8 Aralık 2014 Pazartesi

Eleştirel Psikoloji ve Devrimci Marksizm
Ian Parker
I.Parker (2009). Critical Psychology and Revolutionary Marxism. Theory and Psychology. Vol:19 (1) pp:71-92 

Çeviri: Sibel Arkonaç

ÖZET.  Bu çalışma Marksizm ile psikoloji arasındaki kesişmeyi, disiplinde son 15 yılda ortaya çıkan ‘eleştirel’ yaklaşımlara odaklanarak ele almaktadır. Çalışma ana akım psikolojiyle taban tabana zıt bazen de diyalektik bir karşıtlık içinde bulunan Marksizm öğelerinin, İngilizce konuşan dünyada sözde ‘eleştirel’ psikolojiler tarafından nasıl yanlış sunulduğunun, sistematik bir biçimde bozulduğunun ya da Marksizm’in öğelerinden nasıl kaçındığının izlerini sürmektedir. Marksist analizin -bir sosyal ilişkiler topluluğu olarak insanoğlu, ailenin maddeselliği, özel mülk ve devlet, artı değer ve kültürel sermaye, yabancılaştırma, sömürü ve ideolojik mistikleştirme gibi- öğeleri, disiplinin ilgili standart kavramlarıyla -psikolojik özne, toplum, çıkarcı şeffaflık, sağlıksız deneyim ve yanlış inançlar gibi- ters düşmektedir. Marksizmde araştırmacı konumunun özellikleri –duruş noktası, refleksif konumu, sınıf bilinci, kurumsal alan ve sosyal devrim- ana akım psikolojinin tarafsızlık, akılcılık, bireysel aydınlanma, bilimsel bilgi ve adaptasyon ve iyileşme gibi egemen kavramlarına karşıdır. Marksizm’deki değişim –kalıcı bir değişim olarak, göreceli olarak dayanıklı yapılarla uğraşısı olarak, teorik uygulama olarak, materyalist diyalektik ve ileriyi gören siyaset olarak- onaylama, pragmatizm, empirisizm, pozitivizm ve ayrıntılı tasarımların hazırlanması gibi standart prosedürlerle karşı karşıya getirilmiştir. Disiplinin ve ‘eleştirel’ varyantlarının buradaki analizi, psikoloji alanı içinde ve bu alana karşı devrimci Marksist çalışmanın yolunu açmak için tasarlanmıştır.  
ANAHTAR KELİMELER: anti-kapitalizm, kapitalizm, eleştirel psikoloji, Marksizm, neo-liberalizm.  

Marksistlerin psikolojiden kaçınmak için çok iyi sebepleri vardır ama psikolog olarak çalışan Marksistler için, bireylerin etkinliğine ve içsel zihinsel durumlarına odaklanan bu disiplin hakkındaki sağlam temelli şüpheleri ortaya bazı zor sorular sürmektedir (Hayes, 2004).  Disiplinin içinde, psikolojiyi ele aldığını ve geliştirdiğini öne süren yaklaşımların doğrudan çeşitliliği, herhangi bir politik gelenekle çalışanların kavramsal, yöntemsel ya da ideolojik her sorunu çözen bir alternatifi güvenilir biçimde sağlayabilmelerini zorlaştırmaktadır. Aynı zamanda, “Marksist psikolojinin” tek başına meşru bir talibi olabilecek tek bir konum dahi şöyle dursun, Marksizm bulmacasının sadece tek bir otantik Marksist ses olabileceğine inanmanın imkânsız olduğu anlamına gelen çeşitli ve bazen de sekter tartışmalar vardır. (Parker & Spears, 1996). Bu çalışmanın böyle bir iddiası yoktur, disiplin dışından siyasi bir gelenek olarak devrimci Marksizm’in çağdaş tartışmalar hakkında söyleyecek kendine özgü bir şeyleri olduğunu ve bunun da bizi varsayılan ‘eleştirel psikolojinin’ yeni versiyonları da dâhil, disiplin içerisindeki herhangi bir eğilimle özdeşleşmeyi reddetmeye yöneltmesi gerektiğini öne sürerek farklı bir yol izlemektedir (Parker, 2007a).    
Devrimci Marksizm derken kapitalist toplumun teorik analizi ile –ve çeşitli ideolojik biçimlerini ve de ona hizmet eden disipline edici uygulamalarını- uygulamada alaşağı etme görevini birleştiren politik hareketi kastediyorum; bu toplum içinde ıstırap çekenler arasında çoktandır görünen kapitalizm reddiyesini açık seçik konuşmayı hedefleyen bir araştırma mantığı olarak geliştirilen, kapitalizmin baskı biçimlerinin (isim vermek gerekirse ırkçılık, cinsiyetçilik, sağlıklılık gibi ama bu üçü ekonomik sömürünün gerekli bağları haline gelmiştir) açıkça taraflı olan bilgisini kast ediyorum. Bu politik hareketin tarihsel kavisi, Paris Komününün 1871’deki başarısız isyanından, 1917’deki başarılı Rus Devrim’ine, oradan da isyanın yaratıcı ve demokratik ruhunu Stalin’in ezici bürokratik karşı-devrimi altında koruma ve canlı tutma teşebbüsüne, 1960’ların kapitalist dünyasının işçi ve öğrenci mücadelesinde bu ruhu yeniden canlandırma teşebbüsüne kadar gider (Mandel,1978, 1979).  Devrimci Marksizm’in tarihsel materyalist yöntemi o halde, bu garantili dünyayı değiştirecek siyasi bir hareketin farkındalığıdır.  Marksizm zamanda donmuş bir bilgi külliyatı değildir,  kapitalizm kadar gelişmiştir, kapitalizme karşı çıkışları hizmet sektörüne (Mandel,1974), küreselleşmeye (Went, 2000), ve diğer ‘eleştirel’ teorisyenler tarafından açıklanan yeni ideolojik biçimlere kadar genişlemesiyle değişime uğramıştır (Bensaïd, 2002). 
Çağdaş kapitalizmin çizgileri ve bugünün anti-kapitalizminin devrimci Marksist öğeleri Tablo 1’de gösterilmiştir, psikolojinin bu matristeki yeri bu çalışmanın akışında ayrıntılandırılacaktır. Devrimci Marksizm’in yegâne meşru kurumsal üssü Sovyetler Birliği’nin varlığı boyunca (ki bu dönemde oldukça sert bir şekilde bastırılmıştır) yıllarca üniversitelerdi, argümantasyonun formalize edilmiş akademik biçimlerine son derece karşı olan bu siyasi geleneğin kendini, işçilerden ziyade entelektüellere ses veren söylem biçimleriyle bağdaşırken bulması ise tarihin ironilerinden biridir; bu Marksizm’in olduğu varsayılan politik-ekonomik arka plana aykırıdır ve bir tür sosyal-bilimsel kapitalizm ‘eleştirisi’ gibi akademik kurumlarla birleştirilmesine de terstir (Therborn, 1976). O halde devrimci Marksistler arasında ana akım akademik disiplinlerdeki ‘eleştirel’ geleneklere karşı hali hazırda bir antipatinin olması gerekir ancak bu antipatinin telaffuz edileceği zeminlerin planlanması lazımdır.   
Bu çalışma İngilizce konuşan dünyada eleştirel psikolojinin şu anki aldatıcı görüntülerini araştırmakta ve ayrıntılandırmaktadır.  Eleştirel psikolojinin ortaya çıkışına dair ayrıntılı bir araştırma yapmak bu çalışmanın sınırlarının dışında kalmaktadır, bu başlık altında topladığımız yaklaşımların çeşitliliği dünyanın farklı bölgelerinde böylesi bir sentezin yapılmasını imkânsız kılmaktadır (Dafermos, Marvakis, & Triliva, 2006).  ‘Eleştirel’ argümanların disiplin içinde görünmesinin her daim disiplin dışındaki gerçek politik mücadelenin bir işlevi olduğu söylemek yeterli olacaktır, eleştirel psikolojinin açıkça politik mi olduğu (e.g. Teo, 1998) ya da politik tartışmaları kavramsal ve yöntemsel kırılmalara mı sürüklediği (e.g. Rose, 1985) sorusunun yanıtı burada yatmaktadır. Psikolojinin tarihsel bir fenomen olması gibi (Parker, 2007a), ‘eleştirel psikolojinin’ herhangi bir biçimi de aynen tarihsel bir fenomendir (Teo, 2005), dolayısıyla Marksizm de (Mandel, 1971). 


1.TABLO: Ana Akım Psikoloji ve Eleştirel Psikoloji’nin Kapitalizmle İlişkisi
(Anti) kapitalizm
(geriye dönük şekilde üç yöne ayrılmıştır)

Ana akım psikoloji
(kapitalizme göre işlevsel olan)
‘Eleştirel’ psikoloji
(meşrulaştırma ve mücadele)
Çağdaş kapitalizm
(istenen şartlar)
A.Analiz :öznenin eşya konumu

1.Sosyal ilişkiler topluluğu

2.Maddiyat (aile, özel mülk, devlet)

3.Artı değer (ve kültürel kapital)

4.Yabancılaşma ve sömürü

5.İdeolojik mistikleştirme


B.Konumlar: (imkansızlık koşulları)

1.Duruş noktası

2.Refleksif konum

3.Sınıf bilinci

4.Kurumsal Alan

5.Sosyal dönüşüm


C.Değişim (malların ve üreticilerin değişimi)

