19 Kasım 2014 Çarşamba

Söylem, Kognisyon, Sosyal Uygulamalar: Dilin Zengin Dış Yüzeyi ve Sosyal Etkileşim


Edwards,D. (2006) “Discourse, cognition,social practices:the rich surface of language and social interaction”. Discourse Studies Vol 8(1): 41–49.

Çeviri:Sibel A: Arkonaç


Özet 
Söylemsel psikoloji (SP) söyleme, düşüncelerin ya da mental durumların altında ya da arkasında yatan zihinsel durumların ürünü ya da ifadesi olarak yaklaşmaz, bunun yerine psikolojik durumların ilişkilendirildiği bir kamusal ifade alanı olarak görür. SP görünür psikolojik temaların konuşmanın gündelik etkileşimsel işin parçası olarak nasıl ele alındığını ve idare edildiğini görgül veri ile yakından gözlemlemekte konuşma analizinden çok yararlanmaktadır. Burada üzerinde çalışılmış kısa öz bir çalışma sunulmaktadır, polis soruşturması sırasında polisin işini yapışıyla bir kişinin eylemlerinin amacını idare edişi ele alınmıştır Niyetliliğin dereceleri belli eylemlere ya da eylemlerin bileşenlerine ve eylemlerin hukukta suç kategorilerinin saptanmasını sağlayan tanımlamalarına göre bölümlendirilir. Kognitif durumlar da genelde söylemle aynı şekilde gider, katılımcıların ilgileri eylem kategorilerine ve bunların başlatıldığı durumlara ve açıklanabilirliklerine göre bölümlendirilir.
Anahtar Kelimeler: kognisyon, konuşma analizi, söylem, söylemsel psikoloji, niyetlilik.

