2 Mart 2017 Perşembe

Jacques Lacan, Men Edilen Psikolog

Jacques Lacan, Men Edilen Psikolog
Ian Parker
Theory and Psychology  2003 Vol. 13 (1) : 95-115
Çeviri: Sibel A. Arkonaç

ÖZET:
……..
Psikoloji ile psikanaliz arasındaki kayıp tarihî bağları tamir etmek üzere bir dizi yeni teşebbüsü oldu, Jacques Lacan’ın bu çalışması (1901-81) psikologlara hitap edebilecek alternatif bir, analitik geleneği giderek başlatmaktadır. Bazı durumlarda psikolojiden Lacan’ın çalışmasına kaynak olarak bir ulaşım var (Frosch,1997) keza çok daha doğrudan Lacancı uygulamaya dahil olanların bu gediği kapatma teşebbüsleri de vardır (sözgelimi Malone ve Friedlander, 2000). Bununla birlikte psikoloji ile psikanaliz arasındaki bu yenilenmiş iletişimde, Lacan’a başvuru şekli büyük ölçüde yanlış yapılmaktadır. Bu yol, Lacan’ın psikologlara, insan öznesi hakkındaki varsayımları ve insan öznesiyle yaptıkları hakkında gerçekte söylemek zorunda kaldığı şeylerin imgesel yanlış anlaşılmasına göz yumma riski taşımaktadır.
Lacan ilk psikiyatrist olarak (ve hayatının geri kalanındada bu şekilde çalışmıştır) daha sonra 1930’larda Paris’te psikanalist olarak eğitim görmüştür. Teorik konular (özellikle Amerikan ‘ego psikolojisi’nin gelişimi hakkındaki) anlaşmazlıkları ve uygulamaya dair (özellikle de kısa ve değişen uzunluklardaki analiz seanslarına dair) soruları onun en sonunda Uluslararası Psikanaliz Derneğinden- International Psychoanalytic Association (IPA) analist eğitmemesi gerektiği ile çıkartılmasına yol açmış, ‘aforoz’ edilmiştir. 1981’deki ölümünden beri Lacancı yönelim, çoğunluğu Latin ülkelerinde yoğunlaşan dünyadaki analistlerin yaklaşık yarısının uygulaması hakkında malumat verecek kadar gelişmiştir. Psikanalizin bu yamuk coğrafi yayılımı, Lacan’ın katkılarını hala sık sık inkâr eden Amerika temelli IPA’nın teşebbüslerini kolaylaştırmaktadır.
Bu makale bu meseleye belirli bir duruşla hitap etmektedir. Konuştuğum yerden ve hitap ettiklerimle bu soru, bu bağlamda, özellikle çok önemlidir çünkü psikologlar araştırmacı olarak, araştırmaya dahil olanların öznelliklerine dikkati genellikle dışlayan bir bilim modeli ile çalışırken Lacan için (1986/1992) ‘psikoloji…bir maskeden başka birşey değildir ve hatta bazen kendi eylemlerimize dair problemlere odaklanma çabasının gerekçesidir (s.19). Benim eğitimim, disiplin içinde ‘eleştirel’ görüş açılarıyla çalışan, disiplin dışında psikanalizle çalışan akademik bir psikologtur. Bu makale öncellikle Lacan’ı merak eden ama hakkında pek fazla birşey bilmeyen psikologlara yöneliktir, bu şu demektir bu argüman, öznelliği, ‘psikolojik’ bir şeyi yeniden şekillendiren bir dili edinme riskine halihazırda girmektedir. Lacan’ın kavramlarını psikolog dinleyiciler için anlaşılır hale getirme çabası böylelikle tam da bu makalenin etrafında dolanıp durduğu problemi; Lacan’ın psikolojiyle uyuşabileceği düşüncesini yerine getirebilir.
Bu makalenin amacı Lacan’ın, psikolojinin geleneksel olarak çalıştığı insan yaşantısı alanlarına nasıl yaklaştığını yeniden gözden geçirmektir. Buradaki argüman, Lacan’ın, bazı sempatik yazarların yapacağı gibi, disiplini geliştirebilecek yeni bir psikoloji versiyonuyla ilgilenmediği tersine konuyla psikolojiye alternatif olarak ilgilendiğidir; Lacan (1975/1988) ilgilendiği kadarıyla ‘psikolojinin kendisi, insanoğluna dair yanlış bir bakış açısıdır’(s:278). Lacancı psikanaliz, kapalı tek bir sistem vermek yerine genellikle psikolojik ‘fenomen’ olarak anlaşılan hakkında tamamen farklı şekilde düşünmemize yardımcı olacak bir dizi teorik çerçeve sağlar. 
Bu iki sebepten ötürü çok önemlidir. Birincisi Lacan’ın çalışmasını akademik psikoloji ile bağdaştırmaya çalışan her teşebbüs, mecburen Lacan’ın çalışmasında belli bir tarzda bozulmaya yol açmaktadır. Bir problematik üzerinde yoğunlaşan Lacancı çalışmanın kısa bir değerlendirilişi onun kriptolu yazısını ve yazıya dökülmüş seminerlerini daha ulaşılabilir kılsa da, bu ulaşılabilirlik anlamayı kolaylaştırdığı göründüğü sırada aynı anda bir anlam kaybına yol açar. Kişinin bir argümanı, bir metni ya da  bir başka kişiyi hemen ‘anladığı’ izlenimi; Lacancı terimlerle halihazırda orada görmeyi beklediğimiz, diğerinin bizim için ne olduğundan çok kendimizin ne olduğuna daha fazla borçlu olduğumuzu bildiğimiz ya da daha doğrudan söyleyecek olursak ‘yanlış bildiğimiz’ aynalama süreciyle yönetilen ‘imajiner’ eksende kalır (Lacan, 1949/1977a). İkincisi Lacan’ın eğitim ve yazıları, Amerika Birleşik Devletleri psikanalizinde baskın olan, kişiyi topluma intibak ettirme gayretinden de belli olan, psikoloji uzmanlarının doğruluk iddialarını ve teşebbüslerini sorgulamasıyla ilişkilidir. Lacan’ın (1956/1977b)‘Birleşik Devletlerdeki bu psikanaliz kavramı; bireyi sosyal çevreye intibak ettirmeye, davranış kalıplarını aramaya ve ‘insan mühendisliği’ kavramında kastedilen nesneleştirmeye meylettirmiştir‘(s.38) bu argümanı, görünürde ‘psikanalitik’ ego psikolojisi kadar Batı psikolojisi ile de ilişkili gibi görünmektedir ( Ingleby,1985).
Öyleyse hem ‘anlama’ hemde ‘intibak’ Lacan için lanetlidir ve herbiri yeniden sorgulanmaya ve yeniden düşünülmeye muhtaçtır. Lacan bir psikolog değildi, bir psikolog gibi de düşünülmelidir. Makalenin sonuna doğru Lacan’ın ‘men edilmiş bir psikolog’ olarak daha iyi nitelendirileceğini ve eğer varsa psikolojiye teklifinin, psikologların ne olduğu ve neler yaptıklarına dair varsayımlarının üzerini açmamıza ve üzerlerinde düşünmemize yardım edecek birşeyler olduğunu göstereceğim. Psikologların yapıp ettikleri bir teoriler ve uygulamalar sistemi tarafından yapılandırılmıştır, psikolojideki tutarlılığı disipliner bir cihaz gibi sağlayan bu sistemdir (Rose, 1985). Çalışacakların çoğu için bu disipliner cihaz kendini önce bir ‘ders programı’ olarak gösterir. Bu sebeple bu makale, İngilizce konuşan dünyadaki lisans öğrencileri için müfredatın esasını oluşturan, değişik psikoloji alanlarına değinmekte sonrasında Lacan’ın yaptıklarıyla değişik tarzlarda meşgul olan psikologların önerilerini gözden geçirmeden önce bu bireyin daha genel kavramlaştırmalarına dönmektedir.