1. Kalıcı değişim


2. Görece kalıcı yapılar

3.Teorik uygulama

4.Materyalist diyalektikler

5.İleriyi gören siyaset
psikolojik birey ‘modelleri’ 

psikolojik özne

‘sosyal psikoloji’ ve ‘toplum’ 


faydacı şeffaflık


sağlıksız deneyim


yanlış İnançlar


araştırmacının ahlaki değerleri


nötrlük

akılcılık

bireysel aydınlanma

bilimsel bilgi

uyum sağlama ve iyileşme


liberal dünya bakışı

onaylama ve evrenselleştirme

faydacılık

empiriklik

pozitivizm


ayrıntılı tasarımlar
yerliye özgü (indigenous) teori

söylemsel özne ve çıkar

sisteme ilişkin ve topluluk

konuşma sırasında sıra alışlar


farklı ifade etme


sağduyu



‘etik’



karar verilemezlik

‘yansıyabilme’(reflexivity)

ironi

dil oyunları

dilsel hijyen


duruş


tanımlayıcı sonuçsuzluk

yeniden hikâyeleştirme

metinsel empiriklik

yapı sökümü


görececelik(relativization)
kimlik


çıkar sahipleri

yerine konabilirlik


haklar



esneklik


tolerans


ahlak



denge

sorumluluk

sinizm (ahlakı hor görme) 
bakış açıları

çok kültürlülük


siyaset



Küreselleşme
Açıklık

Yeniden anlamlandırma
Şüphe

Geçmişin reddiyesi




1960 ve 1970’lerde, öğrenci hareketlerinin baskısı altında, ‘radikal bir psikolojiyi’ geliştirme teşebbüsleri vardı (e.g. Brown, 1973), fakat disiplindeki indirgemeciliğe ve özcülüğe karşı yapılan bu kavramsal mücadeleler radikal siyasete her zaman yakından bağlı olmamıştır.  ‘Yeni paradigma’nın,  niteliksel araştırmalar içerisinde bugüne kadar devamlılığını korumuş olan mekanik laboratuar-deneysel yöntemlerine karşı eleştirileri illaki Marksist değildir ama basit hümanizme düşmeden pozitivizme dair bir eleştiri üretmeyi de başarmışlardır Bu çalışma akımı, ‘söyleme’ ve eyleme dair belirli beyanlar üzerinde çalışılması (Henriques, Hollway, Urwin, Venn, &Walkerdine, 1984; Jones, 2004), İngilizce konuşan dünyada şu sıralar çoğunlukla ‘eleştirel psikoloji’ başlığı altında toplanan geniş bir yöntem ve teori yelpazesine duyulan acil ihtiyaç üzerine kurulmuştur. Bu yer, psikolojide her zaman üzerine gidilerek rahat verilmeyen azınlık olan Marksistlerin ses bulduğu bir yerdir ve eleştirel psikolojinin varlığı birey ve sosyal arasındaki bağlantıyı düşünmek isteyen hatta çalışmalarını politik pratikle birleştirmek isteyen meslektaşlarla tartışabileceğimiz bir alan sağlamaktadır. Ne var ki bu yeni hareketin ciddi sınırlılıkları vardır, sorunların ve olasılıkların neler olduğunu kavrayabilmek için disiplinin doğasını ve ne şekilde konumlandığını anlamamız gerekir.   
Bu çalışmada odaklandığım ‘eleştirel psikoloji’ kuzey yarımkürede (güneyde de başlangıç noktaları bulunmakla beraber) başlamış ve ağırlıklı olarak Batı’da (başka yerlerde de yandaşları olmakla beraber) konumlanmakta olan bir türdür.  Argümanım dört kısımdan oluşuyor ama referans noktalarının bazıları, başka kültürel geleneklerden gelen eleştirel psikologlar için biraz dar kapsamlı kalacaktır. Bu farklı bağlamlardan gelen meslektaşlar çabucak fark edecektir ki; radikal çalışma yapmanın politik bağlamı sadece emperyalist mekanlardaki bağlamlardan çok farklı olmakla kalmıyor yanısıra ‘eleştirel’ çalışma adına ‘topluluklara’ müdahalelerini radikalleştirme teşebbüslerine rağmen (e.g. Prilleltensky & Nelson, 2004), İngilizce konuşan dünyada ‘eleştirel psikoloji’ denilen şey, yaptıklarını şimdiden sömürgeleştirmeye ve sterilize etmeye başlamıştır.   
Almanya’da disiplindeki açık Marksist müdahale felaketle sonuçlandı. Kritische Psychologie, Sovyet eylem teorisinin bazı öğelerini kullanarak ‘öznenin bilimi’ni geliştirme teşebbüsüydü (Tolman &Maiers, 1991). Sorun şuydu: Kritische Psychologie, psikolojinin ‘nesnesi’ etrafında dolanan bir argümanın ayrıntılarına girdiğinde ve nesnenin ne olması gerektiğini açıkça belirlemeye teşebbüs ettiği sırada, işte aslında o zaman parçalamak istediği o ayrıcalıklı burjuvazi yapısının çekim alanına düşmekteydi.  İşin iyi tarafı, iyi bir Marksist uygulamaya ulaşamasa da iyi bir psikolojiye yaklaşmıştı ama Kritische Psychologie Alman eğitim kurumu için halen Marksist politika ile özdeş tutulmaktadır. Alman Kritische Psychologie, kurucusunun ölümü (Holzkamp, 1992) ve Berlin Duvarı’nın yıkılmasının ardından çöktü. Bu geleneğe dair ayrıntılı bir değerlendirmeye girişmek bu çalışmanın amacının dışında kalmaktadır ne var ki bu geleneğin ürettiği neoliberalizm altında öznelliğin doğası üzerine çalışmalar bu çalışmanın argümanlarını öngörmektedir  (Papadopoulos, 2002, 2003).
Bu çalışma, disiplin içerisinde Marksizmin geleneksel psikolojiye taban tabana bazen de diyalektik olarak zıt öğelerinin görünüşte eleştirel alternatif yaklaşımlar tarafından nasıl yan çizildiğini, yanlış temsil edildiğini ya da sistematik biçimde nasıl bozulduğunun izini sürecektir. Disiplinin ve de onun ‘eleştirel’ biçimlerine dair bu analiz, psikolojinin etki alanı dâhilinde ve ona karşıt bir şekilde yolu devrimci Marksist çalışmalara açması için tasarlanmıştır.    