Zengin Dış Yüzey
Söylemsel psikoloji kognisyona, zihinsel durumlara ve psikolojik niteliklere konuşma ve metnin aktif idaresi altındaki başlıklar olarak yaklaşır. Başlangıç noktası sosyal bir uygulama(practice) olarak günlük söylemdir. Çoğunlukla etkileşim içinde konuşmadır (Schegloff 1987) ama yazılı metinler de analiz edilir. SP’nin püf noktası esas olarak bir konuşma ve metin analizi oluşudur. Psikolojik sorularla başlamaz ve zihne dair rekabetçi bir teori sunmaz. Öznel yaşantının gerçekliğini ve önemini de inkâr etmez. Aksine SP söylemin, onun arkasında ya da altında yatan düşünce veya niyet edilen durumların bir ürünü ya da ifadesi olduğu varsayımını reddeder. Bunun yerine zihinsel durumlar, düşünceler, hisler, dış dünyanın doğası ve bilgi,; konuşmanın konuları, varsayımları ve ilgileri olarak yer alır.
Ana akım psikolojinin kullandığı dile eleştirel bir bakış açısı geliştirmesiyle olay hafızası, tutumlar, nedensel atfetme yazı bilgisi (script knowledge) gibi bir dizi psikolojik kavramla söylem uygulamaları olarak yeniden çalışarak (sözgelimi Edwards, 1994; Edwards ve Middleton, 1986; Edwards ve Potter, 1993; Potter ve Wetherell, 1987), SP,  insanların ne düşündüğü, neye niyetlendiği, ne hissettiği ve ne istediği gibi sağduyusal konuların günlük etkileşim işinde, gündelik konuşmanın bir parçası olarak nasıl ele alındığının ve idare edildiğinin görgül ayrıntılarını yakından incelemeye odaklandı. Bu konular, popüler akademik ve profesyonel psikolojinin onları nasıl dönüştürdüğü ya da teorikleştirdiğine bakılmaksızın, kendi başına birer çalışma konusu olabilir.
SP’nin kognitif psikolojiden (KP) temel farkı söylemin konumundan ileri gelir. KP’de söylem 1) zihinsel model ve süreçlerde kullanılan kategoriler ya da şemalardan çıktı ya da girdidir; ve/veya 2) zihinsel durumlar ve temsiller üzerine yapılan araştırmalar için metodolojik bir kaynaktır. Sonuncusu söylemin “metodolojik” kullanımı psikoloji ve diğer beşeri bilimlere; mülakat verilerinin standart kullanımına, otobiyografik hafıza, nedensel atıf (causal attribution), hikayeleştirici psikoloji (narrative psychology) çalışmalarına, genel deneysel psikolojinin idaresine ve raporlanışına, klinik uygulamalara ve benzerlerine nüfuz etmiştir. SP’de psikolojik meraklar analitik olarak ancak, konuşma ve metin yoluyla yapılan etkileşim yönelimli işin tamamlayıcı bir parçası olarak ilişkilendirildiği, konu haline sokulduğu, idare edildiği (ama etiketlendirilmesi gerekmediği ) vs. sürece ilişkilidir.
Açıktır ki dil ya da söylem dünyadaki tek şey değildir ya da psikoloji ve toplum sadece bundan oluşmaz veya yaşantı, gerçek, hisler ya da bilgi ile aynı şey değildir. Bu sadece dildir söylemdir ya da etkileşim içinde konuşmadır başka bir şey değildir. Ama bütün bu “başka” fenomenleri açıklanabilir kılmak dilin temel işidir.  Buna sadece katılımcıların ne söylediği değil, teorisyen ve analizcilerin, katılımcıların söyledikleri hakkında ne yazdığı ve insanların (varsayılan olarak) ne düşünüp ne hissettikleri ama söylemedikleri de dahildir. SP’ye en sık yöneltilen itirazlardan biri, SP’nin bu gibi diğer şeyleri (bilgi, deneyim, hisler vb.) hesaba katmaması, dilin pratik, kategorik ve işaretleyici doğasını yanlış anladığıdır. Aslında dil ya herşeyi kapsar ya da hiçbirşeyi kapsamaz. İkisi arasındaki bulanık bir şey değildir. 
İşaretleyicilik (indexicality); hiç bir dayandırılma şartının, “sandalye” ve “masa” gibi basit kelimeler için bile, herhangi bir gerçek şeyin öznel, nesnel,yaşantısal ya da ontolojik özelliklerini vermediğini garanti sayar. Kategorisellik (kelimeler kategorilerdir, belli şeylerin etiketi değildirler) herşey için ve de hiçbir şey için bir kelime vardır. Her bir dil ve tüm diller tanımlama ve açıklanabilirliklerin kültürel bir eksiksiz sistemidir. (cf. Sapir, 1924). Dilin ulaşamadığı hiçbir öznellik alanı, bilinç dışı duygular ya da nesnel gerçeklik yoktur - gerçekten de görünürde dilden bağımsız ve neredeyse tanımlanamaz meselelerle uğraşanların yazıları, tam da dilin yeterliliğinin yansıyan bir delilidir. Yeterliliğin ötesinde Wittgenstein’ın vardığı o meşhur karar üzere “Üzerinde konuşulamayan konusunda susmalı” (1922 §T7). 
Söyleme ya da konuşma içindeki etkileşime odaklanıldığında bize yapılan itiraz söylemin ‘altında’, ‘üstünde’, ‘üzerinde’ ya da ‘dışında’ neler olup bittiğini bir kenara bırakıp yüzeyde olanın cazibesine kapıldığımızdır. Söylemsel psikoloji, yakından desteklediği konuşma analizi gibi, sosyal etkileşimi oluşturan bu zengin yüzeyi incelemeyi salık verir. Bu zenginlik, ilk adımı bu sosyal etkileşimi kaydedip incelemek değil kavramsal noktalarını anlatmak için derli toplu örnekler bulmak, öteki şeylerle nedensel bağlantılar keşfetmek ya da ötesinde berisinde neler olduğunu görmek olanlarca hayal edilemez. 
Elbette bu yüzey ve derinlik, üzerinde, altında ve ötesinde kavramları yer bildiren birer benzetmedir. Bu benzetmelerin kendisi de gündelik açıklanabilirlik ve profesyonel yönetim uygulamalarının birer parçasıdır – konuşma ve metnin zengin yüzeyinin (tartışırken izninizle bu benzetmeyi kullanacağım) parçalarıdır. Aslında yüzeyinin ötesine ulaştıkları hiçbir şey yoktur. Daha ziyade, dil kullanımının öğeleri olarak, yaşantı ve fikirlerin kamusal şekilde ve tüketilmek üzere açıklanabilir hâle geldiği zengin yüzeyin bir parçasıdırlar (derginin bu sayısında bir söylem uygulaması olarak Freudyen bastırma üzerine bkz. Billig ). Birşey ifade edilmeden kaldığı ölçüde o şeyin üstesinden gelinip  halledilmesi şarttır tıpkı çapraz sorgu, sorguya çekme, itiraf, duyguları gizleme, psikanaliz, doğruyu söyleme, kaçamak cevap verme vb. Bu türden meseleler için (‘Konuşmanın altında ne yatar?’, ‘İnsanlar gerçekte ne düşünür?’, İnsanlar yaptıkları şeyleri neden söyler?’) verilen temel tavsiye (eğer yaparlarsa), bunları ‘üye’lerin üzerine, konuşmaların, metinlerin ve sosyal etkileşimin üzerine yüklemek ve bunlarla başa çıkmalarına müsaade etmektir. Başka kelimelerle Harvey Sacks’i (1) alıntılarsak, motivlerin, fikirlerin, düşünce ve deneyimlerin altlarında yatanları görmenin bir yolu olup olmadığını sormak yerine, şunu sorabiliriz: bu kavramlarla başa çıkarken katılımcıların işlemleri var mıdır? Elbette vardır, bu işlemler konuşma analizi, söylemsel psikoloji ve etnometodolojinin konu başlıklarıdır ve psikanalistlerin, polisteki sorgulayıcıların, psikoloji araştırmacılarının ve günlük hayattaki herkesin kaynakları ve uygulamalarıdır.

