17 Haziran 2018 Pazar

Psikolojik Bilginin Varlık Sorunu


Psikolojide Farklı Düşünmek, Farklı Sorular Sormak: Nuri Bilgin'den Başlayarak…
‘Psikolojik Bilginin Varlık Sorunu’

Prof.Dr. Sibel Arkonaç, 

Prof.Dr.Nur. Bilgin’i Anma Etkinliği 21 Şubat 2018, Ege Üniversitesi Psikoloji Bölümü

33 senelik akademik hayatımda başından sonuna Nuri Bilgin hocanın dolayısıyla İzmir Ege Üniversitesinin yeri hep farklı ve önemli oldu. 
Nuri hocanın yeri çok farklı çünkü onun düşündüklerinin üzerine düşünmeye başladığınızda kendinizde, Nuri hocanın o serbest bırakıcı ama aynı zamanda kucaklayıcı düşüncelerini ve hislerini yakalamanız hep mümkün. En azından İstanbul üniversitesinde biraz önce Mert  Teközel hocanın sağolsun aktardığı konularda çalışmaya başladığımda ve devamında çalışmalarımla ilgili çok açık tek desteği Nuri hocadan almışımdır. ‘Sibel doğru gidiyorsun devam et’ derdi bana ki psikolojiye yaklaşımlarımızda model olarak bazı ana yollarda ayrışsak bile düşüncenin özgünlüğü, düşüncenin yeşermesi açısından Nuri hocanın desteğini hiç unutamam. Nuri hocayla ilk tanıştığımda doktora öğrencisiydim yani 1980’ler.  Melek Göregenli ve rahmetli Çiğdem Leblebici koridorlarda genç asistandılar, Nuri hoca doktora öğrencileri olarak tanıştırmıştı. Şimdi sevgili Çiğdem vefat etti Allah rahmet eylesin. Melek de son bugün duyduğuma göre üniversiteden içeri giremiyor. Ama Nuri hoca her zaman burada olacak çünkü Nuri hocanın Türkiyede psikolojiye kazandırdığı şey, en azından öğrencilerine kazandırdığı ve öğrencilerinin de size kazandırdığından emin olduğum nokta, ortak noktamız, psikolojide spekülatif düşünceye zemin açmasıdır. 
Spekülatif kavramından ne anladığımızı biraz açacak olursak; olguların dışında kalan, gözlenemeyen, tekrarlanamayan, o mantıksal pozitivist kafaya girmeyendir. Nuri hoca çok çeşitli ve zengin insan davranışını bizatihi sokakta seyretmek için kendinize izin verin diyordu, en önemlisi de buydu. İnsan davranışının özgünlüğünü ve farklılığını belli bir kalıbın içinde seyretmek yerine gerçekten o  sırada o bağlamda ne yapıyor onu seyredebilmek önemli. Nuri hocada her zaman hissettiğim buydu dolayısıyla benim Mert hocanızım saydığı o alanlardaki çalışmalarımdan Nuri hocanın bana verdiği destek, bu sebebleydi çünkü ben de 30 yıllık akademik hayatımda gözlenemeyen tekrarlanamayan tavırlarla-konuşmalarda- ilgilendim. Şimdi bir de şunu itiraf edeyim; İstanbul Üniversitesi benim öğrenciliğimin ve öğretim üyeliğimin geçtiği yer, İstanbul üniversitesinde ben kalkıp düşüncelerimi açık açık serbestçe söylerim. Ama bu mekan dışında benim söylediklerim, benim düşüncelerim hoş karşılanmaz. Anlatmak için davet de edilmem ama Ege psikoloji düşüncelerimle aynı çizgi de olsun ya da olmasın, bunu dinler bunu davet eder onun için şimdiden teşekkür ederim. 
Bugün size psikoloji derslerinde pek görmediğiniz, olgular ya da metinlerden bahsetmeyeceğim, sadece psikoloji derslerinde görmediğiniz sorularla sizi karşı karşıya bırakmak istiyorum Sorular soracağım çünkü sorular düşünmeyi hızlandırır. Rutinin dışına çıkarır. Derdimiz sorduğumuz sorulara cevap bulmak değil, derdimiz sorularla farklı meydanlara, farklı alanlara yollara çıkabilir miyiz? çıkarsak neler görürüz? bunları yakalamak. Bu yüzden sizden ricam aklınıza o sıra bir şey geldiyse bir düşüncenize ters gittiyse, interaktif yani karşılıklı bu konuşmayı devam ettirelim, sevinirim. Tabi konuşma bittikten sonra sorularınızı, itirazlarınızı desteklerinizi almak isterim. 
İlk olarak şuradan başlayalım; bilim ne yapar ya da bilim nedir? Psikolojiye giriş kitapları sosyolojiye giriş kitapları, hukuka giriş kitapları ya da iktisat, fizik, kimya en başta size her zaman bilim ne yapar, bilim nedir sorularını sorar ve bir iki cevap verir. Bu soruyu sık sık sorar cevap veririz ama şu soru nadiren sorulur: bilim yaptığı şeyi niçin yapar? Bu soruyu pek az soruyoruz. Bilim bilimini yapar evet, ama niye bunu yapar, bilim niye bilim yapıyor bu soruyu nadiren soruyoruz. Söz gelimi bunu psikolojiye alıp getirirsek psikoloji niçin insan davranışını araştırır? Bunun cevabını hem - benim hocam da öyleydi Nuri hoca da bu gruptandılar- Kıta Avrupası giriş kitaplarında da  bulursunuz, hem de Amerikan kökenli giriş kitaplarında da bulursunuz. Niçin insan davranışı çalışılır? İnsanları refaha ulaştırmak, daha iyi ortamlarda yaşamasını sağlamak, acısını dindirmek, bir sürü cevabı var anında verilir. Öte yandan şu soruyu sormuyoruz; Psikolojinin kendisi bu bilgiyle ne yapacak? Benim hakkımda bu bilgiyle ne yapacak? Bana, sokaktaki insana, ne yapmam gerektiğini sürekli söylüyor da kişisel gelişimimde sosyal alanda iş sahasında hep bana bir şeyler söylüyor. Peki kendisi bununla ne yapacak? Ben bu soruyu sorduğuna dair herhangi bir işaret görmedim. Ama psikoloji bilgisinin ne yapmakta olduğuna, toplumdaki bireyler üzerinde aslında ne yaptığına dair kışkırtıcı bir sürü olumlu ya da olumsuz. epey farklı okumalar var en başta da Marksist okumalar var- bazıları ile son derece hemfikirim.
Bir başka soru daha; psikoloji insan diye başlar ve devam eder. insan her yerde aynı mıdır? Yani İzmir’deki İstanbul’daki Irak’taki Suriye’deki Afrika’daki Amerika’daki insan aynı mıdır? Aynı mıdır sorusu hemen tabii biz psikolojinin ve zannediyorum sosyolojinin de aklına kültürel farklılıklar konusunu getiriyor. ‘Evet biz aslında aynıyız ama kültürel yaşantılardan dolayı farklı farklı yaşantılarımız var, adetlerimiz alışkanlıklarımız var’. Şimdi uzun süredir düşündüğüm nokta şu, ve birkaç yayınımda da yazdım. Rahmetli Çiğdem Kağıtçıbaşı’nın önderliğini yaptığı kültürel psikolojinin- zannediyorum adı buydu önce kültürler arası idi sonra kültürel psikoloji oldu- savundukları nokta da buydu yani insanlar aslında zihinsel süreçler olarak aynıdır ama bu süreçlerin neyle işlediği konusunda yani içerik konusunda ve dolayısıyla tasavvur ve yaşantı konusunda birbirinden farklılaşırlar. Bir zamanlar bana bu cevap yetiyordu ama sonra oturup düşündüğümde bir sürü soru aklıma üşüşmeye başladı: Psikoloji bilgisi kültürler üzeri midir söz gelimi, çocuğun gelişimi ile ilgili yani büyümeyle veya ergenliğe geçişi ile ilgili bir bilgi esas bilgi olup da bunun kültürler arası farklı uygulamaları mı var? böyle mi anlamam gerekiyor? öyleyse bu bilgiyi esas kılan merci neresi? Bilim. Öyle mi o zaman oraya da bir soru işareti koyalım. 
