) o zaman erkek gündüzleri çocuklara bakar
PHIL: adam fiziksel olarak bitmiş halde olur (.) mümkün değil
Paul: öyle olmaz öyle olmaz(.) böyle yapan oldu
Aaron: öyle olur (.) yani (.) gece boyunca çalışmak zorunda olacak
PHIL: Gece vardiyasında çalışan insanlar tanıyorum ve (.) yani (.) bir arkadaşımın babası gece vardiyasında çalışırdı ve iyi bir herifti ama gece çalışmaya başladıktan sonra sürekli kafası bozuk bir ayı haline dönüştü (.) onlara gittiğimde uyanmış olurdu (.) şey gibiydi (.) yani (.) geceleri yedi-sekiz saat çalışıyordu(.) gündüzleri de çocuk bakmak istemiyordu
Paul: benim dedem de gece vardiyasında çalışır ve o gündüzleri de çocuklarına bakarmış ve bu şekilde devam etmiş (NIGEL:h ıhı) ve sonrasında çok da iyi bir ilişki kurabilmiş (.) senin neyin nasıl olmasını istediğine bağlı (.) yani bu benim fikrim (.) bu şekilde yani (.) pardon dedem değildi büyük büyük dedemdi (.) pardon (NIGEL:h ıhı) ve ııh (.) bence erkek kadının sorumluluklarının yarısını, kadın da erkeğin sorumluluklarının yarısını üstlenmeli (.) bunun daha fazlasını uygulamak bence taraflı bir yaklaşım olur ama ben(.) öyle düşünmüyorum
NIGEL: sen bu anlaşmayı ister miydin (susar)
Paul: bilmiyorum
PHIL: hayır (.) o zaman insanın bütün hayatı çok fazla çocuğa endeksli hale geliyor (.) yani çocuk tabii ki çok önemli (.) özellikle ilk yılları belli bir oranda bağımsızlığını kazanana kadar (.) ama bence muhakkak eşinle zaman geçirebilmek için de bir alan bırakmak lazım (.) ııh çocuktan uzak (.) çocuğun senin hayatını kontrol etmesini istemezsin (.) ııh (.) böyle bir deneyimi gözlemlemedim ama bu tarz çocuğa göre bir düzenlemenin ııh (.) evlilikte ya da ilişkide (NIGEL:hı hı) (.) ııh (.) Paul’ün verdiği örneği gece çalışan elemanı ele alırsak (.) gündüz çalışan kadın ve çocuğa bakan adam (.) böyle bir düzenlemede birlikte geçirebilecekleri zaman hiç kalmıyor (.) yani eminim eleman hafta sonu tamamen dağılmış hale gelecektir (NIGEL: hı hı) ııh (.) bu bence şahane falan değil (.) yani iyi bir düzenleme olduğunu düşünmüyorum (.) ben kendim için istemezdim (.) çünkü (.) yani (.) sen bu kadına aşık olduğun için bu çocuğu yapıyorsun (.) dolayısıyla onunla tabii ki birlikte zaman geçirmek isteyeceksindir ayrıca (.) yani (.) kendini tamamıyla ada-(.) bütün  zamanını çocuğa harcamak (NIGEL:evet) bence doğru değil

Bu alıntıda Paul’un konuşmasının iş-aile ikilemi etrafında nasıl yönlendiğini görmek çok kolay. Oysa ki 10.alıntıda Paul’un önerisi uzlaşmaya oturuyordu burada anne de baba da her şeyi elde ediyor gibi gözükmektedir. Kariyer hayalleri kadar ebeveyn olarak sorumluluklarını da yerine getirebilirler. Bir kere daha argümanın çökmediğini görüyoruz. Bu sefer Paul’un önerisi iki ayrı zeminden reddediliyor; birincisi pratik olmadığı açıklanıyor -Phil diyor ki insanlar gündüzleri ebeveyn  olup akşamları işe gidecek fizik güce sahip olamaz. İkinci karşı argüman analitik olarak çok daha açıklayıcıdır. Phil’in iddiası, Paul’un önerisindeki problemin ebeveynlerin birlikte olacakları ya çok az ya da hiç zamanları olmayacağıdır. Paul, eşlerin çocukların isteklerinden uzakta, kendilerine ayıracak zamana ihtiyacı olduğunu söylemektedir. Böylelikle halkaya, yaşayan ideolojinin bir başka öğesi daha eklenmektedir: kariyerlerinde başarıyla ilerlemek istemektedirler ama evde olmaları gerektiğini hissetmektedirler; çocuklarına bakacak çok zamanları olsun istemekte ama eşleriyle ilişkilerini koruyacak zamana da ihtiyaçları vardır. Bir anlamda bu genç adamlar, bu zıtlaşan idealler arasında geçen mücadelenin savaş alanındadırlar. Dahası, kendi hayatlarını idare tarzları bu ideolojik alan içinde kendilerini nasıl konumlandıracaklarına bağlı olacaktır.

  1. Özne Pozisyonları
Sizlere göstermek istediğim üçüncü analitik kavram, psikolojiden çok, kültürel çalışmalarda eski bir geçmişi olan özne konumlarıdır. 1971’de Althusser ‘devletin ideolojik aygıtları’ dediği, ideoloji hakkında çok etkili bir makale yayınladı. Bu makalede Althusser ideolojinin, insanları belli konumlara ya da kimliklere çekerek “özneler” yaratma ya da inşa etme yollarından söz ediyordu. Althusser, öznelliğin (subjectivity) ideolojik bir sonuç olduğunu iddia ediyordu. İnsanların kendilerini, diğerlerini ve etraflarındaki dünyayı yaşantılama ve hissetme yolu, en azından Althusser’in dediği kadarı ile belli bir ideoloji ya da söylemsel rejimin bir yan ürünüdür. Althusser insanın, hem ideolojiye maruz kalan hem de ideolojinin üretimi olarak ikili anlam gerektiren, bir öznelleştirme (subjectification) sürecinden bahsediyordu (Althusser Marksisti). Ayrıca belli söylemle “çağrılma” ya da seslenilme sürecine dayanan celbetme-çağırma (interpellation) kavramını ortaya atmıştı. Aşağıda, Lord Kitchener’in meşhur Birinci Dünya Savaşı posteri Althusser’in aklındakinin açık bir örneğini vermektedir.

3.Faaliyet


Ülkenizin size ihtiyacı var
Açıkça ‘konuşuyor’ ama tam olarak kime konuşuyor? Dahası bu posterin hedef dinleyici kesiminde varsaydığı şey ne? Onlarla ilgili işaret ettiği şey ne?