Çalışılmış bir örnek: Niyet edilmiş eylem (intentionality)
Kimi eylemlerin bir niyetle, kasten, önceden belirlenmiş bir tutumla veya sonuçların göz önüne alınarak yerine getirildiği, kimininse öyle olmadığı olgusu sadece felsefeciler ve psikologlar için değil, gündelik açıklamaların her yerine işleyen bir meseledir. Yine Sacks’i takiple sorulması gereken soru analistlerin, eylemleri niyetli ve niyet dışı (sözgelimi klasik, bilerek göz kırpma ile refleks olarak göz kırpma  arasındaki kavramsal ayırım) nasıl sınıflandırılmaları gerektiği değil, katılımcıların fiilen kendi ilgilerini yönetişlerinde niyet edilmiş eylemin ne zaman, nasıl ve ne yapıldığında ortaya çıktığıdır (bkz. Heritage, 2005). Günlük konuşmalardaki öneminin yanı sıra, niyet edilmiş eylemin resmi ve kurumsal bir hâl aldığı belli alanlar vardır: sözgelimi psikoterapi, danışmanlık, itiraf, arabuluculuk ile polis ve mahkeme sorguları vbg. Niyet yalnızca eylemlere eklenmiş bir unsur değil, aynı zamanda eylem ve olayların betimleyici formülasyonunun ayrılmaz bir parçasıdır: istemli ve istemsiz göz kırpma bile farklı eylemlerdir; aynı eylemin artı ya da eksi aracı/vasıtayla gerçekleştirilmiş hâlleri değildir. Eylem tanımları ile niyet arasındaki bu bütünsel ilişki bilhassa hukuki bağlamlarda eylemlerin ceza hukukuna göre tanımlandığı kasıt şekillerinde belirgindir; cinayet ile kasıtsız adam öldürme karşılaştırması buna apaçık bir örnektir.
Dil, tanımlama ve açıklanabilirlik için her türlü seçeneği sunar, her zaman belirli hususlara dizinsel şekilde uygulanır. Bir dizi polis sorgusunun başlıca özelliklerinden biri eylemlerin bir ögesi olarak niyet edişin feshedilebilirliğidir (2); yani, bir eylemin niyeti genellikle formülasyona, inkâra, karşı koyuşlara, alternatif anlatımlara ya da eylemlerin belli formüle edilmiş bileşenlerine göre kast edilen kısmının dışarda bırakılmasına açıktır. Şimdiki örnekte, suçlanan A kişisi sokaktaki bir arabanın camına vurup onu kırdığını itiraf etmiştir. P, onu sorguya çeken memurdur. Bu konuşma, araştırmalarda kullanmak amacıyla kaydedilmemiştir, polisiye işlemlerinin rutin bir kısmı olarak kaydedilmiştir.

