Kişi ile dış dünyası ya da kişi ile etkileşim dünyası arasında bir ayırım yapıyorsak, araştırmacılar olarak bu ikisi arasındaki ilişkinin yapısını ve dinamiğini anlamak için empirik bilgiye ihtiyacımız vardır.Empirik bilgiyi; kişinin bize denek adı altında verdiklerini kendi bilimsel dilimize çevirerek elde etmek, geleneksel modernist psikolojinin “bilimsel olan” adı altında savunduğu bir duruştur. Bu duruşta kişinin söyledikleri geçersizdir, geçerli olan davranışsal tepkilerin deneylerde, tutum ölçeklerinde, soru varakalarında ne gibi veriler ortaya çıkardığıdır. Çünkü kişinin yapıp ettiği onun kognitif yapılarında işleyen süreçlerin hâkimiyetindedir. Sözgelimi tutumları, stereotipleri gibi. Deneğin söyledikleri bu yapının seyrini çarpıtan veriler taşır. Araştırmacı incelediği kişinin ya da kişilerin aslında ne yaptıklarını ancak bu aletlerden elde edilen veriler çerçevesinde empirik bilgi kabul eder. Sonrada kişiye “aslında yaptığın ya da yapmak üzere hazır olduğun ya da düşündüğün budur” şeklinde hipotezler, tezler öne sürer. Kısacası söylenenden ne kast edildiği hakkında sadece araştırmacının iddiaları, hipotezleri, tezleri geçerlidir. Dolayısıyla kişinin ne yaptığını bilen araştırmacının kendisidir, kişinin kendisi değildir.
Post modernist psikoloji, araştırmacı ile araştırmaya katılan arasındaki bu iktidar ilişkisini yıkar. Kişi etrafına, kendine ve de dünyaya dair anlamları diğerleriyle konuşma etkileşiminde ortak bir eylem olarak kurar. Dolayısıyla sosyal araştırmada, araştırmacı ile katılımcının karşılıklı eylem alanında meydana getirdikleri anlamın sıradan hayatta meydana getirdiklerinden farkı yoktur. Araştırmacının araştırmanın bilimselliği adına nesnelliği post modernist yaklaşımda bir imkânsızlıktır. Çünkü bütün bilgi biçimleri dilde üretilir ve anlamak istenene dair imajlar ortaya çıkartır, bu imajlar da gerçek gibi yaşanır. Eş cinselliğin bir cinsiyet rolü olmadığı ya da bilimsel bilginin yegâne geçerli bilgi olması gibi. Üretilen sadece bir anlama biçimidir ve de incelenmesi gereken sadece bu anlama biçiminin kendisidir
Anlamak istediğimiz şeyle bunların ne olduğunu anlamak üzere getirdiğimiz açıklamalar arasında her zaman bir gedik, bir boşluk vardır. Nesneler dünyası kendisini bize olduğu gibi yansıtmaz. Onları her zaman haklarındaki imajlar üzerinden seyrederiz. Kısacası kendilerini değil fenomenlerini yaşantılarız. Haklarındaki imajlar, tasavvurlar ise her zaman aracılar vasıtasıyla ortaya çıkar. Bu aracı dildeki eylemdir. Araştırmacı da, inceleme nesnesinin aracısız, açık bir temsilini yani nesnel dediği temsilini, konuştuğu dildeki eylemi dışında üretemez, mümkün değildir. Nesnelliğin bunu sağladığı iddia edilse de nesnelliğin kendiside bir anlama ve açıklama biçimidir.
Anlamak istediklerimiz hakkında konuşuruz ama her seferinde getirdiğimiz açıklamalar bu anlaşılmak istenenle arasındaki boşluğu sürekli kılar. İşte anlam, bu boşluğu nafile doldurma çabalarından başka bir şey değildir. O boşluğu doldurmaya talip bir sürü anlama biçimi sürekli üretilir inşa edilir. Durum değiştikçe de bu anlama biçimleri dönüşür değişir. Dolayısıyla tekil bir anlam, ya da biricik anlam yoktur. Değişmez gerçeklik yoktur. Gerçeklik bu boşlukta anlamlar kurularak inşa ediliendir.
Öyleyse açıklamalara başından bir teori ile yaklaşmak yerine, durum içinde üretilen anlama biçimine, açıklamaya, bir başka ifade ile sözgelimi bir konuşma parçası olan verinin kendisine bakarsak etkileşimde üretilen açıklamaların değişken doğasını, değişken işlevini o durum içinde konumlanışını seyredebilmek mümkündür.
