21 Eylül 2014 Pazar

SÖYLEMSEL PSİKOLOJİ


DEREK EDWARDS 

Edwards,D. (2005) Discursive Psychology (Pp 257-274) K.L.Fitch & R.E.Sanders (Ed.) Handbook of Social Interaction. Lawrence Erlbaum Associates. Publishers Mahwah, New Jersey London.


Çeviri: Sibel A. Arkonaç


Genel terim olarak söylem analizi (SA) kısmen alakalı, çoğunlukla birbirine zıt türden bir dizi çalışmayı kapsar. Kimi zaman genel bir metodoloji (Wood ve Kroger,2000) kimi zaman sosyal inşacılıkla ilişkilendirilen bir teori ve eleştiri (Gergen,1994; Harre ve Gillett,1994; Potter,1996) veya sosyal güç ve baskı (Fairclough,1992; Parker,1992; Wodak,1998) eleştirisidir. Çeşitli SA tipleri arasındaki temel farklardan biri analiz yöntemlerinden kaynaklanır. Kimi söylem analistleri dilbilimci veya uygulamalı dilbilimci olduklarından metne ( konuşma etkileşiminden ziyade yazılı metinleri) ait verileri metnin gramer yapısına göre analiz eder (Stubbs,1983). Diğerleri ağırlıklı olarak Konuşma Analizini (KA) kullanır; KA’da gündelik konuşma kayıtlarının yazıdökümlerinde ardışık sıra alışlarda meydana gelen sosyal eylemler incelenir. SA’nın diğer yaklaşımları belirli bir işlem dizisine dayandırılan, ayrıntılandırılmış bir analizden ziyade dilde ideolojik eleştirinin ve sosyal yapının kapsamlı temalarıyla ilgili kalıplar aramaya dayanır (Parker). Bazı söylem analizleri, birden fazla yaklaşımı kapsar. Sözgelimi eleştirel söylem analizi’nin (ESA) bir türü, dil bilimsel analizi ve ideolojik eleştiriyi bir araya getirirken (Fairclough, Kress ve Hodge,1979), bir başkası insanların nasıl düşündüğüne dair bilişsel modellerin inşasındaki ögeleri bir araya getirir (VanDijk,1998).
Dilbilim kaynaklı SA, doğal olarak oluşan metin ve konuşmaların yer aldığı daha büyük hacimli metinleri incelemek amacıyla tek tek cümle yapılarının ötesine geçen gramer yapılarının analiz yöntemini geliştirmek amacıyla başlamıştır. Dilbilim çoğunlukla, analizinin temel nesnesi olarak (kaydedilmiş ya da toplanmış verilerden ziyade) yapay cümleler kullanır. Chomsky’nin belirsizliğiyle meşhur cümlesi ‘uçan uçaklar tehlikeli olabilir’ ifadesindeki gibi itemler, belirsizliklerini açıklayan iki farklı yapısal tanımlama olarak belirlenir. Bunun aksine dilbilimsel söylem analizi, metnin devamıyla bağlantı kuran zamir ve eksiltili anlaşılır cümle anlatımı (tamamlanmamış cümleler) araçlarının birleştirilmesiyle, yanısıra dilbilimci Michael Halliday’in  (1985) ‘geçişlilik’ (transitivity) dediği şeyle ilgilenmektedir. Geçişlilik; dilin dünyayı fail ve eyleme göre tarif ettiği dünyayı, olayların meydana geldiği dünyayı, faillerin (kişiler, organizasyonlar vs.) nesneler üzerinde eylemler icra ettikleri dünyayı tarif eden temel grammatik kategorileri kapsar. İlgili araçları, sözgelimi pasif formların kullanılışını (On iki gösterici vuruldu), isimleştirmeyi (silahlı saldırı), konuşmacının ya da yazarın -her kim ateş ettiyse- failliğini belirsizleştirmeyi, önemsiz gibi göstermeyi ya da faili zikretmeyi atlamayı kapsamaktadır. 
Dilbilimsel Eleştirel Söylem Analizi gazete haberleri gibi metinlerde geçişliliği ve birleştirme araçlarını tanımlayarak (Fowler, 1991), metnin ayrıntısı ile esnek bir Marxist çerçeve içinde ele alınan iktidarın, ideolojinin ve iknanın işleyişi arasında bağlantı kurmaya çalışır. Daha büyük sosyal yapılarla konuşmanın ayrıntıları arasındaki bağlantı her zaman inandırıcı şekilde açıklanamamaktadır; getirilen açıklayıcı yorumlarsa, metne nasıl dönüştürüldüğünü görmenin esası olarak,aslında ne olduğuna dair seçilen versiyonlar haline dönme eğilimdedir. Ayrıca eleştirel söylem analizi gündelik sosyal etkileşimlerin analiziyle fazlaca ilgilenmemektedir bu alan KA’nın özellikle güçlü olduğu alandır ve kitabın bu bölümünün odak noktasını teşkil etmektedir. 
Sosyal iktidar/güç ve ideoloji çalışmalarıyla ilgilenen diğer söylem analizi yaklaşımları, Michel Foucault’nun söylemin ve ideolojinin tarihsel ve felsefî analizinden ilham almaktadır. Örneğin, Wendy Hollway, Valerie Walkerdine ve diğerleri (Henriques, Hollway, Urwin, Venn ve Walkerdine 1984; Hollway, 1989) öznelliğin çeşitli biçimlerinin üretilmesi gibi temel fikirleri (dünyayı anlama ve deneyimleme yolları, bunlara dair açıklama getirme ve bunun içinde bir konum alma) Foucault’dan almaktadırlar. Öznellikler tıp bilimi, hapishaneler, psikiyatristler, akademik psikologlar, sosyal bilimler gibi kurumların ve bu kurumların ilgili söylemlerinin tarihsel gelişimleri içersinde ve bu gelişim boyunca oluşturulur. Foucault, ırkçılık ve toplumsal cinsiyet ilişkileri de dahil olmak üzere söylem yoluyla gerçekleştirilen güç ilişkilerinin nasıl kesin doğru kabul edildiğinin sosyal eleştirisine zemin hazırlayarak bilgiyi, güçle eşitlemektedir (Foucault,1971; Dreyfus ve Rabinow,1982; ayrıca bkz. McHoul ve Grace,1993). Gündelik konuşmaları incelemek için Foucault’nun yazıları ile doğrudan pek ilgili olmasa da, özne konumları kavramını geliştirmek üzere bundan başka girişimlerde de bulunulmuştur (Harre&van Langenhove,1999). Sonuçta Foucault’nun SA üzerindeki etkisi söyleme dayalı güç ve eşitsizlik eleştirilerine ilham vermekte ama konuşma ve metin analizinde anlaşılır, açık bir Foucault’cu yöntem bulunmamaktadır. Bu çoğul söylemler terimi bu türden analizin ilgileri hakkında, sosyal etkileşimin işleyişine yakından bakmak yerine, karşılıklı bağlantılı büyük kavram sistemlerinin tanımlandığı yerlerde çok şey söyler.
 Bu bölüm, söylem analizinden gelişen söylemsel psikolojinin (SP) teorik ve empirik temelini ana hatlarıyla belirtmekte ve açıklamaktadır. SP’de söylem, her türden metin ve konuşma olarak anlaşılır fakat genellikle odaklandığı, insanların hayatlarını yaşadığı gündelik işlerini yönettikleri doğal olarak meydana çıkan etkileşimsel konuşma nitelikleridir (bkz. Potter,1997). SP’yi kısaca söylem analizinden ve giderek artan biçimde konuşma analizinden yöntem ve kuralların, psikolojik kavramlara uygulanması şeklinde tarif edebiliriz. Bu tanımlama ilerde daha ayrıntılı ele alınacaktır ama önce SP’yi kendi tarihsel gelişiminin bağlamına koymakla işe başlayalım.