Bireysel Bilişsel Psikoloji
Ana akım Anglo-Amerikan psikolojisi (ki gündem büyük ölçüde Amerikan giriş kitapları ve dergileri ile kurulmaktadır, İngilizce konuşan dünyada bu disiplini biçimlendiren derin bir etkisi var) şimdi ‘malumat işleyicisi’ insan modeli ile desteklenmektedir (Lindsay ve Norman, 1972). 1950’lerdeki içsel zihinsel halleri reddetme eğilimindeki Pavlovcu ve Watsoncu davranışçılığa tepki, ‘bilişsel bilimin ‘gelişmesine ve en azından gizil ama sık sık açık sayısal işlemli metaforlarla yönetilen hafıza ve problem çözme araştırmalarına yol açtı (Winograd ve Flores, 1987). Kafanın içinde olup biten süreçleri ele geçirmek üzere düzenlenmiş olan bu odak kayması, gitgide psikolojinin ne olması gerektiğini tarif etmeye başladı. Hatta Skinnerci radikal davranışçılık ile bilişi birimlere ayrıştırılmış ve yayılmış olarak ele alan tanımlar gibi alternatif yaklaşımlar bile bu malumat işleme modeline referansla iş görmeye başladı (Fodor, 1983).
Psikanalistler bu modeli ‘ego psikolojisinin’ bir versiyonu olarak tanıyacaklardır (sözgelimi Hartmann,1939/1958) çünkü burada bu modele, sanki bütün halinde işleyen, ama beceri hatası, hatalı işlem ve tamamlanmamış heuristikler gibi kavramların hep eşlik ettiği bağımsız merkezî bir yönetim süreçine dair güçlü varsayımlar vardır. Zihin, kişilik ve sosyal beceriler üzerine psikolojik çalışmalar bu durumda modeli verili kabul etmekte, tipik bir şekilde yetersiz işleyişlerde bilişsel-davranışsal tedaviler için tavsiyeyle sonuçlanmaktadır  (sözgelimi Trower, Bryant ve Argyle, 1978). Burada psikoloji; aklın kuşatılmış tek bir katiyet noktasından şüphesiz kendi üstünlük şartı olarak işlediği, beden ile düşünme arasında gerekli bir ayırıma dair düalist bir Kartezyen görüşü edinir. Lacan’ın çalışması bireye dair bu bilişsel modele, burada kısaca dördüne değinebileceğimiz bir dizi soruya boğar.
Dilde Düşünce
Birincisi, Lacan’ın düşünmekten anladığı dilin içinde işleyen birşeylerdir dolayısıyla düşünme kişisel ve ve bireysel birşey olmaktan ziyade sosyal ve kamusal bir faaliyettir. Lacan için (1981/1993) ‘düşünce dilde eklemlenen bir şeydir’ (s.112). Bu; ‘düşünceyi’ kafanın içinde meydana gelen dolayısıyla mecburen dilin dışında olması gereken bir şey olarak araştırmak, onu yanlış yerde aramak anlamına gelir, aynı zamanda dilde düşünceye dair Lacancı anlayış, iletişimin sanki bir kafadan diğerine şeffaf bir araçla ki bu aracın dil olduğu varsayılır, düşüncenin aktarılması olduğu (Shannon ve Weaver, 1949) kavramının reddine zorunlu olarak yol açmaktadır. Dilin kendisinin bu biçimsel yapısı keza iletişimin içeriğini özneden bağımsız işleyen içsel ilişkiler yoluyla kurar. Paylaşılan sosyal süreçlere bu şekilde odaklanarak Lacan’ı burada, Rus action teorisi ve Amerikan etnometodolojisini yanına çeken uygulamalı-practical biliş’ üzerine çalışması ile bağlantıya geçirmek mümkün olabilir (sözgelimi Lave,1988). Bu şekilde Lacanla aralarında bir köprü kurmak mümkün görülebilir.
Ama böyle bir çalışmada eksik olan bilinçdışına dair bir açıklamadır ki bir psikanaliz biçimi olarak Lacancı bir çalışma için bu tabii ki son derece önemlidir. Bununla birlikte Lacan için bilinçdışı, bilişsel olarak tasarlanan çeşitli ‘savunma mekanizmalarıyla’ farkına varılması önlenen, ‘bilinç dışı düşünce’ ile eş değer değildir. Bilinçdışı bebek bireyler olarak kavrayışımızın ötesinde yatan, yapılandırılmış bir anlam alanı olan dil dünyasına girdiğinde üretilir. Diğerleriyle bir iletişim kanalı yarattığı anda bizi yabancılaştıran bu dil, sembolik bir alan halinde, söylemde yapılandırılmış ‘işaretleyiciler’den oluşur. Bu Lacan’ın ‘sembolik düzen’ olarak adlandırdığı şeydir, bu yüzden sembolik düzen kelimelerimize verilen anlamı belirler ve üzerinde ustalaşamadığımızda doğan eksiklik hissini belirler. Bu sembolik düzen bize her zaman ‘öteki’dir dolayısıyla Lacancı bilinçdışı kavramı, ‘Ötekinin söylemidir’; ötekinin yeridir, bireyin (etnometodolojik bir terimle) iletişimsel faaliyet alanı olduğu kadar bireyin bilişsel ‘beceri’ alanıdır. ‘Uygulamalı bilişe’ kayış (Lave,1988) insan öznesindeki bilinçdışı alan olarak bu sembolik düzenin rolünü ve etkilerini açıklamaya yetmez. Bu bakımdan Lacan’ın dille ilişkili ‘biliş’ açıklaması, psikolojik olarak bilinen herşeye garip gelir.
Anlama ve Hafıza
İkincisi, mekanizma sorularından anlama sorularına bir kayış var. Burada Lacan bazen, dünyadaki şeylerin özneye anlam ifade etme yollarının fenomenolojik bir tasvirini çalıştırır.  İlk çalışmalarında, insanoğlu ile insanoğlunun Heidegger’e (1928/1962) çok yakın ‘Varlık-Being’ le ilişkisine dair bir görüşü ayrıntılandırdığı, dolayısıyla da psikolojide hermenötikle bir mukayeseyi mümkün kılan nokta burasıdır (Packer,1985). Bununla birlikte bu Heideggerci ‘Dünya içindeki varlık’ açıklaması Lacan’ın eklemesiyle teorik olarak dönüştürülmüş, bu sebeple önüne geçilemez  biçimde tersyüz olmuştur. Lacan’ın dediği gibi (1981/1993) ‘hatırlama mecburen sembolik düzen içinde meydana gelir’ (s.104). Bu sembolik düzen bir boşluk sağlamaktadır ya da Heideggerci terimlerle özne için bir ‘açıklık alan’ sağlamaktadır, ama işaretleyicilerin düzenlenmesi öznenin kavrayışının dışındadır, ötekinin söylemindeki bu işaretleyiciler -bilinçdışı olarak- öznenin hep birşeylerden eksik  kaldığını ve kalacakları duygusunu belirler. Lacan için (1981/1993) ‘yeniden hatırlama - ki bir izlenimin canlanmasıdır- tarihsel süreklilik halinde düzenlenir’(s.111).