Tartışma
Bu poster hakkında belki de ilk dikkat etmemiz gereken şey Kitchener’in bize işaret ediyor olmasıdır, onun dikkatinin hedefi olarak seçilip ayrılmaktayız. “Ülkenizin Size İhtiyacı Var” dediğinde bahsettiği “biziz”, seslendiği bireyler biziz. Aynı zamanda bu ifadesi ile bizi konumlandırmaktadır. Bir başka ifade ile belli tip bireyler ya da özneler olarak çağrılmaktayız. Bu poster bizi bir millet devletin üyeleri olarak inşa etmektedir. Daha açıkçası, Britanyalı olarak çağrılmaktayız. Tabii ki, bu postere bakan bir Fransız yada Amerikalı postere aynı şekilde angaje olmaz. Ama Althusser’in ortaya koymak istediği nokta bunun gibi bir posterin bizle sadece Britanyalılar olarak konuşmasıydı. Bir başka ifade ile Kitchener’in bizlere hitap ettiğini algıladığımız an kaçınılmaz surette bizi Britanyalı bir özne kılacağıdır.
Sosyal psikolojide, Holloway(1984, Wetherell ve ark., 2001 de Yirminci Okuma olarak tekrar basıldı) ve Walkerdine (1990) çok benzer bir noktaya işaret ederler. İnsanların söylemlerle önceden şekillenmiş ya da önceden biçimlenmiş şekilde rastlaşmadığını tartışırlar. Aksine, söylemin tüketim anında özneler olarak yeniden kurulmaktayız. Kim olduğumuz Hall’ın (1988) iddiasına göre, her zaman ulaşılabilir hikâyelerle ya da metinle ilişki içindedir. Bir başka ifade ile insanlar olarak kendimiz ve diğer insanlar hakkında ne söyleyebileceğimiz (ve de düşünebileceğimiz) her zaman geçmişin bize sağladığı dilin şartlarına göre olacaktır.
Özne konumlarının söylemsel psikolojide neden bu kadar esas olduğu şimdiye kadar belli olmuş olmalı. Bir anlamda bu kavram, söylemlerin daha geniş kavramlarını ve açıklayıcı repertuarlarını belli benliklerin sosyal inşasına bağlar. Özne konumları son derece sade bir biçimde bir konuşma içindeki “yerler” olarak tarif edilebilir. Belli bir konuşma tarzıyla ilişkili kılınan kimliklerdir. Konuşmalar arasında ve içinde bu konuşma tarzları değiştiğinden (sözgelimi farklı söylemler ya da açıklayıcı repertuarlar kullanıldığından), bir anlamda konuşmacıların kimlikleri de değişir. Ama bu, kimliklerin basit bir şekilde söylem dümeninde gittiğine işaret etmez (Althusser de gider). İnsanların dilin efendisi, metinlerin yaratıcısı olduklarını unutmamak gerekir. Kitchener posteri havadan inmedi. Belli ideolojik sonuçlar için özellikle düzenlenmiş bir metindi. Aynı şekilde insanlar her zaman uzaklardan çağrılmazlar. Biradan göreceğimiz üzere ‘kendimizi’ kendi söylemimizin dış hatları içinde öznelleştirmemiz oldukça mümkündür.
İş, analizi gerçekten yapmaya geldiğinde veride özne konumlarını nasıl ayırt edeceğimiz büyük ölçüde tecrübe ve yoğun bir (tekrar tekrar)okumaya gelir dayanır. Buradaki sır, eğer varsa,  belli bir söylemin ya da açıklayıcı repertuarın işaret ettiğinin kim olduğunun hep farkında olmaktır. Belli bir ifade ya da ifadeler takımı bunu söyleyen kişi hakkında ne söylemektedir? Aşağıdaki tüm alıntılar erkeklik projesinin Open University kısmından gelmekte ve kendilerini bir erkek olarak üreten katılımcılar yayılımını sunmaktadır (daha dolu bir analiz için bkz: Wetherell ve Edley,1999). 13. Alıntıda, 26 yaşında bilgisayar programcısı ve amatör bokstan hoşlanan Michael,cinsiyetleştiren duygularla yaşantıları hakkında bir soruya cevap veriyor.
13. Konuşma Alıntısı 

NIGEL: Peki bazı insanlar şöyle der (.) yani (.) insanın günlük yaşamında diğer anlara kıyasla kendini daha çok maskülen hissettiği anlar vardır (.) sizin böyle […] hissettiğiniz anlar (.) ııh (.) yani (.) belli bir an da olabilir sürekli olan bir şey de olabilir (.) ııh kendinizi maskülen hissettiğiniz bir an
[…]
MIchael: ııh (.) yani boksla ilişkili olarak muhakkak böyle anlar vardır ııh (.) boks ve antrenmanlar sırasında kendimi çok coşkulu hissederim ve yeteneklerimle ilgili kendime güvenim de en tepededir (NIGEL:hı hı) ve kendimi genelde sizin (.) muhtemelen sizin maskülen (.) ııh olarak adlandırdığınız biçimde hissederim (.) ııh bazen işte de öyle hissederim (.) bir sunum sırasında mesela (NIGEL:peki) ııh
NIGEL: peki size bu hissi veren nedir?
MIchael: ııh (.) meydan okuma hissi (.) yani (.) dün müydü (.) kalktım ve bir sunum yaptım ııh (.) 20 ya da 30 kişiye (.) bu sunum başka bir yerdeki [başka bir kasabaya gitmiş] bir satış alanına gittiğim zamandı (.) ııh teknik bir konuydu ve ııh teknik bilgi anlamında düzeyini bilmediğimiz (NIGEL:hı hı) bir seyirci kitlesinin önünde (.) yani (.) sahnede (.) benim ne hakkında konuştuğumu bilmeyen insanlar ve bilen insanlar ımm (.)bir çok durumda (.) bir özel durumda benimkiyle eşitlendi ve ben de onlara en az benim kadar bilmeleri gerektiğini söylemeye çalışıyordum. (NIGEL:hmm) ve senin cevaplayamayacağın bir soru gelecek mi bilmiyorsun (.) yani (.) kendini tehdit altında hissedecek bir veya ikisi  (NIGEL: doğru) sadece şeyi olduğu için (.) biliyorum ki oradaki adam  konu hakkında en az benim kadar bilgisi var (NIGEL: hm m) eğer denemek isterse ve ımm (.) bana bir iki soru sorarsa (NIGEL: evet) eğer odada bunu yapabilecek birisi varsa bu da o adamdır (.) bu yüzden kendini tehdit altında hissedersin (.) zayıf hissedersin (.) ve eee (.) yani bi tarafı bu (.) ama diğer taraftan bakarsak ben yerden kalkıyorum ve akışı kontrol ediyorum ve toplantının ve sunumun gidişatının istediğim gibi olduğuna emin oluyorum (NIGEL: hm m) ben (.) toplantının sınırları içerisinde benim kontrolüm var (.) (NIGEL: tamam) riskle beraber birazcık da zevkli bir heyecan duygusu var gibi

14. Alıntıda yer alan Graham 24 yaşında, işsiz bir muhasebeci ve amatör bir rugby oyuncusudur. Alıntıda, Graham’ın hayatında rugby’nin rolüne dair uzun bir konuşmayı takiben bu derece şiddet dolu bir oyunu oynamaktan nasıl hoşlandığını açıklaması istenmektedir.

14.Konuşma Alıntısı 

NIGEL: ama oyunu oynamayan bazı insanların da seni dinlediklerini  düşünüyorum (…) şey diyecekler mi ımm (.) ne dediğini biliyorsun (.) sadece insanları yumruklamak hakkında konuşmuyorsun (.) sadece kafaya vurmak değil (.) sadece emm bi tarafının kesilmesi değil ya da onlara sen de olanı vermek değil (.) bunu yaşamanın sebebi ımm (.) tabi ki her hafta sonu (.) tabi (.) ımm ve (.) gene de şöyle duyuluyorsun (.) bilirsin işte (.) gerçekten çok seviyormuş gibi (Graham: evvet) şimdi oyunu oynamayan biri için (.) düşün ki hiç rugby  oynanmayan bir ülkeden biri gelsin (.)  onlar “bu oyunun neresi zevkli be” diyeceklerdir (Graham:evvet) Yani bu kendini ve bir başkasının maruz bırakabileceğin en zevkli şey
Graham:ama anlatırken (.) deneme gibi bir kelime kullandın (.) ne dediğini tam hatırlayamıyorum (.) (NIGEL: cesaret) meydan okuma (.) bir meydan okuma denemesi (.) indiği nokta bu (.) geldiği nokta senin kapışman (.) bir sürü şeyin olup bittiği itiş kakış durumunda (.) bir adamla kapışıyorsun ımm (.) her ne kadar sende (.) bütün takımın senin arkanda olduğunu bilsen bile (.) iten (.) ama şey gibi (.) tekniğiyle yani bi de şey olarak (.) söylediğim gibi (.) bu işin çocukbilimi ve herneyse (.) temel olarak orada bire karşı bir var ve ımm (.) ve bi yere kadar (.) yani (.) bunu söyleyecektim ama desteklenmek top-kazanma sürecinin çok önemli bir parçası ve bunda önemli bir rolün olduğunu düşünebilirsin (.) muhtemelen oyunu izleyen bir çok kişi böyle düşünmez (.) onlar oyunun kazanıldığını veya kaybedildiğini (NIGEL: dışardan) evet (.) itiş kakış tayfası tarafından veya herkimse (.) ama ımm (.) bildiğim (.) ben desteklemenin çok önemli olduğunu söyleyebilirim ve benim forvet oyuncum diyebilir ki ‘hayır, sen sadece beni tutup kaldırmak için buradasın (.) işi ben yaparım’ (NIGEL: tabi ki) veya herneyse (.) ama sana göre sen yaparsın (.) senin bir çeşit kendini önemseyişin vardır ve yaparsın (.) ve meydan okumayı seversin ve (.) eğer şeysen (.) tabiri affedin (.) ön sırada sikilirsin ımm rakip tarafından (.) buna dayanamazsın işte