  1. NPT: 6:132

1   P:       Yani, pencereyi yumruklarken (.) istediğin
2              pencereyi kırıp dökmek:miydi?
3                 (0.9)
4   A:       Bimem:. O kadarı:nı düşünmedim. Ben     [öle yumrukladım işte
5   P:                                                                          [Hayır.
6                 (0.3)
7   P:        T’am. = Yani, öölesine yumrukladın. Yani (0.4) eğer
8              kırılsaydı kırıldırdı. [Kırılmazsada  [kırılmazdı =
9   A:                                         [Ya                  [kırılmazdı=
10 P:        = öylesine (.) birkaç yumruk.
11            (0.4)
12 P:        Tamam.

Günlük ahlakta olduğu gibi ceza hukukunda da kasıtlı zarar, kazara verilen hasardan daha çok suç barındırır. İhmal veya ‘taksir’ ise (polisin bu sorgulamalarda genellikle adlandırdığı gibi)ikisinin arası bir suç teşkil eder. Niyet edişe dair bu sağduyu yayılımı beyan edilen eylemlere kasıt atfetmede suçla ilişkili bir dizi kurnazlığa zemin hazırlar. Örnek 1’de A ve P (1.-3. satırlar) yumruklama eylemini, neticesi olan araba camının kırılmasından ayırmakta iş birliği halindedir. P’nin ‘istediğin’ ifadesi (1. satır) hedef odaklı kasıtlı hasarı belirtirken, A yumruğu  (öölesine şeklinde sınırlayıcı bir ifade kullanıp) neticelerinden ayrı tutarak bu ifadeye karşı koymaktadır (4. satır). A’nın ilk kelimeleri doğrudan kasıt ve bilişsel durumlarla ilişkilidir: ‘Bimem:. O kadarını düşünmedim.’ (4. satır); ‘kadarı:nı’ üzerindeki ses perdesinde zıtlaşan bir yükseliş ve düşüş ile beraber gözlenmiştir (3). Burada ne yumruğun atıldığı, ne de camın kırıldığı üzerinde bir anlaşmazlık yaşanmadığına dikkat edilmelidir. P sonra, A’nın olaylara dair versiyonunu kendince formüle etmektedir: ‘Yani öölesine yumrukladın’ (7. satır).
İlginç bir şekilde, P daha sonra A’nın yorumunu yeniden formüle etmekte ya da uzatmaktadır: ‘Yani, kırılsaydı kırılırdı. Kırılmazsa da kırılmazdı’ (7.-8. satırlar). Bunun A’nın ne düşündüğünün P tarafından yapılan formülasyonu olduğu düşüncesi, P’nin yeniden ‘yani’ ile lafa girmesi (‘yani, ööylesine yumrukladın’ cümlesinde yaptığı gibi) ve bunu A’nın yorumunu formüle edip kabul ettikten hemen sonra eklemesi ile göze çarpmaktadır ki ek yorumu A’nın kendisi de 9. satırda doğrulamaktadır. Burada P’nin ilave laflarına dair özellikle güçlü bir şeyler vardır.  Mantıksal-semantik terimlerle, bunlar birer totolojidir; yani birbiri ardına söylenen, mantık açısından bir şey ifade etmeyen, bir şey eklemeyen, bir şey yapmayan ifadeler. Gerçekler gerçektir, filler fildir, A A’dır, kırılırsa kırılır (‘erkekler erkektir’ gibi totolojik ifadelerin etkileşimsel kullanımları ve ‘apaçık olanı açıklama’nın öteki yolları  hakkında bkz. Sacks, 1992, Vol 1). Ama P aslında bir şey söylemektedir. Söylediği camın kırılmasının, A tam olarak bunu kast etmemiş olsa da, A’nın bunu eyleminin bir parçası olarak aslında önceden zihninde tasarladığını, kestirdiğini veya hesaba kattığını ima eden bir izlenim ortaya koymaya çalışmaktadır. P’nin 7. satırdaki, A’nın biraz önce söylediğine dair ilk formülasyondaki ayrıntıya dikkat edin: ‘Yani, öölesine yumrukladın.’ P, A’nın niyetiyle ilgili durumunu belirttiği açıklamasını ‘Bilmem. O kadarını düşünmedim.’, belirgin bir biçimde hariç tutmakta ve sadece yumruktan bahsetmektedir. Bu P’ye, A’nın düşündüğüne dair kendi formülasyonunu ekleme imkânını vermektedir: ‘kırılsaydı kırılırdı.’ Bununla kurulacak kuvvetli hukuki bağlantı muhtemel sonuçlarına göre ‘taksirli’ olarak tanımlanabilecek eylemleri, başka bir şahsın malına verilen kasıtlı zararı içeren aynı kanunu kapsar. A’nın bu teknik bilginin farkında olup olmadığı belli değildir ama P kesinlikle bunun farkındadır (burada ve görüşme süresince gösterdiği bu kuvvetli yönelime bakılırsa) ve konuşmanın ilerideki bölümlerinde de bunu dile getirmektedir. 