Psikolojinin insana dair olduğunu söylediği, asıl esas kabul ettiği bilgi kimin bilgisi, nerenin bilgisi ayrıca esas kabul ettiği bu bilgiyi temsil eden bu insan kim? Bana bir insan tarifi çiziyor ve hepimizin o tarif içinde yerimizi bulacağını söylüyor da bu insan kim? Hipotetik bir insan mı, gerçek bir insan mı? Hipotetikse, imajiner ise kimin zihninden imajiner bir halde çıkıp bana servis ediliyor. Bununla da ilgili psikoloji hiçbir şey söylemez bana yani psikolojik bilgi bana bir şey söylemiyor bu konuda. Öyleyse haklı olarak dünyanın bu taraftaki coğrafyasında yaşayan ben açıkça sorarım; psikolojinin insanı ben miyim? ben her yerde aynı olan mıyım? psikoloji insanı zihin süreçleri ile tarif eder ben zihin süreçleriyle var olan bir birey miyim yoksa diğer insanlarla etkileşim alanında onlarla birlikte bu alemi, varlığımı onun anlamını kurgulamaktayım Bu  son söylediğim noktada post modernist psikologların söylediği yani zihinde değil de ortada insanlar arasında inşa edilen bir varlık tanımı var. Bu tanımı uzun zamandır yaklaşık 25-30 senedir takip ediyor olmamın sebebi, kendimi seyretmeme biraz daha alan açtığı içindir 90’ların  hemen başında Türkiyedeki büyük kırılmaların yaşandığı o dönemlerden itibaren bu psikoloji alanındaki bu post modernist adamları anlamaya çalıştım. Psikolojideki insanı biraz daha serbest kılıyordu. Bununla birlikte 2004’deki kitabıma alanın kurucu önderlerinden olan Kenneth Gergen’den bir makale yazmasını istediğimde, bir de farkettim ki Gergen yolladığı makalede insanı yine Kartezyen insan olarak tarif ediyor, etkileşimin içerisinde kurguladığı insan tarifine tüm insanların katılmasını teklif ediyordu. Ben yine orada yoktum onun kendi insan tarifi vardı. Ondan sonra bu duruşa karşı mesafe almaya başladım. Şu soruyu sordum; psikolojide bütün psikolojik bilgilerde neden evrensellik iddiası vardır? Metodoloji hocalarımız, Yurdal Topsever hoca da burda sağolsun, benim de Alev Arık hocam bana  şunu öğretmişti: evrensellik geçerli bilginin esasıdır, tekrarlanabilir geçerli bilginin tüm dünya insanları üzerinde uygulanabilirliği vardır, psikolojinin hedefi buna ulaşmaktır. 
Peki tüm dünya insanlarında geçerli olacak süreçleri ve bu süreçlerin işleyiş kurallarını ortaya çıkarmakla psikoloji ne elde edecek, psikolojiye ne fayda sağlayacak? Evrensel olanı elde etmenin amacı ve hedefi nedir? Bu da bir diğer sorumuz. Psikoloji, insan davranışının evrensel işleyiş kurallarını elde etmenin  kendisine ne sağlanacağı hakkında pek konuşmaz. Daha sıkı bilim yapacağını söylemiştir de onun ötesini söylememiştir. 
Ama aslında bu kuralı işletmekle ne yaptığını ve kimin neyin bilgisiyle uğraştığını biz psikolojik bilgiyi başka bir okumayla ele aldığımızda farketmeye başladık. Güçle, yönetmeyle, dönüştürmeyle iktidarla bir takım ilişkileri olduğunu, özellikle batı dışında da toplumsal dönüştürmelerle de yakın ilişkisi olduğunu görüyoruz. Psikolojinin insana insanlara bakışında en aksadığı nokta aynen Nuri hocamın söylediği gibi beni diğerleri ile birlikte, insanlarla hep birlikte, tüm değişmelerimle birlikte okuyamıyor olmasıdır Tüm değişmelerle beni bağlamımda seyredemiyor. Yani şu an bir bağlamın içindeyiz, biraz önce bir başka bağlamın içindeydik ve her bağlamın içinde ve bağlamlar arasında değişen sibel var mert var oya var sizler varsınız. Bunu  psikolojik metodoloji ile yani bugünkü ana akımın post pozitivist emprisist metodolojisi ile okumanıza imkan yok çünkü ordaki düşünce sizi bir enstantane olarak zapt eder dondurur ve  o dondurduğu resim karesindeki hareketlerinizle ilgili modeller çizmeye başlar halbuki siz o sırada o davranıştan çok uzağa veya çok öteye geçmişinizdir bile. Sürekli kayan değişen bağlamda sürekli dönüşüp değişen kendilik anlayışlarım kendilik idraklarımı psikoloji spekülatif olarak açıklamalar olarak tanımlayıp  inceleme dışı bırakıyor. 
Bağlamı ya da etkileşimin kendisini inceleyemeyen psikolojinin insanı kim? Siz misiniz? O yüzden en başta sordum psikolojinin insanı siz misiniz diye. Beni bu bağlamdan bağlama değişen dönüşen halimle inceleyemiyorsa incelediği insan kim? Psikolojinin incelediği insan; modernist, tekil birey odaklı bir kültürün yani batılı kültürün insanıdır, bu siz misiniz? Siz modernist geçmişi olan bir kültürün birey odaklı kültüründen mi geliyorsunuz? Hayır. Ama bana psikoloji olarak aktarılan bilgi, ister klinik ister gelişim ister sosyal, böyle bir kültürün insan yaşantısından çıkarılan bilimsel bilgilerdir. Psikolojinin kendini oturttuğu dualistik Kartezyen dünya görüşü sizin coğrafyanızın  dünyası mı ? yani aynı anlam coğrafyalarında mı yaşıyoruz? Hayır. 
Soru: hocam bu erken dönem pozitivistlerin iddia ettiği gibi davranışa tamamen hükmetmek vb gibi birşey mi..
Sibel Arkonaç: ondan bahsetmiyorum  daha ötesinden bahsediyorum 
Soru(devam): burda şöyle birşey var burada psikolojinin bulduğu çözüm daha empiristik daha Kıta Avrupası paradigmasına ağırlık var yani onun ışığında ve bunun için doğa bilimlerine benzemek gibi bir iddia da var altında ve doğa bilimlerine aslında baktığımız zaman bir takım postilaları aksiyomlar ön kabulleri olduğunu ve doğa bilimleri gibi bize hakikatin bilgisi  olarak sunulan şeylerin de birtakım  postülalar, aksiyom ve ön kabuller üzerine ilerlediği ve aslında bunun bilimsel olup olmadığının da araştırılması gerekiyor yani aslında evreni gözlemlerken veya davranışı gözlemlerken bir takım değişmezlik ilkeleri arıyoruz pozitivist bir bakış açısıyla ve bunu yapmak için doğa bilimlerine yaklaşıyoruz ama doğa bilimlerinin elinde de bu kadar nesnel bir şey yok. çünkü biz evreni algılarken Kant’ın söylediği gibi belli başlı rasyonel kurgular içinde algılıyor olabiliriz. Çünkü bir empirik çalışma yapıyoruz ama uzay zaman bağlamında düşünüyoruz. 
Sibel A: peki ben sana sadece bir soru soracağım, en baştaki önermenin doğurduğu önermeler bunlar değil mi? ben sana o önermenin tam karşısına başka bir soru soracağım. Onların iddia ettikleri gibi bir gerçek var mı ?
Öğrenci: benim de sorduğum o 
Sibel A: yani postüla falan bir kenara, gerçek diye bir şey var mı ? acıklı bir şey bu neden biliyor musunuz 15 sene önce yani 2000’lerin başlarında öğrencilerime yani son sınıftaki niteliksel araştırma yöntemleri ve bir de sosyal inşacılık dersindeki öğrencilerime sorardım. Bana bir gerçek söyleyin ki değişmesin bana bir sürü tekliflerde bulunurlardı şuydu buydu. 2007 den 2008 den sonra yani Suriye ve Iraktaki savaşlar iyicene kızıştıktan sonra tek bir cevap vermeye başladılar:ölüm.Tek değişmeyen doğumunuz ve ölmenizdir. Bu ikisi arasında aynı Aşık Veysel’in dediği gibi iki kapılı handa ilerleyişinizdir. Kapıdan girdiğiniz andan itibaren geri dönüşsüz öteki kapıdan çıkmak üzere ilerliyorsunuz. O arada senin gerçek dediğin, değişmezlik dediğin, ötekinin hakikat dediği her şey; içine doğduğunuz dilde kurguladığınız anlamlardır, anlama tarzlarıdır. Hayatı bunun üzerine kurarsınız bunun üzerine bilim de yaparsanız, felsefeyi de bunun üzerine kurarsınız. Şimdi aslında bunu anlatacak idim. Ontoloji üzerinden anlatacak idim. Şimdi arkadaşlardan başka sorular varsa rica ederim yani sorular gelsin. 