KISA BİR GEÇMİŞ
Gelişimine yardım etmekte olduğunuz birşeyin tarihini ortaya çıkarmak kendi başına meydan okuyucu bir söylem uygulamasıdır. Kısmen otobiyografik, öyküsel bir anlatımın özelliklerini taşır. Özel ve önemli bir yer işgal eden, ve bir tür ilerleme olarak görülebilecek, öncüllerinin ve alternatiflerinin akademik ve eleştirel takdirinden ortaya çıkan, sağduyusunu ve açıklanabilirliğini nasıl inşa edip sürdürdüğünü incelemeye davet etmektedir. Bu bağlamsallaştırma esasen literatüre uyacak şekilde elkitapları ve ansiklopedi okuyucularına bir açıklama olarak yazılmıştır. Söylem ilişkili ikazlar yapmak yerine SP’nin ne olduğunu genelde SA ile ilişkisiyle düşünebiliriz.
SP terimini icat etmedeki itici güç (Edwards& Potter, 1992), o geniş SA türleri içinde SP’yi daha özelleşmiş bir şey olarak tanımlamak ve aynı zamanda da SP’yi yöntemden daha fazla olan birşeye terfi ettirmekti. Bununla birlikte çeşitli türden işlerin, her zaman çok alakalı olmasa da, SP olarak adlandırılmaya başladığı ortaya çıktı (Harre & Stearns, 1995), bazen de kafa karıştırıcı bir şekilde birlikte açıklandı (örn. Coulter, 1999). Bu dilin doğası ve söylem uygulamalarının doğasıdır, açıklama tercihine göre çekilip yürütülen kategorilere ve sıralara ters düşmektedir. Ama SP’nin SA’nın belirli bir türünden ortaya çıktığına dikkat edelim.
Yeni ufuklar açan Söylem ve Sosyal Psikoloji (Discourse and Social Psychology)  başlıklı metinlerinde Potter ve Wetherell (1987),esas olarak bilime dair sosyal çalışmalardan (Gilbert & Mulkay, 1984) çıkan, KA ve etnometodolojiden etkilenen(Heritage, 1984, kullanışlı bağlantılar kuruyor) bir SA formunu sosyal psikolojiye uygulamışlardı. Ana tema görüşme verilerinin nasıl analiz edileceği problemiydi. Görüşmelerin geleneksel kullanımı, görüşmenin başlığı ve cevap verenlerin bu konu hakkında ne düşündüğü ve hissettiği hakkında bir bilgi kaynağı gibiydi.Cevap verenlerin tutarsız değişken açıklamalar ve versiyonlar üretebilmeleri olgusuna bu zamana kadar arkada olanın sinyalini veren -yani farz edilir ki tutarlı olgular ya da tutumların ifade edilmektedir- ya da kaçınılması gereken bir tür gürültü muamelesi yapılırdı. SA bu yaklaşıma radikal bir alternatif olarak gelişti. Farklı seslere, çeşitliliğe odaklanmış ve orada farklı türden bir düzen bulmuştur. Görüşme tepkileri ortaya çıktıkları bağlamda bırakıldığında ve, işlemsel ve gösteren olarak incelendiklerinde bilişsel tutarsızlık ve güvensizlik gibi görünen tutarlı hale geldi.  İnsanlar konuşmalarıyla birşeyler yapıyorlardı: etkileşimin sürekliliğini kullanarak, belirli noktaları tartışıyor, zıtlaşıyorlardı. Konuşmalarının içeriğini, çeşitli yollardan, belli özel retorik kullanımlara ve alternatiflere uygun hale sokuyorlardı (cf. Billig, 1987). SA’nın bir çok güncel biçimi, başka bağımsız kökleri olmasına karşın bu çalışmayla birlikte anılır. Burada; Billig’in (1987), etkili sosyal psikoloji retoriği vardır, burada ideolojik kökenli açıklayıcı repertuarların analizi vardır (Lawes, 1999; Wetherell ve Potter, 1992), ve burada Edwards ve Potter’ın (örn., 1992, 2001; Edwards, 1997a; Potter, 1996) yazılarında sunulan SP’nin kendisi vardır.
SP’nin üç temel alanı vardır. Bunlar: (i) psikolojik başlıkların ve açıklamaların eleştirisi ve yeniden tanımlanması; (ii) gündelik psikolojik kategorilerin söylemde nasıl kullanıldığının araştırılması; (iii) konuşmalarda ve metinlerde psikolojik işlerin (motivasyonlar, niyetler, önyargı, hafızanın güvenilirliği ve algı vgb.) bu şekilde açıkca etiketlenmeden nasıl ele alındığı ve yönetildiği üzerine çalışmalar. Bu konular karşısında bizim psikolojik terimini kullanışımız sadece uygun bir başlama noktasıdır. Biz bu meseleleri, psikolojik süreçler ve tanımlamalardan kaynaklandığı şekliyle çalışılmasını onaylamıyoruz, aslında SP’nin esas olarak ayak dirediği nokta, sosyal eylemelerin edimine dayalı analizde psikolojik teorikleştirmelerden kaçınmaktır. Bu üç alan; kolaylık sağlaması için ve SP’nin temel olarak bir psikoloji eleştirisi olduğu algısını ya da sadece ‘kızgınlık’ ve ‘hafıza’ gibi kelimelerin kullanımıyla ilgilendiği gibi bir algıyı önlemek için ayrıştırılmıştır. Bundan daha fazlası var. Bu alanlar birlikte, her türden ortamda söylem ve etkileşim çalışmasında SP’ye uygun çok geniş bir yayılım anlamına gelir. Üçü de güncel çalışmalarla ilişkili olma eğilimindedir ama biz bu üçünü burada bu bölümü düzenleme yöntemi ve SP’nin nasıl çalıştığını gösterecek araştırmalardan örnekler toplama yöntemi olarak kullanacağız.
Yeniden Tanımlama ve Eleştiri
SP, ana akım psikoloji ve sosyal psikolojide özel olarak icat edilmiş metinsel materyallerin kullanımı, soyut bilişsel modellerin inşası, deneylemelerle keşfedilen bilişsel temsiller gibi yaklaşılan başlıklara söylem temelli bir alternatif geliştirmiştir. Yeniden Tanımlama1 psikolojik konu başlıklarının, yeniden söylem uygulamaları olarak çalışılmasını kapsar. Hafıza ve nedensellik yüklemeyi kapsayan örneklere, gündelik olayların konuşulması üzerine çalışmalar vasıtasıyla söylemsel yaklaşılmıştır (Edwards & Potter, 1992,1993, Middleton ve Edwards, 1990). Tutum ölçümleri söylemde değerlendirici pratiklerin (uygulamaların) incelenmesi haline gelmektedir (Potter, 1998a; Potter ve Wetherell, 1988; cf. Billig, 1989). İlişki ve eylemlerdeki duyguların rolü, kişisel hikayelerin anlatıldığı danışmanlık veya ilişkilerdeki anlaşmazlık hallerinde insanların duygu durumlarını nasıl dile getirdiği ile çalışılmaktadır (Edwards, 1997a,1999). Rutin situasyonlarda insanların anladığına, hatırladığına ve eylediğine göre bilişsel senaryo kavramına (Schank & Abelson,1997); insanların rutin şekilde tarif ettikleri ve bu tariflere göre yaptıkları şeylere senaryo formulasyonları aracılığıyla yaklaşılır (Edwards, 1994, 1995a,1997a).
Yeniden Tanımlamadan amaç, ana akım psikolojide teorikleştirilmiş meselelerin yeniden çalışılmasını sağlamaktan çok, aynı meselelere söylemsel bakılmasıdır. Ayrıca neler olduğuna dair çok farklı anlamalara yol göstermektedir. İnsanların kafalarında taşıdıkları ve tam laflarının üzerine (ya da araştırma görüşmelerinde) ürettiklerinin kendi hatıraları, senaryo bilgileri, tutumları vs. olmasından ziyade insanlar, konuşma tarzlarıyla kendi açıklanabilirliklerini, eylemlerini, olayların doğasını formüle ederken ya da üzerinde çalışırken seyredilir. Bu konuşma şekilleri hem inşa edici hem de eylem yönelimlidir. Sonsuz sayıda potansiyel versiyonları varken ve aralarından bazılarına ortamda ulaşılabilir ve farkında olunabilir iken, belli bir versiyonu teklif ediyor olmaları anlamında inşa edicidirler. Örnekleri, ilişki danışmanlığı boyunca bir çiftin üretilen olaylara dair alternatif anlatımlarını (Edwards, 1995a) ya da Bill Clinton’un Monica Lewinsky ile çeşitli durumlarda ne yaptığı hakkında çapraz sorgulama altında verdiği açıklamaları (Locke&Edwards,2003) kapsar. Açıklamalar aynı zamanda eylem yönelimlidir, bu açıklamaları anlattıkları durumlarda inşa edilir ve o sırada icra ettikleri eylemlerde inşa edilirler. Olayların belli bir versiyonu, sözgelimi bir teklifin rededilmesinin açıklaması olabilir (Drew, 1984) ya da konuşmacıyı önyargılı olmak yerine makul biri olarak ortaya koyabilir(Edwards, 2003).
Bu bir hazır psikoloji konu listesi bulmak ya da onu yeniden tanımlamak meselesi değildir. Aksine ters yönde çalışır. Söylemi incelerken insanların, psikolojinin geliştirdiği teknik terim ve açıklamalar türünden bazı şeyler yaptıklarını görüyoruz. Sözgelimi insanları, bhatırladıkları şeyler üzerinde konuşurken ( olay hafızası, senaryo teorisi, vb. ), veya bir nedensel bir açıklama önerirken (yüklem teorisi), yahut sadece düşüncelerini açıklarken görürüz. Biz bu temel üzerinden konuşmak derken burada anladığımız şey; bunun, insanların teorikleştirdiğimiz şeyi yapıyor olmalarından çok yaptıkları şeyi yansıttıkları olduğudur. Konuşmayı incelerken, bu gibi şeylerin psikolojideki nasıl teorileştirildiği ile anlaşmazlık içinde olduğunu  anladık.
Ayrıca psikolojinin görmezden  geldiği olgusal tanımlama gibi yakından ilişkili konuları da tanıtmalıyız. Nedensellik yüklemeye psikolojinin yaklaşımı tipik bir şekilde, insanlara olayları tanımlayan ve açıklamada bulunmalarını isteyen kısa kurgu hikayeler vermektir. Bunun, kullanılmakta olan deneysel paradigma dahilinde bilişsel süreçlere giren veri üzerinde kontrolü sağlamak gibi kulağa mantıklı gelen sebepleri vardır. Yine de gündelik konuşmalarda insanların sabit tanımlar üzerinden çalışarak çıkarımlarda bulunmalarından ziyade insanların, değişmez bir şekilde, yaptıkları tanımlamaları tartıştıklarını ve alternatifler önerdiklerini görüyoruz (Antaki,1994; Edwards ve Potter,1992). Sebepler ve faillik hakkında nedensellik ve sorumluluğun üstesinden, açık iddialaşmalarla (belli olgular üzerinden)değil genelde dolaylı şekilde olgusal açıklamalar inşa edilerek gelinmektedir. Dolayısıyla SP’nin çok geniş bir şekilde başlattığı, psikolojik işlerle başa çıkmayla ilişkili bir olgusal söylem alanı vardır ve bu alanın inşası ve kullanımı vardır (Edwards,1997a; Potter 1996). 1. Alıntı katılımcıların eylemlerini belirli şekillerde nitelendirerek bu eylemleri hakkındaki sebeplere ve failliğe dair çıkarımlarla başa çıkmaya çalışırken kullandıkları tanımlamalar ve yeniden tanımlamalara bir örnektir. Alıntı polis memuru (P1) ile tanık ve şüpheli olan kişi (T) arasında geçen görüşmeden alınmıştır; alıntı, T’nin doğrudan dahil olmadığını iddia ettiği suçun işlendiği, yaşadığı yere dönüşünün olduğu bölümden başlamaktadır. ‘Onlar’(1.satır) T’nin yaşadığı evde diğer odalarda oturan ve T’nin yaptığının hemen ardından oraya dönen iki sözde faildir. Polis memuru (P1) T’nin saldırıdaki rolünü araştırmaktadır.