1. Örnek’de gördüğümüz, eylemler ve kast ettiklerinin birbirini ima eden tanımlarıdır; burada da kasıtlı, öngörülür, kazara veya tesadüfi olan şeyler, polisiye çalışmaların performansında ve performansı için ilgili kanunun eylem kategorilerine göre gözardı edilebilir bir şekilde birleştirilmiştir. Sorgu boyunca anlatılan eylemler, psikolojik durumlar istinat ederek ve itiraf ederek bir sağduyu ve hukuki açıklanabilirlik çerçevesine oturtulmuştur. Bu noktada içimizden katılımcılara dâhil olup o ‘psikolojik’ soruyu, yani A’nın gerçekten camı kırmaya gerçekten niyet edip etmediğini sormak gelebilir. Ama can alıcı olan bunun alıntıda görmüş olduğumuz etkileşimsel çalışmanın bir girdisi olmaktan ziyade, onun bir ürünü olmasıdır; tıpkı gündelik konuşmaların, metinlerin ve toplumsal hayatın öbür alanlarında olduğu gibi. İnsanların gerçekte düşündüğü, bildiği, niyet ettiği vbg. şeyler, konuşmanın, metnin ve toplumsal hayatın öteki anlatımcı alanlarının etkin olarak yönlendirilen etkileşimsel meseleleridir – elbette, genellikle geçmiş tarihlidir, yani eylemden önce meydana gelmiştir. Pratikte, gerçekte niyet edip etmediği işte bu anlama gelir. 
Dahası, bilmek, niyet etmek, istemek ve düşünmek gibi terimlerin salt kullanımının ne bilişsel psikolojik modelleri, ne de bilişsel nedenselliğin hâkim olduğu konuşma alanlarını ima ettiği anlaşılmalıdır. Bu gibi terimlerin hepsini zihinsel bir yaşantının özel dünyası olarak almak yerine analitik felsefeci ve sosyologların bir süreden beri tartıştığı üzere (e.g. Coulter, 1990; Mills, 1940; Ryle, 1949; Wittgenstein, 1958) duruma gömük kullanımlarının ve genel anlaşılabilirliklerinin incelenmesi gerekmektedir. Zihinsel bir yaşantının beyan edilişi olarak bir açıklama, tıpkı ‘dış dünyadaki’ olayların tarif edildiği tarzda bir açıklama baştan, söylem analizinde bir katılımcının inşasıdır ve meselesidir (Edwards ve Potter, 2005). 
Söylemsel psikoloji bırakın bir modeli, konuşmada dolaylı yolla ifade edilen motiv, fikir, hedef ve niyetlerden oluşan zihinsel bir dünya keşfetmeye de çalışmamaktadır. Daha çok, niyetlilik ve niyet edilen hallerin (bilgi, inanç, tutum vb.) ifade edildiği  açıklanabilirliğin kamusal uygulamalarını inceliyoruz. Kafatasının içine bakmanın (kayda değer bir şeyin bulunmadığı… beyninkiler hariç. Garfinkel, 1963 s:190) kendisi bile, bilimsel bir laboratuvarda “opresyonel tarifler” olarak her ne uygulanıyorsa onlar da dahil olmak üzere, bir çeşit kamusal uygulama olabilir. Bilimin aslında kamusal niteliğini koruması için bu böyle olmak zorundadır (bkz. Shapin ve Shaffer, 1985, Hobbes, mahkeme salonu ve bilim tarihi üzerine). Psikoloji, niyetlerin ve motivlerin ‘gerçek’ doğasını keşfetmek üzere hangi yöntem ve teorileri öne sürerse sürsün, bunlar kaçınılmaz surette bu asli ilkenin uzantıları ve değişikliğe uğramış hâli olmak durumundadır: yani motivleri ve niyetleri, eylemden önce ve ondan bağımsız ortaya çıkmış ‘zihinsel haller’ olarak açıklarken bile (bkz. Latoour ve Woolgar, 1986, bilimde ‘ayrılma ve tersyüz etme’ üzerine) bunu kamusal uygulamalarla oluşturmak anlamına gelmektedir. Söylemsel psikoloji, gündelik psikolojik kavramları tasfiye etmek değil, bunların ne anlama geldiğini, nasıl işlediğini, ne için var olduğunu ve bunların kavramsal veya ‘sözlük’ anlamlarının veya teknik psikolojik ya da psikiyatrik anlamlarının, incelenmemiş ama sezgisel olarak bilinen teorik soyutlamalar, açıklama uygulamaları olarak nasıl anlaşıldığını incelemeyi amaçlar.