Bunun bir neticesi Lacan’ın radikal derecede farklı déjà vu açıklamasında görülebilir. Bilişsel açıklamalar sinirsel yollardaki gecikmelere dair sözgelimi neden insanların halihazırda görmüş olduklarını görüyor olduklarını açıklamak için fizyolojik açıklamaların desteğini alır, halbuki Lacan için (1981/1993):
Déjà vu bir ortam, daha önceden baştan sona yaşanmış ama unutulmuş benzer sembolik ortamlar üreten dopdolu bir sembolik anlamla yaşandığında, öznenin tüm ayrıntılarını anlamadan, tekrar baştan sona yaşandığında ortaya çıkar. Özneye bunu, şu anı, sahneyi daha önce görmüş olduğu izlenimini veren budur (s.112).
Lacan’ın çalışmasında fenomenolojik açıklamayı sık sık çağrıştırmakla birlikte hafızanın bu sembolik düzenlenişi, anlam yaşantısını oldukça farklı kılmaktadır, işaretleyicinin mantığına mutlaka uyması gereken birşey kılmaktadır. ‘Anlamayı’ kendi kendine yeten, sembolik olandan bağımsızmış gibi görmek Lacancı terimlerle, anlamayı yaşantının imajiner (farazi) düzeninden saymak olacaktır. Bize ‘anlama’ ve ‘iletişim’ duygusu veren bu imajiner alan çok önemlidir ama Lacan’ın sembolik düzende bilinç dışını Ötekinin söylemi olarak tarif edişi bu imajiner alanın yanıltıcı olduğu kadar, insan öznesinin ne olduğu ve nasıl özne haline geldiğine dair herhangi bir bilimsel açıklama inşa etmek için de oldukça yanlış bir zemin olacağını ortaya çıkarmaktadır. Öyleyse ‘hafıza’ denilen fenomen, öznenin dışındaki bir diğer bilişsel fenomendir ve bu sebeple ‘psikolojik’ araştırmaya uygun değildir.
Cogito ve Beden
Üçüncüsü, Lacan Kartezyen cogito’yu; düşünme ve varlığın birbiri ile ilişkili şekilde işlediği ama aynı noktadan hareketle işlemeyecek şekilde yerinden eder. Bilişsel psikolojinin insan düşünmesinin doğasına dair anlayışının, aynı zamanda insan olmanın ne anlama geldiğine dair içgörü olduğu varsayımına açık bir şekilde meydan okur. Bu durumda, Lacan’ın düşünme ile varlık arasındaki ilişkiye dair formulasyonlarından biri ‘sanırım olmadığım yerdeyim dolayısıyla düşünmediğim yerdeyim’-I think where I am not, therefore I am where I do not think’  (Lacan,1957/1977d s.166). İnsan öznesi herhangi bir tam bir mevcutlu oluş, yada benlik kimliğinden ayrılmış ondan ‘men edilmiş’ gibi görülür, Bu ayrılmış özne Lacan tarafından S işareti kullanılarak, ‘men edilmiş özne’ haline sokulur. Öznelliğin bu bölünmüş doğası bilişsel psikoloji için beden ve bilinçin dışında bulunan zihinsel faaliyetle baş etmede iki mesele ortaya çıkarır.
Lacan ‘Varlığı’, Heidegger’in (1928/1962) tarif ettiği gibi Ötekinin alanında bilinçdışı olarak yeniden yorumlar, bu yeni yorumdan, bedenden ayrılamaz ama her zaman olduğu üzere sembolik faaliyetle ilerleyen bir ‘düşünme’ açıklaması geliştirir. İnsanoğlunun ‘varlık’la ilişkisi üzerine Heideggerci yansımaların bilhassa Lacan’ın ilk çalışmasında görülen kullanımı, öznelliğin, düşünmenin genellikle bilişsel açıklamalarda keza cismani açıklamalarında işlediği varsayılan merkezinden kaymış bir öznellik açıklamasına yol açmaktadır(Richardson,1980). Böyle bir cismanileşmiş bir düşünme kavramlaştırmasını, ‘yapay zeka’ (artificial intelligence-AI) çalışmalarının birincil hedefi olarak alınan felsefe içersindeki bilişsel psikoloji eleştirileriyle bağlantıya geçirmek ondan sonra mümkün olacaktır.Heidegger’in (1928/1962) bu gibi çalışmalarda sözgelimi bilgisayarların ‘zekâya’ doğru bir şekilde yakıştırılabilmesi için bedene ihtiyaçları olacağı iddiasında etkisi önemlidir (Dreyfus,1967). Ama Lacan’ı bu eleştirilerden ayrı kılan, beden ile ‘Varlık’ arasındaki ilişkiyi yeniden yorumlayışıdır. Yapay zekâda ana akımdan ‘cismanileşmeye’ dönüş bu problemi çözmeyecektir çünkü Lacan için beden de radikal biçimde özneden ayrılmıştır (decentered). 
Bedene, düşünmenin gerçekten cereyan ettiği ‘Varlık’ alanı olmasından ziyade, ‘gerçek’ temeli sembolik faaliyetten geçmesi gereken olarak bakılır (Soler,1995). Öyleyse Lacan için her zaman bu üç ‘sembolik’, ‘imajiner’ ve ‘gerçek’ düzenin, karmaşık karşılıklı bir dolaşımı vardır. Bu, insanoğlunun ‘semptomları’ olmasını mümkün kılan bilinçdışı olduğu kadar Ötekinin alanında bir aracı olarak da düşünmenin, beden vasıtasıyla cismanileşmiş özelliğidir. Konversiyon histerisi sözgelimi bedenin kısımları işaretleyicilere -psikanalitik vaka geçmişlerinde klasik semptomlardır-döndüğünde ortaya çıkar, insan özneler bunlar (işaretleyiciler) vasıtasıyla konuşur, başka türlü konuşması mümkün değildir. Bilişsel psikolojinin anladığı ‘biliş’ faaliyetinin yeri, psikologların içinde teorik çerçevelerini tarif edebilecekleri ya da olmasını umdukları yerden çıkartılmıştır.
Biliş ve Semptom
Dördüncüsü Lacan’a göre egoya, öznenin kendi bedenini ve ruhunu incelediği ayrıcalıklı bir duruş sağlandığı varsayılmaz sözgelimi bu egonun, avantajlı bir yer sağlayabilecek, ego psikologlarının tarif ettiği ‘çatışmasız bir alanı’ yoktur. Burada ego psikolojisi, ilkelerini bilişsel psikolojinin sağladığı var sayılan duyum ve algı tarifleriyle birleşir ama Lacan bu varsayılanlarla taban tabana zıttır. Kesin gözüyle bakmak yerine bu, bilinç ve ilişkilere nesnel bir giriş noktası olarak, ego imajı, incelenmesi yakından bir analize taabi tutulması su götürür birşeydir. Lacan için (1975/1988):