Farklı zamanlarda farklı kişilerce ortaya konmuş olmakla birlikte bu iki alıntının her ikisi de çok benzer bir kimlik ya da özne konumu inşa etmektedir. Her birinde riskli ortamlardan hoşlanan ve bu ortamların peşinde koşan, cesareti olan ya da düşmanlarıyla sakinliğini bozmadan yüzleşebilecek gücü olan bir adamın açıklamasını görüyoruz. tabii bir çok açıdan bu çok tanıdık bir özne konumudur; popüler kültürde Rambo, Rocky, James Bond gibi benzeri örnekleriyle geleneksel erkek kahraman.
Ama buradaki husus bu özne konumunun kişisel ve otantik kimlik biçiminde giydirilmiş olmasıdır. Bu sebeple bir anlamda bu özne konumu, içinde olmayan bir sesi (yanlışlıkla) almaktadır (ses kavramı üzerine ileri tartışmalar için bkz: Wertsch,1990, ve Wetherell ve ark.2001’de Onaltıncı Okuma olarak ve Maybin, aynı kitapta Altıncı Okuma olarak tekrar yayınlandı)
Mülakat içinde diğer noktalardan ikincisinde oldukça farklı bir özne konumu ortaya çıktı. Burada maço ya da kahraman erkeklik kavramı genel olarak belirmekle birlikte iddia edilen kimliğin zıddı ya da karşı köşesi olarak çıkmaktadır. Bunun bir örneğini, Raj (37 yaşında işletme mühendisi) ile John’a (inşaat mühendisi) magazinlerden alınmış çeşitli erkek imajlarıyla kendilerini karşılaştırmaları istenen 15.Alıntıda görebiliriz.

15. Konuşma Alıntısı 

NIGEL: peki (.) bu altı resimden kendine en çok uyduğunu düşündüğün bir tanesi var mı (.)     bunların arasında senin (.) yani (.) bana en çok benzeyeni bu dediğin
John: bunların arasında ben muhtemelen 4ü seçerdim
NIGEL: 4üncü(.) Raj (.) sen ne dersin
Raj: evet 4üncü olabilir(.)
NIGEL: peki neden o
John: en normal görüneni o (güler)
Raj: efendim
John: bence en normal görüneni o
Raj: evet doğru
John: elbiseli falan (.)
Raj: evet orta halli (.) yeri yolun ortasında
John: Sanırım Ortalama Bey diyebilirsin (.) evet
Raj: ımm
NIGEL: Peki (.) öyleyse (.) şey demek doğru mudur ııh (.) ikinizin de hissettiği şey (.) ya da   ikinizde de olmayan şey yüksek düzeyde bir maskülenlik hissi(.) demek istediğim (.) bu his ııh (.) kimliğinizin önemli bir parçası değil
Raj: bence de öyle (.) benim hissim bu (.) evet (.) ben maskülen bir adam değilim
NIGEL: h ıhı (.) John (.) sen ne düşünüyorsun
John: evet benim için de aynı (.) evet
NIGEL: evet
John: ben şey derdim (.) ben daha ortalama bir tipim derdim
NIGEL: hı hımm (.) peki evet (.) ben kendinizi hiç maskülen hissetmediğinizi kastetmedim (John:evet) ama bu çok (.)
John: benim dediğim şu (.) bu şey değil (.) eğer şeyi ele alırsak (.) yani tipik maço erkek    arketipini ele alırsak (.) ben öyle değilim (.) ben tam yolun ortasında bir yerdeyim (.) tam ee(.) yine ortalama derim sanırım

Gördüğümüz üzere, Raj da John da kendisini ‘sıradan’ erkek, ‘yolun ortasında’ ‘Bay ortalama’ olarak takdim etmektedir. Kendilerini maskülen kahraman olarak konumlandırmamaktadırlar. Gerçekten de John’un son sıra alışında bu kimlik bir ‘arketip’ olarak belirmektedir - şimdilerde yabancı olan, yapay ve abartılı bir şey olarak yeniden paketlenmiştir. Bu bir kere daha soyutlanmış bir örnek olmaktan uzaktır. 16.Alıntıda Martin (35 yaşında, işsiz müzisyen) ve Phillip (26 yaşında, polis) ile aramızda maskülenliklerini değerlendirmeleri istenen bir konuşma geçiyor. Bu konuşma parçasında belki de en çarpıcı şey, Graham ve Michael’in iddia ettikleri kimliklerin (rugby oynama ve meydan okuma- bkz:13. ve 14. alıntılar) açıkça reddedilmesidir. Önceki alıntıda olduğu gibi bu alıntıda da maço erkeklik, uyduruk ve gerçekdışı bir şeye dönüştürülmektedir.

16.Konuşma Alıntısı 

NIGEL: ilk ele almak istediğim şu (.) erkekler ve maskülenliği tartışmaya açmak istiyorum (.) tamam mı(.) emm erkekler biz hepimiz erkekliği doğrudan biyolojik bir kategori olarak anlıyoruz (.) emm (.) ama maskülenlik başka bir şey ve daha karmaşık bir şey (.) ee öncelikle maskülenliğin ne olduğuyla ilgili düşünceleriniz neler
PHILLIP:ee(.) yani şöyle değil(.) sanırım daha çok maçoluk imgeleriyle alakalı bir şey (NIGEL:hımm) yani feminen imgelerden ziyade
MARTIN: ya da stereotipik imgelerle
NIGEL: peki (.) o zaman (.) sen bunu bir stereotip olarak görüyorsun (.) evet
MARTIN: yani(.) rugby oynamak (.) yani (.) atıcılık (.) cesaret gerektiren şeylere kalkışmak ve sahip olduğun
NIGEL: peki (.) kendinizi maskülen adamlar olarak görüyor musunuz o zaman
MARTIN: hayır (.) tanımsal olarak hayır
NIGEL: o halde (.) kendinizi nasıl görüyorsunuz (.) sizce maskülen olmayan kişiler misiniz
MARTIN: hayır(.) maskülen olmayan olarak değil (.) hayır
NIGEL: o zaman siz maskülenliğin farklı türleri olduğunu öne sürüyorsunuz
MARTIN: yani (.) belki de şey gibi terimlerle ilgili (.) bir erkek var (.) emm cinsiyet meselesi var değil mi (NIGEL:hmm) erkek ve kadın cinsiyeti (NIGEL:hmm) mm sanırım (.) maskülenliği şöyle ölçebiliriz (.) kendi geçmişinde bağlı kaldığın özelliklerin genelde kabul edilen stereotipik özelliklere ne kadar uyduğu üzerinden (.) yetiştirilme tarzının bu noktadaki etkisi çok büyük olacaktır tabii
NIGEL: peki (.) yani Rambo’ya ne kadar benziyorsan (.) ya da Arnold Scwartzenegger ‘a o kadar maskülensindir (.) ve yani sen (.) stereotipten uzaklaştıkça da (.) daha çok şeye kayarsın (.) nasıl desem bilmiyorum (.) nötr bir cinsiyete (.) böyle mi görüyorsunuz meseleyi
PHILLIP: ıııh (.)
MARTIN: yani ben böyle görmüyorum (.) hayır(.) hangi açıdan bakıldığına bağlı (.) değil mi(.) demek istediğim birisi Rambo’yu beğeniyorsa(.) onu ultra-maskülen olarak göreceklerdir değil mi