Sonuç

İnsanların söylediklerinin, onların içlerinde bildikleri, niyet ettikleri ve düşündüklerinin birer ifadesi olduğu varsayımıyla başlamak yerine, söylemsel psikoloji niyet edişin, zihinsel hallerin, motivlerin ve düşüncelerin (vs.) söylem ve sosyal etkileşimde mesele edilme hallerini inceler. Konuşmanın, insanın dünyayı nasıl gördüğünü yansıttığı kavramının kendisi de, o kavramın üretildiği, ileri sürüldüğü, karşı konduğu ve gerekçelendirildiği bir dizi uygulamanın bir parçasıdır. Söylemsel psikolojinin, bilişsel durumları söylem pratiklerinin sebebi olmaktan çok, konusu ve meselesi olarak ele alması güncel metin ve konuşma örneklerinin üzerinde ayrıntılı çalışmalar gerektirir. Benim  bu çalışmamda yaptığım, Discourse Studies’in bu özel sayısına katkıda bulunan birkaç kişinin de yaptığı gibi, ana kaynak ve ilham konuşma analizidir çünkü konuşma analizinin kaydedilmiş gündelik konuşma içeriğinde ve ardaşıklık organizasyonunda, karmaşık olduğu kadar güçlü genellenebilir yöntemsel uygulamalar bulmadaki eşsiz kapasitesi sebebiyle konuşma analizidir. Söylemsel psikoloji üzerindeki diğer önemli etkiler etnometodoloji, dilbilimsel felsefe, bilimin toplumsal incelemeleri ve aralarındaki çeşitli gerginlikler de dâhil olmak üzere psikolojideki inşacı alternatiflerdir (Edwards, 1997; Potter, 1996). 