Şimdi siz bu coğrafyada yaşıyorsunuz bu coğrafya illa Anadolu coğrafyası değil biraz daha geniş düşünün bu coğrafyayı.  Ama psikoloji bilgisini başka bir coğrafyanın yaşantılarından bu tarafa getiriyorsunuz ve o coğrafya size; felsefe budur evrenseldir diyerekten, zihin ve beden ayrımının esas olduğunu ve dünya anlamalarının bu ayırım üzerinden gittiğini söyler. Zihin beden ayrımı Mezopotamya çıkışlı kültürlerde esas olmakla birlikte kendi coğrafyamızda düşünce ekolleri bu ikililiği batılının ele aldığından daha farklı okuma eğiliminde olmuştur. Bu okumalar ve neticesindeki düşünce ve fikirler maalesef bu coğrafyada yaygınlığını kaybetti. Bununla birlikte bugünlerde hem sosyolojide hem felsefede küçük aykırı gruplarda yeniden okumalar başladı: hem zihin hem beden diyen bir hem/hem de bütünlüğü konuşulmaya tekrardan anlamlandırılmaya başlandı. Bu düşünce bizi daha geniş ve kapsayıcı bir hal içinde açıklayabilir mi acaba? Hem batılı hem de İslam felsefesine hakim bu gruplar hem/ hemde’yi burada kurgulamaya, hem zihni hem de bedeni bir bütün olarak ele almak gerektiğinden bahsediyorlar. Halbuki batı felsefesi uzun bir süre zihin ve beden ayrımı üzerinden gitti. Zihin esastı beden belirleyen değildi. Bugün bedeni ön plana çıkarmaya çalışıyorsa da ön plana çıkardığı bu bedeni yine zihinle algılayıp anlamlandırıyor.
 Tekrar başa saralım, bilimle bir sürü şey yapıyoruz değil mi antropoloji, hukuk, tarih, fizik, kimya, astronomi. Tüm bilimleri şöyle bir çemberin etrafına yerleştirdiğimizi düşünün. Bu  çemberin, bilimlerin merkezinde ne var? 
Bu soru hiç yok aklımızda. Bir başka soru: bu çemberin etrafında yer alan bilimlerin bilgisini ne ile irtibatlandıracağız? Yani fizik fizik olarak, kimya kimya olarak kalıyor, antropoloji antropoloji olarak kalıyor, psikoloji orada tek başına kalıyor, sosyoloji öte tarafta. Bunların birbirleri ile irtibatlarını yani ilişkilendirmeyi neyle yapacağız. Bir adım geriye atıp doğru soruyu sorarsak şu an böyle bir ilişkilendirme var mı? Sorunun cevabı için bilimlere bakmak yerine felsefeye dönüp bakıyorum bugün felsefe de bana bir cevap vermiyor bu sebeple bu soru benim düşünce dünyamdan da düşüyor. 
Tüm bilimlerin bilgisi ne için var? en baştaki soru buydu: niye bilim yapıyorum? Bu soruyu sormayalı çok uzun zaman oldu. Batıdaki modernizmin ve getirdiği seküler yaşantı ve  dünyayı anlamlandırma, felsefi düşünceye ve bilime bu soruyu sormalarına hacet bırakmadı. Kimse bu soruyu sormadı. son dönem sormaya başladıklarına dair kulağıma dedikodular geliyor. Peki biz bu soruyu sorup üzerinde biraz alıştırma yapmaya başlayalım. Bilimlerin bilgisinin birbirleri ile bağlantısını ne üzerinden kurmalıyız yani jeoloji , insan, sosyoloji, iktisat tarih buradan gelen bilgileri ben hangi zemin üzerinden birbirine bağlayayım? Bu temel bir sorudur, felsefeciler bunu ontoloji üzerinden kurmak zorunda olduğumu söyler bana. Yani bir varlık alanı  üzerinden benim bu bilgileri kurmam lazım. Bu soruya vereceğim cevap aslında bizim var olma sebebimize de açıklık getirecektir. İnsan olarak ben niye varım? nasıl varım değil, nasıl varım sorusunu zaten bilimsel düşünce sürekli bana aktarıyor. 
Bilimsel düşünce bana hiçbir zaman ben niye varım benim hedefim amacım ne ile ilgili, var olmakla ilgili hiçbir şey söylemez. Dolayısıyla nasıl bir ontoloji bana bu cevapları verebilir daha da önemlisi bu ontoloji, varlık alanı nereye oturuyor da ben bu varlık alanını bu şekilde anlamlandırıyorum. Yani doğrudan söylemeli; bu varlık alanının metafiziği ne olacak? Bugünün felsefe ve bilimsel düşüncesinin oturduğu kendini kurguladığı ontoloji/ varlık alanı neye oturuyor? Bu varlık alanının görünmeyeni bilinmeyeni nedir ki bana böyle bir varlık alanı sunuyor. Bilimsel bilginin cıs dediği konular bunlar. Bilginin bütünle ilişkisidir bu. Bütünden kastım; dünya ve içindekiler ve hepsinin birlikteki düzeni ve varolma amacı tüm alem. Görünür görünemez bilinir bilinemezlikleri ile birlikte tüm alem. Özellikle batının sanayi devrimiyle birlikte yaklaşık 1850’li yıllardan itibaren ve 1930lardaki mantıksal pozitivizmin gelişimiyle birlikte bütünlüğün kaybı iyice açığa çıktı. Bir bütünlük algısı, bilgideki bir bütünlük, alemi bir bütün içinden seyretmek bilimsel kurumların ve metodolojisinin dışına çıkartıldı. Bu bize hızla parçalara dair bilginin -parçalar burada bilim dalları, disiplinler – neye göre ve niye bir araya toplandığı veya toplanacağı meselesini doğuruyor. 
Yine bir başka başlık çıkartayım geri döneyim. Psikoloji insan davranışını açıklamaya giriştiğini söylüyor. Bu açıkladığı davranışların tüm görünür görünmez alemin bütününde neyle bağlantılı olduğunu hiç ele almıyor ya da bu bağlantı hakkında hiç konuşmuyor. İnsanın psikolojisi, onun içinde yaşadığı coğrafyasından, sosyolojik dinamiklerinden, tarihinden, iktisadi ilişkilerinden kopuk bir şekilde ele alınıyor. Biraz önce bahsettiğim bütünden kopuk, irtibatsız bilgilerin savunulduğu dünyada ‘bunlar benim çalışma konum değil’ diyerek kendini meşrulaştırıyor. Aslında bunların hepsi bu parçalanmış bütünde jeoloji, psikoloji, sosyoloji, fizik  vs. hepsi mantıksal aklı araçsallaştıran metodolojilerle birbirinden bağımsız inceleme hallerine sokuluyor. Jeolojinin insan davranışları ile ne alakası var deniyor ve ayrıştırılıyor. Psikoloji  tüm insana dair bu bilgileri, yani coğrafya tasavvurundan gelen coğrafyanın tarihinden gelen coğrafyanın sosyolojik dönüşümlerinden gelen, coğrafyanın mevsimsel dönüşümlerinden gelen bu bilgileri etkileşim halkasından çıkartıyor. Söz gelimi 1600’lerin sonuna doğru Anadoludaki büyük kuraklıkların Celalî isyanlarına nasıl yol açtığı daha yeni tartışılıyor. Psikoloji bunlardan tamamen soyutlanmış bir halde insanı; olabilirler, sapmalar, düzeni kolaylaştırıcı zorlayıcı davranışlar, tutumlar, engelleyiciler, haz ve elem üzerinden bilişsel ve bilinç düzeyinde tekil varlık olarak yani tek başına seyreder insanı, sosyal psikoloji  de dahil tek başına ele alır ve onun hakkında bize bir alan çizer tarifler geçer geçer ortasına oturur oradan bize teklif üzerine teklif verir.
