11 Ocak 2015 Pazar


YENİ İŞCİ PARTİSİ SÖYLEMİ: ELEŞTİREL SÖYLEM ANALİZİ
 Norman Fairclough (2001)

Kaynak: THE DISCOURSE OF NEW LABOUR: CRITICAL DISCOURSE ANALYSIS. M.WETHERELL; S.TAYLOR VE S.YATES (EDS.) DISCOURSE AS DATA: A GUIDE FOR ANALYSIS. Ss:229-266. London: Sage Publication in association with Open University Press

Çeviri:Sibel Arkonaç


Giriş
Eleştirel söylem analizinin (ESA) sosyal bilim öğrencilerine önerecek nesi olabilir? Diğer söylem analizi yaklaşımlarından farkı nedir? ESA etkileşimler ve metin analizi analizi ile  çeşitli türden sosyal analizler arasında bir hareket tarzı sağlar. Hedefi dilin sosyal süreçlerde nasıl biçimlendiğini göstermektir. ESA sosyal ilişkilerde ve ideolojide gücün ve de hâkimiyetin, dili görünmez yollardan kendine nasıl dâhil ettiğini göstermeyi amaçlaması açısından eleştireldir. Çağdaş sosyal hayattaki değişmeleri araştıran (küreselleşme, sosyal dışlama, yönetimdeki kayışlar ve vs gibi şimdilerdeki sosyal bilimsel ilgileri kapsayan) diğerleriyle bir arada kullanılabilecek bir kaynaktır. 
Bu bölüm eleştirel söylem analizinin hedeflerini gelişiminin sosyal bağlamını teorik kaynaklarını ve entelektüel arka planını açıklamakla başlayacak. Sonra sosyal uygulamaların (pratiklerin) bir öğesi olarak söylemin diğer öğelerle diyalektik olarak bağlantılı olduğu görüşüne dayanan analitik bir söylem analizi çerçevesi kuracağım. Sonraki kısım bu çerçeveyi kullanan bir  örnek üzerinden çalışacaktır. Bu çerçeve, Britanya’da Yeni İşçi Partisinin (New Labour) politik söyleminden bir örneğe – sağlık reformu üzerine devletin ön raporundan-tavsiye raporundan (Goverment Green Paper) bir alıntıya uygulanmaktadır. Son olarak kendi eleştirel söylem analizinizi yapmanız için kılavuzlu örnekler bulunmaktadır.

1. Eleştirel söylem analizinin kaynağı ve amaçları

1.1 Eleştirel söylem analizi nedir?
Eleştirel söylem analizi şunları sorar: Dil sosyal süreçlerde bir öğe olarak nasıl şekillenir? Dilin, sosyal süreçlerin diğer öğeleriyle ilişkisi nedir? (Bkz: Chouliaraki ve Fairclough, 1999; Fairclough, 1992;1995; Fairclough ve Wodak, 1996). Çoğu eleştirel söylem analizi dile odaklanmakla birlikte bazı analistler görsel imajları (fotoğraflar, diyagramlar vs.) ya da “beden dilini” de (jestler, yüz ifadeleri vs.) göz önünde bulundurur. Bu sebeple aşağıda dil kadar semiyosis’e de değineceğim. Semiyosis dil, beden dili, görsel imaj ya da herhangi bir başka işaretle kurulan anlamdır. 
Eleştirel söylem analizi için başlama noktası sosyal meseleler ve problemlerdir. Metinleri ve etkileşimleri inceler, aslında semiyotik materyalleri inceler (yazılı metinler, konuşmalar, televizyon programları, panolardaki reklâmlar vs)  ama işe metin ya da etkileşimlerle başlamaz; sosyologları, siyaset bilimcileri ya da eğitimcileri meşgul eden konularla başlar. Sözgelimi, demokrasi ve “küreselleşmenin” demokrasi üzerindeki olumsuz etkileri üzerine şimdilerde büyük bir ilgi ve tartışma vardır. Ağırlık noktalarından biri “kamusal alanda”  yaygın bir şekilde kriz olarak algılanan üzerinedir. Vatandaşların ortak meselelerinin tartışılma mekânları tehdit altında görülmekte ya da ticari menfaatlerle (sözgelimi televizyon) uzlaşıldığı görülmektedir. Kamusal alanla ilgilenen büyük sosyal teorisyenler bunu dilsel şartlarda ele alır- kamusal diyalog için elverişli mekânlar kadar ulaşılabilir kamusal diyalog biçimleri olarak da görürler. Eleştirel söylem analizi şunu sorar: ne gibi değişiklikler oldu, siyasi ve sosyal meseleler etrafındaki etkileşim biçimlerinde ne gibi değişmeler oluyor? Bu etkileşim biçimleri anlamlı herhangi bir “diyalog” kurmakta mıdır? Bu etkileşim biçimleri, kamu hayatında siyasetçilerin ve diğerlerinin sunduğu “diyalog”, “müzakere” ya da “tartışma” yollarıyla nasıl bir mukayese kabul etmektedir?
Eleştirel söylem analizi doğal olarak bu sebeple disiplinler arasıdır. Lingüistik ve semiyosis ile (söylem analizi de dâhil) ilgilenen disiplinlerle, sosyal süreçler ve sosyal değişmeyi teorikleştiren ve araştıran disiplinler arasında bir diyalog başlatır. Eğer bu diyalog verimli olacaksa disiplinler arası olmaktan çok -var olan disiplinlerle kesişen yeni teoriler ve yeni analiz yöntemleri ortaya çıkarmayı taahhüt eden- “disiplinler arası geçişli” olmalıdır (Fairclough ve Chouliaraki, 1999). Sözgelimi söylem analistleri “tarz” (genre) ya da gerçekten “söylemin” kendisi gibi söylem analizinin analitik kategorilerini belirleme üzerine çalıştıklarında diğer disiplinlerdeki görüşlerden yararlanıp kendi kapsamlarına dahil edebilirler (Fairclough ,2000b).  
Ama eleştirel söylem analizi sadece analizle ilgilenmez. Eleştirel söylem analizi birinci olarak eleştireldir, öncelikle sosyal hayatla dil arasında genelde bulanık olan bağlantıları ayırt etmenin peşinde olmak anlamında eleştireldir. Bu bağlantılar: güç ve hâkimiyetin sosyal ilişkileri içersinde dili nasıl şekillendirdiğini, dilin ideolojik olarak nasıl çalıştığını, kişisel ve sosyal kimliklerin (sosyal hayattaki değişiklikler yoluyla yaygın bir şekilde problem haline getirilen) dilsel ve semiyotik yönleriyle müzakeresinin nasıl işlediğini kapsamaktadır. İkinci olarak ilerlemeci sosyal değişmeyi taahhüt etmek anlamında eleştireldir; özgürleştirici bir “bilgi çıkarı” vardır (Habermas, 1971). Söz gelimi yeni liberal küresel düzende bir dil analizi, bu yeni düzenin zarar verici etkilerine (söz gelimi zenginle fakir arasındaki farkın artmasına ya da devasa çevresel hasarlara sebebiyet vermesine) direnişte dilin nasıl biçimlendiğine odaklanmayı kapsayacaktır. Aynı zamanda bu neticelere karşı mücadeleleri artırıp kuvvetlendirmek için dilsel açıdan stratejilerin ve de ihtimallerin değerlendirmesini de dâhil edecektir.

1.2 Çağdaş sosyal hayatta söylem
 Çağdaş sosyal hayatta dilin eleştirel farkındalığı yaygındır ve eleştirel söylem analizi belki de en iyi, dil hakkındaki bu genel farkındalığın bir parçası olarak anlaşılabilir. Söz gelimi insanlar reklamlarda kullanılan dili ya da dilin cinsiyetçi ya da ırkçı kullanımını sık sık eleştirir. Feminist ve ırkçılık karşıtı hareketler dilin bu eleştirisine ve de değişimine kendi hedefleri olarak bakar. Giderek artan bu eleştirel bilinçlilik, dilin sosyal hayattaki işlevinde bazıları uzun dönemli ve modern toplumu tanımlayan, bazıları ise çok yenilerde olan önemli kaymaları yansıtır.
Dil bir sosyal süreçler yayılımı içinde giderek daha önemli kazanmaya başlamıştır. “Bilgi temelli” ekonominin ortaya çıkışının bir ekonomi demek olduğu, aynı zamanda söz gelimi “takım çalışması” gibi yeni bilgiler ortaya koyup, yayıp uygulamak anlamında “söylem esaslıdır”. Bilgi ve dolayısıyla dil ve semiyosisin diğer biçimlerinin birbirinin yerine geçer hale geldiğini söyleyebilirz (Lyotard, 1986–7). Söz gelimi, iş değerlendirmelerinin nasıl yapılacağı bilgisi ,iş danışmanları tarafından kullanılacak dilde dâhil olmak üzere, bir meta olarak üretilmekte ve satılmaktadır. Yeni iletişim teknolojileri, semiyotik üretimin anlamını daha eski ve daha yeni iletişim teknolojileri arasında bir eklemleme (sözgelimi; bu teknolojileri birlikte kullanmanın yeni yollarını) üreterek dönüştürmüştür. Böyle yaparak söylemin düzenini, sosyal pratikler ağı içindeki diğer öğelerle ilişkili semiyosisin görece ön planda oluşunu ve dil ile diğer semiyosis biçimleri (sözgelimi görsel ipuçları) arasındaki ilişkiyi dönüştürmüştür. Çağdaş sosyal hayatta “iletişimin” giderek artan görünür önemini nasıl ele alacağımızın yolu budur.
 “Küreselleşme” sürecini; terimin sadece bu sürecin bazı durumlarda daha “yöreselleştirilmesi” sebebiyle değil aynı zamanda değişmenin ideolojik bir söylemi olarak görülebilmesindeki anahtar kelime olması sebebiyle çok dikkatli kullanılması gerekmesine rağmen dile ve semiyosise göre konuşabiliriz. Bu kısmen küresel bir dilin –“küresel İngilizcenin” ortaya çıkışı meselesidir ama aynı zamanda dünyayı belli tarzlarda takdim edişin –“söylemlerin” ve de etkileşimin belli biçimlerin – tarzların- küreselleşmesi meselesidir (2.1 Kısımda “söylemlerle”, “tarzların” daha açık bir tarifini vereceğim). Yani, sadece “küresel İngilizce” ile diğer diller arasındaki ilişkileri yeniden yapılandırma meselesi olmayıp aynı zamanda belli toplumların söylemleri ve tarzları (ve onların “söylem düzenleri” –bkz: 2.1 Kısım) arasındaki ilişkileri yeniden yapılandırma meselesidir. Söz gelimi küresel süreçlerin bir cephesi de çağdaş değişme süreçlerinin temsillerini ve de hikâyeleştirmelerini kuran söylemlerin küreselleşmesidir. “Küreselleşmenin” kendisi, “modernleşme”, “esneklik”, “şeffaflık” vs. gibi anahtar kelimeleri kapsar. Bütün bu anahtar kelimeler hem gerçek değişmeyi kaydeder hem de belli yollardan belli görüş açıları ve çıkarlarla bağlantılı gerçek değişmeyi temsil eder. Küresel süreçlerin bir başka cephesi de yukarıda belirtilen değerlendirme gibi ya da televizyon haberleri gibi tarzların küreselleşmesidir. Aynı zamanda, küresel bir dilin ve de küresel bir söylem düzeninin ortaya çıkması açıktır ki, birbiri ile bağlantılıdır; İngilizce, küreselleşen söylem düzeninin hem kaynağı hem de aracıdır (bkz: aşağıda).
Sosyal hayatta dilin giderek artan önemi demek, kurumsal ya da organizasyonel hedefleri karşılamak üzere dili daha bilinçli şekilde biçimlendirme ve daha bilinçli kontrol etme teşebbüsleri demektir. Buna Foucault’nın modern toplumun sosyal teknolojilerinden esinlenerek söylemin teknolojikleştirilmesi (Fairclough, 1992) diyebiliriz. Söylemin teknolojileşmesi dil hakkındaki araştırmanın sistematik bir şekilde kurumsal bütünleşmesini; bu dil uygulamalarının yeniden yeniden düzenlenmesini ve kurumsal personelin eğitilmesini kapsar. Tekrar mülakat değerlendirme örneğine geri dönelim: bu gibi değerlendirme tarzları “güncellenen” kurumsal personele göre sürekli değerlendirilir ve yeniden düzenlenir. Söylemin teknolojikleştirilmesine bir başka örnek de telefonla satıştaki ya da “tele-pazarlamadaki” operatörlerin kullandığı dildir (Cameron, 2000). Söylemin teknolojileştirilmesi çağdaş sosyal hayatın genişleyen “refleksivitesinin” bir yönüdür. Çağdaş sosyal hayat daha refleksiv hale gelmektedir yani, insanlar yaşama yollarını kendi sosyal uygulamaları hakkındaki bilgiler ve malumat üzerinden yeniden yeniden biçimlendirmektedir (Giddens, 1991). Söylemin teknolojileştirilmesi modern refleksivitenin kurumsal yönüdür ama dil refleksivitesinin artışı da gündelik hayatın bir özelliğidir. Dilin eleştirel farkındalığına sadece eleştirel akademik analiz olarak değil aynı zamanda çağdaş sosyal yaşamın bir özelliği olarak da bakabiliriz. Eleştirel söylem analizinin kendisi belki de çağdaş yaşamın özelliklerinden kaynaklanan akademik bir uğraştır?
 Eleştirel söylem analizi için sosyal hayatta bir bakıma dilin ve semiyosisin tasvir ettiği bu büyük değişiklikleri ele almak önemlidir. Eleştirel teorinin ve araştırmanın insanların zamanda belli bir noktada karşılaştığı esas problemleri ve meseleleri ele almaya çalışması gerektiğini öne sürebiliriz. Toplum ve ekonomideki dramatik değişimler ki burada kısaca işaret ettim, tartışacağım üzere çağdaş sosyal hayatın problemlerinin, güvensizliğinin ve de mücadelesinin kökünde yatar. Eğer eleştirel söylem analizi bu sonuncusunu ele almak istiyorsa dilin ve semiyosisin birincisinde nasıl biçimlendiğine dair bir tasviri olmalıdır. 