Analizin kilit noktası, psikolojik meseleleri ve diğer meseleleri, katılımcının kendi açıklama uygulamalarında saptamaktır. İnsanların söyledikleri her zaman eylem odaklı,  duruma has, durum için ve duruma has performans sergileyici, sonsuz sayıda seçenek yayılımından seçilmiş ve her zaman ayrıntılara işaretleyici şekilde bağlıdır (totolojiler için belirttiğimiz gibi).Bu yüzden, örneğin, bağlamdan alıntılar alıp birinin düşünceleriymiş gibi sunmanın anlamı yoktur. Söylem analizi fenomenin işaretleyici, etkileşim odaklı, eylem icra eden doğasına saygı göstermek zorundadır. Söylemi zihinsel temsilin sosyal olarak gömüklüğünün dışında bir alan gibi incelemek, söylemi kaçınılmaz ve döngüsel olarak bilişsel hallerin ve şemaların ifadesi olarak yeniden üretecektir. Söylemsel psikolojide söylemin, küçük bileşenlerini (kelimeler, vurgular, konuşma tonlaması, ardışık konum) sosyal eylemlerin icrası olarak incelenmesi çok esastır
Burada, söylemsel psikolojiyi haklı çıkarmak, örneklendirmek ve savunmak için yeteri kadar yer yoksa da, akla gelebilecek bir olasılık her şeyin kolayca tersyüz olabileceğidir. Söylemsel psikoloji, konuşma analizi (vs.), söylem ve konuşma etkileşiminin nasıl işlediği hakkında ne keşfederse keşfetsin, altta bunların hepsini mümkün kılan birtakım bilişsel yetkinliğin yattığı savunulabilir. Söylemsel psikolojinin bu sava karşılığı,  söylemin döngüselliğidir (bkz. Potter, bu sayı). Yetkinlik zihinsel temsillere dayalı olmak zorunda değildir; özellikle de bu zihinsel temsillerin kanıtlarının, açıklamaları gerektiği varsayılan uygulamaların tam da alanı olduğu yerlerde. Benzer şekilde eğer kelimeler anlamlarını, tarih süzgecinden geçmiş toplumsal uygulamalarındaki kullanımlarından alıyorlarsa, bu süzülüp gelen uygulamaların, dil kullanımı ve yorumlanmasındaki bilişsel şemalar hâline geldiği öne sürülebilir. Ayrıca bu; bilişsel temsil alanında tek başına bilinmesinden çok, kelimelerin tam o sırada nasıl kullanıldığının analizine döngüsel olarak bağımlıdır. İnsanlar bilişsel teorinin herşeye uzandığı türden şeyler yaparken bile (amaçlar, modeller, hedefler, eylem planları oluştururken) bu etkinlikler; bir plan, niyet ya da hedefe göre işleyişin, insanların yapmakta olduklarının iptal edilebilir bir açıklaması ve yönelimi olarak vasıflandırıldığı, belirli türden uygulamalar olarak analiz edilebilir etkinliklerdir(Suchman, 1987). Her olayda, merkezi analitik odak noktası, söylem uygulamalarının görgül biçimde takip edilebilir şekilde incelemek olmalıdır. Söylem uygulamalarında psikolojik faktörlerin alakası, söylemsel psikoloji için görgül şekilde takip edilebilir bir başlıktır. Psikolojik kaygıların gündelik ve kurumsal ortamlarda bu uygulamaların ayrılmaz bir parçası olarak nasıl idare edildiğinin yakından incelenmesine oturtulabilir. Polis ve mahkeme sorguları gibi ortamlarda (zihinsel değerlendirmeler yapmak üzerine bkz. Antaki bu sayı,) motiv, hafıza, önceden tasarlama ve kasıt gibi ‘psikolojik’ meseleleri çözmek, bu ortamlardaki çalışmaların en önemli özelliği olabilir.