Eleştirel Psikoloji Neden Vardır?
Öncelikle, bu yeni ‘eleştirel psikoloji’nin niçin var olduğu sorusunu gündemimize almamız gerekiyor.
Herhalde bu soruya kendilerine bir isim edinebilmiş birkaç parlak bireye borçlu olduğumuz şeklinde cevap vermeyi pek tercih etmeyeceğiz. Eğer bu yönüne odaklansaydık kapitalizm altında akademik kariyerlerin bireyselleşmesi üzerine bir takım dikkatli analizlerin olması gerekirdi; teorilerin bireylere atfedildiği hatta bireylerin bile bu teorilerden kendilerinin sorumlu olduklarına inandıkları, yeni olduğu su götürmez fikirlerin seslerinin belli konumlarda beden buluşunun bir analizi olması gerekirdi.  
Belli bir takım bireylerin çalışmalarına dikkat çeken referans verme geleneğine dair psikolojinin de ötesinde genel bir problem vardır (bazen dergi makalelerinde bir grup araştırmacının sorumlu olduğunu gösteren birden çok yazarlılık olması durumunda bile). Bu sorunun genelde akademik çalışmalarda var olmasına karşın psikolojide akademik çalışma biçiminin (bireysel yazarlık ve fikir ile bilişin tekil akılların başarısı olduğu varsayımı) , üretilen materyalin içeriğinde (psikolojik teorilerin nüfuz edici bireyciliğinde) tekrarlayan kendine has refleksif bir döngüsü vardır. Eleştirel psikoloji içerisindeki ‘sesler’ de bireysel sesler olarak duyulmaya eğilimlidir, ortak çalışmalar garip bulunmaktadır (e.g.Curt, 1994; Discourse Unit, 2000). Bu sorun insanları basitçe daha ‘ilişkisel’ olacak tarzda ya da yaygın şekilde çalışmaya cesaretlendirmekle çözülmez, zira göreceğimiz üzere bireyin rolünün önemini azaltan bu tip çalışmalar zaten günümüz kapitalizminin sektörlerinde aranan bir özelliktir (Soldevilla, 1999).  ‘İlişkisellik’ örneğin, artık psikolojide radikal politik analizin yerine geçmiş yeni liberal kavramlardan biridir (Sampson, 2001).
Eleştirel psikolojinin niçin var olduğuna dair soruyu, düşünce akımları biçimlerinin kendine özgü bir şey üretme zorunluluğuyla yönlendirildiği kurumsal süreçlere bakarak ele alabiliriz. Kurumsal pozisyonlar, giderek daha çok pazardaki bölünmeler ve rekabet tarafından yönetilmektedir, bu suretle üniversiteler örneğin, yatırımlarını araştırma değerlendirmeleri ya da daha yakın tarihli ödenekler gibi kazançlara dönüştürmek isteyeceklerdir. ‘Eleştirel Psikoloji’ durumunda, Britanya’da daha yeni üniversiteler (1992’ye kadar teknik okul olanlar) bu pazardaki durumdan faydalanmak için psikolojiyi yapılandıranın ne olduğuna dair geleneksel fikirlerden çabucak kurtuldular. Routledge’in yayınladığı ‘eleştirel psikoloji’ kitap dizisi bu teşebbüsün akademik okuyucuya ulaşmadaki ilk göstergesiydi. İki eleştirel psikoloji yüksek lisans programı 1990’ın sonlarında başlatıldı (Avustralya’daki Batı Sidney Üniversitesinde ve Birleşik Krallık’taki Bolton Enstitüsü’nde). Ev sahibi kurumların yatırım yaptıkları çok fazla sayıda öğrencinin olmaması bu programların derslerini boşa çıkartırken, eleştirel psikoloji apayrı ders modelleriyle ve çeşitli ders kitabı ‘girişleriyle’ birçok psikoloji bölümüne yeni bir uzmanlık olarak sızmayı başardı. Psikolojideki Marksistler için bu durum çözüm olmak bir yana bambaşka yeni tür bir problem ortaya çıkarmaktadır.  
Ne var ki paradoksal bir şekilde ‘psikolojinin’ bugünkü uygun nüfuz sahasının ne olduğunu ve eleştirel psikolojinin niçin daha fazla ana akım meslektaş tarafından ciddiye alındığını ayrıntılı şekilde belirleyen, pazar sistemindeki ve eleştirel akademik çalışmanın bireyselleşmesindeki bu geniş bağlamdır. Eski serbest pazarcılar kadar sosyal demokratlar tarafından da desteklenmiş ve yönetilmiş günümüz neoliberalizminin yeni gelişmekte olan 19. yüzyıl kapitalizmiyle ortak bir noktası vardır: değişimi benimseme hevesi. Katı olan her şeyin buharlaşması gibi sermaye kâr amaçlı üretimin önündeki tüm engelleri siler süpürür, geç kapitalizmin son sürümü, ister evde ister fabrikada çalışsın kendini evinde kılacak öznelere ihtiyaç duyar (Cammack, 2003).
‘Eleştirel Psikoloji’nin kendine özgü öğeleri günümüz kapitalizminin ideolojik gereksinimlerini gösteren Tablo 1’de işaretlenmiştir. Belirgin bir şekilde çerçevelenen birey kimliği alanı şimdilerde, var edilmeye çalışılan yeni akışkan öznellik biçimlerine bir engel teşkil etmektedir. Neo-liberalizmin özneleri, bu katılıma hissedar olarak dâhil edilmek üzere kabul edilenlere tanınan haklarla ve de gerekli bir yer değiştirebilirlik ölçüsüyle birlikte hazır olmalıdır. Kendileri için mevcut olabilecek çeşitli işlere uyum sağlayacak şekilde ve de beraber çalıştıkları değişik çeşitlilikteki öznelere karşı hoşgörülü olacak şekilde esnek olmalıdırlar. Hem üretici hem de tüketici olarak gösterecekleri katılımda, ideal olarak sadece diğerlerini düşündükleri bir bağlamda değil aynı zamanda kendilerini düşündükleri bir bağlamda da ilişkisel olmalıdırlar (Anderson, 2000).   
Burada benliğe dair bazen imalı bazen de belirgin olan, eleştirel psikolojinin de takas ettiği yerli (indigenous) teori çeşitlerinin bazı kilit öğeleri bulunmaktadır.  Bize, örneğin bilişsel ya da niyet içeren tartışmalara olan takıntılarımızdan etkileşimdeki konuşmacıların ‘çıkarları’ lehine vazgeçmemiz gerektiği (e.g. Edwards & Potter, 1993), toplumdaki kendiliklere sistem benzeri bir bakışın bireyle sosyal olan arasındaki farklılığı ortadan kaldıracağı (e.g. Gergen,1991), konuşma haklarımızın biçimlendirilebileceği ve uygulanabileceği tek yerin konuşmadaki sıra alışlar olduğu (e.g. Antaki, 1994), ısrarla ‘sorunları’ vurgulamayı bırakmamız ve hayatlarımızı daha olumlu bir şekilde yeniden çerçevelendirmemiz gerektiği (e.g. Gergen, 1998), zengin biçimde dokunmuş sağduyu çeşitliliğinin(e.g. Billig,1996)  farkında olmamız söylenir.  
Ne var ki günümüz kapitalizmi bireye dair eski modellerin basitçe terk edilmesinden fazlasını talep eder. Neoliberal öznelliğin ahlaki dokularında olağanüstü bir dönüşüm gerçekleşmiştir bundan dolayı şimdi duruş noktalarını eninde sonunda birini diğerine tercih etmeden, dengeleme ve uzaklaştırma becerisine daha olumlu bir değer yüklenmiştir. Öznelerin kendi bakış açılarını diğerlerini yargılamada mutlak ahlaki bir standart olarak kullanmaksızın, konumlarından ötürü kendilerini sorumlu sayacakları bir yansıtma (reflexivity) biçimine ihtiyaç vardır, bu standarta karşı kendilerini pek de tutamayacaklarına dair ilişkisel bir beklenti de vardır; hatta daha da güzeli bir dereceye kadar alaycı bir mesafenin ve farklı bakış açılarını tartışabilme becerisinin olmasıdır (Weltman, 2004). Gerekli olan yeni moral verici atmosfer, her kişi kategorisinin öteki grubun pratiklerini eleştirmekten kaçınmayı kabul etmesi karşılığında diğerlerine saygının olduğu liberal çok kültürcülüğün bir çeşidinden yola çıkmaktadır(Mitter, 1994).      
Bu taleplerin yankılarını akademik hayatın çeşitli sektörlerinde duymasak şaşardık,‘eleştirel psikoloji’ bu tip taleplerin alınıp bize yeni erdemler olarak satıldığı alanlardan biridir.  Burada, araştırmaya yönelik düzgün bir ahlaki tavır oluşturma yolunun bir çeşit karar verilemezlik noktası hedeflemek olduğu(e.g. Hepburn, 2003), konum alma becerisi olmayan bir benliğin refleksif imasını ayrıntılandırmak olduğu (e.g. Ashmore, 1989), ve böylesi bir ironi içinde cümbüş yapmak (e.g. Curt, 1994) olduğu düşünülür. Kılı kırk yaran dolayısıyla da hepsi ancak bir kol mesafesi kadar uzaklıkta tutulan farklı muhtemel konumlar, dil oyunları koleksiyonu olarak ele alınabilir ve edinildiği varsayılan ahlaki bir konumlanma, koleksiyondaki herhangi bir bozulmayı temizleyecek olan konumdur (e.g. Gergen, 1994). Böylece değerlendirici terimleri çıkarıp atan bir ‘sözel hijyen’ biçimi ahlaki değerlendirmenin yerini alacaktır (Cameron, 1995).
Bu yeterli olmasa bile eğer psikoloji disiplini günümüz kapitalizm oyununu gerçekten oynayacak ise, birey özneler üzerinde belirgin politik talepleri olduğu için bu talepleri belli sınırlar dâhilinde yeniden çalışabilir. Bu politik zorunluluklar küreselleşme tarafından, pratiklerin merkezden çevresele doğru genişlemesi ve küreselleşme sürecine meydan okumayan kullanışlı yerel pratiklerin birleştirilmesiyle yönetilir. Öyleyse değişime açık olmak, ‘misyon açıklamaları’ gibi şeylerde benliğin yeniden vurgulanmasını kabul etmek ve kurumsal kimliğin yeniden yazılmasına engel teşkil edebilecek her şeyden şüphelenme isteği beraber yürümektedir. Politik kimliklerin esaslı bir şekilde görecelileştirilmesi bu suretle, sanki tarih önemsizmiş ya da orası ‘en dipteki’ argümanların şüphe uyandıran alanıymış algısıyla (Edwards, Ashmore, & Potter, 1995) geçmişin kısıtlamadığı bir değişimin onaylanma yolunu açar. 
Bir kez daha, ‘eleştirel psikoloji’ isminde hak iddia edenlerin bazıları bu politik mantığı alıp baştan sona bir anti-politikliğe götürür, bu anti-politik alanda dünyayı yeniden tarif ederek bulduklarıyla ne yapacakları problemi, betimleyici bir sonuçsuzluk hedefi ilan edilerek çözülür (e.g. Potter, 1996). Formel yeniden tarifin teknik aletleri, boş içerikler dolayısıyla küreselleşmenin mükemmel bir taşıyıcısıdır çünkü herhangi politik bir soruya yol açmadan her yere ihraç edilebilir ve her yerde uygulanabilir (e.g. Edwards & Potter, 1992). Tek gereken gerçekliğin yeniden hikâyeleştirilmesine açık olmaktır.  Bazı durumlarda bu, sınırların son derece sıkı çizilmesi anlamına gelir, bazen kasıtlı olarak metinsel empirisizm biçimini alır ki bu da çalışılan metnin dışında dikkate değer hiçbir şeyin gerçekten olmadığı savını taşır (e.g. Potter, 1997). Bu dikkatle prova edilmiş politik şüphenin yol gösterici motiflerinden biri, kendi okumalarının tarihsel gömüklüğünün mutlak reddini garantiye almak üzere taraftarlarının zıt kavramlarla hokkabaz gibi oynamalarını mümkün kılacak bir duruş haline gelen ‘yapısökümüdür’(e.g. Hepburn, 1999). 
Sanırım onların hesabına bu gibi şeyleri savunanların hepsi kendilerine her zaman ‘eleştirel psikolog’ dememektedir. Aynı zamanda bu tip şeyleri hevesle savunanlar psikologları ‘eleştirenlerdir’.  Eski psikoloji artık kapitalizm için eskisi kadar işlevsel değildir, hayatta kalması için ciddi bir radikal yeniden yapılanmaya ihtiyacı vardır. Ana akım psikolojide açıklamaların burjuva birey düzeyine indirgenmesi artık beklenileni verememektedir, ‘eleştirel psikoloji’ eski yaklaşımların kenarına kadar gelmiştir. Psikolojinin kendi içinde oluşan yeni ‘eleştirel’ yan disipline müsamaha gösterebilmesi belki de çalışabilecek belirgin yeni yöntemlerin var olması sebebiyledir. Ama eminiz ki disiplin bunun karşılığında bir şey isteyecektir.