Verilerimiz içinden çıkan üçüncü bir özne konumu sıradaki iki alıntıda görülebilir. 17.Alıntıda 42 yaşında psikiyatri hemşiresi Sam ile 53 yaşındaki sıvacı Harry aynı açılış sorusuna cevap veriyorlar. Harry’nin cevabı basit ve doğrudan - o maskülen bir adamdır. Öte yandan Sam kendi konumunu ayrıntılandırmak üzere maskülen adam ile maço adam arasında benzer bir ayırım çiziyor. Kendisini kişiliğinin ‘bütün yönlerine’ sahip tasvir etmekte ve kendini geleneksel olarak daha çok kadınlarla eşleştirilen şeyleri yapmaktan oldukça rahat hissettiğini öne sürmektedir.

17.Konuşma Alıntısı 

NIGEL: ımm kendinizi maskulen bir erkek olarak hissediyor musunuz?
Harry: Sanırım öyle evet
NIGEL: sen sen öyleymişsin gibi hissettiğini düşünüyorsun 
Harry: evet
NIGEL: peki sen 
Sam: Maskulen olduğumda emin hissediyorum ama maço bir adam değilim (NIGEL: hmm) Bu spektrum içerisinde kendimi oturttuğum yerden memnunum evet
NIGEL: peki (.) emin olmakla ilgili konuşman ilginç (.) nasıl (.) nasıl emniyetsiz hissettirilebilirsin peki
Sam: Bence biri (.) mesela benim hemşirelik tahsilimi alın (.) ımm kadınlara yönelik bir meslek (.) ama mmm eğer insanlar hakkımda bir şeyler ima etselerdi kendimi emniyetsiz hissedebilirdim ama hissetmiyorum çünkü bu bi anlama gelmiyor (.) bu şeyyy (.) nereye uygun olduğumu bildiğim için bu konuda kaygılı değilim
NIGEL: evet ama ımm (.) bunu maskulen olmaktan farklı bişeyin işareti olarak gören ımm çok insanla karşılaştın mı
Sam: Hı hı (.) düşündüğüm bir sürü insan mmm (.) bazı ilgi alanlarım ımm (.) mesela insanlara örgü örebildiğimi söylediğimde çok şaşırıyorlar (NIGEL: hmm) çok iyi öremiyorum belki ama nasıl örüldüğünü biliyorum (.) ve örgü örebildiğimi söylemek beni utandırmıyor ımm halbuki bildiğim bir çok insan şey yapardı (.) her türlü reddederdi çünkü bunun kendileri kakında efemine bir şeylerin olduğu imasında bulunduğunu hissederlerdi.
NIGEL: doğru (.) o zaman seni neden utandırmıyor
Sam: çünkü bundan utanmam için hiçbir sebep yok (.) karım kadar iyi örgü öremem ama onun kadar iyi yemek yapabilirim (.) ve başka şeylerli de onun kadar iyi yapabilirim şey gibi (.) daha çok kadın uğraşları gibi görülen şeyler ama ımm (.) beni emniyetsiz hissettirmiyor (.) ama bazı insanlar tanıyorum böyle şeyleri o şekilde hissettirecekleri için kabul etmezler (.) ama ımm (NIGEL: tabi) erkek olmamla alakalı olarak oldukça rahatım ve gerçekten ımm kişiliğimde her yönünü de taşıyorum

Bu türden konumlandırmaya çok benzeyen bir örnek 18.Alıntıda görülmektedir. Burada bir bira fabrikası idarecisi olan Greg de kendisini konformist olmayan ya da âsi bir cinsiyet olarak çizmektedir. Sam gibi o da kendisini gelenek dışı, kendinden emin ilan etmektedir. ‘Erkeklik sterotiplerinin’ aksine Greg kendisini duygusal ifadelerinden memnun, ortaya koymaktadır.

18.Konuşma Alıntısı 

NIGEL: peki (.) başlamak istediğim nokta emm erkekler ve maskülenlikle ilgili tartışmalara ilişkin (.) mm dolayısıyla bir taraftan biyolojik bir kategori (Greg:evet) ile tanımlaması daha zor ya da incelik gerektiren bir şey arasında bir ayrım yapıyorum (.) dolayısıyla öncelikle maskülenliğin ne olduğuna ilişkin düşüncelerinizle başlamak istiyorum
Greg: mm(.) zor bir şey(.) bence maskülenlik (.) nerdeyse bir (.) muhtemelen şey (.) bence bana göre anlamı şey(.) doğal olan bir şey olarak sunulmayan bir şey(.) şey şeklinde temsil edilen bir şey (.) bence bir çok unsura bağlı olarak temsil edilen bir birey (.) aileden başlayıp bir çocuk olarak nasıl olduğuyla (.) arkadaşlarıyla olan ilişkileriyle ve (.) ve ee aynı yaş grubunda olanlarla ilişkileri ve işteki durumuyla (.) dolayısıyla bu noktalardan maskülenliğin ne olduğuyla ilgili fikirleri ediniyorsun (NIGEL: hmm) genel olarak toplumu ele aldığımızda (.) ben bu şekilde bakıyorum meseleye(.) emm ne olduğuna ilişkin düşüncelerime baktığınızda (.) maskülenliğin ne olduğunu bilmiyorum (.) ama nasıl bir şey olarak temsil edildiğini biliyorum ve bu şekilde baktığımda gördüğüm şey güçlü emm bir adam(.) duygularını çok az belli eden (.) emm aslında sadece bir tür güçlü emniyet figürü (.) ailesine ve karısına sahip çıkacak biri emm ama hiçbir duygu göstermeyecek kadar da sert biri (NIGEL:evet) emm çok soğuk bir tasvir oldu ama (.) ben böyle görüyorum yani benim yaşadığım sosyalleşme sürecine göre mi desem
NIGEL: hımm (.) peki (.) emm maskülenliğin ne olduğu ile nasıl temsil edildiği arasında ilginç bir ayrım yapıyorsun (.) böylece ne demekten kaçınmış oluyorsun 
Greg: yani eğer (.) inandığım şey şu (.) bence maskülenlik bütün hayatım boyunca bana demin dediğim şekilde temsil edildi ya da temsil edilegeldi (NIGEL:hımm) bu süreç de maskülenlğim ne olduğunu ne biçimde düşüneceğimi belirledi (.) ne olduğunu yani zo-(.) muhtemelen tanımlaması çok zor bir şey bu (.) bence maskülenlik bireye bağlıdır (.) yani bunu kaçamak bir yanıt olarak ele almazsanız (.) bence her birey buna farklı biçimde bakabilir(.) ben maskülenliğin kendin olmak demek olduğuna inanıyorum emm bu değil (.) punkçı günlerimden kalma uymama gibi bir çizgim var hayatta mesela maskülenliğe dair stereotiplere uymama gibi emm yani eğer salya sümük ağlamak istersem öyle ağlarım eğer karıma destek olmak istersem karıma destek olurum (.) eğer ben (.) yani mesela karımın sağlam bir işi varsa ve çocuk yapmaya karar verirsek seve seve evde kalıp çocuklara bakarım(.) dolayısıyla maskülenliğin (.) şey olduğunu emm (.) bir emniyet figürü olmakla ilgili olduğunu düşünmüyorum(.) sert olmakla ilgili olduğunu(.) ben bu şekilde görmüyorum meseleyi(.) Ben kişisel olarak bunu ee(.) daha yumuşak bir imge olarak görüyorum (.) bence bambaşka bir biçimde temsil ediliyor (.) ama benim kişisel görüşüm olaylara karşı çok daha yumuşak bir yaklaşım olduğu yönünde