1.Alıntı: (DE: Beveridge s.24)
  1. P1: Evet= onlar ön kapıdan girdiler.=
  2.       Bundan ne kadar sonra sen bizi duydun.
  3.       (0.9)
  4.       polisin gelişi [(          )]   
  5. T:                          [hmmm] (.)beş dakika?
  6.       (5.0)             
  7. P1:↑ (0.6) arka tarafa kaçtın.h
  8.       (0.6)
  9. T:   hmm (.) arka kapıyı açtım tm iki insan gördüm
  10.       arka kapıda öylece ta gittim 
  11.       Ve ta elimi kaldırıp  dedim ki şey 
  12.       lanet olsun tüm derdiniz benimle
  13.       (0.3)
  14.   Öyleydi
  15.       (0.2)
  16. P1: peki
  17.       (1.9)

7 ile 12. satırlar arasına odaklanalım. P1’in, T’yi ‘Arka tarafa kaçtın’ şeklindeki tanımlamasının T tarafından nasıl yeniden tanımlandığına dikkat edin. Bu‘arkaya kaçmak’ eyleminin anlatımı, polisin varışını takip etmekte ve ilişkili bir şekilde bir tür acil kaçışa ya da onlardan kaçınmaya işaret etmektedir. Tabii ki bu, polis sorgusunun sağduyusal söyleminde standart bir benzetmedir-suçlu değilsen neden kaçıyordun? Neden kaçtığını açıklamaktan çok (deneysel bir atıf hikayesinin talep edeceği üzere- ‘Joe kaçar. Neden?’), T kaçmakla ilgili herhangi bir kavramdan kaçınacak şekilde ne olduğunu yeniden tanımlamaktadır. Burada, T tarafından yapılan tekrar çalışmasını kurmak üzere küçük ayrıntılar işletilmektedir. ‘Hmm’ (9.satır) iteminin değiştirilmiş versiyonu nasıl beklediğine dikkat edin (cf. Schiffrin, 1987, hmm hakkında ve diğer ‘söylem yapıcıları’ ve Atkinson & Heritage, 1984 deki bölümler hakkında, öncelikli olmayan sıra biçimlerini’ işaretlemedeki kullanımları hakkında). Ayrıca tekrarlanan ‘tam’ ve ‘ta’ (9-11. Satır) kelimeleri, kaçıyor olmasının tersine T’nin eyleminin sıradan doğasının da sinyallerini vermektedir. Polisin orada oluşu ‘iki insan’a (9.satır) indirgenmekte ve T’nin eylemleri artık, polisin muhtemelen soruşturma için geldiği (‘o’) suça hiçbir şekilde dahil olmadığını belirten, masum ve empatik bir inkarla (12.satır) sınırlandırılmıştır.
Yeniden Tanımlama ve eleştiri ile ilgili bu gibi örnekler bize insanların olaylar hakkında nasıl konuştuklarını göstermektedir. Sanki bilişsel temsilleri kelimelere dökermiş gibi neyi hatırlayabildikleri ya da açıklayabildikleri üzerinden konuşmak yerine burada konuşmada karşımıza çıkan; özel alternatif ve etkileşimsel durumların versiyonlarıyla başa çıkabilecek versiyonların üretildiği, incelikli bir inşa ve eylem oryantasyonudur (cf. Drew,1990). Söylemsel psikolojiyi söylemsel psikoloji yapan şey, motivasyon ve niyet, fail olma ve dahil olma gibi psikolojik temaların konuşmanın bir parçası olarak idare ediliyor olmasıdır. 
Yeniden Tanımlama’nın diğer bir örneği insanların bazen eylemlerin ve olayların senaryolaştırılmış (tekrarlanan, rutin, umulabilir) doğasını inşa etmeleri ya da geliştirmeleri ve şeyleri bu inşalarla  yapmalarıdır. 2. Alıntı (Edward’dan 1994), Gail Jefferson tarafından yazı dökümü yapılan, Emma’nın kızkardeşi Lottie’ye kocası Bud’u şikayet eden bir telefon konuşmasıdır. 

Alıntı2: (NB;IV:4:R:2)
  1. →      Hiç bir şeyi doğru yapamıyoru:m
  2.           Tan:rı şahidim  yapamıyorum  ee-↑Bak ço:k çalıştım↑
  3.           evi süpür::düm:: hh(.).hhh uyan
  4.           v ye :re dokundu ve hiç kalmış m:ı
  5.           toz diye baktı hhh
  6.           (0.8)
  7.           BU ÇOK Saç↑maaa?
  8.           (0.4)
  9. Lottie: °Oo deli° 