Ben baştan tekrardan soralım o zaman; psikolojinin insanı kim? Kim bu insan dediğimde  benim cumartesi seminer grubum bana ‘hocam bu soruyu kim soruyor’, ‘Psikolojiye bu soruyu soran kim' dediler. Bu soruyu ben sorduğuma göre ben kimim ya da bu soran kim? Şöyle söylelim; bu soruların ortaya çıktığı bu varlık alanı ne diye sorduğumda bu varlık alanı tek mi? bütün dünya için tüm insanlar için aynı mı yek mi tek mi herkes için aynı mı? Şu dünyada insanlar aynı dilin içinde düşünürken, aynı dilin içinde konuşurken,  aynı şey hakkında farklı farklı anlamlar kurup o anlamlar üzerinden kimliklerini inşa edip etkileşime girdiklerine göre idrak edebildiğimiz kadarıyla bizim kurguladığımız anlam dünyaları bir tane değil yani bir çok anlam dünyası var. Felsefe bize bu anlam inşalarını sorgulayacak bir zemin sağlıyor. Felsefe bana ontolojik bilgi vermiyor felsefe bana bunları sorgulayacak iyi bir zemin veriyor. Ama bu zemin herkes için geçerli aynı kavramlaştırmaları mı verir? Hayır. Kendine felsefe diyenin kendine ontoloji diyenin. kültür, yaşantı, tasavvur aleminden bağımsız tüm bunların üzerinde bir sorgulama zemini olabilir mi Dilinizin üzerine çıkıp onu seyredemediğinize göre benim de yaşantımın üzerine çıkıp yaşantımın varlık alanlarını teke indiremezsiniz. Bu arada kısaca işaret etmeden geçmek istemiyorum; özellikle bu coğrafyada felsefe denilince batı felsefesi anlaşılıyor. Hemen akla gelenler batı felsefesi. Biraz önceki arkadaşınız da sorgularını otomatikman batı felsefesinden getirdi. Ama İslam felsefesi ile de haşır neşir olan aynı zamanda benim sorularımın altında bir takım sorular yattığını hissedecektir. Bizim böyle bir hatamız var, Bu coğrafyada başka bir felsefe bilgisi daha var ve onun ontoloji anlayışı var. Türkiyenin hiçbir üniversitesinde bu bir bütün olarak aktarılmıyor. Neden böyle bir sıkıntıyı dillendiriyorum çünkü ben bunları daha önceden elde etmiş üzerinde çalışmış olsaydım batı felsefesi ile birlikte bugün psikolojinin bilimsel bilgisini bu coğrafyaya özgü son derece sağlam temelde tartışıyor olabilirdim. Bugün size bu anlattıklarımın hepsinin bir üçüncü ayağı böyle aksıyor çünkü eksik. Tek çıkartabildiğim nokta bu ontolojinin tek bir ontoloji olmadığı. 
Bir başka ifade ile varlık alanı sadece ve sadece bugünün Batı felsefesinin kurguladığı varlık alanı ile sınırlı değil. Bu ayırımın önemli olmasının sebebi şudur: ben neye varlık alemi diyorsam benim ne olduğum, kim olduğumun tanımı ve keyfiyeti ona göre değişiyor. Batı felsefesinin varlık alan tarifi üzerinden kendimi tarif ettiğimde başka bir Sibel bu tanıma göre tekrardan kurgulanıyor, bu coğrafyanın insanları o tanımın içine sokulmaya çalışılıyor. Psikoloji de o tanımın içinden özneler, benlikler ve işleyişler çıkarmaya çalışıyor. 
Psikolojide kullanılan ontoloji batılı bilim felsefe zemininde pek tartışılmadan doğa bilimlerini ontolojisi olarak kabul edildi. 1990’lı yılların ortasına kadar hiç tartışılmadan psikoloji kendini 50’lerden sonra sosyal bilim olarak tarif etmeye çalışsa da sosyal bilimliği onun epistemolojik anlayışından geldi, ontolojik anlayışı doğa bilimi olarak devam etti. Bu ontolojik anlayışa göre; belli bir mekanda belli bir zamanda, olaylar ve şeyler birbiri ile nedensellik ilişkisi kurar. Ontolojinin esas önermesi buydu. Dolayısıyla belli bir mekanda  belli bir zamanda ortaya çıkan davranışların mutlaka daha önceki bir mekanda daha önceki bir zamanda meydana gelen davranışla sebep sonuç ilişkisi vardır. 
90’larda Rom Harre (aslen felsefe mezunu sonradan psikoloji eğitimi almıştır), bu ontolojinin tek başına insanı açıklayamayacağını tek başına insana dair anlatacaklarının eksik olduğunu söylüyordu. İnsan bu derece basit bir varlık olarak düşünülemez, Öne sürdüğü üzere psikolojide bu doğa bilimlerinin ontolojisiyle hareket ettiğimizde, bizim biyolojik yapımızdaki mesela sinir hücrelerinin ilişkilerini bu düzende açıklayabiliriz. Harre insanı tanımlayabileceği ikinci bir varlık alanına ihtiyaç duyar, bu ikinciyi doğa bilimleri ontolojisinin üzerine kurar. Bunu şöyle anlatır; insanlar bir dilin içine doğarlar ve yaklaşık iki yaşından itibaren de bu dili konuşurlar. Bu dilin gündelik yaşantısı içinde insanlar belli anlatılar ve yerel kurallarla konuşurlar bu konuşma eylemleri bizim onu sosyal etkileşimin içinde seyretmemizi sağlayacaktır.İnsanlar dilin dışında var olamazlar, o dilin içinde düşünerek ve konuşarak bir takım anlatılar kurarlar yani anlatırlar birbirleri ile konuşurlar bir şeyler anlatırlar. O anlatışlar o dilin bulunduğu yere göre uygun görülen bir takım kurallara göre gider. Öyleyse ben insanların karşılıklı konuşurken ne yaptıklarına bakarsam görgül olarak, o konuştukları üzerinden ne konuştuğuna değil, her ne konuşuyorlarsa nasıl konuştuklarına baktığımda ben o insanları daha rahat açıklayabilirim. Söylemsel psikolojinin ana arterlerinden birisi Harre’nin bu anlayışıdır. 
Bir adım  daha öteye geçelim. Ontoloji bize varlık alanı tarif eder  ve varlıkları tanımlar. Peki varlık alanının oturduğu ya da kendinde gerçeklik kazanmaya başladığı zemin nedir? Ya da kısacası ontolojinin altındaki zemin nedir? Neden varlıkların sebeplendikleri bu zemini düşünme alanı dışına çıkartırız. 
Varlık alanının oturduğu zemini tanımlamam şart. Ancak tanımlayabildiğimde içinde yer alan insanı tanımlayabilirim, yapıp ettiklerini tanımlayabilirim. Biz bugün insanı epistemolojik olarak tarif edip bu epistemolojinin temellendiği varlık alanını gözardı ediyoruz. Yani içindeki insanı tarif ediyoruz ama neyin içinde olduğu hakkında tek laf etmiyoruz. Halbuki bu varlık alanının oturduğu ya da kendinde gerçeklik kazandığı alttaki zemin nereye oturur, altına bakmak lazım veya bütününe bakmak lazım. Bu varlık alanını da kapsayan nedir ki ben bu varlık alanını anlamsal düzeyde idrak edip hakkında konuşabiliyorum. Neden varlıkların sebeplendikleri zemini, bilim olarak düşünme alanının dışına taşıdık? Seküler bilgi neden buna ihtiyaç duydu?
Bu coğrafyada insan Tanrı ile alemlerini batıdan farklı olarak ayrıştırmamış halde yaşamaktadır. Tanrı ile kendini aynı alem içinde farklı boyutlarda yaşayarak ayrıştırmayan bir epistemik cemaat var. Yani hakikat ile gerçekliği ya da bilinemezlik ile bilinebilirliği paralel hatta iç içe yaşayabiliyor ve bundan herhangi bir rahatsızlık duymuyor. Nasıl yapıyor bunu Tanrı ile kendini, aynı alem içerisinde farklı boyutlarda yaşayarak, ayrıştırmıyor. Bilinemezliği kabul ediyor, bilinebilirlikler içerisinde yani kendi gerçeklik alanı içerisinde neyin ne olduğunu bilmeye çalışırken, bilinemezliğin bilgisini mesela kısmet diyor kader diyor açıklıyor ve bilinemezlik içinde devinimi devam ediyor. Böyle bir epistemik cemaat var. 
Batıda ise Tanrı ile kendi alemini farklılaştırmış realist bir yaklaşımla kendini bilgi aleminin merkezine oturtmuş, ya da relativist bir yaklaşımla karşılıklı konuşmalarda sürekli inşa edilen yani konuştukça inşa edilen bir gerçeklik içine oturtan post modernist epistemik bir cemaat var. Bilinemezle bilinebiliri kesinkes birbirinden ayrı bir evrenlere yerleştirmiştir. Şu an sadece onun için bilinebilirlik evreni var ve onun içerisinde özneyi anlamaya çalışıyor. 
İşte biz bu batılı epistemik cemaat’in bilgisi olan psikoloji ile biraz önce aktardığım kendi epistemik cemaatimizdeki insanı anlamaya çalışıyoruz. Bu epistemik cemaatin özne/ kimlik / fail ve gerçeklik bilgisi ile buradakileri anlamaya çalışmak ne derece yerinde bir tavırdır? Bu noktada modernist ilerlemeci bir çizgiyle düşünmek  bizi yanıltacaktır. İnsan kurguları, insan anlamlandırmaları tamamen farklı iki dünya var burada. Ama psikoloji alanında bu coğrafyanın insanını diğer epistemik cemaatin bilgisi evrensel doğru kabul ettiğim için, bu bilgiye göre değiştirmeye dönüştürmeye çalışıyorum. 
 Bu noktada artık konuşmama sorularla devam etmek istiyorum.