NOTLAR
1.  ‘…demek yerine ‟ insanların başkalarının söylediklerini anlayıp anlamadıklarına bakmanın başka bir yolunu bulalım’’  ‟İnsanların, işittiklerini ve anladıklarını gösteren bir ürün olarak kullandıkları bir yöntem var mı?’’ diye sorduk’ (Sacks, 1992, 2.cilt  s: 30-1, italikler ilave edilmiştir).
2. Bu, 2005-2008 arası Elizabeth Stokoe ve Derek Edwards’a verilen ESRC-fon projesinin (RES-148–25–0010) bir kısmı için toplanmış olan 120 polis sorgusu koleksiyonudur.
3. ‘kadarı:nı’ nın yazı dökümü Jefferson’un Konuşma Analizindeki eğilimlerini kullanmaktadır


KAYNAKÇA

Coulter, J. (1990) Mind in Action. Oxford: Polity.
Edwards, D. (1994) ‘Script Formulations: A Study of Event Descriptions in Conversation’, Journal of Language and Social Psychology 13(3): 211–47.
Edwards, D. (1997) Discourse and Cognition. London: Sage.
Edwards, D. and Middleton, D. (1986) ‘Joint Remembering: Constructing an Account of Shared Experience through Conversational Discourse’, Discourse Processes 9: 423–59.
Edwards, D. and Potter, J. (1993) ‘Language and Causation: A Discursive Action Model of Description and Attribution’, Psychological Review 100(1): 23–41.
Edwards, D. and Potter, J. (2005) ‘Discursive Psychology, Mental States and De scriptions’, H. te Molder and J. Potter (eds) Conversation and Cognition, pp. 241–59. Cambridge: Cambridge University Press.
Garfinkel, H. (1963) ‘A Conception of, and Experiments with, ‘“Trust’’ as a Condition of Stable Concerted Actions’, in O.J. Harvey (ed.) Motivation and Social Interaction,pp. 187–238. New York: Ronald Press.
Heritage, J. (2005) ‘Cognition in Discourse’, H. te Molder and J. Potter (eds) Conversation and Cognition, pp. 184–202. Cambridge: Cambridge University Press.
Latour, B. and Woolgar, S. (1986) Laboratory Life: The Construction of Scientific Facts, 2nd edn. Princeton, NJ: Princeton University Press.
Mills, C.W. (1940) ‘Situated Actions and Vocabularies of Motive’, American SociologicalReview 5: 904–13.
Potter, J. (1996) Representing Reality: Discourse, Rhetoric, and Social Construction. London: Sage.
Potter, J. and Wetherell, M. (1987) Discourse and Social Psychology: Beyond Attitudes and Behaviour. London: Sage.
Ryle, G. (1949) The Concept of Mind. London: Hutchinson.
Sacks, H. (1992) Lectures on Conversation, Vols I and II, edited by G. Jefferson. Oxford: Blackwell.
Sapir, E. (1924) ‘The Grammarian and his Language’, American Mercury 1: 149–55.
Schegloff, E.A. (1987) ‘Some Sources of Misunderstanding in Talk-in-interaction’, Linguistics 25: 201–18.
Shapin, S. and Schaffer, S. (1985) Leviathan and the Air-pump. Princeton, NJ: Princeton University Press.
Stokoe, E.H. and Edwards, D. (in press) ‘Mundane Morality and Gender in Familial Neighbour Disputes’, in J. Cromdal and M. Tholander (eds) Children, Morality and Interaction. Hauppague, NY: Nova Science.
Suchman, L.A. (1987) Plans and Situated Actions: The Problem of Human–machine Interaction. Cambridge: Cambridge University Press.
Wittgenstein, L. (1922) Tractatus Logico-Philosophicus. London: Routledge & Kegan Paul


Wittgenstein, L. (1958) Philosophical Investigations. Oxford: Blackwell.