Eleştirel söylemsel psikologlar bu özne konumlarıyla bir dizi farklı sebeple ilgilenecektir. Birincisi, Dördüncü Bölümdeki Horton-Salway’in yaklaşım çizgisinden, bu erkeklerin yerel bağlamı içinde kendi üretimlerinden neyi elde ettiklerini görmek isteyebilirler (sözgelimi ‘Bay ortalama’ özne konumu, kişinin kendisini özellikle mütevazı şekilde sunumuna yardım edebilir). İkincisi bu konumlandırmaların ulaşılabilirliği, kendilerini tarifte erkeklerin rutin tarzı olarak bize, bu gibi konuşmaların yapıldığı daha geniş ideolojik bağlam hakkında bir şeyler söylemektedir. Sözgelimi Bay ortalama ile âsi cinsiyetin, geleneksel maço kahramanın kültürel hegemonyasına meydan okumayı temsil ettiği öne sürülebilir. Sonunda daha da yakından bir inceleme en azından bazı açılardan, bu iki konumun özerklik ve bağımsızlık vurgularıyla beraber baskın ideal halinde geri satın alınabildiğini göstermektedir. Greg, tıpkı Graham’ın rugby hakkındaki konuşması tarzında olduğu gibi ‘salya sümük ağlamak’ istemekten bahsetmektedir. Gerçekten de Greg’in söyleminde övülen pek de öyle tek tek, örgü örmek, yemek yapmak, ağlamak değildir tersine muhtemel ki alçaltıcı olacak faaliyetlere bir adam olarak girişmeye cesaretinin ve kararlılığının olmasıdır.
Eleştirel bir söylemsel psikologun açıklayıcı repertuarlar ve ideolojik ikilemlerle çift taraflı bir ilgisi olacaktır. Açıklayıcı repertuarlarla hem bu repertuarların yerel yayılımına hem de geniş sosyal çıkarımlarına bakabiliriz. Sözgelimi, feminist repertuarlarının (1. Kısımda ana hatları verilmişti) konuşmacıların kendilerini liberal ya da açık fikirli olarak sunmalarına nasıl sadece imkan sağladığına değil ayrıca feminizmi bir aşırılık olarak nasıl azlettiklerine de işaret edebiliriz (Bkz: Edley ve Wetherell basımda). İdeolojik ikilemler için de, sağduyunun ikilemli doğasının nasıl da retoriksel amaçlarla çeşit çeşit kullanıldığına bakabiliriz ama yanı sıra bunların daha geniş kültürel manidarlıklarını da arayabiliriz. Söz gelimi, kariyer mi babalık mı çatışması göreceli olarak yeni bir çatışma olduğu haberini vermektedir. Çok uzun zaman önce değil erkekler kamusal alana, kadınlar eve aittiler. Aslında çoğu erkeğin bugün kendini baba kedi hissetmesi ideolojik çizgide önemli bir kayışın ortaya çıktığı izlenimini vermektedir.

6. Analitik alıştırma – “bir gecede dört” 
Bu son kısımda eleştirel psikolojiyi bir araya getiren bu farklı kavramları uygulamak üzere aynı araştırma projesinden daha fazla veriyi sunmak istiyorum. Materyal çalışmanın bağımsız okul kısmından Aaron, Phil,Paul ve benim aramda geçen bir konuşmadan gelmektedir. Göreceğiniz üzere, bu konuşma esas olarak Aaron’un hafta sonu ne yaptığı ile ilgili. Bir hafta sonu dört kızla- cinsel marifetin, Aaron’un adına arkadaşı Phil tarafından anlatılan hikâyesidir. Gerçekten de konuşma muhtemelen en iyi arkadaşınıza kendi adınıza anlatmak üzere izin vereceğiniz şu hikayelerden biri haline gelir( bu verinin daha ayrıntılı bir analizi için bkz:Wetherell,1998).


4.Faaliyet
Her şeyden önce, veri hakkında genel bir anlayış elde etmek için 19.Alıntıyı dikkatlice okuyun, tekrar okuyun, tekrar okuyun ve bu arada aşağıdaki konuları bir düşünün.

  • Bu konuşmanın hepsi Aaron’un cinsel faaliyetleri hakkındadır. Ama alıntı boyunca, erkek cinselliği ve cinsel ilişkiler farklı tarzlarda konuşulmaktadır. Bu alıntı içinde sahnelenen cinsellik ve seks’e dair farklı açıklayıcı repertuarlar nelerdir?
  • Çeşitli katılımcıların(mülakatçı da dâhil) üstlendikleri farklı kimlikler ya da özne konumları nelerdir?
  • Billig ve arkadaşları (1988) bu konuşmanın tıpkı diğerleri gibi, belli ideolojik ikilemler etrafında yapılandırılacağını öne sürer. Bu türden gerilimlere dair ne gibi deliller var?
  • Bulgularınızın eğer varsa, siyasi ya da ideolojik çıkarımları nelerdir? Tanımladığınız söylemsel yapılar tarafından en fazla yetkilendirilen kimdir?