Konuşmalarda üretilen anlam biçimleri yani gündelik bilginin üretilmesi, bunun paylaşılması, gerçeğin ne olduğuna dair fikirler, kanaatler kişinin zihninin ürünü değildir. Bunlar, karşılıklı konuşma eylemlerinin sürekli yeniden yeniden anlamlar üretiyor olması sebebiyle dilde gerçekleşenlerdir. Sosyal inşacılık şemsiyesi altında toplanabilecek birçok psikoloji ekolü (söylemsel psikoloji, eleştirel söylemsel psikoloji, eleştirel söylem analizi, söylem analizi, konuşma analizi, etnometodoloji vbg) konuşma eyleminin kendisini empirik bilgi kabul eder ve bu konuşmalarda inşa edilen anlama biçimlerini arar.
Kısacası davranışları gözleyip kaydetmez. Konuşmalarda üretilen anlam biçimlerini bizzat o konuşma bağlamı içinde empirik olarak analiz eder. Kendi oluş, zihinde kognitif süreçlerin belirlediği etkileşim rotalarının bir neticesi değildir. Bu sebeple konuşmamda kendilik denilen, benlik denilen psikolojik meseleyi, zihinde ya da bilinç dışında, kognitif süreçlerin belirleyiciliği altında ortaya çıkan, göreceli olarak değişmeyen bir yapı olarak ele almayacağım. Bir başka ifade ile konuşmamda kognitif yapı ve süreçlerinin kişinin dış dünyası ile etkileşimindeki determinist rolü yer almayacaktır. Dolayısıyla kişi ile sosyal dünya ayırımı yapılmayacaktır. Yani kişinin diğerleriyle etkileşimde bulunarak algıladığı, içinde davranışlarda bulunduğu sosyal dünya ile kişinin kognitif dünyası ayrı tutulmayacaktır. Bu ne anlama gelmektedir?
Etkileşimin anlamı ve de neticeleri kişinin zihninde sözgelimi tutumlarında, sebep yükleyişlerinde, kognitif temsillerinde, kendi içinde biricik kurulan o kişiye ait bir şey değildir. Yani etkileşim, tarafların kendi zihinlerinde algılanan yaşantılanan ve de iletişimle paylaşılan bir şey değildir. Konuşmadaki eylemde tarafların karşılıklı inşa ettikleri anlama biçimleridir.Dolayısıyla kişiler arası farklılıklardan ya da benzer yaşantıya maruz kalan kişilerde gözlenen ortak tutum kalıplarından, stereotiplerinden, kognitif düzeyde temsil edilen kimliklerden bunların diğerlerinden farkı söz konusu edilmeyecektir.
Öyleyse nedir söz konusu edilecek olan?
Kişilerin ortak eylem alanı dediğimiz gündelik konuşma eylemleri içinde karşılıklı anlama biçimi inşası olarak, kendiliklerini nasıl inşa ettiklerini inceliyorum.Kendilikler, zihinde algılamaya dayanan bir yapı olmak değildir. Tersine, taraflar arasında konuşma içinde sürekli inşa edilen anlama biçimleridir. Kendini inşa ediş bir kere olup diğer konuşma bağlamlarına taşınan göreceli değişmez bir yapı değildir. Kısacası bir yapı değildir.
Her bağlama göre hatta aynı konuşma içinde varyasyonlar gösteren kimlikler halinde tekrar tekrar inşa edilişlerdir. Sözgelimi şu konuşma parçasına bir bakın bir yrd.doç bir doçentle seminer hazırlığı üzerine konuşmaktadır:
2. Doç. :Yok iyi yapmışsın biz de sana
3. Yrd. Doç. : Phh ama yani o programda yazılmayacak yazılsa bile değişir diye düşündüm çünkü kim var diye yazmak iyce abes olcak
Bir diğer örnekte hoca bir öğrencisi ile yapacakları ödev hakkında görüşüyorlar. Ödev için ses kaydını nasıl alacaklarını ve de nasıl inceleyecekleri hakkında konuşuyorlar.
1.Ö. konuşmanın konusu belirli mi
2. H. ben isterdim ama şu an onu yakalamamız zor onun için sade (…) yakalamanızı istiyorum (…) yani işte eee neden ya da nası sorularını arayabileceğimiz konuşma istiyodum ama işte ölüm karşısında mesela deprem karşısında insanlar nasıl ııı yani nasıl bu gerçeği tekrar realize ediyolar konuşmalarında o çok sofistike bişey olurdu
Bir başka örnekte 2007’deki Dağlıca baskını ve Kürt kimliği üzerine yapılmakta olan araştırmada (Arkonaç,Tekdemir-Yurtdaş ve Çoker 2009) mülakatçı(m) ile katılımcı(E2) konuşuyor:
1.E2: yani ergenekonu yönetenleer şu anda bazı güçleri türkiyeye hakim olanları yönetiyo mu yönetmiyo mu yani çok böle ııı ( ) karmaşık bişey aslında
2.M: bu dış güçler dediğin kim olabilir
3.E2: kim olabilir
4.M: ya sence kim
5.E2: amarika diyoz biz ama amarika içerisinde amarikaya yani hakim olan ( …) kişiler de olabilir farklı kişiler de olabilir yani
Dikkat ederseniz mülakatçı doğrudan katılımcının kendi cevabını istediği halde katılımcı ancak üçüncü sıra alışında o da “biz” diyerek soruya cevap vermektedir. Ben deme eyleminde karşı taraftan beklenen sorumluluğu bize atarak kendi öznesini belirsizleştirmektedir.Aşağıdaki alıntıda iki kadın bir erkek sofrada içtikleri çorba hakkında konuşmaktadırlar (Zeynep…2009):