Kurumsal İyileşme Ne Demektir?
Sırada gelmek istediğim nokta, argümanın ikinci kısmı karşılığı istenen bir şey olacaktır. Eleştirel psikolojinin kocakarı ilaçlarıyla günümüz kapitalizminin talepleri arasındaki esrarengiz yakın birlikteliği, kapitalist üretimin ve tüketimin gerçek pratiklerini meşrulaştırır, yeniden üretir ve güçlendirir. Neo-liberalizm için zafer, kurumlarında hizmet verenler tarafından onaylanma sürekliliğini sağlayan ideolojik pratikler olmadan mümkün olmazdı. Burada akademik kurumları işe dâhil etmemiz gerekiyor çünkü kurumsal seviyede gerçek bir problemle yüz yüze gelmekteyiz, iyileşme problemi. 
İdeolojik iyileşme, radikal fikirlerin etkisizleştirildiği ve yutulduğu; değiştirmeye yeltendikleri makinenin bir parçası oldukları bir süreçtir (Debord, 1977).  Kapitalizmin karakteristik özelliklerinden biri meydan okumaya duyulan açlıktır bu suretle yeni buluşların yeni kaynaklarını ve yeni pazarlarını daha da iyi bulabilir (Went, 2000). Ama kurumsal iyileştirme akademik kurulumu,  akademik ve profesyonel psikoloji arasındaki sınırları, psikologlar ile psikolojiye tâbi olanlar arasındaki ayrımı ihlal etmek isteyebilecek yeni personeli etkisizleştirmek ve yutmak için bir dereceye kadar gereklidir. Bu iyileşmeye meydan okuyan aktivistler ve gruplar vardır: 1994’ten beri radikal bir grup olan Psikoloji Politik Direnişinin (PPR-Psychology Politics Resistance) amacı örneğin, akademisyenler, profesyoneller ve hizmeti kullananlardan rahatsız edici bir ittifak kurmak olmuştur (Reicher & Parker, 1993). PPR 1994’te psikoloji hizmetlerini kullanan kişilerle çalışan bir grup akademisyen ve profesyonel psikolog tarafından kurulmuştur (Parker, 1994). Burası, eleştirel psikolojiye ders olabilecek, kurumsal iyileşmeyi tanımlama ve buna direnme alanıydı.  
Demokratik psikiyatri için çıkartılan Psikoloji Politik Direniş’inin bültenini de dahil eden Asylum dergisinde önemli tartışmalar yapılmaktaydı. Asylum 1986’da, Psichiatria Democratica adlı kitle hareketlerinin yol açtığı seferberlik sonrası San Giovanni akıl hastanesinin kapanışını gören Komunist Partisi üyelerini ve aşırı sol bir kesimi içine alan, Trieste’deki olaylardan ilham alınarak kuruldu (Ramon & Giannichedda, 1989). Asylum kolektifi ile barınak arayanları savunmak için düzenlenen kampanyalar arasında kolektif şiddeti azaltan ve Trieste mücadelesindeki radikal geçmişine çok daha doğrudan bağlayan bağlantılar olmuştur. (McLaughlin, 2003). 
Bu yeni akıl sağlığı hareketleri psikolojiye Marksist bir alternatiflik görevi görmek zorunda değildir, akademik ‘eleştirel psikoloji’ içinde çokça bulunan güya ‘post-yapısalcı’ teorilerden illaki daha radikal değildir, her ne kadar bu yaklaşımların bazıları taktiksel olarak daha çok radikal fikri tanıtabilmek için ‘yapı sökümünü’ harekete geçirse bile değildir (Parker, Georgaca, Harper, McLaughlin, & Stowell-Smith, 1995). ‘Eleştirel psikoloji’ etrafında kümelenen kavramlar gibi, psikolojinin devletle olan suç ortaklığını ancak başka sosyal hareketlerle ilişkisi olduğu ölçüde teşhir etmek ve buna meydan okumak gibi işlevlerde bulunurlar. Bu gibi radikal akıl sağlığı hareketleri çoğunlukla psikiyatristler tarafından oluşturulmuş ve yönetilmiştir, en radikal zamanlarını Franco Basagila yönetiminde kuzey İtalya’da aşırı solla ittifak halinde Psichiatria Democratica örneğinde (1981) olduğu gibi psikiyatrik çerçevenin ötesine geçilebildiği zaman yaşamıştır. 
Asylum’daki önemli tartışma, Birleşik Krallık hükümetini yeni Akıl Sağlığı Kanun Tasarısının nasıl uygulanacağı üzerine olan tartışmaya çağırıp çağırmamaktı (Kinderman & May, 2003). Akıl Sağlığı Kanun Tasarısı, psikiyatrik ilaç tedavilerinin hastanede olmayan hastalara belirli ‘klinik süpervizörler’ tarafından uygulanacağından emin olmak için Toplumsal Tedavi Düzenine tedbirler getiriyordu. Britanya Psikoloji Topluluğu (BPS) bile Akıl Sağlığı Kanun Tasarısının versiyonlarına karşı çıkıyordu, ancak BPS dergisinde Asylum tartışmasından bir psikoloğun bu Tasarının uygulamaya konulması halinde hükümetle ‘kavgaya girişme’ kararını savunduğu makalesi yayınlandı. ‘Nasıl Arkadaş kazanır, Politikacıları Nasıl etkilersiniz’ adlı bu makale (Kinderman, 2003) Asylum’da son derece hararetli bir tartışmayı harekete geçirdi çünkü hükümetle ‘kavga etme’ stratejisi karşı ittifakı zayıflatıyordu o kadar ki, geniş yelpazedeki kuruluşları tasarı karşıtı kamusal gösterilerde harekete geçirdi.  
Burada bir ayartma var, çarpışma stratejisi işe yarayacak olursa psikiyatri ve psikoloji arasındaki güç dengesinde kayış ihtimali ortaya çıkacaktır. Seçilmiş ‘klinik süpervizörler’ psikolog olabilir ki bazıları psikologların daha iyi insanlar olduklarını düşünür. Ne var ki daha iyi insanların iktidardakileri etkileyip Akıl Sağlığı Kanun Tasarısı’nın en kötü özelliklerini düzeltebileceği fikri karşıt tarafın kurumsal iyileştirmesinin bir güvencesidir. Bunun BPS dergisinde bu stratejinin avukatlığını yapan yazıyı yazan kişinin ‘kavgasının’ ötesinde, tehlikeli sonuçları vardır.  İşin doğrusu, ister ilaçlarını almadıkları takdirde kamuyu tehdit edecek tehlikeli psikotik bireyler hakkında konuşalım, ister onlara hangi insanların ilaç vereceklerini konuşalım, ister hükümetle çarpışmaya girmeyi seçen insanlar hakkında konuşalım sorun bireyin, birleştirdiği kadar psikolojikleştiren, hareketlerine indirgenmesidir.
Dahası, bu noktaya kadar belirtilenler klinik psikoloji içinde anlamlı da olsa, Asylum’daki tartışma aslında ‘eleştirel psikologlar’ arasındadır. Bu taraflardan biri şu sıralar BPS adına hükümetle kavgaya girişerek alenen elektroşokun ve beyin cerrahisinin kanunen yasaklanması çağrısını yapmış, diğeri de bu kavgaya karşı çıkan, klinik psikoloji eğitimini tamamlayacak kadar uzun bir süre bu tarihsel sırrı saklamış, bir akıl sağlığı sistemi kazazedesidir (May, 2000). Şurası önemli, biz burada değişmez katı kötü bir fırsatçı hain ile iyi ve azimli militan ayrımı yapmıyoruz. Burada tartıştığımız sorun hükümet aygıtına katılma kararının, kolektif itirazı nasıl zayıflatıp hareketsiz bırakmakta olduğudur. Bu kolektif itiraz ve tartışma açık tutulması gereken bir alandır ve bu açıklığın ‘eleştirel psikoloji’ içersinde olması gerekir. Bu belirli kavramlar topluluğu halen ‘biçimseldir’ ve sınırlandırılmıştır, psikiyatriye ve klinik psikolojiye karşı çıkan günümüz meydan okuma pratiğinin ‘psikolog’, ‘hasta’ veya ‘hizmeti kullanan’ gibi tortulaşmış kategorilerin ötesine geçmesi için Marksist pratiklerle telaffuz edilmesi şarttır.    
Şimdi eğer psikoloji içinde ‘eleştirel’ kalacaksak doğrudan, farkına varıp meydan okumamız gereken kurumsal iyileşme süreçlerine geleceğim. Devrimci Marksistleri dirilten bu iyileştirme düşüncesi, özellikle ideoloji analizi daha anarşist ‘durumcu’ politik eğilimlerle hatta daha da ötesinde Marksizm’in aşırı solunda kalan politik eğilimle irtibatlandırıldığında (Debord’un 1977’de önerdiği kavramın kendisindeki gibi), bütün kurumları olumsuz bir ışık altında görme eğilimdedir. Ama bu denli olumsuz bir başlangıç noktası, politik mücadele ile bu mücadelenin akademik tartışma üzerinden nasıl bölündüğü arasındaki ilişkinin diyalektik olarak anlaşılabilmesi açısından gereklidir. Bireylerin akademik bilgi konusunda devletle  ‘kavgaya tutuşma’ kararı her durumda anlaşılabilir bir şeydir, ama bize kolektif pratiğin alternatif biçimlerini bulmak üzere bir alan oluşturmuyorsa eleştirel psikolojinin hiçbir anlamı kalmaz.  Eleştirel çalışmalar yapanların üstesinden gelmesi gereken en az üç problem vardır. 
Birinci olarak, psikoloji dergilerindeki makaleler bazı isimlerin görülme sıklıklarını esrarengiz bir şekilde çoğaltan alıntı kalıpları izlemektedir, bu isimler de çoğunlukla dergi editörlerinin ve hakemlerinin isimleridir (Peters & Ceci, 1982). Yayıncılara yapılan kitap önerileri de aynı yolu izler, tabi yazar iyi tanınan biri ise kendisi için olumlu düşünen eleştirmenleri önerebilecek yeterli derecede geniş bir arkadaş ağı vardır.  Britanya dışında eleştirel çalışmalar yapan psikologlar örneğin, dergilere makale gönderirken alıntı seçimlerini değiştirirler; çünkü Britanya’da eleştirel çalışmalara olumlu bakan daha çok yer vardır, referansın kime verileceğinin seçimi çoğu kere kasten taktiksel bir karardır. Bunu, başka yerlerde eleştirel çalışmalarda iyi tariflenmiş bir psikoloji ortodoksluğunun yeniden türetilmesi olan bir kurumsal örüntü takip eder (Lubek, 1976, 1980).
İkinci olarak, eleştirel çalışmaların standartlarının ve neyi iyi bir çalışmadan saydığımıza ana akım meslektaşları ikna edecek kriterlerin formülasyonu için bir hareket bulunmaktadır. Geleneksel psikoloji bölümündekiler kendilerinin ve öğrencilerinin çalışmalarını savunmanın tek yolunun psikologların hâlihazırda sadık kaldığı kriterlere başvurmak olduğunu bilir ancak iyi ve kötü çalışmaları belirleyecek esasların oluşturulması için yakın zamanda birçok teşebbüs vardır. Kriterler üzerindeki bu tartışmalar çoğunlukla niceliksel yöntemi savunanlarla- tartışmanın bu tarafını ana akım laboratuar-deneyselci pozitivist araştırma örneklemektedir-araştırmacılarının daha ‘eleştirel’ olduğu varsayılan nitelikselci yaklaşımları savunanlar arasındaki savaşta kırılmıştır (Willig, 2001).  Kriterlerin her bir kümesi elbette kasıtlı bir şekilde neyin psikolojinin alanı olması gerektiğinin açık bilgisini içeren psikolojiyi ve neyin eleştirel sayılacağının belli bir anlamasını güvence altına almak üzere tasarlanmıştır (Morgan, 1996).
Üçüncü olarak, bölümlerde, seminer ve konferanslarda belli şeyleri belli şekillerde ve belli kimselerin söyleyeceğini garanti eden bir işe alma kalıbı bulunmaktadır.  Bu, belli bir yaklaşımın evrensel olduğu fikrini onaylayacak benzer düşüncede bireylerin farklı yerlerden seçilmesinden, genellikle İngilizce yapılan konuşma formatında bir bireyin tartışmasını takip eden toplantı organizasyonlarına kadar uzanır. Bu yine Britanyadaki akademik çalışmaların genel bir sorunudur, gerçi bazı eleştirel gruplanmalar-Beryl Curt bir örnek olabilir- son 10 yıldır psikolojinin akademik üretimiyle açıkça uğraşmış ve bağımsız bültenlerle değişik şeyler yapmaya ve İspanyolca konuşan eleştirel psikologların çalışmalarını yayınlaması için destek vermeye çalışmıştır (Curt, 1994, 1999)
Eleştirel psikolojinin içindeki ve yanı başındaki feminist bakış açıları, söylem biçimlerinde ve akademik kurumlardaki etkileşimlerde iktidar ilişkilerinin yeniden üretilmesinin bu ‘kişisel-politik cephesine dikkat çekmişlerdir (Wilkinson & Kitzinger, 1995) ki bu, yüksek eğitimde kariyer odaklı ‘feminist-bürokratların’ ortaya çıkmasıyla bu bakış açılarının iyileştirilmesinin eleştirel çalışmalar için de bir problem teşkil etmediği anlamına gelmez (Burman, 1990;Walkerdine, 1990). Tek tesellim, sorunun nasıl çözüleceğini tek bir kişinin söyleyebilmesinin edimsel bir çelişki olacak olması fikridir. Bu, içinde çalıştığımız kurumların ‘eleştirel’ psikoloji yapmamıza izin vermeleri karşılığında bizden ne istediklerine dair toplu bir tartışma ve eylem meselesidir. 
Eğer her şey sürekli korkunç olsaydı, bu argümanı tekrarlamanın bir anlamı olmazdı. Ancak sözü geçen açıklamalara bakılırsa durumun göründüğü kadar kötü olmadığını söyleyebiliriz, bunun kapitalizmin doğasıyla ilgisi vardır.  Bu yüzden, güç neden bu şekildeyken direniş olmaktadır sorusunu daha ayrıntılı araştırmak istiyorum.  Bu da bizi argümanın üçüncü kısmına getiriyor.