1.3 Eleştirel söylem analizinin teorik kaynakları
Eleştirel söylem analizine özellikle dil için “Batılı” Marksizm içinde geliştirilen bir eleştirel analiz çeşidinin uygulaması olarak bakılabilir. Batılı Marksizm sosyal hayatın çeşitli kültürel yönüne, kültürel ve ideolojik olarak kurulup korunan hükümranlığı ve sömürüyü dikkate alarak ışık tutar. Klasik Marksizmin “ekonomiziminden” uzaklaşır. Sözgelimi İtalyan Marksist militan ve teorisyen Antonio Gramsci, zamanının kapitalizmini (I.Dünya Savaşının hemen sonrası) “politik toplumla” “sivil toplumun”  bileşimi olarak bakardı – Politik toplum baskı alanıdır, sivil toplum ise Gramsci’nin “hegemoni” dediği alandır. “Hegemoni” Gramsci’nin (Forgacs,1988)ve diğerlerinin iktidar üzerine güç ve mücadeleler hakkında konuşmak için kullandığı bir terimdir. Bu terim baskıdan ziyade izne (consent) bağlı iktidar biçimlerinin altını çizer. Hâkim sosyal sınıfın ya da sınıf-ittifaklarının hükümranlığı, var olan sosyal düzenlemelere göre çoğunluğun iznini (en azından gizil kabulünü) kazanmaya bağlıdır. Hükümran mücadele sosyal hayatın ekonomik ve politik olduğu kadar kültürel tüm alanların içine işler, hükümranlıklar gündelik hayatın “sağduyu” varsayımlarında ideolojik olarak sürdürülür (Forgacs,1988).
Fransız Marksist felsefeci Louis Althusser ideolojileri “fikirler” kümesi olarak görmek yerine sosyal kurumlardaki sosyal uygulamaların malzemeleri olarak görür (söz gelimi toplumun üyeleriyle iletişim kuran, doktorlar gibi çeşitli meslek kategorileri). İdeolojilere,insanları belli şekillerde konumlandıran sosyal “özneler” olarak baktı. Pecheux (1982) ideolojik açıdan dil olarak anladığı “söylem” kavramını özellikle Althusser tarzında bükerek, öznelerin dildeki ideolojik inşasına dönüştürdü. Sözgelimi kadınlar hamilelikleri süresince anne (ya da “ana”) olarak inşalarına katkıda bulunan söylemlere maruz kalmalarını kapsayacak kurumsallaşma süreçlerinden geçerler.
“Eleştirel” sosyal bilim ve analizi fikri özellikle, 1920’lerde Almanya’dan çıkan ve “Batılı” Marksizm formasyonunun ana öğelerinden biri olan Frankfurt Okulu ile bağdaştırılır. Frankfurt Okulu kültürün, ekonomi fenomeninin bir yansımasına indirgenmesine direndi; kültürel süreçlerin sosyal hayat üzerine kendi etkileri vardır ve bir mücadele alanı oluştururlar. Daha yenilerde Alman sosyal teorisyeni Jurgen Habermas sosyal eleştiri teorisinin iletişimin şimdiye kadar fark edilmemiş ya da kısmen fark edilmiş potansiyelinde yatan özgürlüğü için bir potansiyel gören ve “sistematik şekilde çarpıtılmış” iletişimin eleştirisine normatif bir temel sağlayan iletişim temelli versiyonunu geliştirmiştir (Habermas,1984).
Michel Foucault’nun söylem üzerine çalışması alenen Marksizme ve ideoloji teorilerine karşı yapılmıştı. Foucault’a göre söylemler modern toplumda gücü kuran, sosyal ve devlet “teknolojilerini” bilgilendiren bilgi sistemleridir (sözgelimi tıp, ekonomi, dilbilimleri). Söylemler kısmen dil kullanım yollarıdır ama kısmen de başka şeylerdir ( sözgelimi hapishaneleri, okulları düzenleme yollarıdır). Foucault’nun çalışması, eleştirel söylem analizi için de önemli bir teorik referans noktası olan (Fairclough and Wodak,1997) çok kullanılan bir “söylem analizi” biçiminin doğmasına yol açmıştır (Bkz: Bölüm Yedi).
Bir başka önemli etki Mikhail Bakhtin’in etkisidir (1986). Volosinov ideolojinin (1973,1928 de yazılmış- bazılarına göre Bakhtin’in kendisi) ilk lingüistik ideoloji teorisini öne sürmüştür. Bu teori, dilsel işaretlerin (kelimeler ve uzun ifadeler) ideolojinin malzemesi olduğunu ve dil kullanımının tümünün ideolojik olduğunu iddia eder. Dilsel işaretlere “sınıf mücadelesinin arenası” olarak bakılır- sınıf mücadelesine kelimelerin anlamları üzerinden odaklanır. Bakhtin’in çalışması, metinlerin karşılıklı konuşma (diaologic) özellikleri üzerinde durur, metinler arasılık fikri (intertextuality) Kristeva’nın dediği gibi (1986) şudur: herhangi bir metin kendi “metinler arasılığını” kuran diğer metinlerle (var olan ya da beklenen) açık ya da gizli bir şekilde “karşılıklı konuşma” halindedir. Herhangi bir metin metinler zincirinde bir halkadır ve diğer metinlere tepkide bulunur, kendine çeker ve onları dönüştürür. Bakhtin aynı zamanda bir tarz (genre) teorisi- bir kültürde ulaşılabilir farklı tiplerde metinlere dair bir teorikleştirme (sözgelimi günlük konuşmalar, mülakatlar, resmi konuşmalar, gazete makaleleri, vs.)geliştirmiştir. Herhangi bir metnin; tarzların sosyal olarak ulaşılabilir repertuarlarınca ister istemez biçimlenirken, yaratıcı bir şekilde birbirine de karışabileceğini iddia etmiştir. Söz gelimi televizyonda gazetecilerle siyasiler arasında görüşmeler bazen bir televizyon sohbet programı tarzı ile – ki kendisi gündelik konuşma ile eğlence tarzlarının bir bileşimidir- bilindik siyasi mülakatın tarzını bir araya getirir. 

2. Eleştirel söylem analizi için analitik çerçeve  
2.1 Sosyal uygulamalarda semiyosis
ESA, maddesel sosyal süreçlerin indirgenemez bir parçası olarak semiyosis görüşüne dayanır. Semiyosis anlam yapıcılığın tüm biçimlerini –sözel dil kadar görsel imajları ve beden dilini- kapsar. Sosyal hayata değişik türden sosyal uygulamaların (ekonomik, politik, kültürel, vs.) birbiriyle bağlantılı ağları olarak bakabiliriz. Her uygulamanın semiyotik bir öğesi vardır. “Sosyal uygulama” derken aşağı yukarı dengelenmiş sosyal faaliyet biçimini kastediyorum. Tüm uygulamalar üretim uygulamalarıdır- içinde sosyal hayatın üretildiği, ekonomik, politik, kültürel veya gündelik hayatın olduğu meydanlardır. Her uygulamanın aşağıdaki öğeleri kapsadığını söyleyelim:

  • Üretken faaliyet
  • Üretim araçları
  • Sosyal ilişkiler
  • Sosyal kimlikler
  • Kültürel değerler
  • Bilinç
  • Semiyosis

Bu öğeler diyalektik şekilde ilişkilidir (Harvey,1996). Yani bunlar farklı öğelerdir ama farklı, tamamen ayrı öğeler değillerdir. Her birinin diğerlerini, diğerlerine indirgemeksizin “içselleştiren” bir anlamı vardır. Dolayısıyla sözgelimi sosyal ilişkiler, sosyal kimlikler, kültürel değerler ve bilinç semiyotik kısmındadır, ama bu sosyal ilişkileri sözgelimi bizim dili teorikleştirip araştırdığımız gibi teorikleştirip araştırdığımız anlamına gelmez- ayrı özellikleri vardır, onları araştırmak (1.1 Kısımda da dediğim gibi, disiplinler arası şekilde disiplinler arasında çalışmak her ne kadar mümkün ve de arzu edilir olsa da) farklı disiplinlerin ortaya çıkmasına yol açar. 
Eleştirel söylem analizi semiyotikle (dil dâhil) sosyal uygulamaların diğer öğeleri arasındaki diyalektik ilişkinin analizidir. Özellikle ilgi noktası değişme süreçleri içersinde semiyosisin nasıl biçimlendiği, pratik ağları içersinde semiyosis ile diğer sosyal öğeler arasındaki ilişkideki kayışlar ve çağdaş sosyal hayatta gerçekleşen radikal değişmelerdir. Sosyal uygulamalarda semiyosisin rolünü kesin kabul edemeyiz, Bu rol analiz yoluyla kanıtlanmalıdır. Ayrıca semiyosis bir pratikte ya da pratikler takımında bir başka pratiğe ya da pratikler takımına göre öyle ya da böyle daha ön planda olabilir ve zamanla önemi değişebilir.
Semiyosis sosyal uygulamalarda genel olarak iki şekilde biçimlenir. Birincisi bir uygulamadaki sosyal faaliyetin bir parçası olarak biçimlenir. Sözgelimi  bir iş yapmanın (tezgâhtarlık yapmanın) bir kısmı dili belli bir şekilde kullanmaktır, dolayısıyla ülkeyi yönetmenin bir parçası da dili belirli bir şekilde kullanmaktır. İkincisi semiyosis temsillerde biçimlenir. Herhangi bir sosyal uygulamada sosyal aktörler bu uygulamadaki kendi faaliyetlerinin akışı içinde, kendi uygulamalarının (“refleksiv”) temsillerini ürettikleri gibi diğer uygulamaların temsillerini de üretirler. Diğer uygulamaları yeniden bağlamlaştırırlar (Bernstein,1990; Chouliaraki ve Fairclough,1999) – yani kendi uygulamalarına dâhil ederler, farklı sosyal aktörler bunları bu uygulama içinde konumlandırılışlarına göre farklı şekillerde temsil edeceklerdir. Temsil, kendi refleksiv inşası da dâhil olmak üzere uygulamaların sosyal inşa sürecidir.
Sosyal faaliyetin bir parçası olarak semiyosis, tavırları inşa eder. Tavırlar (genres) eylemenin, sosyal hayatı üretmenin semiyotik biçimdeki çeşitli yollarıdır. Örnek olarak: gündelik konuşmalar, çeşitli tipte organizasyonlardaki görüşmeler, politik ve diğer türden mülakatlar, kitap eleştirileri. Temsillerdeki semiyosis ve sosyal uygulamaların kendi temsilleri söylemleri kurar. Söylemler sosyal hayatın doğal olarak konumlandırılmış değişik temsilleridir – farklı şekilde konumlandırılmış sosyal aktörler sosyal hayatı farklı şekillerde, farklı söylemler olarak “görür” ve temsil eder. Sözgelimi fakir ve dezavantajlı insanların hayatları devletin, siyasetin, tıbbın ve de sosyal bilimlerin sosyal uygulamalarında farklı söylemler vasıtasıyla ve bu uygulamaların her birinde sosyal aktörlerin farklı konumlarına karşılık gelen farklı söylemler vasıtasıyla temsil edilir.
Belli bir şekilde şebekeleşmiş sosyal uygulamalar sosyal bir düzen kurarlar –sözgelimi yukarıda söylenen gelişen yeni liberal küresel düzen ya da daha yöresel düzeyde belli bir zamanda belli bir toplumun eğitime dair sosyal düzeni. Bir sosyal düzenin semiyotik cephesine söylem düzeni de diyebiliriz. Bu farklı tarzların ve söylemlerin bir arada şebekeleştiği yoldur. Bir söylemin düzeni semiyotik farkların sosyal yapılanmasıdır – farklı anlam verme yolları arasından belli bir sosyal ilişkiler düzeni sözgelimi farklı söylemler ve tarzlar. Bu düzenlemenin bir cephesi hâkimiyettir: bazı anlam kurma yolları belli bir söylem düzeninde baskındır ya da ana görüştür, diğerleri marjinaldir, zıttır ya da “alternatiftir”. Sözgelimi Britanya’da doktor/hasta danışmanlığını idare eden baskın bir yol olabilir ama bu baskın tarzın daha az ya da daha çok ölçüde tersinin benimsenebileceği ya da geliştirilebileceği başka yollar da vardır. Baskın tarz muhtemelen halen doktorla hastası arasındaki mesafeyi ve de etkileşim ilerledikçe doktorun otoritesini korumaktadır ama doktorun otoritesini önemsemediği daha “demokratik” başka yollar da vardır. Politik “hegemoni” kavramı söylem düzenlerinin analizinde çok yararlı şekilde kullanılabilir (Forgacs,1988; Fairclough, 1992; Laclau ve Mouffe, 1985). Semiyotik farkın belli bir sosyal yapılanması hegemonik hale gelebilir dolayısıyla da hükümran ilişkileri sürdüren sağduyunun meşrulaştırılması haline gelir ama hegemonik mücadelede hegemoniye her zaman, az ya da çok karşı konulacaktır. Bir söylem düzeni kapalı ya da sıkı bir sistem değildir, fiilen etkileşimlerde olanlarla riske sokulan açık bir sistemdir.

2.2 Bir analitik çerçeve teklifi
Aşağıda eleştirel söylem analizi için analitik bir çerçeve şematik olarak verilmektedir.  Eleştirel teorisyen Roy Bhaskar’ın “açıklayıcı eleştiri” kavramı (explanatory critique) model alınmıştır (Bhasker, 1986; Chouliaraki ve Fairclough, 1999). 

ESA için analitik bir çerçeve 

1.Safha Semiyotik cephesi olan sosyal bir probleme odaklanmak
Bilinen bir “araştırma sorusu” yerine işe sosyal bir problemle başlamak, bu yaklaşımın eleştirel maksadına-özgürleştirici değişime yol açabilecek bilginin ortaya çıkarılmasına uygun düşer.
2.Safha Ele alınan sosyal probleme engel olanları tanımlamak
Bu tanımlamayı şu analizler sayesinde yapabilirsiniz:
a)içindeki uygulamalar ağını analiz ederek
b)ele alınan uygulama(lar) kapsamında semiyotiğin diğer öğelerle ilişkisini analiz ederek
c)şu vasıtalarla söylemleri (semiyosisin kendisini) analiz ederek
—yapısal analiz: söylem düzeni
—etkileşimsel analiz
—söylemler arası analiz
—lingüstik ve semiyotik analiz

Buradaki hedef, problemin çözümüne engel olanlara – zorlayıcı olanlarına öyle ya da böyle odaklanarak problemin nasıl ortaya çıktığını, sosyal hayatın düzenleniş şeklinden nasıl kaynaklandığını anlamaktır.
3.Safha Sosyal düzenin (uygulamalar ağının) bu “probleme” ihtiyacı olup olmadığı üzerine düşünmek. 
Buradaki amaç sosyal hayatın şimdi düzenlendiği şeklinden en çok menfaati olanların problemin çözülmemesinde bir menfaati olup olmadığını soruşturmaktır.
4.Safha Engellerin geçmişteki olası yollarını tanımlamak. Çerçevedeki bu safha 2.Safhanın önemli bir tamamlayıcısıdır – halen kurulu sosyal hayatta o ana kadar fark edilmemiş değişiklik ihtimalleri arar.
5.Safha Analize eleştirel yansıma(1–4 Safhalar). Bu Bashkar’ın açıklayıcı eleştirisinin tam anlamıyla bir parçası değildir ama önemli bir eklentidir, analistin nereden geldiğine ve kendi sosyal konumlanışına yansımasını gerektirir. 

Söylem analizi, bunun gibi, 2.c ve 4. safhalarda yer alır ama eğer eleştirel söylem analizi yukarıda tartıştığım hedeflere ulaşmalıysa, söylem analizini bu çerçeveye benzer bir şeyle “çerçevelemesi” esastır.
  
1.Safha: Kendi semiyotiği açısından sosyal bir problem 
Eleştirel söylem analizi, sosyal hayatın bir kısmındaki söylem ilişkili bir probleme dair bir algıyla işe başlar. Problemler sosyal bir uygulamanın faaliyetinde olabilir –sosyal uygulamanın kendinde ya da sosyal uygulamanın temsilinde problem olabilir. Birincisi “ihtiyaç temellidir” -bir tür ya da başka bir tür karşılanmayan ihtiyaçların söylemsel yönleriyle ilişkilidir. Bir örnek, tıpkı doktor/hasta iletişimi örneğimde olduğu gibi, çeşitli profesyonel ya da uzman kategorileri ile toplum arasındaki etkileşimin doğası olabilir. Belli doktor/hasta iletişimin biçimleri insanların sağlık problemlerini sağlık hizmetleriyle halletmelerine engel olabilir (sözgelimi eğer doktor hastaların, sıkıntılarını açıklayacak fırsatlarının olamadığı bir tanı koyucu rutine göre etkileşimi kontrol altında tutarsa). Sosyal uygulamaların temsilinde ikinci türden bir probleme örnek, basında temsil edilen belirli grup ya da cemaatlerin –kadınlar, Britanyalı Müslümanlar ya da Ruslar gibi –hayatları olabilir. Sözgelimi Sarangi ve Slembrouck (1996) bürokrasiden doğan problemleri çözmek için eleştirel söylem analizini kullanırlar, Talbot (1998) kadınların temsil ediliş problemlerine ve kadınlarla erkekler arasındaki etkileşim problemlerine bakar. Fairclough (1993) üniversitelerin “pazarlamasından” doğan problemleri ele alır.