Yine, senaryo formülasyonlarına altta yatan algı ve bilişlerin bir ifadesi gibi yaklaşmak yerine SP’nin yaklaşımı, senaryoların nasıl yapıldığını, ne olduğunu ve nerede meydana geldiğini incelemektedir. 2. Alıntı ile ilgili bu senaryo, Emma’nın sadece alıntı kısmında değil alıntıdan sonraki kısımda da körüklediği birşeydir; eşi  düzenli bir şekilde Emma’nın yaptığı en zararsız şeylerde hatta takdire değer şeylerde bile onunla aynı fikirde olmamaktadır. Genel olarak senaryo formülasyonları, şikayet etme (tek seferlik değil,cidden), insanları eleştirme ya da övme ve genel olarak, insanları belli bir niteliğe, karaktere sahip gibi (birçok durumda şahit olmak, tahmin edilebilir) inşa eden bir söylem işlevleri yayılımına hizmet eder (Edwards, 1995a, 1997a). 2.Alıntıda 1.satırda Emma’nın Bud’ın kendisine davranışı  ile ilgili versiyonu, Bud’un gözünde kendisinin bir kerelik dahi olsa, hiçbirşeyi iyi yapamadığıdır. Bu onun tekrar eden beceriksizliğinin bir işareti olarak inşa edilmekten ziyade Bud’ın sürekli mantık dışılığının bir işareti olarak inşa edilmektedir. Tanımlanan o özel eylem yere dokunması, ‘çok çalıştım evi süpürdüm’ diyen Emma’nın aksine Bud’ın genellikle ne yaptığının bir örneğini vermektedir. Bud’ın artık görünen bu mantık dışı eylemleri ve eleştirileri, Lottie’ye (7.satır) ‘saçma’ şeklinde önerilmekte ve Lottie de Bud’ın bu niteliğini formüle ederek cevap vermektedir : ‘Oo deli’ (9.satır). 
SP’nin konuşmanın bilişsel temelleri hakkındaki psikolojik faraziyeler üzerine yeniden çalışma pratikleri, psikolojinin epey ötesi ile ilişkilidir. Sosyal bilimlerde baştan başa geniş bir teori ve uygulama yayılımı vardır sözgelimi, görüşme materyallerinin birçok kullanımında konuşmanın içeriği, insanların genellikle ne bildiğinin, ne düşündüğünün ve ne hissettiğinin temsili olarak anlaşılır (bkz.Potter ve Edwards, 2001b, sosyolinguistikle ilişkisi üzerine tartışma için). Açıkçası düşünceler, duygular ve anlayışlar ve olgular her türden konuşmada bir şekilde üretilir ve üstesinden gelinir. SP  bunlara konuşmanın neyi ifade ettiğinden ya da arkasında ne yattığından ziyade eldeki konuşmanın faal işi olarak yaklaşır. Olgusal tanımlamalar, psikolojik haller, ve kişisel nitelikler söylemin inşa ettiği, ima ettiği ve onunla yaptığı şeylerdir. 

PSİKOLOJİK KAVRAMLAR DİZİNİNİ KEŞFETMEK 
Akademik psikolojideki kavramların yeniden tanımlanması ve eleştirisine ilaveten SP psikolojik sağduyunun çalışmalarını inceler. Bunlar duygusal ve bilişsel haller (kızgınlık, inanç, bilmek, kıskançlık, gibi) için kelimeler gibi, gündelik duruma gömük psikolojik kategorilerin kullanımını kapsar. Yine, bu tür bir çalışma çok çeşitli şekillerde ana akım psikoloji ile zıt düşmektedir. Halk (folk) psikolojisinin, deneysel psikolojinin ya da bilişsel bilimin (Stich,1983)2 üstün teknik kavram dağarcığı ile yer değiştirmesi gereken yanlış ve tutarsız bir zihin teorisi olduğu kuralından başlamak yerine biz söylemde bunun nasıl çalıştığını araştırıyoruz. Gündelik psikolojik kavramların yerleştirildiği bu zengin ve sistematik kullanımları bir kere takdir etmeye başladığımızda, statüleri sahnenin ardında süregiden gerçek bir zihinsel hayatın potansiyel olarak yanlış resimleri olarak, hatalı ve alakasız hale gelir. Bu halk psikolojisinin kavramlarının kendi gerçekliği vardır, insanlar bifiil kullandıkları terimlerle gündelik söylemlerde ve bu söylemler boyunca eylemde bulunurlar, eylemler icra ederler. Bunlar empirik çalışmalarla uyumludur.
SP’nin duygusal terimlerin retoriksel ve etkileşimsel kullanımları üzerine bir çalışma yaygınlığı vardır (örn. Edwards, 19997a, 1999; cf. Coulter, 1989, Harre ve Parrott, 1996). Duygusal terimlerin kendi belirli kullanımları vardır (ayrıca bkz. antropolojik ve tarihsel araştırmalar örn. Lutz, 1988; ve Sterns, 1989), ama ayrıca bilmek ya da inanmak gibi bilişsel ifadelerden ziyade, ya da bunlara alternatif olarak duygusal tanımlamaları tercih etmek de önemlidir. Eylemlerin ve olayların açıklanabilirliği ve doğası oldukça inşa edici olabilir. Sözgelimi Prenses Diana’nın ölümünü takiben bir gazete haberinden küçük bir alıntıyı alın (aynı zamanda bkz. Edwards,1999). Diana’nın ölümünde basının endişesi kısmen, Diana’nın ölümündeki kendi potansiyel kusurlarına, yani doğrudan suçlanabilecek o sırada çalışmakta olan paparazzi fotoğrafçılarının rolü idi. 4. Alıntı popüler bir Britanya gazetesinin başyazısından alınmıştır:

Alıntı3: ( The Sun, 1 Eylül 1997, s. 10, orjinal başlık harfleriyle)

  1. THE SUN DER Kİ
  2. BASINI SUÇLAMAYIN
  3. Acısının bu denli olduğu Diana’nın erkek kardeşinin
  4. (Diana’nın) ölümüne duyduğu acıya hak vermeli
  5. (…..)
  6. Bu denli üzücü bir zamanda 
  7. onun bu duygusal patlamasını anlayışla karşılıyoruz

The Sun gazetesi, bir gece önce başka bir haber yayınında Diana’nın erkek kardeşi Earl Spencer’in: ‘Bu basının sonunda onu öldüreceğine hep inandım’ şeklindeki konuşmasına cevap vermektedir. Burada ilgi çekici olan Sun’nın başyazısındaki duygu tanımlamalarının kullanılışıdır. Spencer’in basınla ilgili değerlendirmesini, acısının ifadesi olarak sunmadığına dikkat edin. Aslında bu onun ‘her zaman inandığı’ birşeydir. ‘her zaman’ kelimesinin yargısı kızkardeşinin ölüm travmasının öncesine yerleştirilmektedir ve ‘inandım’ kelimesi ise bir yargıdan çok duyguyu bilişsel şekilde tanımlamaktadır. Bunun tersine Sun gazetesi Spencer’i, derin duyguları içinden konuşmuş gibi tanımlamaktadır.
Bunun ötesinde Spencer’in açık bir şekilde içinden konuştuğu duygu kızgınlıktan çok acıdır. Acısına mahsus nesne3 ise tabii ki kızkardeşinin ölümü olacaktır. Kızgınlığın nesnesi (bu örnekte) bu basın olacaktır. Dolayısıyla Spencer sadece algısı yada inancından ziyade duygularını konuşmakla kalmıyor bizi doğrudan, sözlerinin açık hedefi olan basının faaliyetinden ziyade, kızkardeşinin yakın zamandaki ölümünün sebebine ya da açıklamasına yönlendiren duyguyu konuşmaktadır. Spencer için önerilen bir diğer kategori ‘acı’dır (4. satır). ‘Acı’ sözcüğü, kırıcı şeyler söyleme eğilim olduğu kadar aşırı oluşu da çağırır. Yine burada bile Spencer, kardeşinin ölümündeki basının rolünden ziyade ‘ölümünden duyduğu acı’ ile resmedilmektedir.  Bu kısa tasvirden amaç, psikolojik  beyanların retoriksel seçenek ve yörünge sağlama yollarını ortaya sürmektir. Bunlar söylem seçenekleridir, konuşma ve yazma yollarıdır, olayların doğasını öyle ya da böyle inşa etme yollarıdır, o sırada farkında olunabilecek olaylardan kaçınmanın ya da alternatif anlamlarına karşı koymanın yollarıdır. Tabi Sun’ın mesajının ana fikri başlıkta açıkça verilmektedir: ‘Basını suçlamayın’
SP’nin yeniden tanımlama ve eleştiride dikkat çektiğimiz alanlardan biri, altta yatan tutumları ölçmesinden ziyade değerlendirici uygulamaları çalışmasıydı. Bu yaklaşım, sözgelimi insanların birşeyden hoşlandıklarında söyledikleri türden değerlendirici ifadelerin kullanımının çalışılmasıyla bağlantıya geçirilebilir. Kişisel tercihlerin formülasyonu, diğer şeylerin yanısıra, kişinin neyi tercih edilebileceği ile dışsal gerçekliğin neyi empoze ettiği arasındaki retoriksel zıtlıkları kurmakta kullanılabilir. Bu da sonrasında, kişinin söylediklerinin konuşmacıya yansıma olarak alındığı yerlerde, değerlendirici konuşmanın işaretleyici gösterge özelliklerini yönetmenin bir yolu olabilir. 4.Alıntı 1980’lerin başında Yeni Zelanda’da, (ırkçılık) aparteid’i bırakmadan önceki Güney Afrika’ya tartışmalı bir Rugby turunu ilgilendiren bir görüşmeden (A araştırmacı, R katılımcı) alınmıştır (bkz. Edwards , 2003 bu konu hakkında daha fazla örnek ve tartışma için, daha geniş veriler için Wetherell& Potter, 1992).