1. Soru: Gerçekliğin ne olduğunu bilmeden gerçekler bulduğumuz mu özet?
S.A: gerçeklik bir tane değil
: kurgusal gerçekler var evet ama gerçek bir tane 
S.A.: hakikat bir tane. Gerçek çok çeşitli 

: hakikat bi tane islam felsefesinden yola çıktınız. Burada asıl sorunuzun bütün bilimlerin gerçekliğin ne olduğunu bilmeden bazı gerçekler eşliğinde hareket ettiğini beyan ediyorsunuz özeti budur. 
S.A.:Biraz bilim felsefesinden hareket edecek olursam dayadıkları bir gerçek var tarif ettikleri bir gerçek var,  akıl gerçekliği. 
:tam bu tam bu
S.A. Onunla, bu gerçeklik alanının içinde karşılaşılacak her şeyi, açıklamaya çalışıyorlar. 
:aslında bizi hapsetmişler durumdalar özgürlüğümüzü almış durumdalar
S.A.: hücre hapsindesin hapishanede değilsin, hücre hapsindesin. Onun için öznenin çok ağır sorunları var orada  gündelik hayatın içinde burada başka büyük sorunlarımız var orada daha başka

2.Soru: arkadaşımız şey dedi psikolojinin doğa bilimleri ….aksiyomları dedi psikolojiyle bilimleri sayarken matematiği saymadınız matematik burda  nasıl yer alıyor
S.A: matematik psikolojinin içinde istatistik üzerinden o tekrarlanabilirliği sağlamak için insan davranışlarını sayısallaştırıp istatistiğe vurduk, biz matematikle oradayız. 
: psikoloji olarak mı 
S.A.: evet maalesef
: ben onu sormuyorum ben şeyi soruyorum kimya biyoloji antropoloji saydınız ama matematiği saymadınız.
S.A.: peki saymadım
:matematik burada nerde yer alıyor
S.A.: içinde
:…..matematik bunun içinde yer alıyorsa
S.A. istemiyoruz 
: neden 
S.A.: ben onu kendi konumumu iyi anlattım zannediyorum ama ben bilakis tamamen sıyırıp almak derdinde olduğum için 
: eğer  oraya yaklaşmak istiyorsak doğa bilimlerinin aksiyomlarını ne olduğunu bilmemiz gerekiyor   
S.A:biraz önce arkadaşla konuştuk işte doğa bilimlerinin aksiyonları bizim doğru budur diye koyduğumuz önermeler, onun için uzaklaşıyoruz çünkü  o önermeler sosyal bilimlerde geldi insanı  çok faşizan bir halkanın içine hapsetti. Çünkü bir takım adamlar bu önermelere doğru diyor ve bu önermelere göre insan davranışlarını açıklayamaya çalışıyor. İnsan da ben bu değilim demeye çalışıyor çok genel ve kısaca anlatmaya çalıştım size.

4.Soru: hocam genel bilime bu kadar güvenemezsek nasıl bilim yapacağız?
S.A.: o zaman aynı şekilde devam et, ben güvenmiyorum ben bilime güvenmek zorunda değilim. Bir de o boyuttan bak, ben bilime güvenmek zorunda değilim çünkü bilim bir din değil, bir inanç değil. Bilim bir takım kurallar çerçevesinde gayet sorunlu bir şekilde bu dünyayı açıklamaya çalışıyor ama batının geçirdiği sosyolojik dönüşümlerden dolayı      öznesi akıl üzerine kurulu olduğu için, bilime inanmak zorunda olduğunu ifşa edip duruyor o bilimin dışına çıkmıyor. Bizim gündelik konuşmalarda ‘’bu bilimsel bilgi değil’ diye zırt diye duruyoruz ya. O da bu sebeple. 