…Bu ego psikolojisinin yaptığı her ilerlemeyi şöyle özetlemek mümkün- bu ego tıpkı bir semptom gibi yapılandırılır. Meselenin özünde sadece ayrıcalıklı bir semptom var, mükemmel insan semptomu, insanın zihinsel hastalığı (s.16)

Egonun bir semptom olduğu iddiası, bu öznenin psişik tutumunda bunun nasıl belirgin hale sokulacağının bir açıklamasını ve yorumunu yapmaya davet etmek demektir.
‘Bilişe’ dair psikolojik modeller; kültüre özgü telefon konuşması bağlantılarını, dosyalama sistemine dair imajları, şimdilerde giderek artan bir şekilde bilgisayar disk yönetimini ve bu faaliyetlerle Batı kültüründeki özneler için incelikli işlenmiş benlik ve düşünme duygusu arasındaki yaşantısal salınımı esas alır. Bu modellerin kendileri gözlenir davranışın yüzeyinin altında, kafanın içinde olanın doğru bir yorumu olmasından çok, gündelik hayatta psikopatolojik birşeyin ifadesidir, bu modeller her ne kadar  bozuk olsa da çağdaş öznelliğe özgü birşeyle iletişir (Parker, 1997a). Bu anlamda bunların ‘semptomatik’ oldukları söylenebilir bu sebeple bilişsel psikolojinin başlangıç noktası olarak aldığını Lacan problemin bir parçası olarak görür.
Zihinsel fenomenlere dair bilişsel açıklamalara karşı bu radikal karşıtlığın, Lacanı radikal davranışçılıkla kolay bir yakınlaşmaya yol açtığını varsaymak uygun olduğu halde kendi açıklamasının gerektirdiği dildeki öznelliğin sosyal inşası, davranışçılığın tümüyle değilse  de diyalektik olarak zıddıdır (Parker, 1995). Lacan sadece içsel mekanizmaların yerini dışsal güçlere dikkatle yer değiştirmemektedir,  psikolojideki yaklaşımlara döndüğümüzde de göreceğimiz üzere yaklaşımların kendileri de bu dışsal dünyayla ve insan yaşantısında sosyal ilişkilerin önemi ile ilgilenmektedir.