Alıntı 4:(NZInt2: p.19)
  1. R  : hmm (1.2) ırkçılığın bitmiş olduğunu görmek
  2.       ister:dim
  3.       (0.1)
  4.       Ama bunu kim ortaya atılıp o-[o (.)
  5. A:                                                  [hmmm
  6. R:  olumlu bir şekilde söylemek gerekirse ‘bu nasıl 
  7.     yapılabilir ki’
  8. A:  hmm hm
  9. R:  ortalıkta dolaşıp ‘Onlara seçme hakkı verelim
  10.     demek iyi
  11. A: evet
  12. R: demek istediğim çoğunluğu(1.0) oy kullanmanın
  13.     ne demek olduğunu bilmiyor bile
  14. A: hmm
     

R’nın aparteid lehinde argümanı, tartışmalı rugby turunu desteklemesini haklı gösterdiği (yukarıda gösterilmeyen) bağlamda meydana gelmektedir. ‘İsterdim’ derken bile kişisel olarak onaylayan, işaretleyici olarak bunun onun hakkında ne söyleyebileceğine karşılık ırkçılık lehine bir durum elde edebilmektedir. Daha doğrusu, (R’nin) konumu pratik gerçekliklerin mecbur ettiği bir konum gibi takdim edilmektedir. Konuşmacının psikolojik bir özelliğinden dolayı böyle konuşuyor olabileceği, tercihlerini kesinlikle tam zıddına yerleştirmesiyle çelişmektedir. gerçekçi bir biçimde mümkün olsaydı, (ırkçılığı ortadan kaldırmak) isteyebilirdi (1.satır). Bu karşıt özellik inşası, hassas ve tartışmaya açık meseleler hakkındaki konuşmaların bir özelliğidir ama olgusal söylemde genel bir araç kullanır; insanlar olgusal olarak güçlü ve şüpheli bir kararı, istemeyerek varılmış gibi formüle ederek verirler. Bu, liberalizme arka planda karşı gelen, göçmen karşıtı kanunları teşvik etmek ya da kadınların geleneksel olarak erkek işlerinde sürekli iş bulamamalarını meşrulaştırmak (Gill, 1993) gibi işaretleyici olarak tehlikeli sonuçların pek de uzakta olmadığı, çok çeşitli ortamlarda kullanılabilir. Tabii ki burada hoşlanma ifadelerinden daha fazlası vardır ama SP’nın argümanı, böyle ifadelerin bu türden şeyler için olduğudur, dilde ulaşılabilir olması için işlevsel, icra edici bir temeli olduğudur.
Bu türden değerlendirici ifadelerin peşini diğer alanlarda sözgelimi yiyecek değerlendirmelerinde takip edebiliriz (Wiggins&Potter,2003). Yeme alışkanlıkları, yemek tercihleri ve yiyecek değerlendirmeleri üzerine bir görüşme ya da fokus grup araştırması yürütmek yerine, Wiggens yemeğin değerlendirildiği aile yemeklerindeki konuşmaları toplamıştır, bunun söylem çalışması, gündelik yeme içme ve pişirme sırasında ortaya çıkar. Bu gibi gündelik ortamlarda, hoşlanma hoşlanmama v.b.g ifadeler tek başlarına tutumsal beyanlar tasvir etmezler; şikayet etme, reddetme, önerme, ikna etme, rica etme, hemfikir olmama v.b.g yerel olarak duruma gömük uygulamaların bir parçası olarak ortaya çıkarlar. Önemli bir ayırım da birşeyden hoşlandığınızı söylemekle, iyi ya da hoş olduğunu söyleme arasındaki farktır. Birincisi özneldir (kişisel tepkileri söylüyor), diğerleri nesneldir (nesnenin tasviri). Dolayısıyla ‘sevmek’ ve ‘güzel’ gibi çok yakından ilişkili terimler bile farklı nesnelere işaret edebilir ve farklı edimsel kullanımlara katkıda bulunabilirler. Nesnel ifadeler özellikle tamamlama ve ikna etmekte kullanışlı iken sözgelimi öznel değerlendirmeler diğerlerinin beğendiği bir yemeği geri çevirme açıklamasını yönetmekte kullanışlı görünmektedir. Tabii bu, çocukluk sosyalizasyonuna ait birşeydir (Ochs, Pontecorvo, & Fasulo, 1996), perhiz, kilo alma, kişisel sorumluluk, v.b.g kişinin nerede ne yediği, ne kadar  yediği olağanüstü normatif ve değerlendirici bir meseledir 5. Alıntı’da Laura yemeği pişiren kişidir.      
  
ALINTI 5 ( SKW/ Gza-M8. From Wiggins & Potter, 2003)

1 Doris:  güzeldi Lau:↓ra [teşekkür ↓ederi:m
2 Bill    :                           [çünkü ee
3 Beth  : [güzel↓di
4 Laura: [> beğendiniz mi< biraz
5             [ > ister misiniz<
6 Bill     : [söyled↑i-
7Laura : eğer isterseniz↓ biraz da:ha var ( 0.6)
8             >biraz< daha ↑sos 

1.satırda Doris Laura’nın yemeğini övmek ve ona teşekkür etmek için nesne- tanımlaması olan ‘güzel’i kullanmaktadır. Beth değerlendirmeyi aynen yansıtmaktadır (3.satır). Yemeği sevdiklerini belirtmekten çok yemeği güzel olarak tanımlamak, bu değerlendirmeleri bir övgü olarak işletmektedir. Konu yemeğin kendisidir. Doris ya da Beth’in kişisel olabilecek, yemeği sevmeleri ya da sevmemeleri değildir. Ama Laura’nın kavramasının takibi önemlidir. Pomerantz (1978) ortada kafa karıştırıcı normlar iş başındayken övgüleri kabul etmenin; burada, bir tarafta değerlendirmelerle hemfikir olmak diğer tarafta ise kendini övmek (palavra atmak) var, aldatıcı olabileceğini göstermiştir. Övgüler sık sık yeniden yapılır ya da azaltılır. Wiggins & Potter (2003) Laura’nın bir başka nesnel tanımlama (sözgelimi kendini övme riski taşıyan gelen ‘evet öyle, değil mi’) kullanarak yemeğin değerlendirilmesinde hemfikir olmadığını, bunun yerine bu nesnel tanımlamayı yemeği beğenmeleri gibi öznel terimlerle yeniden formüle ettiğine dikkat çeker. Övgülerin alınmasında olduğu gibi genellikle burada da Beth ve Doris’in potansiyel olarak biraz daha istediği(4-8 satırlar) muamelesiyle birlikte bir saptırma gerçekleşmektedir. Bu özel ayrıntılar ilginç olmakla birlikte buradaki anafikir, değerlendirici ifadelerin etkileşimsel işin icraatında, özne ile nesne yönelimli tanımlamalar arasındaki kullanışlı farklardan faydalanabildiğidir. Bu, bizim önerdiğimiz, her dilde ulaşılabilir olan yaygın psikolojik ifadelerin edimsel temelidir; bunlar en önce, farklı zihinsel hallerin ifadesi ya da etiketi olarak tasarlanmaktan çok, sosyal etkileşim ve açıklanabilirlik edimselliği için tasarlanmaktadır (Edwards,1997a).