5. Soru : hocam o zaman bahsettiğiniz bu ontolojik varoluş alanımız aslında insanların kendi aralarında etkileşim  kurdukları ve bilim var olduğu ve bu etkileşimin olduğu yeri var ve gerçek kabul edip sadece orada mı aslında bilim yapabiliyoruz. yani gelişimsel olarak değişimin en azından varlık gösterdiği yeri o etkileşimin ontolojik alanı olarak kabul ediyoruz biz. 
S.A: şöyle söyleyeyim bilimi bir yere oturtmaktansa, sorunu değiştir. Ben onu öyle yapalı çok oldu. Yani ben kendime ve aleme soru sormaya başladım. post modern düşüncenin bende biraz sağladığı açtığı yol buydu. Sonra  yollarımız çok ayrıldı boşandık gitti ama benim için önemli olan benim bu aleme dolayısıyla bu alemin içindeki ben zavallıya sorduğu sorular. Ben niye böyleyim? Ben niye böyle düşünüyorum , ben niye farklı hareket ediyorum? Bunun için pat diye bilime gitmek zorunda değiliz. 
: yok benim ilgimi çeken aslında ontolojik alanı ve varoluş mekanını tasarlamak
S.A: onu felsefe tasarlıyor bilim değil
: ama ben eğer bir soru ile harekete geçtiysem bir sorum varsa o soruyu soracak bir alana ihtiyacım var yoksa yoklukta sesim yankılanmaz bile 
S.A.: yoklukta sen yoksun zaten
: dolayısı ile benim bir varlık alanına ihtiyacım varsa
S.A.: vaar
: orada sadece ilişkinin olduğu yere mi gitmeli belki de psikolog, benim en azından daha  teorik olarak yakınlık duyduğum nokta ilişki ve çatışmanın olduğu noktada kendimize bir tezgah kurabileceğimiz yer  aslında 
S.A.: ben biraz daha…. Şimdi  Göklem Tekdemiri tanır mısınız bilmiyorum sosyal psikolog 3. Sınıf öğrencisiydi kapının dışına beni çekip bir güzel azarladıydı; “hocam siz benim ayaklarımın altından tüm halıyı çekip beni boşlukta bırakıyorsunuz’ dedi. eğer bunu yapabildiysem çok iyi doğru yoldasın dediydim ona. Sorunuza cevap yerine ne oluyor’a bir bak ve felsefe okumanızı tavsiye ederim , özellikle bilim felsefesi. Çünkü bu soruya öyle doğrudan birebir bir cevap bulamazsın öyle bir düzlem yok yani.
: benim orada bir teorik düzlemim var yani 
S.A: o teorik düzlemin eh peki öyle olsun, sizin vardı bir sorunuz
6.Soru: çok vaktinizi almak istemiyorum
S.A.:hayır onun için buradasınız
: ama ben görüşlerinizin çoğuna katılmıyorum
S.A.: Olabilir pardon siz öğretim üyesi misiniz?
: evet
S.A.: hangi alan
:psikoloji
S.A…ben tanımıyorum sizi
:Boğaziçi Üniversitesi Fatih Köksal
S.A.: Allah senin iyiliğini versin
:Bilim alanında veri toplamak lazım matematik dünyada bilim kabul edilmez
:(bir başka dinleyici) neye göre söylüyorsunuz
:bilim kabul edilmez bir tek Türkiye’de matematik mühendisliği var tamamen uydurmadır ..bilim olması için veri toplaması gerekir matematik tamamen teorik şeylerdir
S.A.: yani bir alet olarak alınıyor
:yoktur öyle şey olamaz
S.A.:şöyle söyleyeyim hipotetik tümden gelimli yöntemler kullanarak siz bir sorunu bir meseleyi bir vakayı araştırıyorsanız, bu bilimsel bilgi üretmenin biricik yoludur derler. Eğer bunun dışında bir akıl yürütüşünüz yöntem kullanışınız varsa bu bilim değildir derler
: bi de bişey söylemek istiyorum öyle bilimsel düşünce böyle çabucak bırakılacak bi şey değil böyle doğru olmaz. Bakın bilimsel düşüncenin tarifine iyi bakmak lazım. Mesela bir örnek vereyim 16.yüzyılda Londra da çok ciddi bir kolera salgını oldu. Napıcağını bilemediler çünkü bilim yoktu. Bir yığın değişik şeyler denediler çünkü o zaman  mikroskop daha icat edilmemişti. Bakteri kavramı yoktu, saçma sapan şeyler yaptılar hiçbiri tutmadı tabii. Çok ilginçtir, Londra daki kolera salgınını kim durdurdu biliyor musunuz? Bir istatistikçi. Sarayın istatistikçisi. Her türlü şeye baktı kadınlar, erkekler eşit, çocuklar zenginler fakirler herkes eşit. bir yerde bir fark buldu. Thames nehrinin kıyısındaki insanlar çok kolera oluyor, uzaklaşınca kolera gidiyor. Dedi ki bu kolera her nemenem şeyse bu nehirden geliyor dedi. çünkü o zamana kadar nehri kullanıyorlardı hiçbir şey olmuyordu. Büyük şehirler olunca kendi kanalizasyonlarını nehire veriyorlardı ve onu içiyorlardı. Bilim bu kadar basit böyle iki cümleyle yok edilecek bir şey değildir. 
S.A.:peki benim niye yok ettiğimi düşünüyorsun?
:bi dakka bak göklem bizim bölümde asistandı ayrıca
S.A.:Göklemi sonra ben aldım ama 
:Göklemin sorusunu anlıyorum mesela bir şey söyledi Sibel bir doğum gerçektir bi de ölüm gerçektir. Ama bakın ortaçağ ile modern zamanı ayıran şey budur işte. Orta çağ nedir biliyor musunuz? Temsili olayların gerçek zannedilmesidir. Bilim nedir? gerçeklere geri dönüştür.
S.A.: ama o bizim orta çağımız değil ki 
:biz şu anda orta çağı yaşıyoruz yalnız. Şu bizim orta çağımız. 
S.A: ha o başka bir şey politikanla …anlattığın şey batıyı anlatıyorsun bana. 
:ama bu olay evet onun bir anlamı var bir önemi var, biz daha aydınlanmayı yaşayamadık.
S.A.: o bağlam..oooo peki
:biz aydınlanmadan uzak kaldık. Bence önce oraya gelelim de ondan sonrasını düşünelim diyorum
S.A.:niye aynı çizgiyi takip etmemiz gerekiyor?
: olabilir daha hızlı gitmek iyi fikir olabilir
S.A.: hayır yani aynı çizgi üzerinde hızlı veya yavaş veya zıplayarak gideceğim düşüncesine niye kapılayım belki ben başka bir şey yapıyorum. 
:hayır şöyle yapalım. Bir gerçek, gerçeklerin peşinde giden toplumlar daha çok  gelişirler tamamen temsili gerçekle karıştıranlarsa yok olur giderler. O yüzden temsil ile gerçeği gerçek diye bir şey vardır. Koleranın o Thames nehrinin içinde üreyen bakteriden geldiği bir gerçektir. İstanbuldaki hava kirliliği bir gerçektir. Bunlar gerçektir bundan kurtulamayız. Gerçeklerle temsilleri de birbirleri ile karıştırırsak felaket olur. 
S.A:bak Falih hiç sosyal alandan bir gerçeklik tarifi vermedin. İstanbuldaki hava kirliliği fiziksel olarak bir takım tanımlara göre bir takım ölçüler üzerinden verilebilir. Olabilir.Ama o da mutlak değil, yani termometre de ölçüde anlaşmışızdır metre üzerinden basınç üzerinden ona göre şu düzeye geldiğinde kirli buraya geldiğinde temiz diyoruz ama biz burada sosyal davranışı konuşuyoruz ve  sosyal davranışı bu kadar insanlararası genel tek tip veya nasıl söylim evrensel halde ele aldığımızda neler başımıza geliyor onları konuşmaya çalıştık. Beri yandan ben Kartezyen bir şekilde lineer yani çizgisel ilerleme düşüncesinde değilim. Ne bilimde ne alemde , daha hegelyenvari daha döngüsel üstüste geldikçe bir öncekini değiştiren ve tekrardan kendi değişen kendi dönüşen bir alem tarifi bana daha açıklayıcı geliyor. Çünkü ben bilim felsefesi bilim tarihi, sosyoloji özellikle sosyoloji ve politik tarih okuduğumda bilim politikası olarak okuduğumda, biraz da Marksist açıdan okuduğumda görüyorum bu bilgi faşistleşiyor bu bilgi akla dayanarak kendini meşrulaştırıyor ve baskı kuruyor. 
: bir örnek daha verebilir miyim? İstanbul da 3. Murat zamanında lütfen bakın maymun vakası diye bir şey vardır 3. Murat 1650 lerde bi zaman İstanbul da maymunlar meşhur olmuş herkes evinde maymun bulunduruyormuş. Bir din adamı maymunların cinsel bir şeyler yapacağını hayal ederek  istanbuldaki bütün maymunları tek tek toplayıp hepsini idam ediyor. İstanbuldaki bütün ağaçlardan ölü maymunlar sallanıyor. Hatta diyorlar ki ağaç meyvesi gibi görünüyordu. Yani eğer biz gerçeklerden koparsak böyle hayali şeylerin içine düşüyoruz. Benim derdim o, Göklemin sözü de oradan geliyor. Ben sizi anlıyorum, iyi bir yerde konumlanması lazım insanların
S.A. iyi bir yer yine bir insanın tariflediği bir alan, ben ise iyinin kötünün, doğrunun yanlışın sürekli şüphe üzre olduğunu düşünen biriyim. Benim çizgim de bu. 
:zaten bilimsel düşünce de bunu diyor bilimsel düşünce
S.A.: sürekli şüphe üzerine giderim ama şu an
:şüphe çok doğru bir şey
S.A. şüphe benim yani sadece şüphe üzerine dünyanın alemin yani şüphe benim genim değil. Ama bir şeyin içinde çok kaldığım zaman o zaman şüpheyi eksik tuttuğumu farkederim. Şüphe benim aletim. Şüphe benim aklım değil, bunu da söylemek istedim. 

7. Soru : hocam ben de bir konuda  … bilimde de psikoloji biliminde de olaylar biraz olasılıklar üzerinden gidiyor bence, korelasyon gibi bence, yani naparsam net olasılık yani net çıkmamız da daha fazla bunu hem fiziksel örnek verebilirim hem kişisel örnek verebilirim
S.A.: keşke o kadarını hesaplayabilsek ya, olasılıkları bile hesaplayamıyoruz. 
:şöyle basit bir örnek gündelik hayattan bir örnek düşünüyorum. 
S.A.: tamam ben de öyle
…Mesela fizikten bir örnek verirsem. Soğuk havada üstüne birşey giymeden çıkarsan hasta olursun, belki hasta olmazsın ama olma ihtimalin artar. Aynı şekilde arkadaşına kötü bir söz söylersen onu kırmam ve sonrasında senin üzülme ihtimalin vardır. Bilim de böyle ilerliyor buna şüphecilik de diyebiliriz
S.A. şüphecilik değil o sadece olasılık.sakın onları karıştırma, benden sana tavsiye şüphecilik değil o.
:tamam şüphecilik demeyelim aynı şekilde bence psikolojide de böyle ilerliyor
S.A.:Yerinde olsam, çok gençsin ondandır ama insan o kadar basit değil ve olasılık hesabına giremeyecek kadar anında değişiyor farklı şimdi şu kadar olasılıkla şunu yapma ihtimali var diyorsun bambaşka bir şey yapıyor ve biz sürekli olma ihtimalleri üzerinde düşünürken olmamışlara dikkatimizi vermediğimiz için niye olmadığı sorusunu sormuyoruz. Genelde meşrulaştırıcı bir takım iddialarda bulunup postalayıp yolluyoruz.
Ama insan o kadar basit değil onu söyleyeyim. Başka? Evet