2.Safha: Ele alınana engel olanları tanımlamak
Ele alınan problemin engelleri uygulamalar ağı içindeki yeri ile tanımlanabilir. Sözgelimi doktor/hasta iletişiminde hasta bakımı sürecinde kurulan örgüye, sağlık sistemini bir bütün olarak kuran örgüye ya da toplumsal olduğu kadar küresel düzeydeki daha geniş kamu hizmeti örgülerine bu gibi iletişim formlarını yaygın şekilde biçimlendirenler olarak bakmak mümkündür. Bu durum bu gibi belgelerin eleştirel analiziyle “bağlamın” ne derece ilişkili olduğu hakkında önemli bir soru ortaya çıkartır. Bu “araştırma nesnesini” tanımlama meselesidir (Bourdieu ve Wacquant, 1992): hasta bakımı mı? Kamu hizmeti mi? Yoksa ortaya çıkan yeni liberal küresel düzen mi? Bir eleştirel söylem analisti araştırma sorusunun ne olacağı - problemler nedir? Engelleri nerededir?- üzerine düşünmelidir. Baş kural, yöresel düzeydeki engellerin (sözgelimi sağlık reformu) çok daha küresel düzeye kadar aranabilme ihtimaline açık olmalıdır.
Ele alınan bir problemin engelleri aynı zamanda ilgili uygulama örgülerinde beliren semiyosis tarzlarına kısmen atfedilebilir. Sözgelimi okuyucu için yoğun rekabet pazar paylarını genişletmek ya da korumak için bazı gazetelerin hemen hemen her şeyi yapmaya hazır olmaları anlamına gelir. Gazete satın alan kamu kesimlerine hitap ettiği hükmedilen sosyal hayatın zarar verici ırkçı, cinsiyetçi ya da milliyetçi temsilleri (sözgelimi Britanya’nın Avrupa Birliğindeki ortakları özellikle de Fransa ve Almanya hakkındaki pek de övücü olmayan temsilleri), basın endüstrisi ekonomisiyle yakından bağlantılıdır ve buna paralel olarak ahlaki sorumluluk çağrılarına cevabının değişmesi pek mümkün değildir.
Engellerin bir parçası olarak söylemin kendi özellikleri üzerinde durmaya yeni başladım. Bu “söylem düzeninin” nasıl yapılandırıldığı hakkında – uygulamalar örgüsünde semiyosisin kendisinin nasıl yapılandığı hakkında- bir anlam kazanmaktır. Sözgelimi medya semiyotik bir bakış açısından sosyal hayatın çeşitli alanlarının çeşitli grupların ve cemaatlerin tekrarlayan farklı temsillerinin olduğu bir söylem düzenidir. Dolayısıyla Britanyalı Müslümanlar ya da Fransız siyasetçiler farklı şekillerde temsil edilir, bazıları zarar vericidir bazıları değildir. Dahası bu temsiller eşit ağırlıkta da değillerdir. Belirli söylemler baskındır ve dolayısıyla bilhassa güçlü ve etkilidirler diğerleri ise görece şekilde marjinaldir. Bu sadece okuyucusu sayısındaki büyük değişmelere bağlı değildir aynı zamanda basının geri kalanı için gündemi belirleme eğilimindeki gazetelere de bağlıdır. Semiyotik terimlerle konuşacak olursak, belirli temsiller ve söylemler farklı medya pazarları arasından çok daha kolayca “akar”, sözgelimi çeşitli pazarlarda kabul edilmeleri çok daha muhtemeldir. Aynı zamanda medyanın belli kesimlerinde üretilen temsillerin diğer sosyal pratiklerde (eğitim, iş, devlet, gündelik hayat vs.) nasıl kabul gördüğüne bağlıdır. Sözgelimi ler bazen  seçmenleri üzerinde bilhassa etkili gördükleri medya kesimlerinin kullandığı söylemlerle ve kurdukları gündemlerle aynı çizgiye girmektedirler (sözgelimi Britanya’da The Sun gazetesi). Dolayısıyla sağlık kanun hükmünü kötüye kullanmakla suçlananlardan bahsederken “asalaklar” gibi gazetecilik terimlerini kullanan siyasetçilere rastgelmekteyiz. 
Söylemin kendisine engelin bir parçası olarak bakmak hem yapısal hem de etkileşimsel bakış açılarını gerektirir; sadece söylem düzeninin nasıl yapılandırıldığına değil yanı sıra belirli metinlerde ve etkileşimlerde gerçekten nelerin olup bittiğine bakmayı kapsar. Birçok kimsenin söylem analizinin özel ilgi alanı olarak göreceği–metnin gerçek analizi noktasına geldik. Edindiğim yaklaşım aksine bunu oldukça savsaklar ama eğer eleştirel sosyal araştırmada kaynak olarak söylem analizini kullanmak zorundaysak böyle bir savsaklamanın (ya da daha ziyade çerçevenin) şart olduğuna inanırım. Yine de etkileşimsel analiz dediğim şey eleştirel söylem analizinin önemli ve önde giden kısmıdır, söylem analizini diğer sosyal analiz biçimlerinden başka şey yapan kısmıdır. Bu sebeple özellikle ayrı bir kısımda aşağıda etkileşimsel analiz için analitik bir çerçeve sunuyorum.

3.Safha: Sosyal düzenin bu probleme ihtiyacı var mı?
Sosyal düzenin sözgelimi profesyoneller ya da uzmanlarla toplum arasında toplumun ihtiyaçlarını karşılama kapasitesini sınırlayan ve kendi gündemini kuran etkileşim tiplerine “ihtiyacı” var mı? Irkçı, cinsiyetçi ya da milliyetçi temsiller olması mı “gerekir?” Bu biçim temsil ve etkileşimlere bir ölçüde geniş sosyal çıkar ya da amaca hizmet eden temsiller ya da etkileşimler olarak bakılabilir, sözgelimi elitler ya da uzmanlar ile toplumun geri kalanı arasındaki otorite ilişkilerinin sürdürülmesi ya da hâkimiyet stratejilerini kolaylaştırabilecek sosyal birimler ortaya çıkarmak. Analizin bu safhasındaki ana nokta semiyotik yönleriyle problemlerin halen teşkil edildiği şekliyle sosyal düzenin aşılamaz bir parçası olma ve dolayısıyla da ancak sosyal dönüşümlerle çözülebilir olma ölçüsünü değerlendirmektir. İdeoloji sorusu tam bu noktada ortaya çıkar. İdeolojilerin toplumda bir hükümranlık elde ederek (sözgelimi baskın bir temsil haline gelerek) farklı gruplar arasında hâkim ilişkiler ortaya çıkarıp sürdüren temsiller olduğunu varsayalım.  Bu şartlarda ırkçı ya da cinsiyetçi temsillerin ideolojik şekilde işleyebileceğini anlayabiliriz. Ancak bu da doktorlarla hastaları arasında, bilgi, uzmanlık ve de haklı yetki temsillerini önceden varsayan, baskın etkileşim biçimleri olabilir  

4.Safha: Engellerin olası eski yolları
Analiz buraya kadar problemin esasını tanımlamada ilişkisel bir mantık yürüttü, uygulamalar ağında problemle başa çıkacak engelleri ve içindeki semiyotik öge yapılandırıldı. Bu safha diğerlerinden oldukça farklıdır-diyalektik mantığa kayar, uygulamalar ağındaki çeşitlenmeler ve de farklılıklar üzerine odaklanır, şeylerin görünüşü içinde bugüne kadar fark edilmemiş değişme potansiyellerini ayırt eder. Uygulamalar ağının nasıl bir arada durduğuna odaklanmak yerine var olan boşluklara ve de zıtlıklara odaklanır. Bu ikili mantık aynı zamanda karşılıklı etkileşimsel analize, metin analizi ile biraz aşağıda bütünüyle anlatılacak olan etkileşimlere uygulanır. Bir yanda metin, kendi yerel örgüsünü ortaya çıkaracak şekilde nasıl tutarlı kılınmaktadır? Öte yandan metin içinde gedikler, paradokslar, zıtlıklar ve de tamam olmayanlar nelerdir? Tabii ki bu, kendini somut bir şekilde açıkça ortaya koyan engellerle baş edecek potansiyelleri fark edilmemiş asıl metin ve etkileşimlerin içindedir. Sözgelimi çağdaş sosyal hayatta doktorla hastası arasındaki etkileşimler genellikle geleneksel sosyal mesafe ve otorite kavramının bir karışımı olduğu kadar dayanışma ve de eşitlikçilikle ilgili “demokratik” kavramların da bir karışımıdır-zıt düşen bir karışım, öyle ki problemlere yol açabilir hatta iletişimi bile koparabilir.

5.Safha: Analiz üzerine yansımalar
Eğer sosyal hayat öne sürdüğüm gibi içinde semiyosisin bir öğesi olduğu sosyal uygulamalar ağı ise sosyal yaşam alanının sözgelimi  gibi (ve özelliklede sağlık reformu) herhangi bir akademik analizi, akademisyenlerin araştırdığı uygulamalar da dahil olmak üzere diğer uygulamalarla belli şekillerde örülü bir sosyal uygulamanın içine yerleşik görülmelidir., Semiyosis belli tarzlarda akademik uygulamalara ve akademik uygulamaların diğerleriyle kurulan ağına ilave olur, eleştirel sosyal analistler (söylem analistleri de dâhil olmak üzere) diğer akademisyenler gibi bu söylem düzeni içerisine konumlandırılırlar. Tüm akademisyenler içsel akademik nitelik kriterlerini karşılayacak yayın yapma baskısı altındadır. Eleştirel söylem analistinin yaptığı işler tıpkı diğer akademisyenlerin yaptığı işler gibi uzmanlaşmış dergilerde yayınlanır. Dolayısıyla ortaya çıkan mesele genel bir meseledir, eleştirel söylem analistlerinin uzman söylemlerinin bir engel oluşturup oluşturmadığı, yani başka sosyal uygulamalarda yer alan insanlar için herhangi bir manidarlığa ya da değere sahip çalışmalarına bir engel teşkil edip etmediği meselesini doğurur. Metin ve etkileşimlerin eleştirel analizleri özgürleştirici değişime ne gibi katkıda bulunabilir? Bu bizim, ne kadar çalıştığımız üzerine, nasıl yazdığımız üzerine, semiyosisi analiz etmekte kullandığımız meta-dil üzerine, nerede yayın yaptığımız üzerine, vs. yansımalarımızı gerektirir. Sözgelimi akademisyenler olarak bir problem tanımlayıp özelleştirdiğimizde bu problemi olan insanları dâhil ediyor muyuz? Eğer etmiyorsak dâhil edebileceğimiz yollar var mıdır?

2.3.Etkileşimsel analiz
Bu analitik çerçeve hakkındaki açıklamalarımı 2c safhasında işaret ettiğim etkileşimsel analiz hakkında bazı ayrıntılara girerek tamamlamam gerekiyor. Gerçek konuşmaların, mülakatların, yazılı metinlerin, televizyon programlarının ve diğer semiyotik faaliyetlerin analizini “etkileşimsel analize” dayandırıyorum. Bunun anlamı yazılı metinlerin bile etkileşimsel şartlarda ele alındığıdır. Bir konuşmada katılımcılar zamanda ve mekânda birlikte bulunurlarken yazılı metinlerde aralarında zamansal ve mekânsal bir fark vardır, Metin hem yazma sürecinden hem de okuma sürecinden bir ölçüde serbestlik gerektirir (aynı şey televizyon programları için de geçerlidir). Bununla birlikte metinler zihinde belli bir okuyuculukla yazılır belirli türden alıcılığa(ve de karşılaşmalara) ve de tepkilere yönlendirilmiştir bu sebeple aynı zamanda etkileşimseldirler (Bakhtin, 1986). Metin kelimesini sadece yazılı metinler anlamında değil aynı zamanda yukarıda dayandırılan tüm semiyotik faaliyetler de dâhil olacak şekilde çok geniş anlamda kullanacağım (dolayısıyla hem televizyon programına hem de konuşmaya “metin” olarak bakılabilir).
Söylem düzenlerinin analizi insanlar için elverişli semiyotik kaynakları belirlemeye çalışırken (semiyotik çeşitliliğin sosyal yapılanması) etkileşimsel analiz, bu kaynakların etkileşime nasıl girdikleriyle yani insanların bu kaynakları kullanarak belli durumlarda yaptıkları faal semiyotik işlerle ilgilenir. Kullanıldıkları ve işletildikleri süreçte bu kaynaklar dönüşüme uğrar.
Etkileşimsel analiz, eleştirel söylem analizi içinde aşağıdaki gibi gösterilebilir: 
Metnin dilsel/semiyotik analizi
Etkileşimin karşılıklı söylemsel analizi
Etkileşimin sosyal analizi

Analizin amacı semiyotiğin etkileşimde sosyal olarak olup bitenle, metnin dilsel özellikleri de dâhil olmak, üzere nasıl bağlantıya geçtiğidir. Eleştirel söylem analizinin iddiası bu bağlantıya karşılıklı söylemsel bir şekilde aracılık edildiğidir: yani sosyal olarak olup biten kısmen, karşılıklı söylemsel olarak metinde neyin olup bittiğidir, sözgelimi belirli söylem ve tarzları nasıl bir bir araya getirdiği (bu terimlerin yukarıdaki tanımlarını hatırlayınız), metnin karşılıklı söylemsel işinin kendi lingüistik ve diğer semiyotik özellikleri içinde gerçekleşmesidir. Bu bölümün odak noktası, diğer semiyotik özelliklere de bakılacak olmakla birlikte lingüistik özelliklerdir.

Metin
Sosyal uygulamalardaki bir öğe olarak semiyotik görüş uyarınca metinlere iş olarak, üretken faaliyetin bir parçası olarak ve sosyal hayatı üreten süreçlerin bir parçası olarak bakılır. Metinler hem paradigmatik olarak hem de sözdizimsel olarak analiz edilmelidir. Dilin paradigmatik cephesi, “paradigmanın” sıradan gramatik anlamına uygun olarak, elverişli alternatif ihtimaller yayılımıyla ve belli metinlerde bu alternatifler arasından yapılan tercihlerle ilgilenir. Dilin sözdizimsel yönü, kelimelerin yapılarda birlikte düzenlenişi ya da “zincirlenişiyle” (sözgelimi cümleler ya da cümlecikler) ilgilenir. Diğer taraftan metinler uygun sistemlerden spesifik tercihleri kapsar: söylem düzenlerinden tercihler-belirli tavır ve söylem tercihleri- linguistik ve semiyotik biçim tercihleri (belirli kelimeler, gramatik yapılar, görsel biçimler vs.). Diğer taraftan bunlar seçili öğeleri belirli şekillerde bir araya toplar ya da birbirine zincirler. Buna alternatif olarak metinlerin seçili kelimelere, imajlara, tavırlara ve söylemlere belli bir doku verdiğini de söyleyebiliriz - bunları bir arada belli şekillerde, belli maddi biçimlerde dokurlar. Bunu yaparken de (söyleme göre semiyotik farkın çok daha kalıcı sosyal yapılanmalarının aksine)  semiyotik farkın yöresel sosyal yapılanmalarını üretirler -tavırları ve söylemleri (ve bunları gerçekleştiren lingüistik ve semiyotik özellikleri) yeni ve yaratıcı olma potansiyeline sahip belirli şekillerde bir araya getirir.
Metinlerin bu dokuma işinin birçok yönü vardır. Metinler eş zamanlı olarak dünyaya dair temsilleri (bilinç halleri), sosyal ilişkileri, sosyal kimlikleri ve kültürel değerleri etkiler. Semiyosis ile sosyal uygulamaların diğer öğeleri arasındaki diyalektik metinlerde somut bir biçimde ve yöresel olarak sonuna kadar oynanır. Buna uygun olarak metin analizi, temsil etmekle, ilişkilendirmekle, tanımlamakla ve değer biçmekle ilgili metinsel bir analizdir. 

Karşılıklı söylemsel analiz 
Karşılıklı söylemsel analiz, hem paradigmatik şekilde tavır ve söylemlerin metin içine çekilişlerini tanımlamakta hem de sözdizimsel şekilde bu ikisinin metin içinde bir arada nasıl çalıştıklarını analiz ederken işe yaramaktadır. Ölçü meselesi olmakla birlikte burada işletilen varsayım metinlerin hem farklı tavırları hem de farklı söylemleri kardığıdır (Bakhtin,1986). Bazı metinler diğerlerine oranla daha “melezdir” ve daha fazla ya da daha az melez olma eğilimi sosyal ve tarihsel şartlara bağlıdır (sözgelimi uygulama ağlarının ne derece istikrarlı olduğuna, uygulamalar arası sınırların ne derece kuvvetli olduğuna, vs. bağlıdır). Belli bir tavır ya da söylem bir metinde diğerleriyle spesifik şekillerde eklemlenmekle “yöresel” dönüşümlere açık olur. Yani, “tavır” ve “söylem kategorileri değişik soyutlama düzeylerinde kullanılır. Dolayısıyla, bir tarafta tavırlar ve söylemler sosyal düzenin (sosyal uygulamalar)bir parçası olarak (semiyotik) bir derecede kalıcılık ve süreklilik gerektirirken diğer tarafta bunlar metinde yöresel dönüşümlere girerler. Bu sebeple yöresel ayırt ediciliğine göre bir metnin “tavrı” hakkında konuşabildiğimiz kadar bu metnin görece iki ya da üç istikrarlı “tavrın” belli bir tarzda eklemlenmesinden kurulduğunu fark ederek de metin hakkında konuşabiliriz (sözgelimi tarzı siyasi mülakat, gündelik konuşma ve de komedi rutini öğelerini karıştıran bir televizyon showu türü -bkz.Fairclough,1995). 

Metinlerin lingüistik analizi
Dil analizi karmaşık ve çok yönlü bir süreçtir. Lingüistik dil alanında ve her ne kadar diğer alanlara kadar uzansa da dil analizinde özelleşmiş bir alandır. Dolayısıyla buradaki dil analizi çok yüksek oranda seçici ve de şematik olmak durumundadır. Metinlerin lingüistik analizi çeşitli düzeylerde bir metin dili üzerinde çalışmayı gerektirir. En geniş anlamıyla neleri kapsadığının ana hatları şöyledir:
  • Tüm metin dilinin düzeni- metnin yapısı hikayeleştirici, argümantatif vs.; bir diyaloğun yapılandırılma tarzı
  • Cümlecik birleşimleri -Cümleciklerin karmaşık ya da birleşik halde bağlantılanması (sözgelimi bir diğerine bağlı olması ya da olmaması); cümleleri birbirine bağlamanın başka yolları.
  • Cümlecikler sözgelimi basit cümleler- geçişlilik gibi (geçişli fiiller), eylemle ilişkili fiiller (düşünce, konuşma, olmak, sahip olmak), sesler (faal, edilgen), haller (beyan edici, sorgulayıcı, emredici), üsluplar (modality-gerçeğe ya da gerekliliğe bağlanma derecesi) gibi kategorileri kapsayan cümlecik grameri ve de semantiği.
  • Kelimeler- Kelime seçimleri, kelimeler arasında (sözgelimi benzerler) ima edici ve ifade edici anlamlar; kalıplar (sözgelimi birlikte ortaya çıkan kalıplar); kelimelerin metaforik kullanımları arasındaki anlam ilişkileri.