Gelişimsel ve Sosyal Psikoloji
Bilişsel süreçlerin psikolojik açıklamaları ile Lacan’ın  bunları yeniden tarifleri arasındaki tezat ilk bakışta bizi basit bir şekilde ‘psikolog olarak Lacan’dan bireysel psikolojinin ‘ana’ sahasına, gelişimsel ve sosyal psikoloji bölgesine kaydıracaktır. Lacancı ‘biliş’ açıklamaları ana akımın bireysel psikolojisinde eksik olan gelişimsel ve sosyal hassasiyete çağrı gibidir ama Lacan ne gelişimsel psikolojik ne de sosyal psikolojik bir açıklama vermiştir.
Gelişimsel Psikoloji
Bazen Lacan’ın ‘ayna safhası’ -bebek yaklaşık 18 aylıkken, ötekinin imajını belkide gerçek bir aynada kendi benliğinin ‘imajiner’ modeli olarak alır-açıklaması, sanki bir ilerlemeymiş gibi, sanki çoçuğun bedenini nasıl hayal eder hale geldiği ve kendini dile girişe nasıl hazır ettiği hakkındaki ‘gerçek’ hikayeyi anlatıyormuş gibi, diğer gelişimsel açıklamaların yanına yerleştirilir (sözgelimi Frosch,1989). Bununla birlikte Lacan’ın açıklamasındaki belirli ögeler ayrı tutulabilir ve psikolojideki deneysel çalışmalarla bağlantılandırılabilir (sözgelimi Muller, 1996) ama bu ‘safhaya’ ki aslında gerçekten bir safha değildir, bireysel öznenin geçmişine Lacancı bir açıklama bağlamından bakıldığında konu oldukça farklıdır.
Gelişimsel psikoloji bebeklikten yetişkinliğe geçişi yöneten empirik olarak keşfedilebilir ve sonrasında teorik olarak sınırlandırılabilir bir olgunlaşma silsilesidir (Burman, 1994). Bu silsiledeki baskın görüş; gelişmenin normatif ‘yaşları ve safhaları’ tanımlanabilir, dolayısıyla  biyolojik donanımdaki bozukluklar ya da yetersiz bakım sebebiyle gelişimsel gecikmeler anlaşılabilir ve belkide düzeltilebilir umuduyla anlatılır (sözgelimi Mitchell,1992). Kohlberg’in ahlak gelişimi şemalarıyla sayısı artırılan bilişsel yapıların gelişimine dair Piagetci açıklamalar daha karmaşıktır sözgelimi bu basamakların, yapıların mantıksal  olarak belirmesine daha fazla dayandığını, bu yapıların belirmesi için  yaşa has safhaların basitçe gelişmesinden çok, ‘daha erken’ yapıların ön koşul olduğu tartışılmaktadır, bu açıklamalar Lacan’ın çalışmasını karşılaştırmaya davet eder (Silverman, 1980).
Düşüncenin dil yoluyla gelişimine dair Vygotskyci açıklamalar ABD Amerikan gelişimsel psikolojisiden çok daha radikal şekilde kopar gibidir, bunun bir sonucu olarak Lacancı kavtramlaştırmalara daha yakın gelir gibidir (Walkerdine, 1982). Buna karşın Lacan’ın ‘gelişme’ açıklaması mantıksal bir açıklamaya çağrıda bulunmakla birlikte bu mantık silsileli yani birbiri ardısıra değildir. Hatta psikologların anlayacağı anlamda bile ‘gelişimsel’ değildir, çünkü mantıksal olarak gerekli şart gibi düşünülebilecek herhangi bir dilde öznenin belirdiği hatıranın kendisi, olaydan sonra yaşantıya, sonrasında değiştirme etkisine sahip bir ilave olarak kurgulanır. Burada Lacan, Freud’un travma hatırasına dair açıklamasını Nachträglich (‘retroactive’ olarak) işleterek yeniden geri getirir ve bunu da gelişimsel psikoloğun asla gözleyemeyeceği her seferinde meydana gelen gelişimin bu doğasını tekrardan belirtmek için yapar. Lacancı analitik eğitim, bebek gözlemini kısmen bu sebeple dahil etmez çünkü anne ile bebek arasındaki ilişki ve bebeğin çocukluğundaki olayların etkisi herhangi birinin, kendi doğal aracısız hali içinde görebileceği şeyler değildir ( karşılaştırma: Miller, Rustin,Rustin, ve Shuttleworth,1989).
Lacan(1981/1993) yorumlarında psikolojinin kendisi kadar psikanalizin psikolojik temelli versiyonlarına karşı çıkmıştır, sözgelimi, ‘psikanalizin büyük sırrı psikojenezin (herşey düşüncede başlar) olmamasıdır’ (s.7). Geçmişle gelecek arasındaki geçici ilişki; kurgulanan birşeydir, geçmişteki belli olayların psikolojik nasıl hasarları olacağını tarif etmeye çalışan herhangi bir gelişimsel açıklamayı savunacak şekilde, öznenin yeniden kurguladığı birşeydir:

geçmişimde farkına vardığım şey, geçmişte kesinkes olanın ne olduğu değildir çünkü şimdi olduğumda olmakta olduğumdan bile fazlası değildir ama, olma sürecinde ne olmam gerektiğine dair önceki geleceğimdir (Lacan, 1956/1977b, s.86).

İnsan öznelerin geçmişlerini derinlemesine düşünme yolu (sanki ‘kesin geçmiş’ buymuş gibi), öyleyse o sırada şimdiyi (‘ne olmuş olacağım’ ı) bekleyen birşeye dönüştürecektir; işte öznelerin kendi geçmişleriyle kendi gelişimleri (kendi olma süreçleri) gibi yaşantıladıklarını engelleyecek ya da kolaylaştıracak travmatik olayların her ne ise gerçekten ortaya çıkışıyla arasındaki ilişki bu ilişkidir.
Çağdaş gelişimsel psikoloji bebeğin gelişimini diğerleriyle ilişkisine göndermeye çalışsada  hâlâ, belirli etkileşimlerin doğasını genellikle de anne ile bebek arasındaki etkileşimlerin doğasını yakalamak için çok çalışmaktadır (sözgelimi Muller, 1996). Aksine Lacan’ın ötekililiği açıklayışı anneyle ilişkisinde olduğu kadar değilse de Öteki ile ilişkisindeki ‘gelişmeye’ oturur. Anne ile bebek arasındaki ilişki Lacan’a göre ‘imajiner’ aynalama ile yönetilir ama ilişkiye gelince, ilişki anne ile ya da bebeğin kontrolu dışında yatan sembolik süreçlerle yönetilir. Bu sembolik süreçler bu ilişkiye anlamını veren işaretleyiciler alanı içinde yatar ve bu sembolik düzen ‘Öteki’ olarak işler. Lacan (1975/1997) klinik fenomene dair ‘matheme’ler’ olarak ‘aktarılabilir’ teorik tarifler formüle etmeye çalışmıştır.Bireysel öznellik bu durumda Öteki ile ilişki içinde kurulur ve matheme ‘A’ ile (Fransızcadaki ‘Öteki’ karşılığı ‘A’) temsil edilir, yabancılaşma ve ayrılma süreçleri hiç tamamlanmayacak şekilde bir Öteki fantezisinin doğmasına yol açar (Lacan 1973/1979). Men edilmiş psikolog için matheme (“$”) öyleyse her zaman, Öteki ile ilişkilidir ama bebek Öteki ile doğrudan aracısız bir ilişki kuramaz dolayısıyla Ötekinin sunduğu özlemi çekilen eksiksizlik-tamlık, eksiklik olarak yaşanır. Tıpkı öznenin eksiksiz tam mevcudiyeti men edildiği gibi, kendi içinde ayrılmıştır dolayısıyla aynı zamanda Öteki de men edilmiştir (‘Ⱥ’) Bu durumda her daim başarısız, her daim beklenileni veremeyen bir başka öteki olarak iş görür. İnsan öznesi her zaman ötekilerle ilişki halindedir, bu durum bireysel öznelerin ‘psikolojisinden’ çıkan ‘gelişimsel’ açıklamaları çok zorlaştırır. Lacancılar için belki de bu gibi açıklamaları imkansız kılar.
Sosyal Psikoloji
Bu durumda  bu açıklamadan, gelişimsel psikolojinin daha ‘sosyal’ hale gelmesi gerektiği, sosyal psikolojinin Lacan’ın doğal bir yer bulabileceği bir yer olması gerektiği çıkarımı yapılabilir. Sosyal psikoloji birey ile sosyal arasında bir ayırımı farz eder ve sosyal süreçleri ya da ‘grup süreçlerini’ bireyin faaliyetleri önüne geçirdiğinde bile bu iki tarafın arasındaki ilişkileri incelemeden bırakır (Henriques, Hollway, Urwin, Venn ve Walkerdine, 1984; Parker, 1989). Bu durumda birey ile sosyal arasındaki bu ikili ilişki, öznenin ‘içi’ ile ‘dışı’ arasındaki zıtlık üstüne tasarlanır. Sosyal psikolojide insan davranışının sosyal açıklanışını tam olarak sağlama teşebbüsü açıklamanın birey düzeyine indirgenmesiyle zora sokulmuştur, bu birey-sosyal ikililiği keza disiplin içinde çatışma ve agresyonu tarif etmede psikanalitik kavramlardan yararlanan çeşitli teşebbüslere biçim vermiştir (Billig,1976).
Psikanaliz denkleme sokulduğunda ve bu denklemin kendisi el sürülmemiş halde bırakıldığı zaman bu durum, bilinçdışının dil dışı bir alan olarak, bireyin zihninde birey düzeyinde işleyen bir şey olarak ele alındığı bir ‘içerisi’  ‘dışarısı’ kavramlaştırmasına yol açmaktadır. Bu kavramın karşısında Lacan’ın çalışmasındaki bilinç ile bilinçdışı ve içerisi ile dışarısı arasındaki bu karmaşık ilişki, bu denklemi huzursuz eder; Lacan (1973/1979) bu ilişkinin, bu iki alan arasında tarif edilebilir kesin bir kırıktan ziyade şeridin dış yüzeyini tutup iç yüzeyi etrafında döndürdüğünüz bir ‘Möbius şeridi’ şekli yoluyla olduğunu bir şekilde çağrıştırır. Lacan Möbius şeridi motifini sadece içerisi (genelde bilinç dışının alanı olduğu varsayılır) ile dışarısı arasında farklı bir ilişkiyi gösterdiği için kullanmaz yanısıra bu ikisi arasındaki en az mekansal ilişkiler kadar önemli zamansal ilişkiye dikkat çeker. O zaman Lacan için bu bilinç dışı ‘içerisi’ olduğu kadar ‘dışarısıdır’ da ve ‘mekânının anahtarını sağlayan bilinçdışının bu kapanışıdır -yani onu içeriye döndürmenin uygunsuzluğudur’ (Lacan,1966/1995, s.267). Sosyal psikoloji bireylerin sosyal bir mekânda var oldukları ve bu mekânda birbirleri ile etkileştikleri imajına dayandığından, her bir insan öznesinin her zaman zaten sosyal olduğu Lacancı görüşü, asimile edemez.