2. K1.hı
3. K2.çorba çok güzel olmuş.
4. E1.hı hı kesinlikle
5. K1.afiyet olsun
6. E1.harika yani her şeyiyle
7.K1.beğenmiyodun sen ama
8.E1.hı::m:: çok güzel olmuş
9.K1. [içinde ne var dün iğrenç bi şey yedim falan
(.4)
10.E1.tuzu da tam(.) vallahi
11.K1.yağlı olmamış mı
12.E1.yo:: (.) hiç (.)yağı algılamadım bile↓
(.4)
13.K1.afiyet olsun
14.E1.kıvamı tam benlik ya (.) yani ben çok severim böyle(.) yoğun çorbaları
15.K1.daha yoğundu da ben su ekledim ona
16.E1. [bi kere su gibi oluyo
K1 de başlangıçta özneyi işaretlemeyen ifadeler kullanmıştır (“yağlı olmamış mı” ) K2 nin 1. ve 2. sıralışlarındaki “beğendim” ifadesine rağmen ancak 14. satırda E1’in çorbanın kıvamını beğenmesini açıkça söyleyişi üzerine çorbayı yapışının sorumluluğunu üzerine almıştır.
89. E1.mecburen faranjit
90. K2.(.1)ay::
91. E1. [öğretmensin
92. K2. [nası tebeşir yuttum bu hafta zaten↑ (.2) bi de hani yaramaz oldukları hafta biraz
93. K2.yoruluyorum↓(.2) bu hafta abarttılar(.2) geçen hafta iyiydik
Soruyu biraz daha ayrıntılandıralım. Benden bize, bizden bene kayarak konuşan kişi eyleminde ne elde etmekte, neden sakınmakta, neyi korumaktadır. Bu suretle karşısındaki ile beraber giriştiği anlam kurma işinde neleri dışarıda bırakmakta, neleri pazarlık konusu edip neleri etmemektedir? Kısacası bu anlam inşası biçimini neden kullanmaktadır?
Konuşmalarda dikkat ederseniz eylem işaretleyen cümleciklerde fiiler büyük bir çoğunlukla çoğul özne ile ifade ediliyor yani “biz” öznesi tercih ediliyor Kanaat, düşünce, fikir gibi eylem işaretlemeyen bir tavır ya da duruş belirten fiiler tekil özne ile ifade ediliyor yani “ben” öznesi tercih ediliyor
Psy_L ya da Academia gibi internet gruplarındaki yazışmaları ya da gündelik sıradan konuşmalarınızı hatırlayın. Bireyin hareketini, eylemini fiilen gerektiren bağlamlarda kullanılan dil tarzı kanaat düzeyinde “ben” öznesi ile biçimlenmektedir. Ama bu hareket ya da düşüncenin eylemsel sorumluluğunu alması gereken bağlamlarda birey çoğul özneye kaymaktadır. Kısacası “bunu şunu yapalım edelim” denmektedir. Hele eğer eylemin sorumluluğu son derece belirginse özne her iki anlamda da ortadan kalkmakta yok olmaktadır “yapılır, edilir”
Öyleyse konuşmalarda kişinin kendini bir kimlik olarak inşasında sözün eylemi önemli bir ölçüttür. Eylemin özne tarafından tekil ya da çoğul halde sahiplenildiği şartlarla, eylemin sahipsiz, öznesiz bırakıldığı şartlara, kişinin kimliğini kuruş stratejileri olarak bakmak mümkün.