I. FAALİYET 
Bir örnek olarak aşağıda bir yaprak sigara paketinin arkasındaki kısa metne bir bakalım.

 Alıntı 1

       Hamlet
HAFİF PUROLAR

En iyi sınıf puro tütünü
dünyanın her yerinden
Hamlet için seçildi. Seçilmiş yapraklar,
elle toplanır, kurutulur,
mayalanır ve özenle yumuşatılır.
Sonra karıştırıcılarımızın sanatı
bu biricik hafif, klas,
yumuşak içimli puroyu yaratır

                             BENSON  &  HEDGES  LTD.
Metni aşağıda yorumlayacağım. Ama benim yorumlarıma bakmadan önce metin üzerinde biraz kendiniz çalışın. Dönüp tüm metin organizasyonuna (hikayeleştirmeye), cümleciklerin birbiri ile nasıl bağlantılandırıldığına, kelimelerin (sözlük) ve cümleciklerin gramatik ve semantik özelliklerine bakınız.

a) Bu ürün için ne türden bir imaj inşa edilmiştir?
b) Sigarları üretme süreci nasıl takdim edilmiştir?

Cevaplarınızı mümkün olduğunca metinde fark ettiğiniz ayrıntılarla ilişkilendiriniz.


Tartışma

Tüm metnin organizasyonu
Tüm metin organizasyonu bir hikâyedir. Sanki kısaca puro üretiminin hikâyesi anlatılmaktadır. Bu hikâyenin büyük bir kısmı ikinci cümlenin içine sıkıştırılmıştır –“toplandı”, “kurutulur”, “mayalanır” ve “yumuşatılır”, dilsel olarak açık edilmemekle birlikte (sözgelimi ‘ile’ ve ‘sonra’ gibi) birbiri ardı gelen süreçlere dayanmaktadır. Zamansal sıranın yegane açık işareti üçüncü cümlenin başlangıcındaki “Sonra” dır.

Cümlecik birleşimi
Cümlecik birleşimlerinde ikinci cümle “Seçilmiş yapraklar, elle toplanır, kurutulur, mayalanır ve özenle yumuşatılır” bileşik cümlesinin, bazı sözcükleri çıkartılmış hali olarak görülse de tüm cümleler basittir. İlk iki cümle sözcük dağarcıklarıyla birbirlerine bağlanmaktadır- “yaprakların”, “puronun” yaprakları olduğunu anlamaktayız, “seçilmiş” ve (üretim sürecindeki etap olarak) “harmanlanır”, “kurutulur” vs., anlamsal olarak “seçildi” ile bağlantılıdır. Bunlarla ve üçüncü cümle arasında, geçici bitişiklik kadar - “sonra”- kelime dağarcığı bağlantıları da vardır.

Gramatik ve anlamsal özellikler
Cümleciklerin gramatik ve anlamsal özelliklerine geçtiğimizde tüm cümlecikler (basit cümleler) beyan edicidir (sözgelimi soru sormak yerine beyan ediyor). Üslup olarak (modalite) hepsi kategorik iddialarda bulunan fiilleri şimdiki zamanda kullanan ifadelerdir-‘genellikle’ gibi kelimeler vasıtasıyla doğru iddialarına geçiş yapılmamıştır. Okuyucu ile yazar arasındaki bilgi ilişkisi kesindir- bu süreci bilenler bilmeyenlere anlatmaktadır. Geçişlilik açısından tüm cümlecikler geçişlidir sözgelimi nesnelerle fiiller vardır. Ama ilk ikisi edilgendir-sözgelimi “tütün işçileri seçti(topladı, kuruttu, vs.) yerine “seçildi” (toplanır, kurutulur, vs.) var. Failler, bu işi yapan işçiler metinde yoktur. Bu benim için çarpıcı bir yokluktur: açıkça bu işçilerden bahsetmek okuyucuya, metindeki ürünün zarafet vurgusuna pek uymayan ‘Üçüncü Dünya’ emeğinin istismar edilişini hatırlatabilir.  Bir cümlecikteki ilk pozisyon (‘tematik’) bilgilendirici nitelikte göze batan bir cümlecik oluyor, bu edilgen fiillerin bir etkisi bu ürünün niteliğini ön plana çıkartan “En iyi sınıf puro tütünü” ve “ seçilmiş” cümleciklerine bu göze batıcılığı vermesidir. Üçüncü cümle “karıştırıcılarımızın sanatı” nı benzer şekilde ön plana çıkartmaktadır. Cümlecikler, üçüncüsündeki “bizim” hariç üçüncü şahıstır- metin yöneticileri, muhatapları yapmasa da, bunu açıkça yapmışlardır (birçok reklam metnin aksine bu metinde “sen” yoktur).

Kelimeler
Doğrudan muhatabın olmaması, mesafe çağrıştıran kelime dağarcığı özellikleriyle bağlantılıdır- doğrudan tüketiciye hitaptaki kısıtlama bu puroların oldukça seçkin ürünler olduğu inşasına uymaktadır. “En iyi” kelimesi “sınıf” kelimesiyle, “biricik” kelimesi “sanatı” kelimesi ile birlikte bu çağrışıma sahiptir keza “özenle yumuşatılır” ve “seçildi” (ki bu da ihtimama işaret eder) bu çağrışımı yapar. Ayrıcalıklı olma da tütünlerin “puro tütünleri” şeklinde sınıflandırılmasıyla ima edilmektedir-birçok insan (ben de dâhil) belki de puronun özel bir tür tütünden yapıldığının farkında olmayabilirdik. Değerini çağrıştıran başka ürün açıklayıcıları da vardır: “hafif”, “klas” ve “yumuşak” bunların hepsinin arzu edilen nitelikler olduğu farz edilir. Bu kelime dağarcığı aynı zamanda bir şekilde teknik bir dağarcıktır-tütünlerin puro tütünü olarak sınıflandırılması muhtemelen alım satımda yapılmaktadır ve “mayalandırılır” ve “yumuşatılır” kelimeleri uzmanlık terimleridir (“karıştırıcılar” da öyledir ama muhtemelen çoğu okuyucuya daha tanıdık gelecektir).

Metnin dokunması
Yukarıda ayırt edilen “metinsel iş” tiplerini (temsil etme, ilişkilendirme, tanımlama ve değer biçme) kısaca açıklamama izin verin. Değer biçme üzerine oldukça yoğun açıklamalarda zaten bulunmuştum: Metin, ürünün belirli niteliklerini oldukça değerli olarak inşa etmekte bu suretle de paylaşılan değerler olduğunu varsaymaktadır - “biz” ürünlerimizin (ya da en azından purolarımızın) ‘en iyi’ ya da yüksek kalite olmasından hoşlanırız; ‘biz’ aynı zamanda hafifliği, klas oluşu ve yumuşaklığı, puronun arzu edilen nitelikleri olarak görmekteyiz.
Temsil etmeye dönersek metin, yukarıda da öne sürdüğüm üzere puroların üretim sürecinin daha çok sterilize edilmiş bir temsilini, atfedilen çeşitli işleri yapan işçileri ve de iş şartlarını dışarda tutan bir temsilini vermektedir. Burada tanımlanan yegâne işçi “karıştırıcılar”dır, şirketin bir parçası (“karıştırıcılarımız”) ve sanatçı olarak inşa edilmektedirler. Ürünün saygınlığının inşasına odaklanmak tütün endüstrisinde çalışmanın kır havalı huzurlu temsilini vermektedir.
İlişkilendirme açısından sosyal ilişkileri hâlihazırda bilgi ilişkileri olarak adlandırmıştım-bilmeyenlere anlatanlar. Ama bilenler bilmeyenlere aynı zamanda bir şeyler satmaya da çalışmaktadır. Çoğu ürün reklamının aksine bu satış açık değildir (okuyuculara ‘Hamlet puroları al’ diye baskı yapılmıyor, gerçekten de onlara doğrudan hitap bile edilmiyor). Bu kısıtlama ayırım iddiasının bir başka kısmıdır.
Tanımlamaya göre bu üreticiler kendilerini oldukça üst sınıf bir şirket olarak inşa etmektedir. Bu sonuç, ürünün diğerlerinden üstün olduğu inşasından çıkmaktadır (“karıştırıcılarımızın sanatı”, ‘bizim karıştırıcılarımız sanatkar’ı varsayar, ki bu tabii “bizi” üst sınıf olarak inşa eder). Ama paket dizaynının görsel anlamları da katkıda bulunmaktadır. The Benson & Hedges şirketi her zaman altın harfler kullanır ve burada basılan şirketin adı ve adresindeki matbaacılık ‘üst düzey pazar’ şirketini çağrıştırmaktadır. Okuyucular metinde açıkça tanımlanmamıştır ya da inşa edilmemiştir ama gizil olarak yukarıda belirttiğim değerleri paylaşan ve tüketici olarak ayırd edilen kimseler olarak inşa edilmişlerdir (‘bahsetmeye değer’ kuralı çerçevesinde - bu reklamcı muhtemelen tüketicilerin bu gibi şeylere dikkat edeceği varsayımıyla puroların sadece kalite özelliklerinden ‘bahsetmeye değer bulmuştur). Aynı zamanda tabii ki puro içicileri olarak inşa edilmişlerdir.
Temsil etme, ilişkilendirme, tanımlama ve değer biçme işi, metin akışında, metinsel (ya da dokusal) olarak üretilen mekânda (başından sonuna, yukarıdan aşağıya kadar)yapılır. Dolayısıyla, sözgelimi ayırım kısmen metindeki bilginin önemini yapılandırarak, “En iyi sınıf puro tütünü” – “Seçilmiş yapraklar” – “karıştırıcılarımızın sanatı” serilerini ortaya çıkaran bir cümleden sıradaki temayı örnek alarak ortaya çıkarılmaktadır. 
Bu örneğin, bir metin analizinin şematik olarak nasıl tam bir eleştirel söylem analizine sürüklenebileceğini görmemizi sağlayan paradoksal bir özelliği var (ayrıntılarına girmeyeceğim). Hamlet puroları sanırım Britanya’da pratikte her tütün dükkânında görünür. Pazarda lider markadırlar. Bu anlamda üst sınıf olmalarıyla ilgili bir şeyi yoktur. Ama neden üst sınıf olarak inşa edilmektedir – neden (karşılıklı söylemsel konuşacak olursak) dolaylı reklam tarzı, neden bu kalite ve ‘sanatçı’ söylemleri kullanılmaktadır? Belki de ürünün kendisinden dolayıdır (puro içmek bir şekilde seçkin bir şey olarak görülür). Yine de bu yeterli bir cevap değildir. De Beaugrande (1997 s:5ff) benzer bir ayırım inşasına şişelenmiş pancar reklamında dikkat çekmiştir. Aslında birçok reklam, ürünü ve şirketleri bu şekilde inşa etmektedir. Buradaki sosyal uygulama, ekonomik alışverişin -satmak ve satın almak- uygulamasıdır ve üretimi, değiş tokuşu ve tüketimi kuran bir uygulamalar ağı içine konumlanmış bir uygulamadır, bazen ‘tüketici kapitalizmi’ de denilen belli bir kapitalizm biçimidir. Ayrıntılarına girmeden, tüketici kapitalizminin özelliği reklamcıların sürekli beslediği ayırım yaratmakla meşgul olmaktır.

3. Sosyal Güvenlik Reformu hakkında Tavsiye raporu (The Green Paper)

Şimdi yukarıda kurulan analitik çerçeveye göre daha uzun bir örnekle çalışalım. Bu örnek Mart 1998’de Britanya inin (Yeni İşçi) yayınladığı Sosyal Güvenlik Reformu hakkındaki Tavsiye Raporundan bir alıntıdır. Bu Tavsiye Raporu (The Green Paper) in önerilerini yürürlüğe sokmadan önce kamunun görüşünü bildirip ve tartışması için düzenlediği reform sürecindeki bir aşamadır. Aşağıdaki alıntı Raporun üçüncü bölümünden alınmıştır (‘çalışmanın önemi’) ve 40 paragraftan 19’unu kapsamaktadır.

2. Alıntı

Üçüncü Bölüm
Çalışmanın Önemi


1.Kural
Bu yeni sosyal güvenlik koşulu, çalışma yaşındaki insanlara yapabildikleri işlerde çalışmasına yardım etmeli ve onları cesaretlendirmelidir.

  1. Devletin amacı sosyal güvenlik koşullarını çalışma etrafında yeniden inşa etmektir. İşgücünün beceri ve enerjisi Birleşik Krallığın en büyük ekonomik varlığıdır. Ve bireyler ve aileler her ikisi için de fakirliği ve bağımlılığı gidermenin en güvenilir yolu, tabii ki emekli olanlar, çok hasta ya da engelli olanlar ya da bakım gerektirenler, kendilerine gerçek bir şekilde destek çıkamayanlar hariç, ücretli iştir. 

  1. Çoğu insan için ücretli işin yokluğu düşük gelirli hayatın garantisidir. Gelir dağılımının dibinde en yüksek payı çocukların oluşturuyor olmasının sebeplerinden biri işsiz ebeveyn sayısının özellikle de yalnız ebeveyn sayısının artmasıdır Ücretli iş aynı zamanda insanlara emeklilikleri için birikim yapmalarına izin verir.

  1. Çok uzun zaman devlet insanları hayatın getirilerinin dışında tuttu. Çok fazla sayıda insan ve aile işin kazancından uzaklaştığında çok az kazandı ya da cezalandırıldı. 

  1. Birinci Bölüm çalışmanın son 50 senede nasıl değiştiğini tarif etmektedir. Becerideki mükâfat, maaşlardaki gediği genişleterek arttı. Bazı insanlar ücretli işin mükâfatını adil bir şekilde toplarken diğerleri ya sosyal güvenlik yardımına yapıştı kaldı ya da yardıma bağımlılıkla kısa dönemli düşük vasıflı işler arasında gidip geldi. Yanı sıra denge, elle yapılan tam zamanlı işlerden yarı zamanlı merkezlere ve hizmet sektörüne kaydı. Çalışan iki yetişkini ile ev halkından birinin iş kaybı diğerinin de çalışmaktan vazgeçmesinin daha iyi olacağı anlamına gelebilir.

  1. Devlet:

  • insanların, bireysel toplumsal ihtiyaçlar düzeninden hareketle Yeni Anlaşmaları ve İstihdam Bölgelerini etraflıca düşünmelerine yardımcı olarak;
  • işteki insanlara yardım edecek daha esnek kişiselleşmiş hizmetler geliştirerek;
  • çalışabilecek ve çalışmak isteyenler için çalışma engellerini daha aşağıya çekerek;
  • vergi ve kazanç sistemini Çalışan Aileler Vergi Kredisi de dahil iyileştirerek, Ulusal Sigorta’yı ve gelir vergisini düzelterek ve ulusal asgari ücreti getirerek işin ödemesini sağlayarak; ve
  • sorumluluklarla hakların adil bir şekilde eşleşmesini sağlayarak

 çalışmayı desteklemeyi amaçlamaktadır.

TAKİP EDİLECEK YÖN
Çalışma ile ilgili sosyal güvenlik-Yeni Anlaşmalar

  1. Hükümetin bakanlığı devraldığından beri en büyük yatırımı çalışmayla ilgili geniş ölçekli bir sosyal güvenlik programı olmuştur. Arzumuz kazanç sahipleri, işverenler ve memurlar arasındaki kültürün – bütün tarafların hak ve sorumluluklarıyla birlikte değişmesinden başka bir şey değildir. Sosyal güvenlik ödemesinden çıkıp işe girenlere sadece bir kar ödemesi değil, olumlu destek de sağlanacaktır.

  1. Kapsamlı sosyal güvenlik ödemesinden çıkıp işe geçiş programımız eski, edilgen kazanç sisteminin kalıplarını kırmayı hedeflemektedir. Programımız Yeni Anlaşmaların beş açısına  
  • genç işsizlere
  • uzun dönemdir işsiz olanlara
  • tekli ebeveynlere
  • özürlüleri ya da uzun dönemdir hasta olanlara ve
  • işsizlerin eşlerine

yoğunlaşmaktadır.

  1. Ulusal programın yanı sıra bu yeni İstihdam Bölgeleriyle, uzun dönem yüksek işsizlik olan alanlara yönelik yardımlar ayarlıyoruz.