Direniş Niçin Var?
Eleştirel psikolojiye yakınlık duyanların birçoğu, eleştirel psikolojide yaygın olduğunu söylediğim neo liberal kavramlara tüm kalpleriyle inanmaz, bir kısmının radikal politik gündemleri bulunmaktadır (e.g. Billig, 1978).  ‘Söylemsel’ araştırma yapanların yaptıkları şeyi süpervizörler için, konferans organizasyonu ile uğraşanlar için, dergi editörleri için kabul edilebilir bir çerçeve içinde tutmaları gerektiğinde bile, şurası açıktır ki belli bir ‘araştırma sorusunun’ sınırlarının, yapmakta oldukları şeyi akademik çerçeve içinde tutma güvencesini bir parçada olsa vereceğini bir dereceye kadar bilirler(e.g.Weltman, 2004). Psikolojide çalışmanın ekonomik politik bağlamını ciddiye almış olsaydık hiç birimiz yeteri kadar eleştirel olamazdık. Ancak eleştirel psikoloji, geriye bakıp nasıl bir çerçeve içerisinde tutulduğumuza yansımak ve bazılarımızın niçin en baştan ana akım psikolojiyi reddettiğini düşünmemiz için bir alan olabilir (Sloan, 2000).     
Eğer ana akım psikoloji bugün Amerikan ders kitaplarında bulunan saçma sapan kültüre özel birey temsillerine uyum sağlasaydı her şey çok kolay, fazla kolay olurdu. Ne var ki ana akım psikologlar bazı durumlarda 50 yıl öncesinin kapitalizminde işlevsel olan eski kesinliklere başvurabilmekte bu eski psikolojiye, daha incelikli yoruma dayalı veya sosyal inşacı argümanlar ilave edebilmektedir (e.g. Greenwood, 1994). ‘Eleştirel psikologların’ yeni ilişkisel retoriği anladıkları sanısı dolayısıyla bunu güvenli bulmalarındaki tehlike, savunmasız yakalanacak olmalarıdır. 
Bu sebeple eleştirel psikologların psikolojik bireyin eski modelini almayı neden reddettiklerini hatırlamakta fayda var. Şu anki soru, yeni geliştirilmiş modelin büyüsüne kapılmadan eski modelin nasıl reddedileceğidir. Eski stil psikolojinin süslemeleri sadece onu daha iyi çalışır hale getirmek içindi ve eski psikolojinin bile hayatlarımızın nasıl olduğuna dair bir derece de olsa görmezden gelmeye, yanlış temsile ve sistematik çarpıtmaya ihtiyacı vardı. ‘Hayatlarımız’ dediğim zaman, birbirimize karşı ayrıntılı sorumluluklarımızdan ve bu sorumlulukların, zamanımızı emeğimizden kazanç sağlamaya çalışan ve insanlığa yaptığımız ne büyük katkılar olduğu gibi yalanlar söyleyen kurumlara sattığımız zaman nasıl sabotaja ve hüsrana uğradığını kastediyorum  (Drury, 2003).  Birçoğumuzun disiplin içinde kullanıldığını belirlediği bazı varsayımlarını reddettiği ana akım psikolojiyi, bu reddiyenin bir anlam ifade etmesi için açıkça koyacağım. 
Kendi kendine yeten psikolojik özne, bir sosyal ilişkiler topluluğu olan bizlerin sefil bir indirgemesidir ve buna bir de ‘sosyal psikolojik’ boyutu eklemek yaraya tuz basmaktır (e.g. Hewstone, Stroebe, Codol, & Stephenson, 1988). Bizi belirli bir sosyal ilişkiler topluluğu olarak işlevsel olmaya koşullayan aile, özel mülk ve devlet gibi materyal yapılar ‘sosyal psikolojinin’ alanında değildir (Adorno, 1967). Dahası ilişkilerin psikolojik tanımlarıyla önü açılan faydacı şeffaflık, biz akademisyenlerin dünyada zar zor idare ettiğimiz şu sıralarda kültürel sermayeyi bir araya getirme yollarımızı ve artı değerin bizden alınma tarzını bulanıklaştırmaktadır (Bourdieu & Passeron, 1977). Sağlıksızlığa ve ıstıraba bir bakıma yaygın sömürü ve yabancılaştırmayı görmezden gelen çalışma ve boş vakti yapılandırma diye bakmak, yaygın ideolojik mistifikasyonu incelemeden yanlış inançlarımız hedef alındığında günah keçisi aramakla aynı şeydir (Parker et al., 1995).   
Hayatın bu koşullarıyla yüzleşince başkasının değil sadece psikoloğun, hayatlarımızı yansız bir şekilde inceleyebileceği, bir fenomen olarak rasyonel şekilde değerlendirebileceği ve çalışmalarımızın her seferinde tek bir bireyi aydınlatabileceğine inanmasını beklemek gerçekten son derece şaşırtıcıdır (e.g. Ingleby, 1972). Araştırmacıların sadece insanların kendilerini dünyaya daha iyi intibak etmelerini sağlayacak bilimsel bilgiyi toplayabileceği fikri ıstırabın iyileştirilebileceği umuduna bağlı olarak gelişmiştir ancak bu, bizi sinirlendiren koşulların kendisiyle o kadar sınırlandırılmıştır ki çoğunlukla kötü bir şakadan daha fazla işe yaramaz. Buna karşılık, çalıştığımız konuyla ilgili bir duruş edinip, denklemin içerisinde kendimize ait yansıyabileceğimiz bir alan bulmamız dışında başka bir seçeneğimiz yoktur; dolayısıyla araştırmaya tek tek her bir birey düzeyinin ötesine geçen, değişik türden bilinçlerin üretimi olarak bakılabilir. Böylece farklı türden bilimsel bilgilerin farklı kurumsal alanlarda nasıl işleyeceği sorusunu sormaya başlarız, bu da bizi sosyal dönüşüm sorusuna uyum sağlamanın ötesine taşır (Walkerdine, 2002).  
Psikolojinin geleneksel olarak dünyaya dair sorduğu soru sanki disiplindekiler bilerek isteyerek değişim sürecinden kaçınıyormuş gibi  dünyada her şeyin nasıl aynı kaldığı sorusudur. Bununla birlikte kendimizi değiştirmenin birçok olanağı da geliştirilmiştir; bu sadece bizlerin, disiplinin dikkatli bir şekilde sünnet edilmiş sınırları içinde kalmamız koşuluyla ve psikoloji dünyasının parametrelerini kuran göreceli şekilde kalıcı yapılarına işaret etmediğimiz sürece mümkündür.  Psikologlara eğitim hayatları boyunca sadece doğrudan gözlemleyebildiklerine sadık kaldıkları ve empirist bir dünya görüşüne yapıştıkları sürece tatmin olacakları söylenmiştir; pratikle birleştirmediğimiz sürece sadece ‘teori’ eklemek bunun ötesine geçebilmemiz için yeterli değildir. Bu dikkatimizi, bilginin en yalın haliyle toplanması fikrinden bilginin sosyal ilişkilere bağlı şekilde nasıl değiştiğine çevirmemiz gerektiği anlamına gelmektedir. Psikolojinin bize sunduğu tasarıları incelersek bunların her zaman dünyanın şimdiki tarzına dair varsayımları onaylar olduğunu görürüz. İhtiyacımız olan en son şey tasarı oluşturma işini uzmanlara bırakmaktır. Buna bir alternatif var. İleriyi gören politika sosyal düzenlemeleri bugün yaşadığımız halinden daha iyi olan bir gelecek bekleyen bir politika biçimidir. Sol içindeki feminist argümanlar, devrimci değişim için elzem olan bu ön koşulu değişimin yapılanış biçiminin ondan çıkacak olanı biçimlendireceği fikrini, yeniden öne sürmüşlerdir (Rowbotham et al., 1979).
Aslında yukarıda eleştirel psikolojinin bazı kavramlarının günümüz kapitalizmi ile tamamen uyumlu olduğunu iddia etmiş olmama rağmen işin püf noktası, bu kavramların insan ilişkileri için ileri sürdüklerinden çok psikoloji içerisinde ‘yeni’ bir yaklaşım oluşturacak şekilde birbirleriyle ilişkili ve bir arada kümelenmiş halde işlemeleridir. Bu kavramların – argümanlardaki boşluk ve söylemsel özne, sistemli ve toplumsal kimlik, konuşmadaki sıra alışlar, sağduyunun çerçevelenmesi ve rolü - hiçbiri biçimsel olarak yanlış değildir (e.g.Middleton & Edwards, 1991). Bu denli çekici olmalarının sebebi kesinlikle ideolojiyi eleştirme arzusuna hitap ediyor olmalarıdır  (e.g.Wetherell & Potter, 1992), kapitalizmin ötesine geçebilecek bir şey için ve bu tip arzuları politik pratikle birleştirebilmek elbette ileriyi gören politikanın işidir. Araştırmaya yönelik edinilebilecek farklı etik cepheler - karar verilemezlik, yansıma, ironi, dile dikkat etmek ve kendimizi belirli şekillerde belirtiyor olmanın sonuçları- şayet şu sırada bize verilenin ötesinde düşünebiliyorsak, kaçınılmazdır (e.g. Billig, Condor, Gane, Middleton, & Radley, 1988).
Alacağımız tavır bizi bu virane ekonomik düzenin ötesine taşımalıdır.  Tanımlayıcı sonuçsuzluk, kendimizi yeniden hikâyeleştirmek, kendi yarattığımız metinlere dalmak, yapı sökümü ve bizi esir almış bir geçmişten kurtulmak olumlu ütopik olasılıklardır; bugünün şekillerine bağlamayan bir gelecek hayali kurmanın yollarıdır (Holzman & Morss, 2000). Ama rahatlamak için daha erken ve eğer rahat olabileceğimizi düşünüyorsak küresel kapitalizmin çatışan gerçeğiyle müzakerede pratiğin rolü hakkındaki oldukça ciddi bazı tarih derslerini unutmuşuz demektir. ‘Eleştirel’ bakış açılarının en çok ses bulabildiği yerin Amerikan psikolojisi oluşunun sebebi bunların pragmatizmle açıkça olan bağlarıdır ki psikoloji içinde Rorty’nin aynası olarak iş görürler (e.g. Gergen, 1999).
Kapitalizm, eski psikolojide öğrendiğimiz tüm kesin oluşları tartışmalı kıldı, günümüz neo liberalizminin hızla dönüşen dünyası da her tür yeni psikolojiyi çabucak şüphe götürür hale sokacaktır. Nerede iktidar varsa orada direniş vardır lafının gerçek kalmasını sağlayan kapitalizmin kendisidir ancak bu süreç her zaman direniş mi kapitalizmi değiştirecek yoksa kapitalizm direnişi mi kullanacak (Burman et al., 1996) sorusunu açmaktadır. Eleştirel psikolojinin, psikolojide herhangi bir modele, etiğe ya da dünya görüşüne takılıp kalmayan dönüşümüne hitap edecek kaynaklar sağlaması gerekmektedir.  