19.Konuşma Alıntısı 

NIGEL: tamam evet bana bir gecede dört kişiyle çıkmayı anlat
PHIL: tamam (masaya vurur)
Aaron: öf hayır
PHIL: devam et
Paul: kayıtta
PHIL: buy buydu (.)
Aaron: bilmiyorum birazcık sarhoştum
PHIL: Ben ben diyeceğim ki sarhoştu bildiğimi söylüyorum size çünkü ben asla sarhoş olmam (NIGEL: hı hı) çünkü ben her zaman cin gibiyimdir ımm
Aaron: hiçbir zaman sarhoş olmaz doğru söylüyor
PHIL: cuma Janesy ile gittin cuma
Aaron: gittim evet
PHIL: dışarıda pubın orda ben ben bunu tamamen kaçırmışım tamamiyle şok oldum (Aaron gülüyor) ımm (.) her zaman yaptığımız gibi gene bir gece puba gittik (.) ımm ben eve gittim çünkü şehrin dışında yaşamayı seviyorum ımm bunlar sonradan damladılar (.) Hiçbir şeyin farkında değildim ertesi gece büyük parti yani ikiyüz kadar insan vardı dedim kocaman bir alan var (.) bilirsin disko ve onca bok (.) Aaron tamamen dağıttı (.) ben başka biriyle gidecektim ama görünmedi beni aradı ve dedi ki (NIGEL: hı hı) gelemeyebileceğini söyledi (NIGEL: hı hı) ımm
Aaron: o Karen’dı
PHIL: Karendi ımm annesiyle ilgili bir şey olmuş öyle değil mi veya ne olduğunu hatırlayamadım
Aaron: Ah iyi bir özürdü
PHIL: Herneyse (.) pardon evet Aaron (Aaron güler) ımm yani Aaron baya sarhoş oldu ve (Aaron gene güler) Jenny Baxter ile gitti (.) bizim dönemden iyi bir kız (.) Cathy Brewin
Aaron: yok o Cathy Brewin değildi başka bir Cathy idi
PHIL: Cathy Cathy bişey
Aaron: Cathy Brewin değildi
PHIL: diğeri kimdi biliyorsun değil mi di mi
Aaron: yok
PHIL: adını unuttun
Aaron: evet
PHIL: veya hiç öğrenmeye çalışmadın bile
Aaron: doğru
PHIL: şöyleydi onu gecenin değişik noktalarında bu kızla birlikte görebiliyordunuz mesela yerde (.) ve onun Aaron olduğunu biliyordum ama kızın kim olduğunu bilemiyordum çünkü sürekli değişiyordu
NIGEL: h ıhı
PHIL: ve birisinin de cüzdanını kaybettin değil mi
Aaron: evet
PHIL: ve ım (.) ondan sonra yürüdük birlikte (.) partiden geri dönmeye karar verdik küçük bir köy gibiydi ve (şehre) dönmeye karar verdik
NIGEL: hm hm
Aaron: iyi fikir Aaron
PHIL: evet
Aaron: O gün şanslıydık
PHIL: biz mmm biz geri yürüyorduk ve dedi ki ah Cuma günü Janesy ile çıktım sen  dün gece üç kuşla çıktın biriyle de Cuma çıktın bu senin şanslı ayın
NIGEL: hmm hmm
PHIL: beni geri götürdü bir şekilde (.) senin için iyi bir hafta sonu olmuştu
NIGEL: bu iyi mi 
PHIL: onun kitabında biliyorsun ki evet 
Aaron: evet
PHIL: mevzu şu ki çok ilgi gördün
Aaron: evet tabi ilgiyi çekebilirdim çünkü şeye benziyordu (.) güzel bir ego gezisi çünkü herkez bir şey söylüyordu ‘oh onunla işi bitirdin ha a hahaha’ ‘evet yaptım seni rahatsız eden bi şey mi var’ ‘oh(.) mm (. Hmm)
PHIL: hiçbiri ciddi bir muhabbet değildi yani senin yaptığın gayet doğru
Aaron: hayır (.) çoğunlukla ciddi değillerdi (.) bir ikisi belki
PHIL: bilmiyorum bilmiyorum sanırım bu Cathy civcivini biliyorum Jennyi biliyorum Cathyi biliyorum bilmediğim şey diğerinin kim olduğu ve sen de bilmiyorsun ve söyleyemiyorsun
NIGEL: evet yani şeyi söylemiyorum yani iki günde dört iyi mi diye yani etkileyici tabiki  (Aaron ve PHIL ikisi de gülüyor) ama şey demek istiyorum (.) takdir edilen bişey olduğu sanılıyor (.) evet (.) öyle
PHIL: yok ahlaki olarak düşük bir noktada olduğun için
Aaron: ama ahlaki olarak düşük olmak benim umrumda değil
PHIL: ha yok umursamazsın ben de yaygara kopartmadım hiç biliyorsun ve ben şey değildim düşündüm ki oldukça (.) oldukça etkileyiciydi biliyorsun şok edici olduğunu düşünüyorsun çünkü hiç böyle bişey benim başıma gelmedi (PHIL ve Aaron ikisi de gülüyor) ama o (.) gruptaki bazı insanlar tarafından (.) sadece dalga geçiyorlardı ciddi değildi kimseyi de gerçekten rahatsız etmedi (NIGEL: hı hı) şey gibiydi Aaron ahlaki olarak düşük gibiydi çünkü şey gibiydi (.) jigolo Kazanova herneyse
NIGEL: peki (.) tamam (.) sen ne düşünüyorsun Paul
Paul: şey yaptın mı
PHIL: deete mi düştün 
Paul: ne zaman (.) hayır (.) ne zaman dışarı çıktın
NIGEL: dehşete düşmemiş
Paul: Ben şimdi ben bi Dakka içinde söyleyeceğim ne zaman çıktığını (gülüşmeler) o Cuma çıktığında (.) akşamı dışarıdayken
Aaron: yok
Paul: bu (.) sen değil
Aaron: sadece bir grup olarak dışarıda
PHIL: sadece dışarıda arkadaşlardan bir grup
Paul: Cumartesi dışarıdaydın
PHIL: hayır
Aaron: ımm pek sayılmaz
PHIL: sarhoştu
Aaron: öyle bilinçsiz olma derecesinde sarhoş değildim (.) çok mutluydum (PHIL: duyulmuyur) şey gibiydi ımm (.) sanki tüm sosyal avunma mekanizmaları kapalı gibiydi
Paul: evet (.) ve (.) o zaman (.) çünkü ve (.)  birincisiyle takıldığın zaman yaptın mı (Aaron güler)
PHIL: kim birinciydi (.) hatırlıyor musun
Paul: Cuma günkü
Aaron: ımmm Cuma günkü o o Jenesy idi
Paul: hiç şeyin var mıydı ilişkiyi biraz daha ileri götürme
Aaron: hayır
Paul: yani bir hafta sonunda olabildiğince çok kişiyle takılmaya çalıştın
PHIL. hayır
Aaron: Sadece onun için değil
Paul: sadece başına geldi
Aaron: yani evet (.) o kadar da fazla değil bu haftasonu için evet (masaya vurur) (.) sikini hazır tutacan arkadaş sadece bu kadar değil sadece ben
Paul: herhangi biriyle hissettin mi
Aaron: çok şanslıydım (duyulmuyur)
Paul: yani takip edilecek tiplerdi
PHIL: Yarısının kim olduğunu bile bilmiyorsun değil mi
Aaron: ee mmm bilmiyordum (.) yani şey demek istedim (.) yani yapılması doğru bir şey gibi değildi yani şey gibiydi diğer yarısı olmayacağını biliyordu sanki (.) (PHIL: mm) ımm (.) yo yo sen her şeyi yanlış anlıyorsun bu bu (.) şey değildi (.) ımm Aaron senin söylemeye çalıştığın lafı söyledi (.) bu çocuk benimle takılacak ve bu iyi değil ve sonra biz takılacağız aa yok biz takılmayacağız ne biçim iş bu (.) bu çocukla takılacağım ve her şey yolunda
PHIL: biraz serti de hoşuna gitti bilirsin
Aaron: biraz serti de hoşuna gider
PHIL: ve  sanırım karşılıklı


Tartışma
Açıklayıcı Repertuarlar
19.Alıntının hemen her kesimine dağılmış seks ve cinselliğe dair en az beş farklı açıklayıcı repertuar olduğunu öne sürebilirim. Her şeyden önce kişinin seks yapmakla ya da istemekle kredi toplayabileceği bir başarı olarak seks kavramı açıkça vardır. Bu repertuar en açık şekilde Aaron’un  “güzel bir ego gezintisi’” olan hafta sonu hakkındaki yorumlarında olduğu kadar benim takip eden sorumu düzenleyişimde de (“yani etkileyici tabiî ki…vs.)  görülmektedir. Ama aynı zamanda Aaron’un sarhoşluk ifadesinde de gizil olarak vardır, böbürlenme suçlamalarına karşı onu koruma işi görmektedir (Aaron’un hikayesini Phil’in anlatması, bu sebeple daha iyidir). Sarhoşluk aynı zamanda ikinci repertuarın içinde de vardır. Aaron’un, alkolün kişinin bütün “sosyal savunma mekanizmalarını” kaldırdığı fikri, cinselliğin çok daha temel, içgüdüsel bir ifade biçimine belki de herkesin ‘derinlerde’ bir yerde hissettiği bir şeye işaret etmektedir. Bu alıntıda, seksin kişinin elde ederse şanslı olduğu az bulunur meta (aslında kadın ‘verirse’ erkeğin şanslı olduğu tam bir cinsel rol ifadesi) olduğunu inşa eden üçüncü açıklayıcı repertuar çok belirgindir. Dördüncü repertuar Hollway’in (1984) çalışmasında cinselliğin sahip ol ve tut söylemi diye tarif ettiği ile yakından ilişkili görünmektedir. Bu, cinsel ilişkilerin söz verilmiş ilişkiler rezervi olarak tutulmasıdır. Alıntının sonlarına doğru Paul’un Aaron’un “takılmalarını” ahlaken sorguladığı yerde görünmektedir. Beşincisi ve sonuncusu, tam alıntının sonunda, Aaron serbest cinsellik repertuarını çekip almaktadır (Hollway’in analizinde de görünmektedir). Burada cinsellik bir oyun biçimidir. Eğlenceli, sağlıklı ve kadının da erkeğinde eşit derecede hoşlandığı şeydir.