Genç İşsizler

  1. Gençler için iş piyasasına giriş yetişkinliğe geçişin önemli bir yoludur. Sosyal dışlanmaya sebep olan faktörlerden biri genç işsizlerin kabul edilemez düzeyde yüksek oluşudur. Bu Gençler için Yeni Anlaşma radikal bir adımdır çünkü nitelik, tercih ve hepsinin üzerinde bireyin ihtiyaçlarını karşılama üzerinde durmaktadır.  Genç insanların işte karşısına çıkan evsizlik ve de madde bağımlılığı dâhil tüm engellere hitap edecektir. Yaşı 18’den 24’e kadar olan genç işsiz insanlara yardım etmeyi, iş bulmayı ve işte kalmalarını amaç edinmiştir. Bakan da bütçede genç işsiz insanların çocuksuz eşlerinin bu Yeni Anlaşmaya dâhil edileceğini ve iş için aynı fırsatlara ulaşma imkânı verileceğini bildirmiştir.


Gençler için Yeni Anlaşmada

  • 12 yol gösterici alana öncülük edilecek
  • Ulusal çapta 1998 Nisanında başlayacak
  • 2.6 milyarlık bir yatırım olacak
  • Yaşı 18’den 24’e kadar olan katılımcılara dört fırsat önerecek
-Haftada 60 pounda kadar iş devlet desteği alacak bir işverenle çalışmak
-tam zamanlı bir tahsil ya da eğitim
-bir gönüllü sektör organizasyonuyla çalışmak ya da
-Çevre Görevgücünde çalışmak
  • Kazanca bağımlı olmak dışında en iyi yol olarak kendi işine sahip olmayı görenlere destek verilecektir.
  • Yeni Anlaşmadaki çalışanlarına onaylı yeterlilik için eğitim veren işverenlere, özel bir 750 poundluk bir ödenek dahil edilecektir.
  • Yardım tekliflerini kabul etmek istemeyenler için kazançlı çıkacakları bir ‘beşinci seçenek’ olmayacaktır.

  1. Bir işe bağlanmaksızın altı aydır İş Arayan Kişi Ödeneği (Jobseeker’s Allowance JSA) alan her genç Yeni Anlaşmanın Geçiş Yoluna –işe hazır oluşu teşvikte ve kişiye özel yardım paketi sağlamada bir alıştırmaya girecek. Dezavantajlı belirli kimseler daha önce girebilirler. Yeterli becerisi ve uygun iş tecrübesi olanların sübvanse edilmemiş bir işi– ‘hazır iş’- hemen sağlama almasına odaklanılacak. İş piyasasına düşük donanımla girecek olan bu genç insanlar için Geçiş Yolu kariyer tavsiyesi ve rehberlik verecek, eğitim ihtiyaçlarının değerlendirilmesini, işverenle çalışma alıştırmalarını ve başka seçeneklere bakmalarını sağlayacaktır. Bu Geçit dönemi dört aya kadar sürebilir.

Uzun zamandır işsiz olanlar

  1. Becerisi olmayıp işsiz kalanlar için uzun bir süre işsiz kalma riski yüksektir. Bu sebeple işsizlikten korunma işsizliğin tedavisinden daha iyidir. Devletin Beşinci Bölümde anlatılan ömür boyu öğrenmeyle ilgili planları yetişkin popülasyonunda insanların becerilerini ve istihdam edilebilirliğini artırmak dolayısıyla da daha kolay iş bulup işte kalmalarını sağlamak üzere düzenlenmiştir.

  1. Hâlihazırda çalışma engellerini aşmaları için ilave yardıma ihtiyaçları olabilecek uzun dönemdir işsiz oldukça büyük bir grup insan vardır. İşverenler uzun dönemdir iş piyasasının dışında kalmış insanların işe hazır oluşlarından genelde pek emin olamazlar. Zamanla beceriler, güven ve sağlık kötüleşebilir. Uzun zamandır İşsiz Olanlar için Yeni Anlaşma, uzun süreli işsizliğin temsil ettiği yetenek ve kaynak israfına ilk müdahaleyi temsil etmektedir.

Uzun zamandır işsiz olanlar için Yeni Anlaşma

  • 1998 Haziranında başlaması sebebi ile
  • Başlangıç yatırımı 350 milyon pound.
  • 25 yaşının üzerinde olup iki yıldan daha fazla süredir işsiz olanlar için
  • Varolan işin devlet desteği, altı ay için işverenler için haftada 75 pound.
  • Tam zamanlı tahsile ya da eğitime girişi artırmak için kazanç kurallarının değişimi

 İlave denemelerin 1998 Kasımında başlayacak olması sebebiyle
  • 70.000 kişi için yoğun teşebbüs denemeleri, eğitim ve iş tecrübesini kapsayabilecek bir bireyselleştirilmiş tavsiye, danışmanlık ve yardım sağlamak 100 milyon pounda mal olabilir.
  • 50 yaş üzerindekilerin ihtiyaçlarına özel yardım 


Tekli Ebeveynler

  1. Tek başına çocuk büyütmenin ve işi elinde tutmanın çifte zorluğu oldukça önemlidir. Tekli ebeveynlerin çok büyük bir çoğunluğu çalışmak, yeterli bir ücret kazanmak ve fakirliklerinden çıkartacak bir dayanakları olsun istemektedirler. Ama eski sosyal güvenlik sistemi çok az yardım ediyordu,  iş bulup işi sağlamlaştırmayı, eğitimi ve çocuk bakımını fiilen desteklemek yerine sadece para dağıtıyordu. Tekli Ebeveynler için Yeni Anlaşma daha faal bir hizmet sağlayacaktır.

Tekli Ebeveynler için Yeni Anlaşma

  • 1997 Temmuzundan beri sekiz bölgede pilot uygulama yapmakta, 40.000 tek ebeveynli hane halkına yardım önermektedir.
  • Ülke çapında ulaşılabilir tüm tekli ebeveynler 1998 Ekiminden itibaren Gelir Desteklemede.
  • Bu hizmet en küçük çocuğu okulda olan tekli ebeveynleri hedeflemektedir ama aynı zamanda okul öncesi çocukları olanlar için de geçerlidir.


  1. Tekli Ebeveynler için Yeni Anlaşmanın ilk safhasının, 1999 sonbaharında hazır olacak bağımsız tam bir değerlendirmesi olacaktır. İlk işaretler cesaret vericidir. Tekli ebeveyn kuruluşları, işverenler ve tekli ebeveynlerin kendisi, hepsi bu Yeni Anlaşmayı memnuniyetle karşıladı ve bu hizmeti götürmekle sorumlu kadro özellikle bu işe hevesliydi. Kadro, pratik yardım ve tavsiye verme işine dâhil olma fırsatını memnuniyetle karşıladı. Bu Yeni Anlaşmanın ilk safhası oldukça ilgi uyandırmıştır: ülkenin başka kesimlerindeki tekli ebeveynler katılıp katılamayacaklarını sormaktadır.

Engelli ya da uzun süredir hasta olanlar

  1. Engelli ya da uzun süredir hasta olanlar iş bulmada ya da işi devam ettirmede sık sık zorluklarla karşı karşıya kalan bir diğer gruptur. Tabii ki engeli ya da uzun dönemli hastalığı olan insanların birçoğu bir iş üstlenecek durumda değildir. Kendi refahları için bizim sözümüz sözdür. Ama çalışabilecek ve bunun için de biraz daha yardım alması gereken başkaları var. Engelli insanlar için Yeni Anlaşma bu amaçla sunulmuştur. Altıncı Bölümde ayrıntılı şekilde anlatılmaktadır. 

İşsiz eşleri

  1. İşsiz bir kimsenin eşi çalışmak için ilave caydırıcılarla karşı karşıya kalabilir: bazı insanlar eşleri işsiz kalınca, daha kötüleşmesinden kaçınmak için, işlerini bırakmaya zorlanmış hissedebilir. Bu da hane halkı arasındaki çalışan-zengin çalışan-fakir ayırımını derinleştiren sebeplerden biridir. İşsiz kişilerin eşlerine Devletçe aynı yardım önerisi yapılmamaktadır. Talip olandan (genellikle erkektir) fiilen iş araması istenirken eşinin (genellikle kadındır) bağı olduğu farz edildiğinden yardım önerilmez.

  1. Bu sebeple İşsiz Eşler için Yeni Anlaşmayı başlattık. Bütçede ilan edildiği üzere Birleşik Krallığın her bölgesinde pilot projeler yoluyla eşlere iş bulmalarında uzman, kişisel yardım sağlamak için Ek Vergi makbuzlarının 60 milyon poundunu bir kenara ayırdık. Binlerce insana-büyük bir çoğunluğu kadına- Yeni Anlaşma programının bu açılımıyla yardım edilecek. İlaveten Genç İnsanlar için Yeni Anlaşmayı genç işsizlerin eşlerini de dâhil edecek şekilde genişletiyoruz (yukarıda).

İstihdam Bölgeleri
  1. Yeni Anlaşmanın yanı sıra özellikle ihtiyacın şiddetli olduğu bölgelerde yoğun ve yenilikçi yardımlar hedefliyoruz. Manifestomuzun da açık kıldığı üzere, şu sıralarda eğitim ve diğer programlar yararına ayrı ayrı harcanan parayı ülkenin İstihdam Bölgeleri olarak düzenlenen belirli bölgelerinde daha esnek ve daha yenilikçi şekilde kullanmak üzere bir araya getirmenin yollarını bulmaya söz verdik. Yerel iştirakçiler işsiz insanların istihdamlarını geliştirecek, işe geri döndürecek ve de işte kalmalarını sağlayacak fırsatları sağlayacak planları yapacaklar.

  1. Var olan mevzuatta bu yaklaşımı hâlihazırda beş prototip İş Bölgesinde Glasgow’da, Güney Teesside’da, Liverpool’da, Kuzey Batı Galler’de ve Plymouth’da sınıyoruz. 2000 yılına kadar bu prototipleri işletecek 58 milyon pound sağlandı. 2000’den prototip tecrübesinden en iyi nasıl tam teşekküllü İstihdam Bölgeleri inşa edileceği üzerine düşünüyoruz.


3.1 Alıntının analizi

Tavsiye raporu (The Green Paper) ve sosyal güvenlik reform sürecinin yer aldığı sosyal uygulamalar ağı gündelik hayattaki ve ekonomik (iş) alandaki uygulamalarla bağlantılı olmasına karşın doğrudan doğruya hükümet (sosyal güvenlik sistemin kendisi de dâhil) ve siyasetiyle bağlantılıdır. Hükümetin uygulamaları ve siyasi uygulamalar oldukça radikal şekilde değişmektedir, Yeni İşçi Partisinin kendisi kendi ‘modernizasyonları’ dedikleri şeye büyük ölçüde katkıda bulunmaktadır. Sorun olan şey sosyal ürünlerin dağılımı üzerinde farklı çıkar gruplarının çekişmesi olduğu kadar, hükümet, devletin sosyal hayatı yönetmesi ve politika arasındaki ilişkidir. Eğer bunları ‘iletişim’ biçimlerine göre düşünecek olursak politika ‘iki yollu’ karşılıklı iletişimi talep ederken hükümet ‘tek yollu’ iletişimi sözgelimi algı ve eylemi kontrol ve idare etme eğilimindedir.
Ama bu resim daha da karmaşıktır: devletin şimdiki ‘modernleşmesinin’ bir cephesi devlet, iş dünyası, gönüllü sektörü vb. arasında ‘ortaklığa’ ve ‘yetki devrine’ doğru bir adımdır. Ama merkezi kontrolü gevşetmekle Yeni İşçi Partisinin merkezi kontrolü sıkılaştırma eğilimi gösteren ve de buna işaret eden sözgelimi ‘medya dolapları’ denilenle algının merkezi idaresi arasında bir gerilim vardır. ‘Ortaklık’ ile ‘yetki devri’ söylemlerinin ne gücün gerçekten dağıtılmasına ne derece yol açacağı ne de bu gibi bir ‘ortaklığın’ sosyal hayatın idaresine ve de ‘yönetimine’ belli çıkarlar (özellikle iş çıkarlarını) katmaktan ziyade karşılıklı gerçek bir iletişim için politik alan açacağı henüz belli değildir. Uygulamalar ağının bu kayışının semiyotik ögesi uygulamalar analiz edildiğinde önemlidir: sosyal güvenlik reformu gibi süreçlerde hangi alanın siyasi görüşler için olduğunun tespiti, büyük ölçüde ne türden iletişim etkileşimlerinin ortaya çıktığının tespiti. Dolayısıyla bu örnekte şu büyük sorunun bu önemli istişari belge ne kadar ‘karşılıklı konuşmacıdır’(dialogical) sözgelimi ne kadar alan karşılıklı konuşmalara açılacaktır sorusunun oldukça özelleşmiş bir kısmına odaklanmayı öneriyorum.


II. FAALİYET 
Analitik çerçevenin ilk kısmına kendi analizimle başlayacağım- semiyotik yönü ile ilgili sosyal bir problem tanımlayacağım-dolayısıyla aynı meselelere odaklanacağız. Siz sonra alıntı üzerinde, benim analizin geri kalanını okumadan önce, analitik çerçevenin diğer kısımlarına göre çalışınız.

3.2 Tavsiye Raporu (Green Paper) analizi, 1. Safha: Semiyotik yönünden sosyal bir problem

Analizin bu kısmında metnin sosyal bağlamını anlamak için metnin dışına çıkıp akademik ve de akademik olmayan kaynaklar kullanmamız gerekiyor. Tavsiye Raporuyla birlikte ortaya çıkan ihtiyaç temelli bir problem ‘kamusal alanın’ problemidir (Arendt, 1958;Fairclough,1999;Habermas,1989). Yeni Liberal küreselleşmenin yaygın şekilde işaret edilen olumsuz etkileri demokratik siyaseti sıkıştırma eğiliminde olmasıdır. Hayatın büyük kısmı üzerindeki özellikle de ekonomi üzerindeki kontrol giderek artan bir şekilde devletlerin erişebildiklerinin ötesine geçmektedir çünkü hem sağ hem de sol partiler yeni liberal düzenin kaçınılmaz kabulü etrafındaki politik ve politik ideolojileri birbirine yaklaştırmak ve içinde başarının yollarına bakma eğilimindedirler. Demokrasiyi sıkıştırma ‘kamusal alanda’ bir krizdir-  bu alan, vatandaşların, devletin ve de pazarın sınırlamalarının dışında, sosyal ve politik endişeleri üzerinde düşünmek için bir araya gelebildikleri alandır. Buna semiyotiğe göre bakılabilir: çağdaş sosyal yaşamda ne yeterli alan vardır ne de güçlü bir kamusal alanı destekleyecek üzerinde düşünülmüş yeterli diyalog biçimleri vardır. Sosyal Güvenlik Reformu üzerine Tavsiye Raporu gibi belgeler bu problemin bir parçası olarak görülebilir. Sözde kamusal tartışmayı cesaretlendirmek için düzenlenmiş istişari bir belge de olsa Hükümetin sosyal güvenlik reforma dair önerilerini ‘sattırmak’ üzere düzenlenmiş özendirici bir belgedir.
Bu Tavsiye Raporu aynı zamanda ortaya çeşitli temsiliyet problemleri çıkarmaktadır. Bir tanesi ‘çalışmanın’ temsil edilişidir. Hükümetin beyan ettiği strateji, insanları sosyal güvenlik yardımından çıkartıp işe sokarak fakirlik ve sosyal dışlanmayla mücadele etmektir. Bu belgeye hükmeden ‘iş’ söylemi geleneksel bir söylemdir- ‘çalışma’ ücretli iştir. Teknolojik yenilikler sebebiyle üretim kapasitesindeki devasa artışların anlamı artık geçmişin kitlesel emek gücüne daha fazla ihtiyaç olmadığı ve herkese için yeteri kadar tam zamanlı, güvenceli, ücretli iş olmadığıdır. Devlet eğer ücretli işteki insan sayısını artırmayı başarırsa bunun anlamı kesinlikle çoğunun güvencesiz ve az ödenen işler olacağıdır. ‘İşe göre sosyal güvenlik’ üzerine bir strateji de, işin ne olduğu yani faydalı bir sosyal faaliyet olarak karşılığı olan ve kabul gören, belki gönüllü işlerin birçok biçimini kapsayan ya da kendisine bağımlı akraba ya da arkadaşlarına bakanları daha cömert şekilde kabul eden iş üzerine radikal bir şekilde etraflıca düşünmeye davet etmek olacaktır. Henüz bu belgede ya da sosyal güvenlik reform sürecinde böyle bir etraflıca düşünme yoktur.
Aşağıda, ihtiyaç temelli problem üzerine kamusal alanın problemi ve bunun semiyotik yönü olan belgenin özendirici doğası ve gerçek diyalogların eksikliği üzerine yoğunlaşalım.

III. Faaliyet
Analitik işlemin diğer safhalarını çalışın. Aşağıdaki notlar sadece rehberlik etmesi için verilmiştir-başka yönlere gitmek isteyebilirsiniz. İhtiyaç temelli probleme odaklanmanın tarz ve ilişkilendirme üzerine yoğunlaşmayı icap ettirdiğine dikkat ediniz.