Psikolojinin Politik Ekonomisi Nedir?
Argümanın dördüncü kısmı sadece psikolojiyi değil aynı zamanda psikolojinin nedenlerini kurcalamamızı gerektiren önermeler içermektedir. Kullandığımız kavramlar ve nasıl işlediklerine dair tartışma bizim ne yaptığımızla ilişkilidir çünkü kapitalizm ideolojik dokunmuştur; ekonomik temeli ile etrafında ya da üzerinde dolanan fikirler arasında keskin bir ayrım bulunmamaktadır.  Kimlik, ahlaki yönlendirme ve politika, kapitalizmin somut işleyişinde olmazsa olmaz bileşenlerdir (Richards, 1996). Bu makaledeki tartışma kadarı Tablo 1’de şematik olarak gözden geçirilmektedir bu tablodan ana akım psikolojinin ‘eleştireli’ üstlenmesinin, disiplini günümüz kapitalizminin ihtiyaçlarının yakınına nasıl getirdiğini görmek mümkündür. Şimdi işimiz eleştirel çalışmaları anti-kapitalizmle birleştirme sözünü tutmak üzere analiz biçimlerini, araştırma konumunu ve değişimi geliştirmek üzere günümüz neoliberal kapitalizminin doğasından uzaklaşmaktır.
Gerçek bir anti-kapitalist ‘eleştirel psikoloji’ birbirine bağlı dört öğeden oluşur, eleştirel psikolojinin bu öğeleri niçin eleştirel psikoloji vardır sorusundan daha derin ve acil bir soruyu cevaplamakta kullanılabilir. Neoliberalizmin tarihsel olarak sınırlı çerçevesinin ötesine geçmek isteyen bir eleştirel psikoloğu bekleyen en önemli analitik görev –ne analiz ettiğimizle ilişkili bir konum almayı, analiz ettiğimiz şeyi her anlama ve açıklama sürecinde bizi değiştirmeye ister istemez sevk eden bir konum almayı kapsayan görev- şudur: Psikoloji niye vardır (Canguilhem, 1980)? Psikoloji, bize, tek tek her birimize, bu belirli disiplin çerçevesi içinde çalışılabilirmiş gibi, insan eylemlerinin sebeplerini ortaya serecek soyut bir entelektüel eylem alanıymış gibi görünen psikoloji niçin vardır? Eleştirel analizin bu dört öğesi belki de bizi bu çalışma nesnesinin Marksist bir yaklaşımına daha da yaklaşmamızı sağlayacaktır (Parker, 1999, 2002).
Birincisi psikolojinin egemen biçimlerinin, iktidarın hizmetinde ve ideolojik biçimde işleyişinin yakından bir analizi olacaktır. Böylesi bir analizin sadece psikolojik ‘modellere’ değil aynı zamanda kullanılan yöntemlere odaklanması gerekir (Parker, 2005). Burada mevzunun kalbine gelmiş oluyoruz: bireyin sosyal ilişkilerden soyutlanması ile araştırmacının soyutlanması. Psikoloji burada bize psikologların eylemlerimizin gerçek sebebi olduğunu hayal ettiği, kapitalizm altındaki ikinci doğamızın öğelerini yeniden sunmaktadır. Bu analiz bizi, kapitalizmin ticari mallarının daha geniş bir dolaşımı içinde kendisi olarak işleyen psikolojinin politik ekonomisine götürecektir (Newman & Holzman, 1993).
İkincisi alternatif psikolojilerin tarihsel olarak, ilişkilerin ideolojik temsillerini onaylamak ya da yıkmak üzere nasıl kurulduğunu incelenmek olacaktır.  Kullandığımız her bir çerçevenin kapitalizmin emriyle yeni pazarlar açmak üzere koşullandığını ve bu sürekli dönüşen kapitalizmin, malların üretilme ve tüketilme tarzlarının birbirinden farklı tezat yansımalarından ideolojik dokusunun oluştuğunu hatırlamakta fayda vardır (Gordo López & Parker, 1999). Neoliberalizm’de de gördüğümüz üzere alternatif psikolojileri çalışmak onları taşıyan politik-ekonomik şartları da çalışmayı kapsamalıdır (Gordo López & Cleminson, 2004).  
Üçüncüsü psikolojik kavramların günümüzün psikolojik kültürünü üretmek üzere gündelik hayatta nasıl işlediğinin araştırılması olacaktır. Psikolojinin bir disiplin olarak tarihsel teorik analizinin yanı sıra kapitalist sosyal ilişkileri zihinsel bir süreçmiş gibi yeniden nasıl ürettiğimizin ayrıntılı bir kültürel analizine ihtiyacımız var, bu süreçlerle bağlantılandırma teşebbüsü popüler psikolojik yanlış bilinçlenmelerin farklı varyasyonları için bir temel sağlayacaktır (Gordo López, 2000). Bunlar kaçınılmaz bir yanlış bilinçlenmenin, ‘zihinsel’ hayatın belirli şartlarını koyulaştırıp tekrardan üreten yeni biçimleridir (Sohn-Rethel, 1978).
Dördüncüsü psikolojiye direnişin temelini oluşturabilecek gündelik hayatın pratik tarzını aramayı ve de geliştirmeyi kapsayacaktır (McLaughlin, 1996). Malların soyutlanması ve dolaşımı entelektüel çalışmalarla uğraşmayı mümkün kılmaktadır ancak bize, hiç bir şeye doğrudan giriş hakkı vermemektedir; bu yüzden empirsizim ideolojik bir çıkmaz sokaktır. Direnişin temelini oluşturan kolektif pratiktir, bu direnişin bizim için var olması ve kolektif devrimci projelerin parçası olarak etkili olması için her zaman teorik bir takım çalışmalar yapmak gerekir (Melancholic Troglodytes, 2003).
Sonuç  
‘Eleştirel psikoloji’ için günümüz neoliberal kapitalizminin bir alt disiplini olarak halihazırda bir alan vardır ve akademik kurumlara itaat talep eden, bir dereceye kadar kurumsal bir iyileşme vardır. Ne var ki bütün bunları mümkün kılan koşullar potansiyelde kendi felaketidir ve bize bu potansiyeli fark etmemizi mümkün kılması için defalarca baştan sona tartışmamız gereken bir seçenek sunar. Eleştirel psikolojinin kendisi, akademik pazarda başka bir mal haline gelebilir ya da bu koşulları kendi çalışma nesnesi haline getirir, dolayısıyla bu koşulları aynı zamanda onları değiştirecek bir konumdan analiz eder. Analizin öğeleri –sosyal ilişkiler topluluğu olarak insanoğlu; ailenin maddeselliği, özel mülk ve devlet; artı değer ve kültürel sermaye; yabancılaştırma, sömürü ve ideolojik mistikleştirme- böylece psikolojik özne, toplum, faydacı şeffaflık, sağlıksız deneyim ve yanlış inançlarla çelişebilecektir. Marksizmde bir araştırmacı konumunun özellikleri –duruş noktası, yansıma konumu, sınıf bilinci, kurumsal alan ve sosyal devrim- yansız olmak, rasyonellik, bireysel aydınlanma, bilimsel bilgi, uyum sağlama ve düzelme gibi kavramların karşısına konulacaktır. Marksizm’deki değişim –kalıcı değişim olarak, göreceli dayanıklı yapılarla girişilen bir kavga olarak, teori pratiği olarak, materyalist diyalektik ve ileriyi görebilen politika olarak- onaylama, pragmatizm, deneyselcilik, pozitivizm ve tasarılar düzenlemek gibi standart süreçlerin karşısına oturtulabilir.  ‘Eleştirel psikologların’ iyileştirme sürecini değerlendirmeleri ve bu sürece karşı koymaları gerekmektedir. Bu iyileştirme öylesine etkilidir ki bu problemle uğraşabilecek ve bir kez daha disiplinin akademik, profesyonel ve kültürel yönlerine karşı düzgün radikal bir tavrı yeniden ileri sürebilecek geriye sadece tek bir teorik kaynak –devrimci Marksizm- kalmıştır.