PSİKOLOJİK İŞİN İDARESİ

Yeniden tanımlama ve psikolojik kavram dizininin gündelik kullanımının incelenmesine ilaveten SP söylemi, psikolojik temaların çoğu zaman gizil şekilde nasıl yönetildiği ve üstesinden gelindiğine bakmak için inceler. Biz failliğin, niyetin, şüphenin, inancın, önyargının, duygusal yatırımın, sadakatin ve benzerilerinin nasıl oluşturulduğunu, ulaşılabilir kılındığını yada eylemlerin, olayların, nesnelerin, kişilerin ve ortamların tanımlarına dolaylı yoldan nasıl karşı konulduğunu inceliyoruz. Aslında bu, yapılan yeniden tanımlamanın; niyet ve faillik atıflarının üstesinden, niyet ya da motivin açık tasvirleriyle değil olayın neye benzediğinin (ya da üretildiği gibi) dolambaçsız tasvirleriyle gelindiğini gösteren türden kilit özellikleridir. Bu SP’nin, olgusal tasvirlerin psikolojik haller ve atıflar yayılımına işaret etmekte nasıl kullanıldığını gösterdiğimiz, ’olgu ve açıklanabilirlik’ incelemesinin esasıdır (Edwards & Potter, 1992; Potter & Edwards, 2001a). Yine, SP işinin bu üç alanını pekiştirmede iş fiili analize gelince; olgusal açıklamaların bu türden psikolojik işaretleyici kullanımı 6.Alıntıdaki gibi, katılımcıların psikolojik kavramları kullanışlarına sıkıca bağlıdır.
ALINTI 6 (DE-JF:C2:S1:p.9)
  1. J:   ve eh:: (1.0) Connie’nin üstünde kısa etek vardı
  2.       bilmiyorum
  3.       (1.0)
  4.       bunu biliyordum- (0.6) hı a belki onunla
  5.       karşılaştım
  6.       (1.0)
  7.       Evet (.) Dave: ile daha önce karşılaşmış olmalıyım 
  8.       (0.8) 
  9.       Ama onun deli:kanlı olduğunu duymuştum(.) 
  10.     O umursama : (1.0) kime  (0.2)asıldığını 
  11.     ya da(.) kimin İrlandada olduğunu (.) bilirsin 
  12.     asılınacaklar (uygun olmayanlar)
  13.     (1.0)
  14.     İşte Connie ayağa kalktı (0.8) eteğini
  15.     sağ tarafına çekti (0.6) ve
  16.     doğrudan Dave’e bakıyordu (.) >°bu şekilde°< (0.6) ve
  17.     sonra dönbana baktı (1.2) ve sonra
  18.     söyledi (.) döndü sonra (.) arkaya
  19.     Dave’e dediki (.) bu arada bu 
  20.     senin için değildi

6.Alıntı bir karı kocanın ( Connie ve Jimmy) birbirlerine problemlerini anlattıkları, bir saat süren danışma seansından uzun bir sıra alışın parçasıdır. Connie Jimmy’i hastalıklı şekilde kıskanç, mantıksız ve tekrarlanan bir kıskançlığa meyilli biri olarak tanımlamaktadır.4 1. Satırdaki tasvir edici ayrıntı ‘Connie’nin üstünde kısa etek vardı’ Connie’yi (sonradan anlatılan eylemleri de bunun üzerine inşa etmektedir),  seksi  ya da kışkıırtıcı tarzda giyinen biri gibi resmetmektedir. Burası Jimmy’nin, karısının karakterini ve motivasyonunu; Dave isimli ‘delikanlı’ şöhreti olan (9.satır) ve Connie’nin hareket ve görünüşünün alıcısı pozisyonuna sokan bu özel durumda (karısının) davranışını, flörtöz (dolayısıyla kendi kıskançlığını makul kılmaktadır) diye inşa ettiği kısımdır. Tasvir edici ayrıntıların çalışması, sadece kapsadıklarıyla değil yanısıra neyi ima edebilecekleri ile de işler. Kızın bütün yaptığı bahsedilen (burada ya da biryerde) kısa eteği giymesidir ve bu eteğin tüm tarif edilebilir niteliği, kısalığına çekilen dikkattir.
Ayrıca bu tanımlamanın ardaşık konumlanışı da önemlidir. Dave’in takdim edilişinin hemen öncesi (dolayısıyla ilişkili oluşu işitilebilir) meydana gelmektedir. Connie’nin motivaston ve karakterinin burada daha flört edilebilir ve seksi bir şekilde kurulduğunu ve Dave’i hedef aldığını (15-16. satırlarda açıkça görülmektedir) görebiliriz. Bu, açıkça eşini seksüel olarak motivasyonu yüksek ve flörtöz göstererek yapılmaz aksine bu gibi nitelikler, çıkarımsal olarak ulaşılabilir kılınarak yapılır. Gerçekten, Connie’nin kendisini eteğinin uzunluğunu ile, bununla ne yaptığı ile ve kime baktığı ile zıtlaşan, alternatif tanımlamalar sağlayarak benzeri dolaylı bir tarza(burada olmayan ama sonraki sıra alışlarında) yönlendiren kategoriler vardır. Yani Connie’nin karakteri, motivleri ve niyetleri (standart psikolojik şeyler) inşa edilmekte ve tanıklık edilebilir şeylerin tanımlarıyla karşı konulmaktadır -eteği, hareketleri, Dave’in tanımlanmasına bu şeylerin mesafesi ve anlatımdaki akışta aldıkları yerler. 
Ayrıca alıntıda içinde Jimmy’nin 2.satırda ‘bilmiyorum’ ifadesindeki gibi bazı psikolojik kavramlar da bulunmaktadır. Bunu basitce bir belirsizlik iddiası ya da önemsememek ya da hatta sadece bir iddia olarak (açık bir nesne belirtilmeden arada söylenir) görmek hata olur. Konuşmanın devamında ortaya çıktığı üzere olan şey Jimmy’nin karakterine, karısının kıyafetlerini ve davranışını takıntılı bir şekilde gözleme eğiliminde olabilecek kıskanç ve şüpheci koca anlamına gelecek şekilde bakmaktır. ‘Bilmiyorum’ ifadesini burada, tam da burada kullanması buna karşı koyar. Belli bir dikkat sarf etmediğine, buna tutunacak çok şeyin olmadığına işaret etmektedir. Aslında ‘bilmiyorum’ yada ‘bilmiyom’ gibi kişiler arası ifadeler(olgusal bir soruya açık bir cevaptan ziyade suçlayıcı tarzda arada kullanmak), bir tanımlamanın içeriğinde konuşmacının ilgisi ya da menfaati ile baş etme ya da hafife alma yolu olarak bir söylem malzemesi boyunca tekrarlanır (Potter,1998b, ayrıca bkz. Beach ve Metzger,1997). Gerçekten, Jimmy’nin daha sonraki anlatımları, Connie’nin eteğinin, uzunluğunun, bununla neler yaptığının ayrıntılarına (ve kastedilen bilgiye) olan yakın ilgisini taşımaktadır. Dolayısıyla ‘bilmiyorum’ gibi ifadeler, tehlikede altındaki potansiyel sağduyusal çıkarımlarını ve retoriksel alternatiflerini sürdürerek bu türden etkileşimsel işler yapabilir, alıntı örneğimizde adam şüpheli ve fazlaca kıskanç bir kocadır, karısının gerçekte giydikleri, hareketleri ya da karakterinden çok kafasındaki endişelerinin bir yansıması olan küçük, abartılı şeylerle karısına eziyet etme eğiliminde olan bir adamdır. Açıkçası, söylemin psikolojik kategorilerin üstesinden geliş tarzı psikolojik kelimelerin açık bir şekilde kullanılması demek değildir.
7. Alıntı (Edwards’dan, 2000), tanımlamaların, değerlendirmelerin ve özellikle aşırı durum formülasyonlarının (ADF, ayrıca bkz. Pomerantz, 1986) katılımcılar tarafından sadece uyguladıkları nesneleri tanımlayan ve değerlendiren olarak değil, yanısıra bu bölümdeki diğer örneklerde gördüğümüz üzere, konuşmacının duruşunu ya da tutumunu 5 nasıl işaretlediğini gösteren bir ardaşık sıra alıştır. ADF’ler ‘en iyi’, ‘en yeni’, ‘en çok’ gibi uç ifadelerdir. ADF özelliği gösteren konuşmacı, bu özelliklerin potansiyellerini sadece potansiyelde abartılı şekilde duyulmasından yararlanmaz aynı zamanda aşırıya giden ve bu sebeple söylemek gerekirse belki de kabaca doğru olmasından daha fazlasının gerekeceği potansiyelden de yararlanır. Alıntıda, L’nin annesi M, L’nin kayınvalidesi Bayan Field’in şikayet etmeye hakkı olmadığını, Lousia’ya kötü davrandığı için Louisa’yı anma törenine davet edilmeyişini anlaması gerektiğini söylemektedir.