2.Safha: Ele alınana engel olanları tanımlamak
a) Uygulamalar ağı. Parti politikası, devlet ve medya arasındaki ilişkiyi düşünün. 2.faaliyeti takip eden yorumlarım zaten bu ilişkinin bazı yönlerine işaret etti.
b) Bu ağda diğer ögelerin semiyosis ile ilişkisi. Devlette, sosyal güvenlik sistemi gibi sosyal sistemleri değiştirmekle bu gibi değişiklikler için insanların algı ve inançlarını değiştirerek rızalarını kazanmak arasındaki ilişkiyi düşünün.
c) Söylem (semiyosisin kendisi)
i) söylemin düzeni – resmi belgeler, basın bültenleri, medyadaki raporlar, fokus gruplar ve siyasi konuşmalar arasındaki ilişkileri düşünün. Bu farklı türden söylemlerin gerçek vakalarda birbirine nasıl bağlanma eğiliminde olduklarını gösterecek bir tür akış şeması yapmaya çalışın.
ii) Metin – metinde farklı tarzların varlığı aranır – siyasi manifesto, kamu bilgilendirme broşürü, siyaset tarzıyla ilgili demeç. Ne kadar bir araya gelebilirler ki? 1.paragraf ile 5. paragrafı karşılaştırın sözgelimi – sizce tarzları ne kadar farklıdır? 6.paragrafa daha yakından bakın: bu ne ölçüde siyaset tarzıyla ilgili bir demeç tarzıdır ne ölçüde siyasi manifesto tarzıdır?
iii) Tüm metin dilinin organizasyonu açısından bu dildeki bir araya gelişler nasıl yapılmış; cümleciklerin ve cümlelerin birbirine bağlanma yolları; cümleciklerin grammeri ve de semantiği; kullanılan kelimeler?
Dilbilimde bir arka planınız olmaksızın burada ayrıntılı cevaplar vermeniz zor iştir – analizimden biraz daha ayrıntı vereceğim. Ama sözgelimi 1,5 v3 6. paragraflara daha yakından bakın. Siyasi manifesto ile siyaset tarzıyla ilgili demecin birleşimi semantikte nasıl gerçekleşmiş bir bakın ( “devlet” ten “bizim” e kayışa bakın) ve kullanılan kelimelere bakın. 5.paragrafın bütün düzenine, cümlecikleri nasıl birbirine bağlanmış bakın. 1. Paragrafın tüm organizasyonu ile cümlecik/cümle bağlantılarını karşılaştırın.

3.Safha: Sosyal düzenin bu probleme ihtiyacı mı var? 
Problemin esas değişmeler yapılmaksızın ele alınıp alınamayacağını düşünün.

4.Safha: Engellerin olası eski yolları
Değişim temayülünü hazırlayan gerilimler, zıtlıklar ya da gedikler var mı?- uygulama ağının iletişiminde, diğer ögelerle semiyosis ilişkisinde, söylem düzeninde, metinlerde? Metinlerde üçüncü kişi (‘Devlet’)  ile birinci kişi (‘biz’) arasındaki sıralı değişime bakın - zaten 6.paragrafta ve ‘işin’ nasıl temsil edildiğinde söylendi.

5.Safha: Analiz üzerine yansımalar
Yaptığınız analiz üzerine, böyle bir analizin bu problemde bir fark yaratıp yaratmayacağını
ya da nasıl yaratacağını bir düşünün 


3.3 Tavsiye Raporu analizi, 2.Safha: Ele alınan probleme engel olanları tanımlamak
Ele alınan probleme engel olanlar farklı düzeylerdeki yaygınlık içine konumlanmış uygulamalar ağında tanımlanabilir: sosyal güvenlik reform sürecinde kurulan ağ, devleti kuran ağ, ya da yukarıdakine –boy gösteren yeni liberal küresel düzene -dayandırılan daha yaygın ağ. Bu düzeyler birbirini dışlayıcı değildir: sosyal güvenlik reformu etrafındaki kamusal diyaloğun sınırları, yukarıda da öne sürdüğüm demokrasi ve kamusal alan üzerinde bu yeni küresel kapitalizm yapısından doğan genel bir baskıya rağmen, kısmen Yeni İşçi partisinin Devlet uygulamalarına (kendilerinin ‘medya dolabına’ atıfları da dâhil) atfedilebilir.
Semiyosis ile uygulamaların diğer ögeleri arasındaki ilişkinin engellerine ne dersiniz? Hükümetin ortaya koyduğu uygulamaların bir kısmı sosyal ve kurumsal değişmelerdir- bu vakada, sosyal güvenlik sistemine geçmek,  sosyal güvenliğin odağında değişiklik (insanların sosyal güvenlik yardımından çıkartılıp işe sokulması), sosyal güvenliğin nasıl ‘verileceği’ vs. Çağdaş sosyal hayatta iletişimin önemli olduğuna vurgu yaygındır, devlet bu vurgunun dışında değildir. ‘İletişim’ birçok anlama gelir ama bu anlamlardan biri devletin kamu ile (ya da daha iyisi kamu ) tek yönlü iletişim sürecidir. Bu siyaset idaresinin ve kurumsal değişmenin yönetiminde giderek dikkat toplamaktadır. Değişikliği ortaya çıkarmakta esasen reklam, özendirici biçimdeki tarzların semiyosisi, Tavsiye Raporunda olduğu gibi, çok önemli bir ögedir. Bu tarzların yaptığı algıyı yönetmek, insanların (bu vakada) sosyal güvenliğe bakışlarını biçimlendirmek ve yeni sosyal güvenlik (bu vakada) söylemlerini geliştirmektir. Dolayısıyla kamusal alandaki krizle baş etmedeki engellerden biri, siyaset üretme ve kurumsal değişme sürecinde ‘iletişimin’ - görünüşte kamuya ‘ danışma’ süreci olduğunda bile- giderek artan bir şekilde tek yönlü, özendirici, algı yönetimli niteliğe sahip olmasıdır. Ama bir siyaset kavramını kurumsal değişmeye çeviren işlem zincirlerine bu gibi bir ‘iletişimin’ nasıl yerleştiğinin izini de sürmek gerekir. -  yeni söylemlerle kazanılan rızayı; sosyal güvenliği kuran, sözgelimi binaların yeniden düzenlenmesindeki yeni söylemlerin fiziksel ve mekânsal örneklemesi de dâhil,  kurumsal sistemin yeniden yapılandırılmasına yol açan süreçteki bir evre olarak görmek için (Iedema,1997) izinin sürülmesi gerekmektedir.
Daha sonra söylem düzeninin yapılanmasındaki engellere bakacağım. Tabii ki sosyal hayatta kamusal alan biçimleri vardır sözgelimi halka açık toplantılar gibi daha geleneksel biçimlerde olduğu kadar basın, radyo ve internette devletin siyaseti hakkında (sosyal güvenlik reformu dahil) süregiden tartışmaları ve görüşmeleri düşünün. Ama burada söz konusu olan şey bu gibi semiyosis biçimlerinin Tavsiye Raporunun temsil ettiği özendirici biçimlerle ve devletin ‘medya dolaplarına’ azılı güveniyle biçimlenen diğer basın yayın alanlarında nasıl yapılandırıldığıdır (Franklin,1998). Söz konusu olan söylem düzenlerinin yapılanışıdır. Bunu kamusal alanın semiyotik biçimleriyle ‘halkla ilişkilerin’ semiyotik biçimleri arasındaki ilişkileri yapılandırma açısından düşünebiliriz. devletin fokus grupları, etkileşimsel web sayfalarını kullanarak kontrol altında tutacak şekilde kamusal alanı taklit etme teşebbüslerini bu resme taşımamız lazım.  Bu engelin bir kısmını teşkil eden devlet ve siyaset söylemi düzeninde, halkla ilişkilerin kamusal alan üzerindeki hâkimiyetidir.
Söylem düzenleri aynı zamanda, genelleyici zincirler diyebileceğimiz bir tür dizimsel ya da sözdizimsel yapıyla tanımlanırlar. Yani farklı tarzlar arasında devamlı düzenleyici ilişkiler vardır dolayısıyla bir tarz diğer tarzlar tarafından ayarlanır. Eğer sosyal güvenlik reformu etrafındaki kampanyanın akışını semiyotik şartlara göre takip edersek (medya kaynakları kadar internet üzerinden ücretsiz ulaşılabilen devlet yayınlarını kullanarak) sosyal güvenlik reform sürecinde genel formu takip eden genelleyici zincirleri buluruz:
konuşma < basın bülteni> - (basın raporları)- belge
< basın bülteni>- (basın raporları)- konuşma< basın bülteni>…
Bu Tavsiye Raporunun öncesinde ve sonrasında önemli bakanlar konuşma yaptı, herbiri (belgenin kendisi gibi) kendi basın bülteniyle geldi (sistematik bir şekilde bir medya ‘dolaplarını’ dâhil ederek). Böyle bir zincirde her sonraki hareket, bir önceki hareketin medya tepkilerine cevap vericidir. Fokus grup gibi uygulamalar bu gibi zincirlere, basın bülteni iliştirilmiş halde gelen araştırma raporları yoluyla sokulabilir. Bu gibi zincirlerde ara sıra basın toplantıları da ortaya çıkar.
Sosyal Güvenlik Reformu Tavsiye Raporu hakkındaki basın bülteni devletle medya alanlarını birbirine bağlayan bir ‘ara hat’ tarzıdır, açıkça iki tarzın bir kombinasyonudur:

  • Bir medya tarzı- basın bülteni, bilindik başlıkla başlayan +öncülük eden,sözgelimi

Frank Field Sosyal Güvenlik için Yeni Anlaşmayı Başlatıyor
Frank Field, Sosyal Güvenlik Reform Bakanı, bugün Sosyal Güvenlik Reformu hakkındaki Hükümetin Tavsiye Raporunun açılışını yaptı “Ülkemizin Yeni Sevdası – Sosyal Güvenlik için Yeni Bir Anlaşma…
  • Resmi bir tarz (idari)- arkaplan notlar takımı

Bu ‘rapor’ aynı zamanda ilerideki raporlar için bir kaynaktır ve sonraki kısım bu kaynağın önemli ögeleriden oluşmaktadır- Tavsiye Raporunun ana kuralları, Frank Field ve Tony Blair’den önemli alıntılar. Bu bir anlamda resmi bir özettir ama kısmen reklam niyetiyle özetleneni seçip düzenleyen bir özettir. Bu özetleme süreci sadece basın bültenlerinde değil aynı zamanda devlet uygulamalarının her tarafında çok önemlidir. Tavsiye Raporunun kendisi kendi dahili özetlerini kapsamaktadır-ilk bölüm tüm belgenin bir özetidir, son bölümde ana noktaların bir özeti vardır, Başbakanın Önsözü onun özetine katılmaktadır, basın bülteni medya hazırcevaplığı doğrultusunda bir özet oluşturmaktadır ve bu belge sonra konuşmalarda yeniden yeniden özetlenmektedir. Özetleme vasıtasıyla medya ‘dolapları’ eklenir.

4. Faaliyet
Yayınlanmış bir devlet basın bülteni örneği bulmak için interneti kullanın. Örnekleriniz genelde yukarıda öne sürülen basın bültenlerinin ‘sınırlayıcı tarz’ özelliklerini ne derece taşımaktadır?

Etkileşimsel analiz
Bu Tavsiye Raporu Başbakan Tony Blair’in Önsözünü (imzalı), tüm belgenin bir özetini takiben Birinci Bölümde sosyal güvenlik reformu vakasını ortaya koymakta, İkinci Bölümde sosyal güvenliğin dört ‘devrini’ ve Üçüncü Bölümden Onuncu Bölüme kadar konu başlıklarını oluşturan sosyal güvenliğin  ‘ana kurallarını’ tanımlamaktadır. Onbirinci Bölümde sosyal güvenliğin uzun dönemdeki geleceği hakkında olup sosyal güvenliğin gelişimi üzerine bir Ek vardır. Ana bölümlerin (3-10) her biri şöyle yapılandırılmıştır: bir bölüm başlığı (Üçüncü Bölümdeki “Çalışmanın önemi” gibi) aşağısında teklif edilen sosyal güvenlik reformunun sekiz ‘kuralından’ birini kapsayan renkli bir kutucuk vardır. Buna göre ‘Birinci Kural’:


1.Kural
Bu yeni sosyal güvenlik koşulu, çalışma yaşındaki insanlara yapabildikleri işlerde çalışmasına yardım etmeli ve onları cesaretlendirmelidir.

Sonra, şimdiki ve önceki sosyal güvenlik uygulamalarına odaklanan başlıksız bir giriş bölümü, reform durumu (1-5 paragraflar); bölümü topluca alan ‘Takip Edilecek Yön’ başlıklı bir kısım (6-40 paragraflar; 2.Alını sadece 1-19 paragraflar arasını almaktadır), teklif edilen sosyal güvenlik uygulamalarının geleceğini gösteren kısım; ‘Başarı Ölçütleri’ başlığı altında, teklif edilen reformların başarısına karar verilecek kısa bir kriter listesi (40. paragraf sonu, aşağıda 3.Alıntı’da verilmiştir) vardır. Her bir bölüm okuyuculara sosyal güvenlik reformu açısından durumun ne olduğunu anlatmaktadır ama herşeyden önce de sosyal güvenlik reformu yolunda devletin ne yaptığını, ne yapmakta olduğunu, niyetinin ve amaçlarının ne olduğunu anlatmaktadır.
Gerçi daha sonra, temsil etme tanımlama ve değer biçme üzerine kısa yorumlar yapacağım ama önce merak edilen kamusal alan sorusu ve dolayısıyla da diyalog sorusu olduğundan önce metinsel ilişkilendirme  ‘işi’ üzerine odaklanacağım.  İlişkilendirme üzerine odaklanmak demek, karşılıklı söylemsel analizde yorumlarımda (söylemden ziyade) tarzlara yoğunlaşacağım demektir, metinlerin linguistik analizinde tarzlarla bilhassa ilgili olan özelliklere (şekil ve hal gibi) odaklanacağım.

Karşılıklı söylemsel analiz
Bu tarz melezdir ama bunda eksik olan karşılıklı konuşma (dialojic) ögesidir – bu tarz özendirici bir tarzdır karşılıklı konuşma tarzı değildir. Ama Başbakan’ın Önsöz’ündeki laflarda bu belgenin bir ‘danışma’ ve ‘tartışma’ sürecinin bir parçası olacağı farz edilse de, bu kelimelerin işaret ettiği çift yönlü (karşılıklı konuşma) bir iletişimden ziyade tek yönlü bir iletişimdir. Bu, sözgelimi Eğitim Bölümü ile İşverenin yaklaşık aynı zamanlarda yayınlandıkları, bir politika sunmakla yapılan teklifler hakkında tartışmak için sorular öne sürmek arasında sürekli gidip gelen Tavsiye Raporu ‘ Öğrenme Devri’ ile tam tersidir.
Bu tarz hükümetin siyasi beyanlarında, partinin siyasi manifestolarında, devlet dâhilinde kullanılan açıklayıcı kamusal bilgilendirme broşürlerinde ya da politika özetleyen belgelerde görmeyi bekleyebileceği ögeleri kapsar. Yani, niyet edilen siyaset tarzlarını (sözgelimi 10.paragraf), partinin siyasi retoriğini (sözgelimi 7.paragrafın ilk cümlesi) ve malumatın kolay hazmedilebilir bir biçimde sunulması için pedagojik aletleri (madde imleri kullanılmış içi renkli kutucuklar, sözgelimi 5 ve 7. Paragraflar) kapsamaktadır. Politika özeti ögesi neredeyse 40.paragrafta ‘ Başarı Ölçütleri’dir (aşağıda 3.Alıntıda gösteriliyor).
Bu genelleyici ögeler bu metinde birlikte nasıl çalışmaktadır? Belgenin kısımları genelde ara sıra politik propagandaya kayan siyasi beyanat ögesi ile kamusal bilgilendirme ögesi arasında hareket etmektedir. Bu iki ana öge görsel şekilde birbirinden farklıdır- sonuncusu kamusal bilgilendirme ögesinin altı, bazen başlıklarla ve ‘içi dolu yuvarlak madde imleri’ kullanarak ayırt edici bir yerleştirmeyle çizilmiş. Bu kısmın örnekleri şunlardır: 1-5; 6-8 ve 9-10 paragraflar. Politika beyanatı içinde politik propagandaya kayışa örnek 6.paragtaftır. O ikinci cümlenin politik propaganda olduğunu söyleyebilirim (üçüncü şahıstan birinci çoğul şahıs ‘biz’e geçişe dikkat edin). Bu sürekli, politik beyanatla kamusal bilgilendirme ögeleri arasındaki hareket, siyaseti biçimlendirme süreci ile (neyin devam ettirileceği) kamusal olarak erişilebilir formunun hâlihazırda belirlendiği siyasetin oldukça farklı sunulma süreci arasında patinaj yapmaktadır (Bu bazı siyasetlerin planlı diğer bazılarının ise zaten başlatılmış olduğu olgusuyla çabuklaştırılmaktadır).Bu argüman ve açıklamadan pedagojiye bir kaymadır. Bu belgenin özendirici yapısının parçasıdır- bu kamusal bilgilendirme ögelerinde, sanki tartışma bitmiş ve tek mesele bu kamunun bu yeni sistemi anlaması gerekiyormuş gibi yazılmıştır. Bu bölümün sonundaki ‘Başarı Ölçütleri’nin de benzer etkileri vardır.