Kaynakça

Adorno, T. (1967). Sociology and psychology I. New Left Review, 46, 67–80.
Anderson, P. (2000). Renewals. New Left Review II, 1, 5–24.
Antaki, C. (1994). Explaining and arguing: The social organization of accounts.London: Sage.
Ashmore, M. (1989). The reflexive thesis: Wrighting sociology of scientific knowledge.
Chicago: University of Chicago Press.
Basaglia, F. (1981). Breaking the circuit of control. In D. Ingleby (Ed.), Critical psychiatry:The politics of mental health (pp. 121–137). Harmondsworth, UK: Penguin.
Bensaïd, D. (2002). Marx for our times: Adventures and misadventures of a critique. London: Verso.
Bhaskar, R. (1978). A realist theory of science (2nd ed.). Hassocks, UK: Harvester.
Billig, M. (1978). Fascists: A social psychological view of the National Front.
London: Academic Press.
Billig, M. (1996). Arguing and thinking: A rhetorical approach to social psychology(2nd ed.). Cambridge, UK: Cambridge University Press.
Billig, M., Condor, S., Gane, M., Middleton, D., & Radley, A. (1988). Ideological dilemmas: A social psychology of everyday thinking. London: Sage.
Bourdieu, P., & Passeron, J.-C. (1977). Reproduction in education, society and culture (R. Nice, Trans.). London: Sage.
Brown, P. (Ed.). (1973). Radical psychology. New York: Harper & Row.
Burman, E. (Ed.). (1990). Feminists and psychological practice. London: Sage.
Burman, E. (1994). Deconstructing developmental psychology. London: Routledge.
Burman, E., Aitken, G., Alldred, P., Allwood, R., Billington, T., Goldberg, B., et al. (1996). Psychology discourse practice: From regulation to resistance. London: Taylor & Francis.
Cameron, D. (1995). Verbal hygiene. London: Routledge.
Cammack, P. (2003). The governance of global capitalism: A new materialist perspective. Historical Materialism, 11(2), 37–59.
Canguilhem, G. (1980). What is psychology? I & C, 7, 37–50.
Curt, B. (1994). Textuality and tectonics: Troubling social and psychological science.Buckingham, UK: Open University Press.
Curt, B. (1999). Rex Stainton Rogers, 1942–1999: A celebration of his contribution to critical psychology. Annual Review of Critical Psychology, 1, 150–154.
Dafermos, M., Marvakis, A., & Triliva, S. (Eds.). (2006). Critical psychology in achanging world: Contributions from different geo-political regions [Special Issue]. Annual Review of Critical Psychology, 5. Retrieved December 23, 2007, from: www.discourseunit.com/arcp/5.htm
Debord, G. (1977). Society of the spectacle. Detroit, MI: Black & Red.
Discourse Unit. (2000). Critically speaking: ‘Is it critical?’ In T. Sloan (Ed.), Criticalpsychology: Voices for change (pp. 147–158). London: Macmillan.
Drury, J. (2003). What critical psychology can(’t) do for the ‘anti-capitalist movement. Annual Review of Critical Psychology, 3, 88–113.
Edwards, D., Ashmore, M., & Potter, J. (1995). Death and furniture: The rhetoric, politics,and theology of bottom-line arguments against relativism. History of the Human Sciences, 8(2), 25–29.
Edwards, D., & Potter, J. (1992). Discursive psychology. London: Sage.
Edwards, D., & Potter, J. (1993). Language and causation: A discursive action model of description and attribution, Psychological Review, 100(1), 23–41.
Fox, D., & Prilleltensky, I. (Eds.). (1997). Critical psychology: An introduction.London: Sage.
Gergen, K.J. (1991). The saturated self: Dilemmas of identity in contemporary life, New York: Basic Books.

Gergen, K.J. (1994). Realities and relationships: Soundings in social construction. Cambridge, MA: Harvard University Press.
Gergen, K.J. (1998). Constructionism and realism: How are we to go on? In I. Parker (Ed.), Social constructionism, discourse and realism (pp. 147–155). London: Sage.
Gergen, K.J. (1999). An invitation to social construction. London: Sage.
Gordo López, Á.J. (2000). On the psychologization of critical psychology. Annual Review of Critical Psychology, 2, 55–71.
Gordo López, Á.J., & Cleminson, R. (2004). Techno-sexual landscapes: Changingrelations between technology and sexuality. London: Free Association Books.
Gordo López, Á.J., & Parker, I. (Eds.). (1999). Cyberpsychology. London: Palgrave.
Gough, B., & McFadden, M. (2001). Critical social psychology: An introduction.London: Palgrave.
Greenwood, J. (1994). Realism, identity and emotion: Reclaiming social psychology.London: Sage.
Harré, R., & Secord, P. (1972). The explanation of social behaviour. Oxford, UK: Blackwell.
Hayes, G. (2004). Marxism and critical psychology. In D. Hook, with N. Mkhize, P. Kiguwa, & A. Collins (Section Eds.), E. Burman & I. Parker (Consulting Eds.), Critical psychology (pp. 162–186). Cape Town, South Africa: UCT Press.
Henriques, J., Hollway, W., Urwin, C., Venn, C., & Walkerdine, V. (1984). Changing the subject: Psychology, social regulation and subjectivity. London: Methuen.
Hepburn, A. (1999). Derrida and psychology: Deconstruction and its ab/uses in critical and discursive psychologies. Theory & Psychology, 9, 641–647.
Hepburn, A. (2003). An introduction to critical social psychology. London: Sage.
Hewstone, M., Stroebe, W., Codol, J.-P., & Stephenson, G. (1988). Introduction to social psychology. Oxford, UK: Blackwell. 
Holzkamp, K. (1992). On doing psychology critically. Theory & Psychology, 2,193–204.
Holzman, L., & Morss, J. (Eds.). (2000). Postmodern psychologies, societal practice,and political life. London: Routledge.
Hook, D. (Ed.). (2004). Critical psychology. Cape Town, South Africa: UCT Press.
Ingleby, D. (1972). Ideology and the human sciences: Some comments on the role of reification in psychology and psychiatry. In T. Pateman (Ed.). Counter course: A handbook for course criticism. Harmondsworth, UK: Penguin.
Jones, P. (2004). Discourse and the materialist conception of history: Critical comments on critical discourse analysis. Historical Materialism, 12(1), 97–125.
Kinderman, P. (2003). How to win friends and influence politicians. The Psychologist,16(1), 6–7.
Kinderman, P., & May, R. (2003). Yes Minister, but. Asylum, 13(3), 24–30.
Lubek, I. (1976). Some tentative suggestions for analysing and neutralizing the power structure in social psychology. In L. Strickland, F. Aboud, & K.J. Gergen (Eds.).
Social psychology in transition (pp. 317–333). New York: Plenum. Lubek, I. (1980). The psychological establishment: Pressures to preserve paradigms, publish rather than perish, win funds and influence students. In K. Larsen (Ed.),Social psychology: Crisis or failure? (pp. 129–157). Monmouth, OR: Institute for Theoretical History.
Mandel, E. (1971). The formation of the economic thought of Karl Marx. London: New Left Books.
Mandel, E. (1974). Late capitalism. London: New Left Books.
Mandel, E. (1978). From Stalinism to Eurocommunism: The bitter fruits of ‘socialism in one country’. London: New Left Books.
Mandel, E. (1979). Revolutionary Marxism today. London: New Left Books.
Manganyi, N.C. (1973). Being-black-in-the-world. Johannesburg, South Africa:Ravan Press.
Martin-Baró, I. (1994). Writings for a liberation psychology (A. Aron & S. Corne,Trans.). Cambridge, MA: Harvard University Press.
May, R. (2000). Taking the plunge. Asylum, 12(3), 4–5.
McLaughlin, T. (1996). Hearing voices: An emancipatory discourse analytic approach.Changes: An International Journal of Psychology and Psychotherapy, 14, 238–243.
McLaughlin, T. (2003). From the inside out: The view from democratic psychiatry. European Journal of Counselling, Psychotherapy and Health, 6(1), 63–66.
Melancholic Troglodytes. (2003). Anti-capitalism [Special Issue]. Annual Review of Critical Psychology, 3.
Middleton, D., & Edwards, D. (Eds). (1991). Collective remembering. London: Sage.
Mitter, S. (1994).What women demand of technology. New Left Review, 205, 100–110.
Montero, M., & Fernández Christlieb, P. (Eds). (2003). Critical psychology in Latin America [Special Issue]. International Journal of Critical Psychology, 8.
Morgan, M. (1996). Qualitative research: A package deal? The Psychologist, 9(1),31–32.
Newman, F., & Holzman, L. (1993). Lev Vygotsky, revolutionary scientist. London: Routledge.
Papadopoulos, D. (2002). Dialectics of subjectivity: North-Atlantic certainties, neoliberal rationality and liberation promises. International Journal of CriticalPsychology, 6, 99–122.
Papadopoulos, D. (2003). The ordinary superstition of subjectivity: Liberalism and technostructural violence. Theory & Psychology, 13, 73–93.
Parker, I. (1989). The crisis in modern social psychology, and how to end it. London: Routledge.
Parker, I. (1994). Psychology Politics Resistance conference. Clinical PsychologyForum, 72, 37–38.
Parker, I. (1999). Critical psychology: Critical links. Annual Review of Critical Psychology, 1, 3–18.
Parker, I. (2002). Critical discursive psychology. London: Palgrave.
Parker, I. (2004). Psychoanalysis and critical psychology. In D. Hook, with N.Mkhize, P. Kiguwa, &A. Collins (section Eds.), E. Burman & I. Parker (consulting Eds.), Critical psychology (pp. 139–161). Cape Town, South Africa: UCT Press.
Parker, I. (2005). Qualitative psychology: Introducing radical research. Buckingham, UK: Open University Press.
Parker, I. (2007a). Revolution in psychology: Alienation to emancipation. London: Pluto.
Parker, I. (2007b). Lacanian psychoanalysis and revolutionary Marxism. Lacanian Ink, 29, 121–139.
Parker, I., Georgaca, E., Harper, D., McLaughlin, T., & Stowell-Smith, M. (1995). Deconstructing psychopathology. London: Sage.
Parker, I., & Spears, R. (Eds.). (1996). Psychology and society: Radical theory andpractice. London: Pluto.
Peters, D., & Ceci, S. (1982). Peer-review practices of psychological journals: The fate of published articles, submitted again. Behavioral and Brain Sciences, 5, 187–255.
Potter, J. (1996). Representing reality: Discourse, rhetoric and social construction.London: Sage.
Potter, J. (1997). Discourse and critical social psychology. In T. Ibáñez & L. Íñiguez (Eds.) Critical social psychology (pp. 55–66). London: Sage.
Prilleltensky, I., & Nelson, G. (2004). Doing psychology critically: Making a difference in diverse settings. New York: Palgrave Macmillan.
Ramon, S., & Giannichedda, M. (Eds.). (1989). Psychiatry in transition: The British and Italian experiences. London: Pluto.
Reicher, S., & Parker, I. (1993). Psychology, politics, resistance. Journal of Community and Applied Psychology, 3, 77–80.
Richards, G. (1996). Putting psychology in its place: An introduction from a critical historical perspective. London: Routledge.
Rose, N. (1985). The psychological complex: Psychology, politics and society in England 1869–1939. London: Routledge & Kegan Paul.