7. Alıntı
1 M:     Ne cüretle orda olmayı umabilir
2 L:      eve:t bili:yorum 
3 M:     Lou:sia’ya karşı çok kö tüydü
4          (0.6)
5 L:      hmhmh
6 M:     tüm bu yıllar boyunca
7 L:      eve:t
8        (.)
9 L:     t[ama:m, canım]
10 M:     [ ( he  :   : r za] man olduğu gibi) Louisa (bilsey:di)
11         Baayan Field’i mm (0.5) arabayla taşımazdı
12 →     hep(.) yaptığı gi:bi
13 (0.2)
14 L:      Hayır:,
15 M: şeh:re götürür şey (  )-alışverişini
16 yapar (0.3) nereye gitmek isterse  
17 Lousia araba:ya alırdı,
18 (0.2)
19 L: Eve:t bu dr:u
20 M: he
21 (0.2)
22 L ºM [mmº
23 M:       [Lousianın epey (0.4) emeğini gördü
24 L: Ev(e)t ↓hı hı↓ .hhhh
25 (.)
26 M: Tamam canım
27 L: hadi Allahaısmarladık
28 (.)
29 M: söylenme, (hı-[hı)
30 L:           [Yo,


M’nin ADF’leri 6.,12. ve 16. satırlarda görülmektedir. Nasıl çalıştıklarını (ADF’lerin) görmenin anahtarı, konuşma analizinin temel kuralını kullanan bir hareket, ardaşıklık ortamıdır (bkz. bu kitapta 4.bölüm). M’nin Bayan Field hakkındaki şikayetlerine L’nin cevabı, katılmadığını açıkça belli etmemesine rağmen, ya çok az ya da sessizlik olmuştur; kabul etmişler ama sürdürmemişler ya da M’nin şikayetine herhangi bir şey ilave etmemişlerdir. Bu cevap, normatif olarak ikinci bir değerlendirmede bulunarak özellikle de değerlendirme düzeyini yükselterek aynı fikirde olduğunun gösterildiği bulgularla, kayda değerdir (Pomerantz, 1984). Jefferson bu verilerin yazıdökümünde 5.satıra ‘bu kısım boyunca L, M’in Bayan Field hakkındaki konuşmasını arkdaşca sansürler gibi görünmektedir’ şeklinde  bir dip notla işaret etmiştir. M’nin Bayan Field hakkındaki gözlemleri bir eleştiri ile başlamakta (‘Ne cüretle’, ‘çok kötüydü’, 1. ve 3. satır) bir dizi ADF ile devam edip (‘tüm o bu yıllar boyunca’, ‘her zaman’, ‘her yere’), yumuşatılmış ‘epey emeğini’ formülasyonuyla sonlanmaktadır (23.satır).
M’in ADF’leri tırmandırması, 9.satırda görüşmeyi bitirmeye (M, 26’da ve L’ninkide 27.satırda) başladığı görünen, M’nin Bayan Field hakkında başlattığı şikayetleri durduran L’den, güçlü katılımcı gözlemler çıkarmada başarısız olmuştur. M’nin sonunda ‘söylenme’ (29. Satır), yapmakta olduğu şikayetlerden bir geri çekilmedir. Bununla birlikte aynı zamanda söylenmeyi, yapmakta olduğu şeyin izni alınabilir cinsten bir versiyon olarak formüle etmektedir. Bunun gibi L’nin saklı duran ilgisine, M’yi dostça sansürlemesine yönelir ve M’nin Bayan Field hakkındaki şikayetlerinin L tarafından işitilmesinin sadece Bayan Field’in açıklamaları olmakla kalmayıp, aynı zamanda M’nin bu açıklamalarındaki yatırımların işaretleyicisi gibi, tutumunun ifadeleri gibi, muhtemelen söylenme gibi işitildiği ile aynı çizgiye çeker. ADF’ler ısrar etmek için, bir noktayı öne çekmek ya da vurgulamak için kullanıldığından (Pomerantz, 1986), ortak katılımcılar tarafından konuşmacının o noktadaki yatırımının sinyali gibi işitilmesi eş zamanlı ulaşılabilirdir. Birşey üzerinde aşırı bir şekilde ısrar etmek ya da inkar etmek, inkar ya da ısrar eylemini bir menfaat ya da bir duruş olarak vurgulayabilir. SP’nin yaygın teması, katılımcıların açıklamalarda ve beyanlarda bulunurken zihin ile beden arasındaki ya da özne ile nesne arasındaki ilişkiyi idare ediş yollarını incelemektir

Güncel Gelişmeler
Söylemsel psikoloji hala olmakta. Daha farklı kollara ayrılıp ayrılmayacağı veya başka disiplenlerle bütünleşip btünleşmeyeceği ya da diğer yaklaşımlarla güçlü işbirliği kurup kurmayacağı henüz bilinmiyor. Bununla birlikte burada bir kaç yeni gelişmeden bahsedebiliriz.
Edwards ve Potter’ın çalışmalarında, özellikle doğal verilerin kullanımı (araştırma görüşmelerinden ziyade) ve analizi KA’nın ilkelerine yerleştirerek başlaması yönünde açık bir bağlılık vardır. KA’nın tercih edilmesi ve doğal olarak ortaya çıkan verilerin tercih edilmesi, söylemin edimsel ve eylem yönelimli olduğu temel kuralını takip eder. Bu kuralla söylemi, şeylerin meydana geldiği yerde, işlerini yaparken bulmak mantıklıdır Dolayısıyla kendimizi, insanları yerleştirdiğimiz konular hakkındaki görüşleri için görüşmek yerine, eskiden kuliste olduğu gibi kendimizi, danışma seanslarını, sıradan telefon konuşmalarını, gazete haberlerini, ilk yardım çağrılarını, polis soruşturmalarını, ve bunun gibi analizleri yaparken buluruz. Araştırma görüşmeleri tamamı ile incelenebilir kalıyor tabii, ama veri ararken baktığımız ilk kaynak (bu görüşmeler)değildir.
Geriye, serbest bir anlamda konuşmanın zihin-dünya ya da özne-nesne özelliği dediğimiz ana bir soruşturma çizgisi kalmaktadır. Bu soruşturma; çeşitli türden kurumsal ortamlarda konuşmaların (Edwards ve Potter, 2001), bu gibi ortamların normatif işleyişinin yaygın bir özelliği olarak, nasıl yapıldığına dair bir merakla birlikte gider. Bu durum uzun süredir devam eden, okulda sınıflarda öğrenme ve öğretme çalışmalarını kapsayan türden bir alakayla genişlemektedir (Edwards&Mercer, 1987), ancak şimdilerde söylem analizi yönteminde daha çok KA’ya oturan daha yeni gelişmeleri uygulamaktadır (Edwards, 1997b; Potter, 1996). Bir grup insan tarafından güncel çalışmalar, esas olarak Birleşik Krallık’ta Lougborough Üniversitesi’nde yer almaktadır ama aynı zamanda giderek yayılan bir şekilde,SP’nin temaları uygulama alanlarında nasıl ele aldığına ve bir şekilde bu alanları gerçekten inşa ediciliğine  bakmaktadır. Sözgelimi, çocuk istismarı yardım hattında yapılan konuşmaları, ayrıca polis sorgulamalarını, anonim alkolikler toplantılarını, aile ve bireysel terapileri, boşanmalar sonucu çocuklara erişim konusundaki tartışmaları, komşuluk tartışmalarını, ve oldukça sıradan ve özel olan telefon konuşmalarını ve aile yemeği konuşmalarını inceliyoruz.
İleri gelişme noktaları SP’nin, KA, etnometodoloji, Wittgenstein ve Ryle’ın gündelik dil felsefeleri ile ilişkilerini geliştirme ve netleştirme hareketlerini kapsar. Burada bizim psikolojik kavram dizini dediğimiz şeyin statüsü hakkında, tam anlamıyla psikolojik olarak anlaşılmaya başlaması da dahil, bir dizi eleştirel tartışma sürmektedir. Bu tartışmalar, çeşitli çalışmalarda SP terimini kullanan Coulter’ın eleştiri yazısında, buna tepkileri (Edwards ve Potter, yayında; Potter ve Edwards,2003),ve Harvey Sacks’ın KA ve üyelik kategorizasyonu analizi üzerine temel yazılarından (Edwards,1995b,1997a; McHoul ve Rapley, 2003) devam eden ilgili analitik kuralları çıkarma çabalarını kapsmaktadır. Bununla birlikte esas ivme, geniş yayılımle etkileşim işinin icra edilişindeki söylemde, psikolojik temaların üstesinden nasıl gelindiğinin ve nasıl yönetildiğinin empirik zeminli araştırmalarının devam ediyor olmasıdır.