3.Alıntı

Başarı Ölçütleri
  1. Çalışma çağında evde işsiz yaşayan insan oranında azaltma
  2. Çalışma çağında iki yıldan daha fazla süredir işsiz insan oranında azaltma
  3. Çalışma çağında çalışan insan sayısında artış
  4. İş gücü piyasasıyla irtibat halinde olan tekli ebeveynlerin, uzun süredir hasta olan insanların, çalışma çağındaki engelli insanların  oranında artış


‘Başarı Ölçütleri’nin hiç tartışması yoktur- neden bunlar iyi fikirdir ya da neyi ölçmeleri gerekmektedir. Kabaca, sanki devletin, zaten çoktan kararlaştırılmış belirlenmiş bir sistemi düzenleyen iç hizmet belgesiymiş gibi listelenmişlerdir. ‘Başarı Ölçütleri’ her bölümün sonuna yerleştirilmiş, bölümün sonuna gelirken meselelerin bittiği hissini vermektedir.

5.Faaliyet
Bir iki kamusal bilgilendirme broşürüne bakın (sözgelimi sosyal güvenlik yardımı broşürlerine). Bunları Tavsiye Raporundan alıntılarla tarzlarına göre karşılaştırınız.

6.Faaliyet
Tavsiye Raporundan 2.Alıntının ne ölçüde problem-artı-çözüm yapısına göre düzenlendiğini bir düşünün. Metinde ne kadar dolaylı anlatım vardır? Hükümet partisinin ve de resmi söz hakkının dışında başka seslerin söz hakkı ne kadar dâhil edilmiştir?

Metnin linguistik analizi

Metnin tümündeki dilin düzenlenişi
Yukarıda da dediğim gibi metnin tüm dil düzenlemesi ile özelliklede tarzla ilgili olana odaklanıyorum. Bu bölümün temel olarak bir problem-artı-çözüm yapısı var daha doğrusu, baştan aşağı şöyle yapılandırılmış: hedef + problem (elde etmeye engel olanlar) + çözüm + çözümün değerlendirilmesi(çalışma çağındaki insanları işe sokmak, insanların çalışmasını engelleyenler, Devletin önerdiği işi kolaylaştıran basamaklar, bunların nasıl değerlendirileceği).
Hedef bölüm başlığından sonra bölümün başını çeken ‘1.Kural’da formüle edilmektedir. Bu başlık şu önermeyi varsaymaktadır: çalışmak önemlidir. Dikkat edin bu çok daha karşılıklı konuşma şeklinde bir soru olabilirdi- Çalışmak ne kadar önemlidir? Giriş kısmı (1-5 paragraflar) hedefin tartışılmasından bu hedeflerin elde edilmesini engelleyenlere ve Hükümetin çözümünü özetlemeye gitmektedir. Bölümü topluca alan ‘Takip Edilecek Yön’ kısmında( 6-40 paragraflar) birincil olarak çözümleri vermektedir ama zaman zaman hedefi ve engelleri tekrarlamaktadır. Değerlendirmesi sadece bölümün son paragrafının bitiminde bir özet listesidir.
Problem-çözüm yapısı belgenin özendirici karakterinin bir yönüdür özellikle çünkü sadece tek bir çözüm dizisi takdim edilmektedir onu da Devlet sunmaktadır. Bu belge farz edildiği gibi bir danışma belgesi olsaydı alternatif siyaset yollarına girişilebilirdi. Belgenin dikkate değer bir özelliği temsil edilen ‘seslerin’ yetersizliğidir, bunun lingüistik kanıtı dolaylı anlatımın eksikliğidir. Sosyal güvenlik alanında bir çok ‘ses’ var (talep sahipleri, talep sahiplerinin kuruluşları, sosyal güvenlik personeli ve sosyal güvenlik uzmanları dahil) ama bunların büyük bir kısmı açıkça belgede yoktur. 14.paragrafta dolaylı anlatım vardır: ‘tekli ebeveyn kuruluşları, işverenler ve tekli ebeveynin kendisi bu Yeni Anlaşmayı memnuniyetle karşıladılar’: ‘Kadro, …. fırsatını memnuniyetle karşıladı.’ ; ‘ülkenin başka kesimlerindeki tekli ebeveynler ….. sormaktadır’ (keza 13.paragrafdaki dolaylı anlatıma dikkat edin- ‘Tekli ebeveynlerin çok büyük bir çoğunluğu çalışmak, … istemektedir’). Bu muhtemelen tekli bir ebeveynin, işverenin, belki de personel kuruluşlarının verdiği bir beyanattır. Ama ‘tekli ebeveynlerin kendisi’ ve ‘tekli ebeveynlerin çoğunluğu’ durumunda beyan edilen nedir? Hangi delillere dayanarak bu belgeyi yazanlar, tekli ebeveynlerin ‘ memnuniyetle karşıladılar’, ‘sormaktadır’ , ‘istemektedir’ dediklerini iddia etmektedir?  Bunun tek akla yatkın cevabı bu iddiaların insanlar adına konuşan Devleti meşrulaştırma teknolojisi olarak görülebilecek bir kanaat araştırmasına ( anketler, soru varakaları belki fokus gruplar) dayandığıdır. Dolayısıyla diğer sesler çok sınırlı bir kaynaktan çıkar gibidir. Seslerin bu görece eksikliği, karşılıklı konuşma olmayan belgedeki tek yöndür.  Neden, istişari bir belgede çeşitli çıkar gruplarının söylemesi gerekenleri işitmiyoruz?
Yukarıda metinler arasılığı tartışırken tüm metin düzeninin bir başka özendirici yönünden bahsetmiştim- politik ifade ögesi, kamusal bilgilendirme ögesi ve daha önceki politik kanaatteki görünüş arasındaki salınım. Kamusal bilgilendirme ögesinin yerleştirildiği renkli kutucuklar aynı zamanda bölüm düzenleyicisi olarak iş görmüştür. 5. Paragraftaki içi dolu yuvarlak işaret imleri sözgelimi bölümün yapısını düzene sokmuştur (her biri ana kısımlardan biridir). Bir ölçüde bu ‘okuyucuya kolaylık’tır ama aynı zamanda ‘okuyucuyu yönlendirici’dir bu sebeple belgenin özendirici niteliği, okuyucunun beklentilerini önceden yapılandırmasıdır.


7.Faaliyet
Kamusal bilgilendirme broşür örneğinize hangi özelliklerin okuyucu kolaylığı (dolayısıyla ‘okuyucu yönlendirme’) sağladığına göre bakınız.

8.Faaliyet
2. Alıntıdaki cümleler esas olarak basit, bileşik ya da karışık mıdır ? Cümleler arasında ne ölçüde mantıksal ve başka bağlantılar açıkça sözgelimi dolayısıyla, bununla birlikte gibi kelimelerle işaretlenmiştir?

Cümlecik birleşimleri
Çoğu cümle basittir, tek bir cümlecik ve birkaç bileşik ya da karmaşık cümleden ibarettir. Bunun istisnası 14.paragrafta, bileşik olan üçüncü cümledir(2) ( iki cümlecik ‘ve’ ile bağlanmış, ikincisi ‘(ve) sorumlu kadro’ diye başlıyor), 11.paragrafın üçüncü cümlesi karmaşıktır ( ana cümlecik+iki alt cümlecik ‘dolayısıyla’). Bu sonuncusu meşrulaştırmanın açık hallerinden biridir – sebeplerini vermekte ya da amaçlarını göstermektedir. Belge bir dizi tartışma halinde yazılmamıştır daha çok bir dizi iddia halinde yazılmıştır. Bir tartışma devam ederken 9.paragrafta olduğu gibi, tartışma açık olmak yerine gizildir- ilk üç cümlenin açık tartışma versiyonu şöyle bir şey olabilir: ‘iş bulmak yetişkinliğe geçişte önemlidir ama çok miktarda genç işsiz vardır, dolayısıyla Genç İnsanlar için Yeni Anlaşma tesis ediyoruz...’. İtalikleştirilmiş bağlaçlar tartışmada bu bağlantıları açık bir şekilde işaretlemektedir. Ayrıca 12.paragrafta kapalı bırakılmış bir tartışma var. Bu belgede gerçekten elimizde olan, esas olarak bir dizi kelime dağarcığıyla bağlanan, ama tartışmacı bir tehdit halinde bütün bu iddiaları birbirine bağlayan zarf cümleciklerinin ya da bağlaçların eksik olduğu, beyan edici cümleler dizisidir. Kullanılmış olabilecek bağlaçları koordine ederken bile kullanmamış olma eğilimindedir( sözgelimi 10.paragrafın dördüncü cümlesi ‘ama’ ile başlayabilirdi- [Ama] İş piyasasına düşük donanımla girecek olan bu genç insanlar’). Bunun istisnası iki bağlaçla (‘bu sebeple’ ‘dolayısıyla’) tartışmayı çok daha açık hale soktuğu 11.pararaftır.
Cümle dizimi bu sebeple parataktik olmaktan çok hypotaktiktir sözgelimi karmaşıktan çok bileşiktir. Bu özellikle içi dolu yuvarlak işaret imli renkli kutucuklarda aşikardır- yuvarlak işaret imlerinin yaptığı bir dizi cümleciği ( ya da cümle parçasını) alıp liste haline çevirmektir. Ama tüm belge boyunca bir ‘listeleme’ dizimi kullanılmaktadır. Neden böyle? Neden tartışmacı bağlantılar kapalı tutulmuştur? Bu durum metni karşılıklı konuşma dışı kılan bir başka cephedir. Eğer bir metin tartışmacı şekilde açıkça yapılandırılırsa karşılıklı konuşma olur. Okuyucularını devreye sokar onları ikna etmeye çalışır bu karşılıklı konuşmadır aynı zamanda bunu yapmakla kendisini karşı argümanlara açar. Ama parataktik, belgenin listeleyen sözdizimi, tüm bu iddialarda bulunanla kendilerine hitap edilen arasında– söyleyenle söylenen, bilenle bilmeyen karşılıklı olmayan bir konuşma bölmesi yaratır.


9.Faaliyet
Şimdi aşağıdaki dilsel özelliklerden bahsedeceğim:
Hal – cümleciklerin beyan edici, sorgulayıcı ya da emredici olup olmadığı
Üslup – gerçekliğe bağlanma derecelerini işaretleme
Geçişkenlik – cümleciklerde ne tip süreçler (ve fiiller) kullanıldığı

2.Alıntıdaki bu özelliklere aşağıda benim yorumlarımı okumadan önce bakınız. Cümleler beyan edici oldukları kadar emredici ya da sorgulayıcı mı? Cümleler ‘görüşümüze göre’ gibi üslupla mı ifade edilmiş? Ne tip süreçler var? Fiiller esas olarak geçişli mi yoksa geçişsiz mi? Eylemle mi, düşünceyle mi, sahip olmakla mı, olmakla mı ilişkili? (Eğer dilbilimle ilgili bir geçmişiniz yoksa burası sizin için analizin en zor kısmı olacaktır. Endişelenmeyin-bir deneyin.

Cümlecikler
Söylediğim gibi cümlecikler beyan edicidir – bu belge bir iddialar dizisidir kendisi, kendi karşılıklı olmayan konuşma karakterine katkıda bulunmaktadır. Bu türden bir belgede beyan edicilerle sorgulayıcılar arasında gidip gelme, iddialarda bulunup sorular sorma dolayısıyla da okuyucularını karşılıklı konuşmaya çekmek mümkün olabilirdi. Yukarıda bahsedilen Eğitim Bölümü ve İşveren Tavsiye Raporu tam da bunu yapmaktadır.
Ama bu beyan edici cümleciklerin üslubu da çarpıcıdır. Belge sadece bir dizi iddiadan ibaret değil, bir dizi esasta kategorik olan iddiadan oluşuyor. Birinci paragrafı örnek olarak alın. İkinci ve üçüncü cümleler hüküm cümleleridir, kanaatler ‘düşüncemize göre’ ya da ‘inanıyoruz ki’ şeklinde bir üslupla ifade edilerek işaretlenebilirdi ama böyle yapılmamış. Sosyal Güvenliğin problemleri çözmenin güç olabileceği zor ve tartışmalı bir alan olmasının hiçbir anlamı yoktur. Aksine bu üslubun yokluğunun etkisi, beyan edici üslupla birleşerek problemlerin belirgin olduğu bir süreçte tek başına kontrole sahip mükemmel bir devlet hissini verir.
Cümlelerin geçişlilik özellikleri de buna katkıda bulunur. Birçok süreç eylemsel ve geçişlidir- hedefe yönelik eyleyen bir fail. Eyleyici süreçlerde fail genellikle Devlettir – ‘Bu Devlet’, ‘biz’ – ya da Yeni Anlaşma gibi eylemi başlatan Devlettir. Talep sahipleri eylemsel süreçlerde genelde hedefler ya da hak sahipleri olarak yer alır. Devlet eyler, talep sahipleri üzerinde eylenendir. Sözgelimi 9.paragrafta içi dolu yuvarlak imlerde ‘Gençler için Yeni Anlaşmada…yaşı 18’den 24’e kadar olan katılımcılara dört fırsat önerecek (‘katılımcılar’ hak sahipleri, ‘Yeni Anlaşma’ gizil fail). Sosyal güvenlik kadrosu nadiren eyler, sosyal güvenlik uzmanları asla ve Talep sahipleri de genelde ancak eylemleri Devlet tarafından başlatıldığında ya da yönetildiğinde eyler ( sözgelimi 9.paragrafta ‘genç işsiz insanlara …iş bulmayı .. amaç edinmiştir.’ – ‘genç işsiz insanlar’ hem ‘yardımın’ hedefi hem de ‘iş bulmanın’ failidir). Bununla birlikte talep sahipleri ve kadro14.paragrafta, daha önce talep sahiplerinin sesleri ve de rapor edilen kadronun nadir görülen hali olarak tartıştığım, sözel olarak özel bir anlamda eyler (‘memnuniyetle’, ‘soran’). Sonuçta, Bu Devlet temsil edilen sosyal güvenlik dünyasında birincil fail ya da hareket edicidir ki bu da belgenin özendirici karakterinin bir diğer cephesidir.

Kelimeler
Bu belgenin karşılıklı konuşma olmayan kısmı, belli söylemleri tek başına özendiren yolu ve belli kelimeleri de dâhil olmak üzere, kullandığı kelimelerdir. Buna bir örnek  sosyal güvenlik yardımının temsili, ‘yardım’ ve bağımlılık’ kelimelerinin ilk dört paragrafta gösterildiği gibi kullanılmasıdır.
1.paragrafta, ‘bağımlılık’ ‘fakirliği ve bağımlılığı gidermenin’ cümleciğinde ‘fakirlik’ ile yan yanadır. Fakirliği giderme ihtiyacının münakaşası zordur bu yüzden ‘fakirliği’ ‘bağımlılık’ ile yanyana getirmek ‘sosyal güvenliğe bağımlı olmayı’ en az fakirliğin şeytani olması kadar üstü örtülü inşa etmenin yoludur. 3.paragrafta sosyal güvenlik yardımları küçük düşürücü bir şekilde hükümetlerin insanları ‘dışında tuttuğu’, -benzer şekilde 4.paragrafta ‘yapıştı kaldı’ bir şey gibi inşa edilmektedir. 4.paragrafta ‘sosyal güvenlik yardımı bağımlılığı’ yanyanadır- sosyal yardım almak bağımlı/bağımlılık şeytanı olarak inşa edilmektedir. ‘Bağımlılık’ olarak sosyal yardım söylemi ‘Yeni Haklar’dan gelmekte (Amerika Birleşik Devletlerinde ‘Reagancılık’, Britanya’da ‘Thatchercılık’) ve oldukça tartışmalıdır ama Tavsiye Raporunda bu çekişmeye dair herhangi bir referans vermeden kullanılmaktadır.
Parti politikası retoriği ile yürütülen politika tarifleri arasındaki bu kayış kısmen üçüncü şahısla birinci şahıs, ‘Devlet’ ile ‘ biz’ arasındaki salınımla gösterilmektedir. Bir örnek üçüncü şahıstan birinci şahsa sonra geriye üçüncü şahsa kaydığı 6.paragraftır. Ama buna aynı zamanda kelime dağarcığında da bir kayış eşlik etmektedir. Söz gelimi 1ç ve 5ç paragrafta Devletin ‘ amacı’ ile 6. Paragrafın ikinci cümlesindeki ‘arzumuz’ arasındaki zıtlığa dikkat ediniz –yürütülen politikaya dair kelimelerden isteğe dair kelimelere doğru bir kayış. Keza 7.paragrafın ilk cümlesindeki ‘kalıpları kırmak’ metaforuna da dikkat ediniz. Aynı zamanda bu dil çok aşikâr bir biçimde değerlendirici bir dil halini almaktadır: 6.paragraftaki ‘başka bir şey değildir’ ifadesi Devletin üstlendiği bu değişmenin temel yapısının altını çizmektedir, 7.paragraftaki ‘eski’ ve ‘ edilgen’ kelimeler olumsuz değerlendirmeler iken ‘kapsamlı’ kelimesi olumlu bir değerlendirme olmaktadır.