Özne Pozisyonları
Bu açıklayıcı repertuarlara her birine, kaçınılmaz bir şekilde, karşılık gelen özne pozisyonları vardır. Bir başka ifade ile, bir erkek olarak kişinin bu söylemlerle, kendisini (ya da diğerini) cinsel bir hayvan gibi, Kazanova ya da Don Juan gibi, sorumluluk sahibi seven bir partner gibi vs. inşa etmesi mümkündür. Ama bunlar oyundaki yegâne özne pozisyonları değildir. Sözgelimi, Paul kendini hemen hemen Aristocu bir şekilde Aaron’un motivlerini sınayan, derinlemesine araştıran bir sorgulayıcı yerine koymaktadır. Tabii Aaron’u da sorgulanan ve hareketlerini savunmasında acele ettiren yerine koymaktadır.

İdeolojik ikilemler
Bu alıntı seks ve cinselliğe dair farklı açıklayıcı repertuarların tam bir yayılımını kapsadığı kadar çeşitli ideolojik ikilemlerin varlığını tespit etmek hiç de şaşırtıcı olmazdı. Sözgelimi, cinsellik kavramını oyun ve boş laf olarak gören biri ile bu kavramı romantik ve kişisel bağlanmanın ağırbaşlı ifadesi olarak gören birinin arasında sürtüşme olması kesindir. Ama söylem analisti olarak, konuşmanın kalıbının ve de yönünün kendisinin belli ideolojik gerilimlerle canlandırıldığı hipotezleştirmesine ihtiyacımız yoktur. Sadece tek bir örnek alın ve Phil’in alıntının ortalarındaki tartışmaya katkısına bakın (‘beni geri götürdü bir şekilde’ dediği yerden aşağıya ‘hiç böyle bişey benim başıma gelmedi’ dediği yere kadar) Phil bu kısa sıra alışında iki farklı özne konumu arasında gidip geldiği görülebilmektedir. Sıra alışın hem başında hem sonunda Phil’in seks hakkında başarı olarak konuşmasında Aaron ile epey uyuştuğu görülmektedir. Ama en azından iki durumda kendini bu söylemden (ve de bunun özne konumundan) uzak tutup, bunun yerine ‘sahip ol ve tut’ repertuarından bir konumu seçtiği görülmektedir (sözgelimi, Buradan Aaron’u ‘ahlaki olarak düşük’ tarif etmektedir). Bunun gibi gidiş gelişler, insanların kültürün sağduyusunun iki ya da daha fazla eşit derecede dengeli ama zıt yönleri arasında öne arkaya çevirip durduğu ideolojik bir ikilemin varlığının bir işaretidir.

Temsil siyasetleri
Bu ‘anlaşılabilirlik yapıları’ ile en fazla kime yetki veriliyor sorusu (Shapiro,1992) cevaplanması zor bir sorudur. İlk bakışta seks ve cinselliğe dair bu açıklayıcı repertuarların bazıları farklı özgürleştirici potansiyeller (feminist görüş açısından diyelim) taşıyor gözükse de, sonunda genellikle sosyal etkileşimde bunların gerçekten nasıl bir strateji düzenlediğine kadar iner. Sözgelimi, ‘temel bir içgüdü’ olarak cinsellik repertuarı erkek cinsel şiddet eylemlerini meşrulaştırma ya da bunlara mazeret bulma teşebbüslerinde kolaylıkla kullanılabilmektedir. Ama mahkeme salonlarında daha sert hükümler çıkartmak için baskı yapmada (sözgelimi eğer saldırgan kendini kontrol edemiyorsa kilit altına alınmalıdır esası üzerinden) kullanıldığını düşünmek hiç de zor değildir. Benzer şekilde, ‘sahip ol ve tut’ repertuarı genelde seks ve cinselliğe dair daha kadın merkezli bir dil olarak görülmekteyken (bkz: Hollway,1984), kolaylıkla kadının menfaatine karşı işleyecek şekilde kullanılabilir. Dolayısıyla buradaki kilit nokta bu yapıları asıl yerinde incelemektir.

Karar
Bu bölümde söylemsel psikolojinin daha eleştirel – konuşmacıların, var olan söylemsel biçimleri hem kullanma hem de bunlar tarafından kullanılma tarzını öne çıkarmak üzere düzenlenmiş- bir biçiminin ana hatlarını çizmeye çalıştım. Bu kilit kavramı açıklayarak ve yorumlayarak bir söylem analistinin bu ikili odağı nasıl koruyacağını göstermeye çalıştım. Konuşan özne ile söylem arasında var olan karmaşık ilişkiyi tam olarak anlamak için sadece sözgelimi insanların sıradan konuşma akışında psikolojik kavramları çekip alma tarzlarını incelemeye ihtiyacımız yoktur yanı sıra ‘benlik’ ve ‘zihin’ hakkında belli söylemlerin bizim hepimizin nasıl düşündüğümüzü, hissettiğimizi ve konuştuğumuzu düzenlemeyle nasıl ilgili olduğunu incelemeye de ihtiyacımız vardır.