8. Soru : Ben sizin konuşmanızdan tam anlayamadım mutlak rölativist misiniz eleştirel rölativist misiniz. Eleştirel rölativizm sosyal bilimler açısından farklı bir şey. Ama sonsuz bir bilgi hiçlemesi, bilginin  hiçliğine  dair bu kadar  nihilist yaklaşım  
S.A. Ben nihilist girişim   yapmadım hiç mutlak değilim mutlakçı değilim, 
:eleştirel relavitist mi 
S.A.: eleştirel relativist de değilim eleştirel realistimdir, eleştirel realistimdir. 
:yani bu bilginin evrenselliği yerelliği tartışmasında ya da dışsal insan davranışı ile ilgili evrensel ilkeler bulunamayacağına dair ya da bunun bir faşizme dönüşmesi 
S.A.yaşıyoruz onu zaten
: eleştiriyoruz bu Avrupa santrik görüşler bazında..benim kendi başıma geldi kendim yaşadım bu olayı. Bir seyahat esnasında bir yerel otobüsle küçük bir şeydi, pat dedi araç durdu. Şöför şöyle dedi ay dedi benzin koymayı unuttum dedi. Biz bunu duyduk arkadaki ablalarım dediler ki vardır bunda da bir keramet kader kısmet. Herhalde bunda da bir şey vardır dediler. Ben bunu kafamda bir yere oturtamadım sizin anlattıklarınız anlamında belki siz yorumlama anlamında yardımcı olabilirsiniz.
S.A.: çünkü ondan bahsetmedim. Çünkü o teyzelerin söylediği  şeyden bahsetmedim. Haklı olabilirler ama ben onlardan bahsetmedim. Eğer onların üzerinden benim dediklerimi anlamaya çalıştıysanız ben ona bir şey diyemem çünkü ben öyle bir şeyden kalkarak keramette bilimsellik veya keramette evrensel dışılık, ben bunlardan bahsetmedim. Benim tek söyleyebildiğim, size burada, bilinemezlikler olduğu eğer çok rahat edecekseniz Kant’dan hareket edin, onun bilinemezliği üzerinden hareket ediyor hani Kant’ın o tüm bütünlüğü içerisinde o bilinemezlik alanı var numen, numenin seyredilebilir insan tarafından idrak edilebilir küçük bir fenomenal dünya var, o fenomen dünyasını tüm alem zannedip numen dünyasını yok sayan bir bilim geçmişi var. İşaret ettiğim yer orası. Tamam. Yani mutlakçı değilim asla olamam yani mutlakçı olsaydım zaten böyle düşünceler gelmez aklıma gelemez. Çünkü yasakçı bir şeydir o. Başka sorusu olan 
9. Soru : hocam hoşgeldiniz biz Yaşar’dan (üniversitesi) geliyoruz
S.A.: hoşgeldiniz
: şey söyleyecektim ben, öncelikle Falih hocanın söylediğine katılıyorum gerçi benim hocam gerçekliğin olduğuna inanıyorum ama bilim konusunda şüphelerim var bilimi üreten tabaka, kesimden kaynaklı bilime şüpheler yaşıyorum,  dediğiniz gibi anlamı arayıp bilime dayanmış,  bilimsel bilginin zorunluluğuna  inanmak istiyorum ama bir yandan da bilimi burjuvazinin     ürettiğini ve burjuvazinin izin verdiği makalelerin yayınlanmasını işte  burjuvazinin izin verdiği insanların bilim adamı olması konusu beni dehşete düşürüyor ve bu yüzden bilime burjuvasinin bilimine güvenmiyorum  
S.A.: ama ben ondan bahsetmedim. Şöyle söyleyim ideolojinin ne olduğunu biliyor musun?
:yani 
S.A.: yani ben bunu son sorduğumda geçen hafta öğrencinin teki bana dedi ki misyon ve vizyon demektir dedi şok geçirdim. İdeoloji tanım olarak sorulan her soruya bir cevabı olabilecek kapalı sistem bir düşünce sistemidir. Şimdi o sistemin içinden bilime bakacak olursak bilim burjuva tarafından yapılan bir burjuva işidir Marksist ideolojiye göre. Sen içine girip dışına çıkabilmek gibi bir serbestiyetin varsa  dışarda bilime inanmak gerektiğini çünkü bilimin bir takım doğrularla hayatını kolaylaştırdığını görüyorsun ama ideolojinin içine girdiğinde öteki sana yapamazsın yanlış diyor sen burjuvamısın diye bi de seni itham ediyor. sana tavsiyem o döngüden çık!
: ee peki napıcam
S.A. inandığını düşündüğün o aleme geri geliyorsun ya orda sorularını sor hiçbir ideolojinin içerisinde cevap arama soru sorma. Anlattıklarını dinle çünkü bir takım doğruları vardır saatin her zaman bi kere doğruyu göstermesi gibi bi de yöntem verir yani Marksist ideolojinin en büyük faydası bir okuma, bir yöntem vermesidir. Ama alemi açıklayışında döngüsel bir şeyi var kısır döngüsü var ordan çık tavsiyem bu. 

10. Soru : ben de bir şeyler sormak istiyorum 
S.A.: sor
:şimdi galiba bazılarımız bayağı sarsıldı gibi geliyor bana sizin konuşmalarınızın içeriğinden dolayı. 
S.A.: inşallah
:güzel sarsılmak iyi bir şey
S.A.: evet kafa karışmalı
:fakat hani bu her zaman, özellikle öğrenci arkadaşlar için önemli, tabiki biz ezber öğretmek gibi bir bireysel duruşumuzun olmaması gerektiğini galiba hepimiz başarabildiğimizi düşünüyorum, bunu yapmamız gerekir zaten. Bilim teorisi şudur budur bunu yapar şu kadar sınırları var evet ama siz yüzde yüz …elbette buna her zaman sorular sormak lazım. Bu ezberlerle bilim  yapıyorsak iyi bir şey yaptığımızı sanmıyorum
S.A.:sorularda ezbere dahil olabiliyor
:şimdi siz şöyle bir şey söylediniz, biz tüm disiplinleri ve bilimleri her şey bilim değil sonuçta yöntemleri farklı, çünkü biz tarihe bilim diyemeyiz böyle bir şey olmaz
S.A: o sizin  işte iddianız oluyor
:tanımlarımız, tanımlarımız içeriklerimiz vesaire onların hepsini zaten
S.A.: bilim yapmanın bir yöntemi yoktur
:ben asla böyle bir şey söylemedim
S.A.: e o zaman tarihi dışarı atıyorsunuz işte
: atmıyorum onun yönteminin farklı olduğunu söylüyorum
S.A.: ama bilim değildir diyorsunuz
:disiplindir dedim ben
S.A.: hayır bilimdir
:………..
S.A. yöntemi farklıdır ama yegane tek bir yöntemi yoktur. 
:hiçbir şeyin tek yöntemi olamazki zaten  bilimsel yöntem konuşamazsınız zaten
S.A.o da bilimsel yöntem kullanıyor ama farklı farklı yöntemlerle insanların yapıp ettiklerini seyrediyorsun. bunları modernist düşünceden doğru getiriyorsunuz ben modernist düşüncenin dışındayım
:işlevsel olanı pratik olanı fayda sağlayanı 
S.A.: niye
:zarardan kurtulmayı yoksa niye koleradan kurtulalım değil mi niye şimdi biz bunu sıraladık siz bunun merkezinde ne var dediniz tabiki belirsizlik var 
S.A: mı?
:bence öyle gibi düşünüyorum yoksa niye uğraşayım ben yani başka derdim mi yok
S.A.: o zaman söyleyeyim ontolojinin altını boş bırakırsan, bilimlerin merkezi de boş ve belirsiz kalır. 
:ben boş olduğunu düşünmüyorum onun altının
S.A.: Ontoloji zeminin altı, o ontoloji neye oturuyor? Bugünkü bilimsel anlayışın 
ve bilim felsefesinde ontolojinin altı, yani ontolojinin dayandığı zemin konuşulmuyor. Bir zamanlar konuşuluyordu şimdi o zemini çıkarttığın zaman, bu ontolojide bilimsel bilgilerin birbiri ile neye ilk defa irtibatlandırıp da   ortada neyi ürettiği belirsiz. Şeye benziyor bu tam orta yerden delik katmanlara orta yerden delik delerekten bir kalemle veya yuvarlak bir şeyi koyarsın da döndürürsün ya, onu kaybetmişiz zannediyorum onun için o ortadaki delik de bu        da nerden çıktı diye bakıyor belirsizlik diyoruz buna.
:yani çivi çıkmış biz de çiviyi bulamayanlardanız galiba
S.A.: çok güzel söyledin o kadar güzel bir benzetme
:yani neyi ispat edeceğim o halde ben şu anda şöyle bir espri yaptım kendi kendime siz konuştuktan sonra dedim ki  galiba bir durak  sonrası indiniz ben kayboldum
S.A.: değil
:sorguluyorum da bu perspektiften bakarsam çıkışı bulurum elbette ama pratik dünyada yaptığım şey psikoloji yapmak olmayabilir, bilim felsefesi yapıyorum diye düşünüyorum. 
S.A.: e benim yapmaya çalıştığım da o 
:sizin yapmaya çalıştığınız da o
S.A.: ama o insandan hareket eder ben tekil insandan ………
:o konuda anlaşabileceğimizi düşünüyorum
S.A.ama ben nihilist değilim
: yöntemleri konusunda ya da sadece ezberden hareket etmememiz gerektiğini 
S.A.: ben ezberden bahsetmedim, ben ezberden bahsetmedim.
:….ezberden bahsettik ama 
S.A.: evet onları kırmaya çalıştık
:e biz de onları kıralım öyle birşey olamaz zaten  unik bir şeyden her zaman 
:O zaman aramızda bir sorun yok yani 
S.A.: bence Bedia bir sorun olmalı olmalı ki biz bu konuşmaları burada kahvede yukarda akşam yemekte konuşmaya devam edelim eğer aranızda bir sorun yoksa iki ot gibi yan yana oturursunuz arkadaşlar. Bu sorun illa birbirinizi yok edecek sorunlar değil. bir derdiniz var 
:bi şey inşa etmeye çalışmıyoruz
S.A.: hah bi derdimiz var o dert üzerinden konumlar alıp bunun hakkında konuşmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla sorundan ziyade bir derdimiz olsun bu hayatta, anlamaya yönelik. Eğer bir derdiniz yoksa ot gibi gelir ot gibi gidersiniz. Size ne söyleniyorsa alır alnınıza etiketi çıkar gidersiniz. Bu da son hoca nasihatı(gülmeler) başka soru var mı 
11. Soru: hocam çok çekinerek sorcam
S.A.: yapmayın çekinmeyin 
:anladığıma da emin değilim sizi ama 
S.A.: daha iyi sor
:bir cümle kurdunuz aşık veyselden iki kapıdan bahsettiniz. 
S.A.: iki kapılı handan
:bir girdiğimiz kapı bir çıktığımız kapı, biz o iki kapının arasını görüyoruz deneyimliyoruz ama  bir şekilde ama o kapıların iki taraflarını bilmiyor oluşumuz sanki size esas şüpheye ve sorgulamaya iten sorular, yani sanki o bilinmezlik sizi bu kadar çok soru sormaya iki kapı arasını belki daha anlamsızlaştıran şeymiş gibi hissediyorum ama 
S.A.:onu da kucaklayan yani onu da saran bi şeyler çünkü o saran şey benim o iki kapı arasında yapıp ettiğim alandaki kendimizi özgür zannettiğim kendimi şişirip narsist bir şekilde tek varlık zannettiğim o alanda aaa benim yerimi çok iyi anlatır. dolayısıyla ben o yerde neyim? bir kapıdan girdim öteki kapıdan çıkıcam ve girişimle çıkışımın bilinemezlik bilgisi bana bir şekilde o hanın içinde bana geliyor geliyor çarpıyor geliyor çarpıyor. Ben buna değişkenlik derim ben buna bilinemezlik derim bir sürü ismi var kısmet derim bir türlü istatistiğe giremeyişi standart sapmaları sürekli her şeyi standart sapmaya atabilirim. Benim derdim bunlara belli bir …anlamaya çalışmak soru sorarak anlamaya çalışmak. 