Rowbotham, S., Segal, L., &Wainwright, H. (1979). Beyond the fragments: Feminism and the making of socialism. Newcastle and London, UK: NSC/ICP.
Sampson, E. (2001). To think differently: The acting ensemble—A new unit for psychological inquiry. International Journal of Critical Psychology, 1, 47–61.
Sloan, T. (Ed.). (2000). Critical psychology: Voices for change. London: Macmillan. Sohn-Rethel, A. (1978). Intellectual and manual labour: A critique of epistemology. London: Macmillan.
Soldevilla, C. (1999).Vertiginous technology: Towards a psychoanalytic genealogy of technique. In I. Parker & A. Gordo-López (Eds.), Cyberpsychology (pp. 42–58). London: Macmillan.
Squire, C. (1989). Significant differences: Feminism in psychology. London: Routledge. Teo, T. (1998). Klaus Holzkamp and the rise and decline of German critical psychology. History of Psychology, 1, 235–253.
Teo, T. (2005). The critique of psychology: From Kant to postcolonial theory. New York: Springer.
Therborn, G. (1976). Science, class, society: On the formation of sociology and historical materialism. London: Verso.
Tolman, C. (1994). Psychology, society and subjectivity: An introduction to German critical psychology. London: Routledge.
Tolman, C., & Maiers, W. (Eds.). (1991). Critical psychology: Contributions to an historical science of the subject. Cambridge, UK: Cambridge University Press.
Ussher, J. (1989). The psychology of the female body. London: Routledge.
Walkerdine, V. (1990). Schoolgirl fictions. London: Verso.
Walkerdine, V. (Ed.). (2002). Challenging subjects: Critical psychology for a new millennium. London: Palgrave.
Weltman, D. (2004). Political identity and the ThirdWay: Some social-psychological implications of the current anti-ideological turn. British Journal of Social Psychology, 43(1), 83–98.
Went, R. (2000). Globalization: Neoliberal challenge, radical responses. London: Pluto.
Wetherell, M., & Potter, J. (1992). Mapping the language of racism: Discourse and the legitimation of exploitation. Hemel Hempstead, UK: Harvester Wheatsheaf.
Wilkinson, S., & Kitzinger, C. (Eds.). (1995). Feminism and discourse. London: Sage.
Willig, C. (2001). Introducing qualitative research in psychology: Adventures in theory and method. Buckingham, UK: Open University Press.


Notlar
1 Rom Harré, ‘İnsanlara bilimsel amaçlarla insanoğluymuş gibi muamele etmek’ sloganını (Harré ve Secord,1972, s/84) psikoloji dışındaki semiyoloji ile sonra da Harré’nin ilk öğrencilerinden biri olan Roy Bhaskar’ın gerçekçiliği ile kavramsal olarak bağlantılandırır.
2 Bunu belirten örnekler, Marksist Klaus Holzkamp’dan (Teo, 1998;Tolman ve Maiers, 1991) sonra Kritische Psychologie Alman geleneği, Cizvit papazı Ignacio Martin-Baró’dan(1994) sonra Latin Amerikalı psicología de la liberacón ve psicología critica, Apartheid sonrası Güney Afrika’da siyah fenomenolojist Chabani Manganyi’den (1973) sonra Frantz Fanon’un çalışmasıyla bağlantılı eleştirel psikoloji. Büyük Britanya’dan çıkıp yayılan ‘eleştirel psikolojinin’ bu yeni dalgası çalışmanın diğer eleştirel geleneklerinden çıkanları ve bu geleneğin içinden olan birçok radikali derinden hüsrana uğratmaktadır, bu makalede İngilizce konuşan eleştirel psikolojiyi daha radikal geleneklerin ruhuyla irtibatlandıran bir analizini vermeyi amaçladım. 
3 Sözgelimi Güney Afrika eleştirel psikolojisi her zaman Britanya’daki eleştirel psikologlarla bağlantı kurma peşinde olmuştur (sözgelimi Hook, 2004), Latin Amerika eleştirel psikolojisi, post yapısalcı fikirler için bir röle gibi işleyen Barselona ile kendi kurumsal bağlantılarından aşırı derecede etkilenmiştir (sözgelimi Montero ve Fernández Christlieb, 2003).
4 Eleştirel psikolojiye psikanalitik fikirleri taşıma teşebbüsleri olmakla birlikte psikanalizin bu radikal potansiyeli, psikanalizin hiçbir biçimde psikoloji olmaması ve ‘psikolojinin bastırılan ötekisi’ olarak işlemesi gerçeğinde yatar (Burman, 1994,  s/104). Psikanaliz uyarlanmış, psikolojikleştirilmiş ve iyileştirilmiştir dolayısıyla artık psikolojiye alternatif işlevi göremez. Onun yerine Erikson ve Horney’nin gelişimsel psikolojik şemaları, sanki psikanaliz hep yeni bir psikoloji olmak istermiş gibi sunulmuştur (Parker, 2004). Psikanalizdeki psikolojik olmayan gelenekler, Marksizmle bağlantıları davet etmiştir ama genellikle kendi şartlarına göre davet etmişlerdir.
5 Routledge serisindeki ilk üç kitap sosyal psikoloji (Parker, 1989) ve feminist araştırma (Squire, 1989; Ussher,1989) üzerinedir. Daha sonra Alman Kritische Psychologie’den (Tolman, 1994) anahatlar ve özellikle ABD’de ‘sosyal terapi’ içinde Vygotsky’den alınanlar vardı.
6 Bu dersler ayakta kalan iki derginin gerekçelendiği zeminlerdi: Annual Review of Critical Psychology ve International Journal of Critical Psychology.
7 Fox ve Prilleltensky (1997) psikolojinin farklı yönlerine odaklandılar. Sonraki metinler sosyal psikolojiye odaklandı: sözgelimi Gough  ve McFadden (2001), Hepburn (2003).
9Bu pratiklerin nasıl reddedilebileceklerini ya da alternatiflerinin nasıl geliştirilebileceğini bilmediğimi itiraf etmeliyim. Ben kendim tarif etmekte olduğum süreçlere uyum sağlama kararı aldım: bazen dergilere göz boyayan  alıntıların olduğu makale başvurularında bulunurum bu suretle editörler ve de hakemler göklere çıkartacak, eleştirmenler belki yazarın kim olduğunun farkına varmayacaktır; akademik işleri inceler ve meslektaşlarımın kabul edecekleri bir değerlendirmede bulunurum ve bazen de çalışma başarısız olur;  Kurumsal konumum sebebiyle izin verildiğinde çok konuşurum ve bir düşünün iyi yapmışımdır en azından radikal bir şeyler söylemekteyimdir, bir toplantı düzenlediğimde radikal birşeyler söyleyeceklerine inanırsam bir başkasının konuşmasına izin vermekten mutlu olurum, tabii benim anladığım şartlarda.
10 Disiplin dışındaki politik tartışmalar arasındaki olağan gecikme ve de disiplin içinde yeniden belirmeleri buraya uygulamaktadır: sosyalist feministler 1970’lerde kişiye özel olan ve de politika hakkında bu tartışmayı yapmışlardı (Rowbotham, Segal, ve Wainwright, 1979).
11Theory and Psychology dergisinin eleştirel çalışma mekânlarından biri olmasının sebebi belki de kesinlikle budur. Eş zamanlı bir şekilde, psikolojideki eleştirel teoriye ses verip teoriyi dahil ederken politik pratiğinden ayırır.