İlişkilendirme, Temsil etme, Tanımlama ve Değer biçme
Bu metnin ‘çalışmasında’ daha önceden ayırt ettiğim farklı yönlerine göre burada odaklandığım nokta ilişkilendirme üzerinedir (tartıştığım sosyal problem politika ve devletteki sosyal ilişkilerin bir problemdir). Ama önce kısaca, soruların yine de nasıl temsil etme, tanımlama ve değerlendirme ile ortaya çıktığına işaret etmeliyim. Yukarıda değerlendirme çalışmasına atıfta bulundum – sözgelimi ‘ bağımlılığın’, ‘yardımlarla yaşamanın’ ,’edilgenliğin’ gibi değerini düşürmek gibi. Temsil edişi daha önce belgenin karşılıklı konışma olmayan niteliğinin bir yönü olarak tartışmıştım. Devam eden özendiriciliğin bir yönü de Devlet ile (Yeni) İşçi Partisini politik bir vizyona sahip, nereye doğru gittiklerini bilen ve değişim sürecini kararlı şekilde kontrolünde tutan olarak tanımlamaktır.

3.4. Tavsiye Raporu, 3.Basamak: Sosyal düzenin bu probleme “ihtiyacı” var mı?
Kendi semiyotik açılarından sosyal problemlerin baştaki tanımıyla olduğu gibi bu safhada da bizi şu an ki örnek ve metinden alıp götürecek kaynaklara (akademik analizlere, medya, vs.) gitmemiz lazım. Bu sosyal düzenin, bu kamusal alanın bir anlamda sıkıştırılmasına ‘ihtiyacı’ var mıdır? Ya da soruyu başka türlü soracak olursak: yeni kapitalizmin bu yapısı etkin bir kamusal alana meydan verir mi? Bu çizgideki bir tartışma ortaya çıkan yeni liberal düzenin doğal olarak anti demokratik olup olmadığını ve enerjik bir kamusal alan tarafından tehdit edilip edilmeyeceğini düşünecektir. Bunun böyle olduğunu düşünmek için sebepler vardır. Sözgelimi ulusal devletleri etkileyen önemli ekonomik kararlar, sahici demokratik kontrole tabii olmayan Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu-IMF, Avrupa Birliği Komisyonu gibi çok uluslu şirketler tarafından alınmaktadır. Canlandırılmış bir kamusal alan yoluyla güçlendirilmiş bir demokrasi bu sistemi, özellikle de eğer uluslar arası bir ölçekte gelişmiş ise tehdit edebilir. Bu halihazırda ‘Toprak Zirvesi’ ( çevre koruma üzerine BM konferansı) ve Dünya Ticaret Örgütü’nün gündemi ve de sonuçlarını biçimlendirmek üzere görüşmeleri gibi olaylar etrafındaki uluslar arası hareketlilik kapasitesinde görünür vaziyettedir. Bu yeni düzen enerjik kamusal alanlarla uyuşmaz diye bakarsak bunun potansiyel radikal sonuçları olur: başarılı bir demokrasi mücadelesi yeni düzenden temel değişiklikler talep edecektir.

3.5. Tavsiye Raporu, 4.Basamak: Engellerin olası eski yolları
Bu uygulamalar ağında bugüne kadar gerçekleşmemiş bir ilerlemeci değişiklik ihtimalinin, semiyotik ögesi de dâhil, farkına varmak mümkün müdür? Etkin bir kamusal alan kurma mücadelesinde baskı noktalarını verebilecek zıtlıklar ve de boşluklar nelerdir? Yeni İşci’nin devletin ‘modernleşme’, ‘bozulma’ ve ‘ ortaklık sözü ile merkezden sıkı denetimi arasındaki gerginlikten daha önce bahsetmiştim. Devletin uygulamalar ağının yeniden yapılandırılmasında çözülmemiş bir gerginlik bir tezatlaşma vardır. Bu kısmen bir ‘retorik ve gerçeklik’ meselesidir – Devletin devlet söylemi ile gerçekteki yönetimi arasındaki boşluk. Özelde, bir İskoç Parlamentosundaki bu gerçekliğin anlamı, bu gerginliğin muhtemelen giderek artan bir şekilde gerçekleri ortaya çıkarma ve konuşmaya başlamak olduğudur, bu da ilerlemeci gelişme ihtimallerini öneren bir yer ortaya çıkartabilir.
Bu gerginlikler ve boşluklar keza uygulamalar ağının semiyotik yönünde de mevcuttur. Söylem düzeni düzeyinde birisi sözgelimi halkla ilişkilerin genel zincirlerinde fokus grupların konumuna odaklanabilir. Eğer Devletin semiyotik strateji zincirinde bağlantı odak grupları ise bu kendilerinin yeni ‘açık devlet’ biçimini temsil ettikleri iddiasıyla nasıl bağdaşır? Ama ayrıca belli metinlerde de gerginlikler ve boşluklar var. Tarz ile söylem arasındaki gerginlik- sözgelimi Tavsiye Raporunda sosyal güvenlik reformunun bir danışma ve diyalog süreci olarak semiyotik temsili ile belgelerin özendirici, karşılıklı konuşma olmayan tarzı arasındaki gerginlik-reform sürecinin semiyotik şekilde yürürlüğe girdiği şekliyledir. Bu ne söylendiği ile gerçekte ne yapıldığı arasındaki gerilim ve boşluğun bir yüzüdür. Yukarıda semiyotik onaylanmada atıfta bulunduğum bir diğer gerilim birinci şahısla üçüncü şahıs arasındaki salınımdır: ‘Devlet’ ve ‘biz’. Bu metin içinde bir güç noktası sağlamaktadır: bu salınımın neden burada olduğunu sürekli sorarak bunun, danışarak değişikliğe serinkanlılıkla açık öneriler getiren bir devlet metni mi yoksa kamuoyu kanaatini manipüle etmenin peşinde bir partizan metin mi olduğu sorusunu rahatlıkla konuşabiliriz. Tabii ki biz bu gibi bir sorgulamayı ancak eğer uygulamalar ağındaki gerilimler, devletin dinleyip cevap verebileceği şartları düzenleyebildiğimiz elverişli bir alan olana kadar açıldığı bir sona göre sürdürebiliriz.
Metin içindeki bir başka gerilim de daha önce problem olarak işaretlediğim ‘çalışmanın’ inşasındadır. Büyük bir kısmında ‘çalışma’ kelimesi geleneksel anlamda ‘iş’ anlamına gelecek şekilde bir değişiklik yapılmaksızın kullanılmaktadır – göreceli olarak tutarlı ve düzenli iş yaşamaya devam etmek için yeterli olanı sağlamaktadır. Bu çalışmanın baskın söylemidir. Ama bazen 1. ve 2. Paragraflarda olduğu gibi’ ücretli işle’ yan yana kullanılmaktadır (‘Yanyana’ demekle bir metinde belli kelimeler arasında tekrarlanan birlikteliği kastediyorum). Burada esas olarak çalışmaktan bahseden bu bölümün başında ortaya çıkması manidardır. Birinci paragrafın 1. cümlesinde ‘çalışmaktan’ 3.cümlede ‘ücretli işe’ kayış arkaplanda bir bilgidir – ‘ücretli iş’ ifadesiz bir temadır dolayısıyla 1.cümlede ‘çalışma’ kelimesinin basit bir tekrarı gibi inşa edilmiştir. ‘Ücretli’ ile diğer türden çalışmalar arasında açık bir zıtlık yoktur. Bununla birlikte bu kayış bir zıtlığın gizli sinyalini vermektedir- ‘çalışmanın’, ‘ücretli iş’ olarak belirlenmesi çalışmaya dair alternatif söylemler olduğunun gizli kabulüdür. ‘Çalışmaya’ dair alternatif bir söylem izi, belgedeki yegâne durum olarak daha sonra 9.paragraftaki bölümde vardır. İşsiz genç insanlar için ‘fırsatlar’ listesi iunları kapsamaktadır: ‘iş devlet desteği alacak bir işverenle çalışmak’, ‘bir gönüllü sektör organizasyonuyla çalışmak’ ve ‘Çevre Görev gücünde çalışmak’. Bunlardan sadece birincisi olağan anlamda ‘iştir’. Diğer taraftan belge ebeveynlerin çocuk bakımında yaptıklarına atıfta bulunduğunda bu faaliyete ‘çalışmak’ olarak bakmamaktadır.
Farklı çalışma söylemleri ima edilmekle birlikte belirli seslere yer verilmemekte bu sesler daha çok monolog halinde asimile edilmektedir. Belgedeki varlıkları bir başka hareket noktası oluşturmaktadır, potansiyelde önemli bir tanesi ‘sosyal güvenlik yardımı- karşısında- çalışmak’ stratejisi, ‘işlerin’ geleneksel anlamda büyük sayılarda ortadan kaybolduğu bir bağlamda, 'çalışmaya’ dair herhangi bir radikal yeniden düşünce olmaksızın sürdürülmektedir. Birisi burada değişen istihdam kalıpları üzerine araştırmaya başvurabilir

3.6. Tavsiye Raporu, 5.Basamak: Analiz üzerine yansımalar
Bunun gibi analizler demokratik mücadeleye nasıl katkıda bulunabilir? Akademik makalelerimizi ya da kitaplarımızı (Fairclough,2000a,2000b gibi) sözgelimi genetik olarak değiştirilmiş gıdalara karşı kampanyalarla ya da Dünya Ticaret Örgütünün ortaya koyduğu ‘serbest ticaret’ kurallarına karşı kampanyalarla nasıl temasa sokacağız? Akademik hayat farklı bir uygulamalar ağı olarak ve gerçekten farklı bir pazar olarak organize edilir, sınırları içinde kalan eleştirel araştırmanın etkili olması pek mümkün değildir. Bir etkisi olabilir; zamanlarının bir kısmını yüksek eğitimde harcayan insanlar fikirleri ve yaklaşımları hayatlarının başka kısımlarına ‘taşıyabilirler’. Ama sanırım nasıl araştırdığımızı, nerede ve nasıl yayın yaptığımızı ve nasıl yazdığımızı yeniden düşünmeye devam etmeliyiz. Nasıl araştırdığımız: yukarıda kamusal alanla ilgili söylediklerim kamusal alan üzerindeki mücadelelerden kopartılmıştır – neden araştırmayı düzenlerken ve yürütürken aktivistlerle çalışılmasın ki, sözgelimi sosyal güvenlik reformunun engelli kimseleri kapsaması üzerine kampanyalara bağlanması için neden çalışılmasın? Nerede nasıl yayınlarız: aıfta bulunduğum yayınlar (bu kitap gibi) kesinlikle akademik hayatın içindendir –neden el ilanı bastırmayı, gazetelerde ve dergilerde ya da web’te makale yayınlatma peşinde olunmasın? Nasıl yazarız: bu yayınlar akademik şekilde yazılır- birçok insana ulaşabilir şekilde yüzeysel olmaksızın yazmanın yollarını geliştirmek mümkün mü?

İleri Okumalar
Chouliaraki, L. ve Fairclough, N. (1999) Discourse in Late Modernity: Rethinking Critical Discourse Analysis, Edinburgh, Edinburgh University Press : bu bölümde kullanılan ESA versiyonu bütünüyle açıklanmaktadır.
Fairclough, N. (1995) Critical Discourse Analysis, Harlow, Longman:  söylemin farklı tiplerine göre ESA uygulaması, ama bu çerçevenin daha önceki versiyonunu kullanıyor.
Fairclough, N. (2000a) 'Discourse, social theory and social research: the case of  welfare reform’, Journal of Sociolinguistics, vol.4 : ESA’nın aynı versiyonunun teorik detaylandırılışı, bu bölümde de olduğu gibi sosyal güvenlik reformu meselesiyle bağlantılı.
Fairclough, N. (2000b) New Labour, New Language?, London, Routledge : genel okuyucu için düzenlenmiş bir kitapta  ESA Yeni İşci’nin diline uygulandı.
Fairclough, N. ve Wodak,R. (1997) ‘Critical discourse analysis’ van Dijk,T (ed.) Discourse as Social Interaction, London, Sage: ESA’da yapılan çalışmalara genel bakış.
Wodak, R. (1996) Disorders of Discourse, Harlow, Longman: :  söylemin farklı tiplerine göre farklı bir tip ESA uygulaması



DİPNOT
1 an unofficial name for the British Labour Party used especially by Tony Blair and his supporters to show that the Labour Party has changed some of its ideas and become more modern. One of the main New Labour ideas is that the government should not use high taxes to pay for public services
2 Bu analiz için cümlenin İngilizcesi: “Lone parent organisitations, employers and lone parents themselves have all welcomed this New Deal, and the staff reponsible for delivering the service have been particularly enthusiastic.”


Kaynaklar
Althusser, L. (1971) ‘Ideology and ideological state apparatuses’ in Lenin and Philosophy, London, New Left Books. 
Arendt, H. (1958) The Human Condition, Chicago, University of Chicago Press.
Bakhtin, M. (1986) Speech Genres and Other Late Essays, Austin, TX, Texas University Press.
Bernstein, B. (1990), The Structuring of Pedagogic Discourse, London, Routledge.
Bhaskar, R. (1986) Scientific Realism and Human Emancipation, London, Verso.
Bourdieu, P. ve Wacquant, L. (1992) An Invitation to Reflexsive Sociology, Cambridge, Polity Press.
Cameron, D. (2000) Good to Talk?, London, Sage.
Choularaki, L.ve Fairclough, N. (1999) Discourse in Late Modernity: Rethinking Critical Discourse Analysis, Edinburg, Edinburg University Press. 
De Beaugrande, R. (1997) New Foundations for a Science of Text and Discourse, Norwood: NJ, Ablex. 
Fairclough, N. (1992) Discourse and Social Change, Cambridge, Polity Press.
Fairclough, N (1993) ‘Critical discourse analysis and the marketization of public discourse’, Discourse and Society, vol.4. 
Fairclough, N. (1995) 'Ideology and identity in political television', Critical Discourse Analysis, Harlow, Longman.
Fairclough, N. (1999) 'Democracy and the public sphere in critical research on discourse',Wodak, R. (ed.) Challenges in a Changing World: Issues in Critical Discourse Analysis, Vienna, Passagen Verlag.
Fairclough, N. (2000a) 'Discourse, social theory and social research: the case of welfare reform’, Journal of Sociolinguistics, vol.4.
Fairclough, N. (2000b) New Labour, New Language?, London, Routledge. 
Forgacs, D. (ed.) (1988) A Gramsci Reader, London, Lawrence and Wishart. 
Franklin, B. (1998) 'Tough on Soundbites, Tough on the Causes of Soundbites: New Labour and News Management', Catalyst Paper 3, London, Catalyst Trust.
Giddens, A. (991) Modernity and Self Identity, Cambridge, Polity Press. 
Habermas, J. (1971) Knowledge and Human Interests, Boston, MA, Beacon Press.
Habermas, J. (1984) Theory of Communicative Action, Volume 1, London, Heinemann.
Habermas, J. (1989) The Structural Transformation of the Public Sphere, Cambridge, Polity Press.
Harvey, D. (1996) Justice, Nature and the Geography of Difference, Oxford, Blackwell.
Iedema, R. (1997) 'The language of administration: Organizing human activity in formal institutions' Christie, F. ve Martin, J.R. (eds) Genre and Institutions. Social Processes in the Workplace and School, London, Cassell.
Kristeva, J. (1986) The Kristeva Reader (ed. T. Moi), Oxford, Blackwell
 Laclau, E. ve Mouffe, C. (1985) Hegemony and Socialist Strategy, London, Verso.
Lyotard, J.F. (1986-7) 'Rules and paradoxes and svelte appendix', Cultural Critique, vol.5, pp.209-19.
Pecheux, M. (1982) Language, Semantics and Ideology, London, Macmillan. 
Robertson, R. (1992) Globalization, London, Sage.
Sarangi, S. ve Slembrouck, S. (1996) Language, Bureaucracy and Social Control, Harlow, Longman.
Talbot, M. (1998) Language and Gender, Cambridge, Polity Press. 

Volosinov, V. (1973) Marxism and the Philosophy of Language, New York, Seminar Press.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.