Psikolojide Metodolojik Alternatifler
Psikolojideki ana akım yaklaşımlar Lacan’ın hoşuna gitmeyebilir ama disiplin içinde, uygun bir arayüz gibi çalışması umulan, bir dizi yenilik vardır. Son zamanlarda psikolojinin alternatif çalışma gelenekleri, kendini gösteren teorik modeller geliştirmek yerine metodoloji zemininde gelişme eğilimde olmuştur. Bunun şaşırtıcı olmadığı söylenebilir çünkü psikoloji disiplini gerçekten tarihsel olarak teoriden ziyade metodla tarif edilegelmiştir ve ‘psikolojik karmaşıklığın’ bir parçası olarak birincil işlevi, bireyleri gözleyen, kategorize eden ve sosyale intibak ettiren düzenleyici bir cihaz olmaktı ve  olmaktadır (Rose,1985). Sözgelimi hümanist ‘yeni paradigma’ ve ‘sosyal inşacılık’ yaklaşımları yeni modeller geliştirmiş olsalar da, bir araştırmanın nasıl yürütülmesi gerektiği üzerinde durmuşlar, ya bu zeminden bireylerin ahlâken açıklanabilir açıklamalarının ayrıntılarına girişmişler( sözgelimi Harrê ve Secord, 1972; Reason ve Rowan, 1981) ya da tüm insanların neye benzediği hakkında kesin tarifler yapmakta temkinli davranmışlardır (sözgelimi Burr, 1995; Gergen,1985). Ama Lacan ne hümanistik psikologdur ne de bir sosyal inşacıdır.
Hümanizm
Lacan fenomenolojiden derinden etkilenmiştir ama fenomenolojist değildir yine de az biraz hümanist ve az biraz hümanist psikologdur. Lacancı bir öznellik bakış açısı hümanistlerinkinden çok farklıdır, hümanistler için iletişim bütünüyle açık kılınabilir bu suretle bireysel motivasyonlar özneye ve diğerlerine şeffaf kılınabilir (Parker,1999). Onun yerine bu disiplinde öznelliğin rolü; ‘psikolojide nesneleştirme prensipte, özneyi sadece gözlenen olarak değil gözleyen olarak da yöneten bir méconnaissance  [yanlış tanıma] kanununa bağlıdır’ (Lacan, 1956/1977c, s.130) argümanıyla en başa taşınır. Lacan  burada psikolojik araştırmada gözlenen ile gözleyen arasında daha özgün bir ilişki çağrısında bulunmamaktadır, öznelliğe verdiği dikkat, çağdaş niteliksel araştırmayı yürüten holistik anlayış ve şeffaflık kavramlarından oldukça  farklı ‘etik’le ile ilgili kaygılarla hareket eder (Lacan,1986/1992). İletişimin şeffaflığı yaygın bir idealdir belki ama Lacan için bu ‘iamjiner’ olana dayanır ve bizim anlamalarımızın sembolik düzen tarafından her defasında nasıl biçimlendiğini anlayacak daha radikal bir yaklaşıma ihtiyacımız vardır. Gözlediklerimizle kendimiz arasında doğrudan aracısız bir ilişki kurmak isterken; Lacan’ın, insanın dil kullanıyor olmasıyla kendini aracısız anlamakta yetersiz olması arasında bölünmüşlüğünden dolayı men edilmiş özneler ($) olduğumuz argümanı, araştırmacı-araştırılan ilişkisinde idealize edilen imajı sorgulatacaktır.
Lacan için psikolojik soruşturmadaki mesele psikolojinin özneleri kendiliğinden insanlıktan çıkarmasında yatmaz, psikologların anlamak istedikleri fenomenin doğası ve yeri hakkında bizi yönlendiren pozitivist işlemlerinde yatar. Buna örnek olarak Lacan’ın Edgar Allen Poe’nun ‘Kayıp Mektup’ hikayesine dair yorumundaki dedektiflerin hareketlerini alabiliriz (1844/1938; bkz Plon, 1974). Bu dedektifler bir bakanın dairesinde gizlendiğini bildikleri kayıp bir mektup aramaktadırlar, gizlenen nesneye takıntılı bir şekilde odaklanmaktan mektubun gözlerinin önünde durduğunu göremezler. Lacan (1956/1972) şuna dikkat çeker; ‘dedektiflerin araştırmalarının nesnesi haline dönüştürme eğiliminde olduklarını fark edemedikleri, kesin bir gerçeklik kavramları vardı’ (s.54-55). Yine, dünyayı ve kendimizi anlamamızı şekillendiren sembolik düzenin rolüne dikkat çeker, ve böylesi bir dikkatin basit bir şekilde hümanistik psikolojiye başvurarak elde edilemeyeceğine işaret eder.
Sosyal İnşacılık
Lacan bilime, akla ve gerçeğe karşı değildi Bu sebeple onu bir ‘postyapısalcı’ olarak görmek hata olacaktır post yapısalcılık, Lacan’ın yazdığı sıralarda Fransa için pek de anlam ifade etmeyen bir başlık altında birbiri ile kıyaslanamaz yazarları toplayan bir Anglo-Amerikan kategoridir ve çağdaş kültürde kişisel, sosyal ya da bilimsel anlamaya dair herhangi bir büyük hikâyeden (Gergen, 1991) kaçışı garantilemek için varsayılan bir tarihsel mutasyondan medet uman, ‘postmodernizmin’ yine pek değilse de taraftarıdır. Lacan (1981/1993) ‘bu modern bilimin, fenomene güvenmeyip arkasında onu açıklayan doğasında birşeyler aramasının, başlangıç noktasıdır’(s.143) der.
Bazı bakımlardan, farklı, etrafı kuşatılmış biliş kavramına Lacancı itirazlar, genel sosyal inşacı gelenekteki ‘kollektif hatırlama’ ya dair yeni tanımlara (Gergen, 1985) yakın gibi durmaktadır. Lacan’ın hafızanın öznenin dildeki yeriyle ilgili olduğu argümanı, action  teorisi, etnometodoloji ve ‘söylemsel psikolojinin’ (Middleton ve Edwards, 1990) ilan ettiği kollektif hafıza üzerine bazı çalışmalardan önce davranır. Zihinsel süreçlerin dilde meydana geldiği ve dil vasıtasıyla olduğu argümanı özünde, çağdaş ‘söylem analistlerine’ çok da garip gelmemektedir (sözgelimi Parker, 1992, 2002), ana akım psikologlar Lacan’ın belirli bir metodolojik alternatif olarak bu disipline (söylem analizine) ait olduğunu bile iddia edebilir(Parker, 1997b).
Bununla birlikte; gündelik etkileşimlerde katılımcılar arasında an be an sıra alış eylemleri ve anlamın inşasının izini süren konuşma analizi gibi söylemsel psikolojideki baskın eğilimlerle, söyleme dair Lacancı bakış açıları arasındaki aşikar bağlantılar Lacan’ın dilin işleyişine nasıl baktığına dair yanlış anlamalar taşıyabilir. Lacan için (1966/1995) ‘cümlelerde anlamın geriye dönük etkisine, cümlenin son kelimesinin üstünün açılması gereken anlama’ dikkat etmek gerekir (s.267). Bu, sıra alışlara ya da çeşitli retorik biçimlere dikkat kesilen ayrıntılı yazı dökümü analizinin (sözgelimi Potter, 1996), ‘çıkar’ ve ‘işlev’ yoluyla yeniden şekillendirilen sağduyusal ‘sebep’ ‘sonuç’ kavramlarını edinmiş metodolojik bir duruş edineceği anlamına gelir. Söylemsel psikolojinin konuşma-analitik versiyonlarında teoriden uzak duruşu keza, uygulayıcılarının söyleme ve psikolojinin yerine ilişkin eleştirel açıklamalar için verdikleri söze ihanet eder (cf.Parker, 2001). İlâveten tam da psikologların bilimsel keşiflerin neye benzediğine dair versiyonlarına uyum sağlamak üzere psikologların taleplerine itaat ettikleri sırada konuşma analistleri, öznenin işaretleyici ile ilişkisinde Lacan’ın teorik olarak belirttiği niteliğine söz söylemede başarısız olurlar.
Psikoloji ve Anti-psikoloji
Lacan’cı kavramları ele geçirip tanımlamak sadece Lacan’ın dillere destan okuma zorluğundan değil yanısıra bu kavramların ilişkisel olmasından dolayı zordur. Lacan’ın ‘yapısalcı’ olduğunu söylemenin doğru olduğu hissi, teorik müdahalelerinin ve klinik kategorilerinin ancak diğer ögelerle değişen ilişkilerine göre anlaşılabilmesinde yatar. Psikolojik kavramlara göre, Lacan ara vermeksizin, psikoloji disiplinin genellikle şeyleştirdiği genellikle sanki gözlenebilir ve empirik olarak verifiye edilebilir şeylermiş gibi yorumladığı fenomenleri var olmaktan çıkarmaktadır
Bu küçük nesne a kavramı ile açıklanabilir, arzu ‘nesnesi’ olarak statüsü ile ‘nesne’nin davranış tarzı arasındaki fark, genellikle psikanalitik nesne ilişkileri teorisinde ele alınır (sözgelimi Greenberg ve Mitchell, 1983). Nesne ilişkileri teorisi bebeğin fenomenal dünyasında nesnelerin ve ‘nesne parçalarının’ ya dış dünyada gerçek şeylerin temsilleri ya da güdülerin temsilleri olduğunu varsayar. Buna karşılık Lacan’ın küçük nesne a olarak  nesne kavramı, radikal şekilde farklıdır. Basit bir şekilde anne, baba, penis ya da kaka ile eşitlenebilir bir şey  olmak yerine Lacan’ın çalışmasındaki statüsü, eş zamanlı bir şekilde ‘kayıp nesne’ ve arzunun nesne sebebidir. Nesne ilişkileri teorisi, içsel zihinsel işleyişin hâlihazırda psikolojikleştirilmiş tanımlarını onaylamak için gelişimsel psikolojideki görgül çalışmalara bakar (sözgelimi Stern, 1985; akt.Cushman, 1991). Lacan’ın, küçük nesne a’ nın üstüste gelen kullanımlarının tersine bu nesneyi acımasızca var olmaktan çıkarması psikolojinin bu tür desteğine karşı durur.
Lacan için (1973/1979) küçük nesne a, özne için arzunun nesne sebebi olduğu kadar, tam da kayıp olduğu sırada işlevsel hale gelen (fantezisi kurulan) birşey olarak kurulur: ‘a’ öznenin konuşmasıyla kurulan gediği doldurur’ (s.270). Bu a bizi büyüler çünkü bir zamanlar sahip olduğumuza, onu kavrayışımızdan artık sonsuza kadar kaçtığına inanır hale geldiğimiz ideal nesne vaadini tutar. Bu özne tarafından, onun için sadece belli bir konumdan parıldayan şey olarak kurulur, Lacan (1973/1979) bu fikri, resimdeki anlamsız ya da  bulanık bir şeklin ancak belli bir görüş açısından deşifre edilebilir hale geldiği ‘ anamorphosis- resmin şekilsiz yapılması benzetmesini kullanarak ayrıntılandırır (Holbein’in ‘Büyükelçiler’ tablosundaki kafatası imajında olduğu gibi). Küçük nesne a tam olarak bir şey durumuna getirilmekten etkilenmeyeceği gibi (ve böyle oluşuna en yakın hal olarak, bir fetiş olarak, küçük nesne a özelliğini kaybedecektir), ama ancak belli bir öznenin fantazi bünyesinde bir öge olarak var olacaktır.
Şuna işaret edilir:
… Lacan’ın çalışmasında, birkaç Lacan’ın kavramının çok fazla avatarı vardır: öteki, agalma, altın sayı, Freudcu şey, gerçek, anomali, arzu sebebi, fazla mutluluk (surplus jouissance),dilin maddeselliği, analistin arzusu,mantıksal tutarlılık, Öteki’nin arzusu, dış görünüş/gibi görünen, kayıp nesne, ve bunun gibiler aynı şekilde devam eder (Fink, 1995, s.83).