Bir örnek olarak kendi konuşmalarımın, bu analizler ve çalışmalar sırasında dikkatimi çektiğimi itiraf etmeliyim. Sözgelimi yukarıdaki hoca öğrenci konuşmasında konuşma kaydı benimle öğrenci arasında geçmekteydi. Biz ve ben kayışlarım ilgi çekici. Ayrıca yine dikkat ettiyseniz konuşmam sırasında çoğu zaman eylemi öznesizleştirmekteyim. Bunun açıklaması, Wittgenstein’ın tabiri ile(1953), bütün bu dil oyunlarını bana sağlayan anlam dünyasını Türkçe ile yaşıyor olmamdır. Harre(1997) bu dil oyunlarının normatif kurallar olduğunu hatta dilin gramatik kurallarının da normatif kurallar içersinde dönüşüp değiştiğini öne sürer. Bu normatif kurallarla biz sözgelimi Türkçede kendinden ben diye bahseden cümleleri özellikle bir topluluğa karşı pek kullanmamak gerektiğini öğrenmişizdir. Aynı şekilde, bir dil olarak kabul ettiğimiz psikoloji de bize araştırma raporlarımızda, yayınlarımızda düşünce ve eylemleri öznesiz ifade etmemiz gerektiğini öğretmiştir. Post modernist psikoloji kadar, yenidünya anlayışı içersinde yeni dönüşümler ve kırılmalar yaşayan Türkçe konuşan bizler de konuştuğumuz dilin bu normatif kalıplarını değiştirmekteyiz. Psikolojik araştırmalarda kendimizden ben diye bahsetmeye başladığımız gibi Türkçe konuşmalarda da gizil özneye rağmen cümlenin anlamını eylemden öznenin kendisine çekmiş durumdayız. Artık normatif kural Türkçede eylemi değil kendinizi vurgulamanızdır. Ama büyük bir ihtimalle kendinizi eyleminizde değil kanaatlerinizde vurgulamanızdır. Kanaat ve fikirler bir anlamda öznenin kendisinde eylem niyetine inşa ediliyor gibidir.
Dil, dünya tasavvurumuzun ta kendisidir. Bizim konuşarak sürekli üretip dönüştürüp değiştirdiğimiz en ayırt edici sembolik sistemimizdir. Edwards(2006) dilin kültürel bir sistem olduğunu ve bu kültürel sistemin bütünüyle, yapılan konuşmalardaki açıklamalardan, tanımlardan oluştuğunu öne sürer.
Bir başka ifade ile bugün Türkçe gündelik konuşmalarda insanların yaptıkları her türlü açıklama, beyan, özür, mazeret, iddia, davet, red, kabul, tanım, tasvir, her şey, dilsel kurulandır o dile ait olandır. Dili konuşanlar bir gerçeklik inşası kurarlar ve bu inşayı yaşarlar. Bu sembolik sistem insanların konuşmalarında ve konuşmayla yapıp ettiklerinde sürekli dönüşüp değişir. Dolayısıyla anlam ve anlama mücadelesi sürekli devam eder. Tekil birey dediğimiz kişi bu ortak eylem alanında yani konuşma esnasında olup bitenin anlamını, konuşmakta olduğu diğerleriyle birlikte inşa eder sonra bunu içselleştirir ve tekrar dönüşecek olan diğer bir konuşma etkileşimine taşır. Dolayısıyla hep birlikte inşa edilen bu anlama evreni sürekli dönüşüp değişen bir dilden ibarettir.
Bir başka ifade ile anlam dünyası bireye ait değildir. Bireyin zihinsel dünyasında gelişen bir yapı ya da süreç değildir. Anlam dünyası etkileşimde sürekli üretilendir, dönüştürülendir. Etkileşim ise sosyal olan her şeyi kapsayandır, tarihsellik, kültür, sağduyu, ideoloji, söylem hepsini dilin kullanımında kapsayandır.
Bu sebeple inceleme nesnesi bireyin kendisi değil etkileşimde üretilen anlama biçiminin ta kendisidir. Bu ortak eylemin kendisidir.
Arkonaç,S. Tekdemir-Yurtdaş,G. ve Çoker,Ç. (2009) Politik gündemlerin medya söylemleri ile halkın söylemlerinde etkileşimi: Sosyal psikolojik düzeyde bir söylem analizi 1844 numaralı İ.Ü.Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi : Proje Başlangıç Tarihi 02.04.2008
Aygül,Z. (2009) Türkçe konuşmada konumlandırma I.Ü.Psikoloji Bölümü Dönem Ödevi
Edwards,D.(2006) Discourse, cognition and social practices: The rich surface of language and social interaction. Discourse Studies, 8(1), 41-49. Special Issue on Discourse, Interaction and Cognition, edited by T.A. Van Dijk.
Harré, R. (1997). Singular Self. Sage Pub. London
Tekdemir,G.,Arkonaç,S. Ve Çoker,Ç. (2006) Konumlandırma Teorisi: Türkçe Yapılan Konuşmalarda Seyreden Konumlanışlar. 14.Ulusal Psikoloji Kongresi 6-8 Eylül 2006 Ankara, Serbest Bildiri
Wittgenstein,L. (1953) Philosophical Investigations. Macmillian, NewYork.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.