:düşüncelerinizi anlıyorum ama bir yandan da böyle bugünün bilimini çok böyle daha şüpheyle yaklaşmanız gerektiğine, elinizdeki şeylere bi yandan da aklıma şu da gelmiyor değil bu kadar her şeye şüpheyle yaklaşıyoruz o bilinmezlik tarafları günümüzde o kadar ters kullanılıyor ki çünkü anlam arıyoruz cevap arıyoruz
S.A: her an öyle hep öyleydi o iş hep öyleydi o iş merak etme. Bazı zamanlar o kadar baskındı ki o soru soruları soracak cevapları arayacak zeminleri bulamadım kapıları kapattılar baskın şekilde. Bazen politik bazen kendi içerisinde, benim bu soruları rahatlıkla düşünüp farklı kaynaklara gidip, şu alemle ilgili kendimle ilgili varoluşumla ilgili bilgi arayışlarımı engelleyenler hep vardı her zaman vardı.  Mesele buna rağmen bu sorunun peşinden gitmek aynen aşık olduğun adamın peşinden gitmen gibidir eğer aşıksan gidersin.           merak beni o şekilde çekiyor. Aa hoca dine sardı demeyin hoca sorulara sardı deyin. 
:doğru ama o sular da biraz tehlikeli
S.A.: soru soru soru sorulara sardı
:hayır biliyorum sorular ama  o sorduğumuz soruları günümüzde sizin gibi bilgi sahibi olmadan sorup cevap bulmaya çalışan insanlar
S.A. olabilir olabilir var
:orası da çok tehlikeli
S.A.: değiill bakın tehlikeli insanlar hep vardı. sen kendine bir oyun alanı kuramazsın  bu dünyada. Sen bir oyun alanı kurmaya çalışıyorsun tehlikelerden azade, yok öyle bir yer her yer ana trafik. Hani çıkıyorsun ya şimdi Bornova yoluna, her yer öyle trafik anlatabildim mi oyun alanı kurma kendine soruların peşinden git ….başka

12.Soru: tamam da söylediğiniz bu son cümleden aslında belki de bilim bize bir trafik polisliği yapıyor diye düşünüyorum. Yani gerçekten çok büyük bir karmaşa var ve de bize yol gösteriyor. Bu sizin bugünkü sunumunuz bizim için çok değerli, gerçekten her şeye eleştirel bakmak ve bilime de eleştirel bakmak çok önemli fakat şunu da unutmayalım yani bilim insanları da kendilerini eleştirirler yani 
S.A: bakmalı
:bakmalı ve mesela son yıllarda eminim takip ediyorsunuzdur psikoloji içerisinde bir tekrarlanabilirlik krizi yaşanıyor eee yapılmış olan çalışmalar hatta tüm psikoloji kitaplarına giriş kitaplarına girmiş olan ve her zaman doğru olarak  bize verilmiş olan çalışmaların en az 100 farklı laborotuarda tekrar yapılması ve bunlar arasında farklılıkların bulunduğu görülüyor bunlar hep tekrar tekrar tartışılıyor. İşte istatistikde mesela işte p-hacking dediğimiz p değerlerini çok fazla ciddiye alıp ya da küçücük farklılıkları çok büyük gösterilmiş olan çalışmaların
S.A.: gerçeği orada arıyoruz da ondan
:gerçeği orada yani istatistik gerçekten yalan söyleyebilmenin kolay yolu onu çok kullandığımızı da biliyoruz ama önemli olan bilimi kullanmamak istatistiği kullanmamak işte psikolojinin 
S.A.: peki neyi kullanmak
:nomotetik yaklaşımını kullanmamaktan ziyade bunlara her zaman eleştirel olarak bakabilmek hem kendi yaptığımız hem başkalarının araştırmalarını doğru bir şekilde okuyabilmek bence öğrencilerimize öğretmemiz en gereken önemli noktalardan biri bu diye düşünüyorum. Ee yani hiçbir şeyi ezbere kabul etmemek ama bunu yine bilimsel bakış açısı ile yapmak gerekli diye düşünüyorum. Sizin bakış açınızı burda hep birlikte görmüş olmamız ve bunu da mutlaka
S.A.: şöyle bir şey yapabilir miyim? Söylemek istediğim şey şu terapide özne kendi kendini seyredebiliyor mu ? özellikle ötekiye ihtiyacı vardır her zaman kendini seyredebilmesi için. Terapi odalarında bu terapist veya analist oluyor. Bu sebeple biz dibe vurduğumuzda kendi kendimizi iyileştirme gibi ruhsal açıdan kendi kendimizi iyileştirme demeyeyim de ayağa kaldıracak gücümüz pek olmaz veya maharetimiz ve becerimiz de olmaz çünkü eninde sonunda kendimizi bir yerde kandırmaya başlarız, savunma mekanizmalarının farkında olmadığımız için. bu sebeple bir öteki rolünü oynayacak terapiste gideriz. Şimdi benim burada yapmaya çalıştığım da bu dışına çıkıp bir öteki rölüne girebilir miyim ki benim ordaki  kendimi seyredebileyim. Bu öteki benim için bilim felsefesi oldu bu öteki benim için tavsiye ediyorum sosyoloji oldu sosyolojiyi bilmek şart  ve kıta Avrupası felsefesi oldu. Şimdi sosyolojiyi kıta Avrupası felsefesini ben bir yüzyıllık son dönem Osmanlı  ve Türkiye Cumhuriyeti siyasal  tarihi ile birleştirince ve tabi bunun içerisinde modern Avrupa Aydınlanma dönemi modernist Avrupa bunla ilgili politik bilgiler girince  kendime ötekiyi kurabildim ve o ötekinin içine girip bu tarafa bakınca, trafik polisi bana başka yeri gösterdi. Orada kalsaydım sadece, o trafik polisi bana sürekli bugün burdan geçemezsin yol kapalı, bu yol tek yön gidemezsin, bana bunları söylüyordu. Ama bu tarafa geçince trafik polisi  daha geniş bir alanı konuşabileceğini gösteriyor. Ama dediğim gibi o bilimin içerisine başka şeyler de giriyor tabi. Evet hocamızın üzerine soru var mı  e şeyi okumanızı tavsiye ederim psikoloji tarihini ama bu psikoloji tarihini psikolojiye giriş kitaplarından  okumayın eleştirel psikoloji tarihini okumanızı tavsiye ederim. Sosyoloji okumanızı tavsiye ederim giriş olarak ki oradan görünce çok şaşıracaksınız ki Durkheim’ın Wundt’un doktora öğrencisi olduğunu ve mezun olur olmaz Fransaya geri dönüp ‘ben psikolojiden sosyolojiyi nasıl ayrıştırabilirim’ çalışmalarına girdiği yöntemsel olarak,  bu gibi dedikodularla karşılaşabilirsiniz ama şurası için önce kendi tarihiniz sonra sosyoloji ve felsefe.
Teşekkür ederim