Teorik gücünden biri de bu küçük nesne anın belirsizliğidir, Lacan’ın çalışması içinde  bu belirsizlik okuyucuları için esrarengiz bir şekilde bir küçük nesne a’nın kendisine benzeyen, bir işlev verir. Bu şekilde işleyen teorik kavramlar psikoloji disiplininin lanetlisidir, Lacan’ın çalışmalarını ilgi çekici bulabilecek psikologların bu fark etmeleri önemlidir.

Men Edilmiş Psikoloji
Psikologların Lacan’a nasıl yaklaşabilecekleri ve bir kayıp psikolog olarak nasıl benimseyebileceklerini sormak ortaya yanlış soru çıkartır. Lacan bizzat kendisi, Freud’un çalışmasını ‘psikolojikleştirmek’ isteyen analistlere karşı alaylı ve küfürlü bir kampanya yürütmüştü. Bunu yapma sebebi kısmen ABD’li Amerikalı ego psikologlarının biçimlendirdiği psikanaliz saptırmalarının, kendi klinik uygulamalarının daha ‘bilimsel’ birşey gibi tıbba daha yakın birşey haline getirecek şekilde düzenlenmesidir. Lacan; İkinci Dünya Savaşı sonrasında ana akım psikanalizde bireyin topluma, hastanın egosunun analistin egosuyla özdeşleşmesi yoluyla uyum sağlama teşebbüsünün, Orta Avrupa göçmeni analistlerin Amerika Birleşik Devletlerine geldiklerinde karşılaştıkları daha muhafazakâr ve tıbbîleştirilmiş kurumlarına uyum sağlama çabalarıyla ifade edilen ve tekrar üretilen bir süreç olduğunu öne sürmüştü (akt.Jacoby, 1983). Psikanaliz için Lacan’a göre  en yıkıcı ihanet buydu.
Lacan’ın psikoloji nefreti, kısmen, 1963’te kendisine karşı olan ve en sonunda eğitim analisti olarak dışlandığı International Psychoanalytic Association (IPA) Uluslararası Psikanaliz Derneği ile müttefikliği tercih edenlerin kendisine ihanetidir. Lacan’ın Freud okumasını, görgül olarak doğrulanabilir ego gelişimi ve sağlıklı ego işleyişine dair imajlar hakkındaki esasta psikolojik varsayımlarla çalışan psikanalistler için, anlaşılabilir kılma teşebbüsü, ona sempatik yaklaşanların bile sonunda Şikago ve NevYork’taki IPA analistlerine ve Paris’teki akademik psikolojiye göre kabul edilebilir olan formulasyonları edinmelerine yol açtı (Roudinesco, 1990). Psikanalizin ‘üniversite söylemi’ dışındaki kurumsal konumunun önemi, giderek artan bir şekilde, Lacan (1991) tarafından psikolojiden bağımsız, bir psikanaliz ile birleştirilir hale geldi. Öyleyse kilit soru, psikanalizin davranışa dair psikolojik bir anlamanın, psikolojik merak olarak görülmekten çok vereceği tahribata karşı nasıl savunulacağı idi. Bu, Lacancıların psikologların tanımladıkları herbir fenomeni reddeceği anlamına gelmez. Lacan’ın (1949/1977a) kendi ‘ayna safhası’ açıklaması, Amerika Birleşik Devletleri temelli psikanalistlerin yaptığı çalışma üzerinden (Bühler’in bebekler arasındaki yoğun davranışsal mimetik özdeşleşme olarak ‘geçişçilik-transivitism’ tarifleri), hayvan etologlarının yaptığı çalışma üzerinden (türün diğer üyelerinin imajının ağustos böceği ve güvercinlerde cinsel olgunluk ve sosyal davranış için önemine dair tanımlar) ve Gestalt psikologlarının (Köhler’in maymunların şeyler ve ortamlar arasındaki algıları boyunca coşkulu tanıma tarifleri) yaptığı çalışma üzerinden ilerler.
Gestalt Psikoloğu Zeigarnik’in bitmemiş işlerin sonraki faaliyetler üzerindeki etkilerine dair tanımları keza Lacancılar tarafından da sunulmuştur, sözgelimi seansı erken bitirmenin bir garantisi olarak hasta materyal üzerinde muhtemelen daha fazla düşünecek ve takip eden seanslarda kaldığı yerden çalışmaya devam edecektir (Burgoyne,1997). Lacan ve Lacancı psikanalistler, psikologların kendi ayrı çalışma alanlarında geliştirecekleri ve açıklayacakları teori ve uygulama çalışmalarını pekalâ dikkate alabilirler. Aktarım fenomenini açıklamak için bir psikolog ve psikanalist Lagache tarafından sunulan Zeigarnik etkisi hususunda Lacan çok dikkatliydi. ‘Pek de mazeretin olmadığı göründüğü sırada psikanalizin tek seferde memnun etmesi gerektiği fikri’ni soktuğu için zayıf bir övgüyle Lagache’a söverek (Lacan, 1952/1982, s.62),Lacan Zeigarnik etkisinin açıklamadan ziyade aktarıma bağlı olduğunu belli eder. 
Şimdi Lacan’ın  çalışmasını bir matheme ile simgeleyen, psikolojiyle ilişkisininin bir formulasyonuna geçmemiz mümkün. Küçük nesne a ( ‘a’ ile temsil edilir) ve men edilmiş özne ( $ ile temsil edilir) mathemlerdir ve fantezi gibi psikanalitik kavramları temsil etmek üzere bir araya getirilebilir ( $♢a men edilmiş öznenin nesne ile ilişkisini tutan mathemdir). Bazı eleştirel psikologlarla ilişkili iş gören Lacancı psikanalizin şimdilerde küçük nesne a olarak yeni teorik çerçeveler aradıkları söylenebilir, onlar için bu, psikolojinin belirli bir mesafede tuttuğu, belki bu sebeple çok daha büyüleyici olan arzunun nesne sebebi olabilir. 
Psikoloji için mesele Lacancı psikanalizin arzuyu keşfeden birçok psikologun anlayış tarzını kabul etmemesidir. Öyleyse belki de ‘engellenmiş psikolog’ (  )mathemi ile en iyi tanımlanacak olan, psikolojinin antitezi olarak olarak çalıştığı kadar ana akım psikanalitik kurumdan dışlanmış olan Lacan’ın bizzat kendisidir. Lacan sadece disiplinden men edildiği için men edilmiş psikolog değildir yanısıra çalışması, psikologların kendi bilimsel keşif versiyonlarında takip ettikleri oyunun kurallarına inadına karşıdır. Keza kendisi, psikologlar cephesinde anlaşılması yasaklı olacak şekilde düzenlenmiş gibi duran teorik açıklamalar sunmaktadır. Lacan’ın bazen bu açıklamaları, sanki psikolojik olarak anlayabilecekleri şekilde filtreden geçirilmiştir ama yazılarına daha yakından baktığımızda eğer kimliğimizi psikolog olarak sürdürüyorsak kendimizi bu yazılara girişten men edilmiş buluruz. 

Son söz
Buradaki çıkarlar diyalektik olarak yaklaşık paradoksal şekilde, aşağıdaki gibi özetlenebilir. Eğer Lacan’a ‘psikolog’ gibi muamele edilir ve çalışmaları yeniden tanımlamalardan etkilenen psikolojinin bir biçimi gibi olarak anlaşılırsa psikologların onunla yakın ilişki kurmakla elde edecekleri birşey olmayacaktır. Anlama illüzyonu, ‘yanlış bir bağlantı’ biçimi olacaktır, Lacan’ı sadece tepeden baktığı bir disipline intibak ettirmekle kalmaz aynı zamanda, Lacan’ın ayıpladığı bir girişim olarak, ego psikologları denediğinde ‘ortopedistlerden’ az biraz daha iyi yaptıkları(Lacan,1973/1979, s.23), insanların var olan düzene adaptasyonları sürer. Lacan psikanalitik yaşantının, ‘psikolojinin bütününün bireyin belirli özelliklerinin nesneleştirilmesi olarak düşündüğü şeye indirgenemeyeceği’ noktasını birçok kere tekrarladı (Lacan, 1952/1982, s.62).
Psikologların insan özneler için yaptıkları, ki Lacancılar, kendi disiplinlerinin önerilerine inancını yitirmiş psikologlar için alternatif bir cazibe noktası olarak işleyebilecek materyaller biriktirebilmiştir, baştan sonra kavramsal olarak sadece bağımsız varsayımları teorik  çalışmak oldu. Şimdi IPA analistleri kendi birey imajlarını doğrulamak ve belirli tedavi biçimlerini geçerli kılmak için psikolojiye bakarken Lacancı psikanalistlerin, Lacan’ın tamamen farklı birşey, psikoloji haline gelmeyen, psikoloji olmayan ve psikoloji olmaması gereken birşey verdiğini vurgulamaya ihtiyaçları var.
Lacan’ın çalışmasının psikoloji ile ilişkili bu açıklamasının sonuçları geniş kapsamlıdır. Bilgi meselesinden ayrı olarak ki bu çalışmalarının doğru okunmasını gerektirir, klinik uygulamaların ve klinik psikologlarla Lacancı psikanalistlerin çalışmalarını insan öznesinin hatalı imajına, bugünkü psikolojinin onayladığı imaj sebebiyle, uyacak şekilde çarpıtmaya teşebbüs ettikleri ölçüde dolaylı anlamları vardır (cf. Fink, 1997).Lacancı psikanaliz mecburen benlik hakkında kabul edilen ferasetin de bir eleştirisidir, bu açıdan keza Lacan’ın psikolojideki ‘eleştirel’ bakış açılarına katkısının ciddi bir değerlendirmesi olacaksa gerçekten ne dediğinin bilinmesi de önemlidir (Fox and Prilleltensky, 1997; Parker, 2000). Eğer Lacan men edilmiş psikolog ( ), psikologların bildiklerini düşündükleri şeyi sürekli bozan biri olarak okunursa o zaman çalışması, psikoloji içinde bir çalışma alanı inşa edecek şekilde, genellikle daha sonraki incelemelerin önünü kapatacak şekilde işleyen cevaplardan ziyade insan doğası hakkında sorduğu sorular etrafında dolanan bir yeniden yorumlamayı kışkırtabilir.