Kaynakça
KAYNAKÇA
Althusser, L.  (1971) Lenin and Philosophy and Other Essays, London, New  Left Books.
Antaki, C. and Widdicombe, S. (1998) Identities in Talk, London, Sage.
Atkinson, J.M. and Heritage, J.C. (eds) (1984) Structures of Social Action: Studies in Conversation Analysis, Cambridge, Cambridge University Press.
Barthes, R. (1973) Mythologies, London, Paladin.
Barthes. R. (1982) 'Inaugural lecture, College de France', in Sontag, S. (ed.) A Barthes Reader, London, Jonathan Cape.
Berger, M., Wallis, B. and Watson, S. (eds) (1995) Constructing Masculinity, London, Routledge.
Billig, M. (1991) Ideology and Opinions: Studies in Rhetorical Psychology, London, Sage.
Billig, M., Condor, S., Edwards, D., Gane, M., Middleton, D. and Radley, A. (1988) Ideological Dilemmas. A Social Psychology of Everyday Thinking, London, Sage.
Bourdieu, P. (1977) Outline of a Theory of Practice, Cambridge, Cambridge University Press.
Clatterbaugh, K. (1990) Contemporary Perspectives on Masculinity, Boulder, Westview Press. 
Cohen, D. (1990) Being a Man, London, Routledge.
Connell, R. W. (1995) Masculinities, Cambridge, Polity. 
Cornwall, A. and Lindisfarne, N. (eds) (1994) Dislocating Masculinity: Comparative Ethnographies, London, Routledge.
Eagleton, T. (1991) Ideology. An Introduction, London, Verso.
Edley, N. (1993) 'Prince Charles -our flexible friend: accounting for variations in constructions of identity', Text,  vol.13, pp.397-422.
Edley, N. and Wetherell, M. (1995) Men in Perspective: Practice, Power and Identity, Hemel Hempstead, Prentice Hall/Harvester Wheatsheaf.
Edley, N. and Wetherell, M. (1996) 'Masculinity, power and identity' in Mac An Ghaill, M. (ed.) Understanding Masculinities: Social Relations and Cultural Arenas, Buckingham, Open University Press.
Edley, N. and Wetherell, M. (1997) 'Jockeying for position: the construction of masculine identities', Discourse and Society, vol.8, pp.203-17.
Edley, N. and Wetherell, M. (1999) 'Imagined futures: young men's talk about fatherhood and domestic life', British Journal of Social Psychology, vol.38, pp.181-94.
Edley, N. and Wetherell, M. (forthcoming -2001) 'Jekyll and Hyde: analysing constructions of the feminist', Feminism and Psychology, vol.11.
Edwards, D. (1997) Discourse and Cognition, London, Sage.
Edwards, D. and Potter, J. (1992) Discursive Psychology, London, Sage.
Foucault, M. (1972) The Archaeology of Knowledge, London, Tavistock.
Foucault, M. (1977) Discipline and Punish, London, Penguin.
Foucault, M. (1980) Power/Knowledge, New York, Pantheon.
Franklin, C.W. (1984) The Changing Definition of Masculinity, New York, Plenum.
Geertz, C. (1973) The lnterpretation of Cultures, New York, Basic Books.
Geertz, C. (1993) Local Knowledge: Further Essays in Interpretive Anthropology, London, Fontana.
Gilbert, N. and Mulkay, M. (1984) Opening Pandora's Box: a Sociological Analysis of Scientists' Discourse, Cambridge, Cambridge University Press.
Gramsci, A. (1971) Selections from Prison Notebooks, London, Lawrence and Wishart.
Hall, S. (1988) 'Minimal selves' in ICA documents no. 6, Identity: The Real Me, London, Institute of the Contemporary Arts.
Henley, N.M. (1986) Body Politics: Power, Sex and Nonverbal Communication, New York, Simon and Schuster.
Heritage, J. (1984) Garfinkel and Ethnomethodology, Cambridge, Polity.
Hoch, P. (1979) White Hero, Black Beast: Racism, Sexism and the Mask of Masculinity, London, Pluto Press.
Hollway, W. (1984), 'Gender difference and the production of subjectivity' in Henriques, J., Holloway, W., Unwin, C., Venn, C. and Walkerdine, V. (eds) Changing the Subject: Psychology, Social Regulation and Subjectivity, London, Methuen.
Jackson, D. (990) Unmasking Masculinity: A Critical Autobiography, London, Unwin Hyman.
Jaworski, A. and Coupland, N. (1999) The Discourse Reader, London, Routledge.
Johnson, S. and Meinhof, U.H. (eds) (1997) Language and Masculinity, Oxford, Blackwell.
Macdonell, D. (1987) Theories of Discourse: An Introduction. Oxford, Blackwell. 
Maybin, J. (2001)'The Bakhtin/Volosinov writings on heteroglossia, dialogism and reported speech' in Wetherell, M., Taylor, S. and Yates, S.]. (eds) (2001) Discourse Theory and Practice: A Reader, London, Sage in association with The Open University.
McLellan, D. (1986) Ideology, Buckingham, Open University Press.
Mouffe, C. (992) 'Feminism, citizenship and radical democratic politics' in Butler, J. and Scott, ].W. (eds) Feminists Theorize the Political, New York, Routledge.
Parker, I. (1992) Discourse Dynamics: Critical Analysis for Social and Individual Psychology, London, Routledge.
Parker, I. (ed.) (1998) 'Social constructionism' in Discourse and Realism, London, Sage.
Potter,]. and Wetherell, M. (1987) Discourse and Social Psychology: Beyond Attitudes and Behaviour, London, Sage.
Potter, J. and Wetherell, M. (1995) 'Discourse analysis' in Smith, J., Harre, R. and van Langenhove, L. (eds) Rethinking Methods in Psychology, London, Sage.
Potter, J., Wetherell, M., Gill, R. and Edwards, D. (1990) 'Discourse: noun, verb or social practice?', Philosophical Psychology, vol.3, pp.205-17.
Sampson, E. E. (1993) Celebrating the Other.' A Dialogic Account of Human Nature, Hemel Hempstead, Harvester Wheatsheaf.
Scher, M., Stevens, M., Good, G. and Eichenfield, G.A. (eds) (1993) Handbook of Counselling and Psychotberapy with Men, London, Sage.
Shapiro, M. (1992) Reading the Postmodern Polity, Minneapolis, University of Minnesota Press.
Shotter, J. and Gergen, K.J. (eds) (1989) Texts of Identity, London, Sage.
Seidler, V. J. (1989) Rediscovering Masculinity: Reason, Language and Sexuality. New York, Routledge.
Seidler, V. J. (1994) Unreasonable Men: Masculinity and Social Theory, New York, Routledge.
Tannen, D. (1991) You Just Don't Understand: Women and Men in Conversation, London, Virago.
Walkerdine, V. (1990) Schoolgirl Fictions, London, Verso.
Wallace, M. (1979) Black Macho and the Myth of the Superwoman, New York, Dial Press.
Wertsch, ].W. (1990) Voices of the Mind: A Sociocultural Approach to Mediated Action, London, Harvester Wheatsheaf.
Wetherell, M. (1994) 'Men and Masculinity: A socio-psychological analysis of discourse and gender identity', ESRC grant No. R000233129.
Wetherell, M. (1998) 'Positioning and interpretative repertoires: conversation analysis and post-structuralism in dialogue', Discourse and Society, vol.9, pp.387--412. 
Wetherell, M. and Edley, N. (1998) 'Gender practices: steps in the analysis of men and
masculinities' in Herıwood, K., Griffin, C. and Phoenix, A. (eds.) Standpoints and Differences: Essays in the Practice of Feminist Psychology, London, Sage.
Wetherell, M. and Edley, N. (1999) 'Negotiating hegemonic masculinity: imaginary positions and psycho-discursive practices', Feminism and Psychology, vo1.9, pp.335-56.
Wetherell, M. and Potter, ]. (1988) 'Discourse analysis and the identification of interpretative repertoires' in Antaki, C. (ed.) Analysing Everyday Explanation, London, Sage.
Wetherell, M., Taylor, S. and Yates, S.]. (eds) (2001) Discourse Theory and Practice:  AReader, London, Sage in association with The Open University.
Wex, M. (1979) Let's Take Back Our Space, Hamburg and Longmead, Dorset, Element Books.
Widdicombe, S. and Wooffıtt, R. (1995) The Language of Youth Sub-Cultures: Social Identity in Action, Hemel Hempstead, Harvester Wheatsheaf.
Williams, R. (1965) The Long Revolution, Harmondsworth, Pelican Books.
Woolgar, S. (ed.) (1988) Knowledge and Reflexivity: New Frontiers in the Sociology of Science, London, Sage.
Zimmerman, D. and Pollner, M. (1971) 'The everyday world as phenomenon' in Douglas, ]. (ed.) Understanding Everyday Life, London, Routledge and Kegan Pau.


Bu bölümde kullanılan yazıdöküm sembolleri

Aşağıdaki semboller Gail Jefferson tarafından geliştirilenin (Daha fazla açıklama için bkz:Atkinson ve Heritage,1984) daha basitleştirilmiş bir versiyonunu vermektedir.


 (.) kısa anlık durma
[…] kasıtlı dışarıda bırakılan materyal
[metin] açıklayıcı malumat
metin  Vurgulanan kelime(ler)