Kaynakça
Billig, M. (1976). Social psychology and intergroup relations. London: Academic Press. Google Scholar
Burgoyne, B. (1997). Interpretation. In B. Burgoyne & M. Sullivan (Eds.), The Klein-Lacan dialogues (pp. 45-58). London: Rebus Press. Google Scholar
Burman, E. (1994). Deconstructing developmental psychology. London: Routledge. Google Scholar
Burr, V. (1995). An introduction to social constructionism. London: Routledge. Google Scholar CrossRef
Cushman, P. (1991). Ideology obscured: Political uses of the self in Daniel Stem's infant. American Psychologist, 46(3), 206-219. Google Scholar
Dreyfus, H.L. (1967). Why computers must have bodies in order to be intelligent. Review of Metaphysics, 21, 13-32. Google Scholar
Fink, B. (1995). The Lacanian subject: Between language and jouissance. Princeton, NJ: Princeton University Press. Google Scholar
Fink, B. (1997). A clinical introduction to Lacanian psychoanalysis: Theory and technique. Cambridge, MA: Harvard University Press. Google Scholar
Fodor, J. (1983). The modularity of mind. Cambridge, MA: MIT Press. Google Scholar
Fox, D. , & Prilleltensky, I. (Eds). (1997). Critical psychology: An introduction. London/Thousand Oaks, CA: Sage. Google Scholar
Frosh, S. (1989). Psychoanalysis and psychology: Minding the gap. London: Macmillan. Google Scholar
Frosh, S. (1997). For and against psychoanalysis. London: Routledge. Google Scholar
Gergen, K.J. (1985). The social constructionist movement in Modern psychology. American Psychologist, 40(3), 266-275. Google Scholar
Gergen, K.J. (1991). The saturated self: Dilemmas of identity in contemporary life. New York: Basic Books. Google Scholar
Greenberg, J. , & Mitchell, S. (1983). Object relations in psychoanalytic theory. Cambridge, MA: Harvard University Press. Google Scholar
Harré, R. , & Secord, P.F. (1972). The explanation of social behaviour. Oxford: Blackwell. Google Scholar
Hartmann, H. (1958). Ego psychology and the problem of adaptation. New York: International Universities Press. (Original work publishedl939.) Google Scholar
Heidegger, M. (1962). Being and time (J. Macquarrie & E. Robinson, Trans.). Oxford: Blackwell. (Original work published 1928.) Google Scholar
Henriques, J. , Hollway, W., Urwin, C., Venn, C., & Walkerdine, V. (1984). Changing the subject: Psychology, social regulation and subjectivity. London: Methuen. Google Scholar
Ingleby, D. (1985). Professionals and socializers: The `psy-complex'. Research in Law, Deviance and Control, 7, 79-109. Google Scholar
Jacoby, R. (1983). The repression of psychoanalysis. New York: Basic Books. Google Scholar
Lacan, J. (1972). Seminar on `The purloined letter' (J. Mehlman, Trans.). Yale French Studies, 48, 38-72. (Original work published 1956.) Google Scholar
Lacan, J. (1977a). The mirror stage as formative of the function the I. In Ecrits: A selection (A. Sheridan, Trans.; pp. 1-7). London: Tavistock. (Original work published 1949.) Google Scholar
Lacan, J. (1977b). The function and field of speech and language in psychoanalysis. In Écrits: A selection (A. Sheridan, Trans.; pp. 30-113). London: Tavistock. (Original work published 1956.) Google Scholar
Lacan, J. (1977c). The Freudian thing. In Écrits: A selection (A. Sheridan, Trans.; pp. 114-145). London: Tavistock. (Original work published 1956.) Google Scholar
Lacan, J. (1977d). The agency of the letter in the unconscious or reason since Freud. In Écrits: A selection (A. Sheridan, Trans.; pp. 146-178). London: Tavistock. (Original work published 1957.) Google Scholar
Lacan, J. (1979). The four fundamental concepts of psycho-analysis (A. Sheridan, Trans.). Harmondsworth: Penguin. (Original work published 1973.) Google Scholar
Lacan, J. (1982). Intervention on transference (J. Rose, Trans.). In J. Mitchell & J. Rose (Eds.), Feminine sexuality: Jacques Lacan and the école freudienne (pp. 61-73). London: Macmillan. (Original work published 1952.) Google Scholar
Lacan, J. (1988). The seminar of Jacques Lacan: Book L Freud's papers on technique 1953-1954 (J. Forrester, Trans.). New York: Norton. (Original work published 1975.) Google Scholar
Lacan, J. (1991). The other side of psychoanalysis: The seminar of Jacques Lacan, book XVII, 1969-1970 (R. Grigg, Trans.). Unpublished manuscript. Google Scholar
Lacan, J. (1992). The ethics of psychoanalysis 1959-1960: The seminar of Jacques Lacan, book VII (D. Porter, Trans.). London: Routledge. (Original work published 1986.) Google Scholar
Lacan, J. (1993). The psychoses: The seminar of Jacques Lacan: Book III, 1955-1956 (R. Grigg, Trans.). London: Routledge. (Original work published 1981.) Google Scholar
Lacan, J. (1995). Position of the unconscious: Remarks made at the 1960 Bonneval colloquium rewritten in 1964 (B. Fink, Trans.). In R. Feldstein, B. Fink, & M. Jaanus (Eds.), Reading Seminar XI: Lacan's four fundamental concepts of psychoanalysis (pp. 259-282). New York: State University of New York Press. (Original work published 1966.) Google Scholar
Lacan, J. (1997). Encore: The seminar of Jacques Lacan: Book XX, 1972-1973 (B. Fink, Trans.). New York: Norton. (Original work published 1975.) Google Scholar
Lave, J. (1988). Cognition in practice. Cambridge: Cambridge University Press. Google Scholar
Lindsay, P. , & Norman, D. (1972). Human information processing: An introduction to psychology. New York: Academic Press. Google Scholar
Malone, K. , & Friedlander, S. (Eds.). (2000). The subject of Lacan: A Lacanian reader for psychologists. New York: SUNY Press. Google Scholar
Middleton, D. , & Edwards, D. (Eds.). (1990). Collective remembering. London/ Thousand Oaks, CA: Sage. Google Scholar
Miller, L. , Rustin, M., Rustin, M., & Shuttleworth, J. (Eds). (1989). Closely observed infants. London: Duckworth. Google Scholar
Mitchell, P. (1992). The psychology of the child. London: Falmer. Google Scholar
Muller, J. (1996). Beyond the psychoanalytic dyad: Developmental semiotics in Freud, Peirce and Lacan. New York: Routledge. Google Scholar
Packer, M.J. (1985). Hermeneutic inquiry in the study of human conduct. American Psychologist, 40(10), 1081-1093. Google Scholar
Parker, I. (1989). The crisis in Modern social psychology, and how to end it. London/ New York: Routledge. Google Scholar
Parker, I. (1992). Discourse dynamics: Critical analysis for social and individual psychology. London/New York: Routledge. Google Scholar
Parker, I. (1995). Everyday behavior(ism) and therapeutic discourse: Deconstructing the ego as verbal nucleus in Skinner and Lacan. In J. Siegfried (Ed.), Therapeutic and everyday discourse as behavior change: Towards a micro-analysis in psycho-therapy process research (pp. 447-467). New York: Ablex. Google Scholar
Parker, I. (1997a). Psychoanalytic culture: Psychoanalytic discourse in Western society. London/Thousand Oaks, CA: Sage. Google Scholar
Parker, I. (1997b). Discourse analysis and psycho-analysis. British Journal of Social Psychology, 36, 479-495. Google Scholar
Parker, I. (1999). Critical reflexive humanism and critical constructionist psychology. In D.J. Nightingale & J. Cromby (Eds.), Social constructionist psy- chology: A critical analysis of theory and practice (pp. 23-36). Buckingham: Open University Press. Google Scholar
Parker, I. (2000). Looking for Lacan: Virtual psychology. In K. Malone & S. Friedlander (Eds.), The subject of Lacan: A Lacanian reader for psychologists (pp. 331-344). New York: SUNY Press. Google Scholar
Parker, I. (2001). Lacan, psychology and the discourse of the university. Psycho-analytic Studies, 3(1), pp. 67-77. Google Scholar
Parker, I. (2002). Critical discursive psychology. London: Palgrave. Google Scholar
Plon, M. (1974). On the notion of conflict and its study in social psychology. European Journal of Social Psychology, 4(4), 389-436. Google Scholar
Poe, E.A. (1938). The purloined letter. In The complete tales and poems of Edgar Allen Poe. New York: Random House. (Original work published 1844.) Google Scholar
Potter, J. (1996). Representing reality. London/Thousand Oaks, CA: Sage. Google Scholar
Reason, P. , & Rowan, J. (Eds.). (1981). Human inquiry: A sourcebook of new paradigm research. Chichester: Wiley. Google Scholar
Richardson, W.J. (1980). Piaget, Lacan and language. In H.J. Silverman (Ed.), Piaget, philosophy and the human sciences (pp. 144-170). Brighton: Harvester. Google Scholar
Rose, N. (1985). The psychological complex: Psychology, politics and society in England 1869-1939. London: Routledge & Kegan Paul. Google Scholar
Roudinesco, E. (1990). Jacques Lacan and Co.: A history of psychoanalysis in France, 1925-1985. London: Free Association Books. Google Scholar
Shannon, C. , & Weaver, W (1949). The mathematical theory of communication. Urbana: University of Illinois Press. Google Scholar
Silverman, H.J. (Ed.). (1980). Piaget, philosophy and the human sciences. Brighton: Harvester. Google Scholar
Soler, C. (1995). The body in the teaching of Jacques Lacan. Journal of the Centre for Freudian Analysis and Research, 6, 6-38. Google Scholar
Stern, D.N. (1985). The interpersonal world of the infant: A view from psycho-analysis and developmental psychology. New York: Basic Books. Google Scholar
Trower, P. , Bryant, P., & Argyle, M. (1978). Social skills and mental health. London: Methuen. Google Scholar
Walkerdine, V. (1982). From context to text: A psychosemiotic approach to abstract thought. In M. Beveridge (Ed.), Children thinking through language (pp. 129-155). London: Edward Arnold. Google Scholar
Winograd, T. , & Flores, F. (1987). Understanding computers and cognition: A new foundation for design. Reading, MA: Addison-Wesley. Google Scholar




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.