Kaynakça
Antaki, C. (1994). Explaining and arguing: The social organization of accounts. London and Beverly Hills, CA: Sage.
Atkinson, J. M., & Heritage, J. C. (Eds.). (1984). Structures of social action: Studies in conversation analysis. Cambridge, UK: Cambridge University Press.
Beach, W. A., & Metzger, T. R. (1997). Claiming insufficient knowledge. Human Communication Research, 23, 562-588.
Bedford, E. (1986). Emotions and statements about them. In R. Harre (Ed.), The social construction of emotions (pp. 15-31). Oxford, UK: Blackwell.
Billig, M. (1987). Arguing and thinking: A rhetorical approach to social psychology. Cambridge, UK: Cambridge University Press.
Billig, M. (1989). The argumentative nature of holding strong views: A case study. European Journal of Social Psychology, 19,203-23.
Button, G. (Ed.). (1991). Ethnomethodology and the human sciences. Cambridge, UK: CambridgeUniversity Press.
Button, G., Coulter,J.,Lee, J., & Sharrock,W. (1995). Computers, minds and conduct. Oxford, UK: Polity. Coulter, J. (1989). Cognitive 'penetrability' and the emotions. In D. D. Franks & E. D. McCarthy (Eds.), The sociology of the emotions (pp. 35-50). Greenwich, CT: JAI.
Coulter, J. (1999). Discourse and mind. Human Studies, 22, 163-181.
Drew, P. (1984). Speakers' reportings in invitation sequences. InJ. M. Atkinson & J. C. Heritage (Eds.),Structures of social action: Studies in conversation analysis (pp. 129-51). Cambridge, UK: Cambridge University Press.
Drew, P.(1990). Strategies in the contest between lawyers and witnesses. In J. N. Levi & A. G. Walker (Eds.), Language in thejudicial process (pp. 39-64). New York: Plenum.
Dreyfus, H. L., & Rabinow, P. R. (1982). Michel Foucault: Beyond structuralism and hermeneutics. Chicago: University of Chicago Press.
Edwards, D. (1994). Script formulations: A study of event descriptions in conversation. Journal of Language and Social Psychology, 13,211-247.
Edwards, D. (1995a). Two to tango: Script formulations, dispositions, and rhetorical symmetry in relationship troubles talk. Research on Language and Social Interaction, 28, 319-350.
Edwards, D. (1995b). Sacks and psychology. Theory and Psychology, 5, 579-597.
Edwards, D. (1997a). Discourse and cognition. London: Sage.
Edwards, D. (1997b). Toward a discursive psychology of classroom education. In C. Coll & D. Edwards (Eds.),Teaching, learning and.classroom discourse: Approaches to the study of educational discourse (pp. 33-48). Madrid:Fundacion Infancia y Aprendizaje.
Edwards, D. (1999). Emotion discourse. Culture & Psychology, 5, 271-291.
Edwards, D. (2000). Extreme case formulations: Softeners, investment, and doing nonliteral. Research on Language and Social Interaction, 33, 347-373.
Edwards, D. (2003). Analyzing racial discourse: The discursive psychology of mind-world relationships. In H. van den Berg, M. Wetherell, & H. Houtkoop-Steenstra (Eds.), Analyzing race talk: Multidisciplinary approaches to the interview. Cambridge, UK: Cambridge University Press
Edwards, D., & Mercer, N. M. (1987). Common knowledge: The development of understanding in the classroom.London: Routledge.
Edwards, D., & Potter,]. (1992). Discursive psychology. London: Sage.
Edwards, D., & Potter, J. (1993). Language and causation: A discursive action model of description and attribution. Psychological Review,100, 23-41.
Edwards, D., & Potter, J. (2001). Discursive psychology. In A. McHoul & M. Rapley (Eds.), How to analyse talk in institutional settings: A casebook of methods (pp. 12-24). London and New York: Continuum International. 
Edwards, D., & Potter, J. (In press). Discursive psychology, mental states and descriptions. In H. te Molder & J. Potter (Eds.), Talk and cognition: Discourse, cognition and social interaction. Cambridge, UK: Cambridge University Press.
Fairclough, N. (1992). Discourse and social change. Cambridge, UK: Polity.
Foucault, M. (1971). Orders of discourse. Social Science Information, 10, 7-30.
Fowler, R. (1991). Language in the news: Discourse and ideology in the press. London: Routledge.
Gergen, K. J. (1994). Realities and relationships. Cambridge, MA: Harvard University Press.
Gilbert, G. N., & Mulkay, M. (1984). Opening Pandora's box:A sociological analysis of scientists' discourse.
Cambridge, UK: Cambridge University Press.
Gill, R. (1993).Justifying injustice: Broadcasters' accounts on inequality in radio. In E. Burman & I. Parker (Eds.), Discourse analytic research:Repertoires and readings of texts in action (pp. 75-93). London: Routledge. 
Halliday, M. A. K. (1985). An introduction tofunctional grammar. London: Edward Arnold.
Harre, R. (1988). Wittgenstein and artificial intelligence. Philosophical Psychology, 1, 105-115.
Harre, R., & Gillett, G. (1994). The discursive mind. London: Sage.
Harre, R., & Parrott, W G. (1996). The emotions: Social, cultural and biological dimensions. London: Sage. 
Harre, R., & Stearns, P. (Eds.). (1995). Discursive psychology in practice. London: Sage.
Harre, R., & van Langenhove, L. (Eds.). (1999). Positioning theory. Oxford, UK: Blackwell.
Henriques, J., Hollway, W, Urwin, C., Venn, C., & Walkerdine, V (1984). Changing the subject: Psychology,social regulation and subjectivity. London: Methuen.
Heritage,}. (1984). Garfinkeland ethnomethodology. Cambridge, UK: Polity.
Hollway, W. (1989). Subjectivity and method in psychology: Gender, meaning and science. London: Sage
 Hutchby, L, & Wooffitt, R. (1998). Conversation analysis: Principles, practices and applications. Oxford, UK:Polity.
Kress, G., & Hodge, B. (1979). Language as ideology. London: Routledge & Kegan Paul.
Lawes, R. (1999). Marriage: An analysis of discourse. BritishJournal of Social Psychology, 38, 1-20.
Locke, A., & Edwards, D. (2003). Bill and Monica: Memory, emotion and normativity in Clinton's GrandJury testimony. BritishJournal of Social Psychology, 42, 239-256.
Lutz, C. A. (1988). Unnatural emotions: Everyday sentiments on a Micronesian atoll and their challenge to Western theory. Chicago: University of Chicago Press.
McHoul, A. W, & Grace, W (1993). A foucault primer: Discourse, power, and the subject. Melbourne, Australia: Melbourne University Press.
McHoul, A., & Rapley, M. (2003). What can psychological terms actually do? (Or: If Sigmund calls, tell him it didn't work). Journal of Pragmatics, 35, 507-522.
Middleton, D., & Edwards, D. (Eds.). (1990). Collective remembering. London: Sage.
Ochs, E., Pontecorvo, C., & Fasulo, A. (1996). Socializing taste. Ethnos, 61, 7-46.
Parker, I. (1992). Discourse dynamics: Critical analysis for social and individual psychology. London: Routledge. 
Pomerantz, A. M. (1978). Compliment responses: Notes on the co-operation of multiple constraints. In J. Schenkein (Ed.), Studies in the organization of conversational interaction (pp. 79-112). New York: Academic Press.
Pomerantz,A.M.(1984).Agreeinganddisagreeingwithassessments:Somefeatures ofpreferred/dispreferred turn shapes. In J. M. Atkinson & J. Heritage (Eds.), Structures of social action: Studies in conversation analysis (pp. 57-101). Cambridge, UK: Cambridge University Press.
Pomerantz, A. (1986). Extreme case formulations: A way of legitimizing claims. Human Studies, 9, 219-229. 
Potter, J. (1996). Representing reality: Discourse, rhetoric, and social construction. London and Thousand Oaks, CA: Sage.
Potter, J. (1997). Discourse analysis as a way of analysing naturally occurring talk. In D. Silverman (Ed.),Qualitative research: Theory, method andpractice (pp. 144-160). London: Sage.
Potter, J. (1998a). Discursive social psychology: From attitudes to evaluations. European Review of Social Psychology, 9, 233-266. 
Potter, J. (1998b). Beyond cognitivism. Research on Language and Social Interaction, 32, 119-128.
Potter, J., & Edwards, D. (2001a). Discursive social psychology. In W P.Robinson & H. Giles (Eds.), The new handbook of language and social psychology (pp. 103-118). Chichester, UK: Wiley.
Potter,}., & Edwards, D. (200ib). Sociolinguistics, cognitivism, and discursive psychology. In N. Coupland, S. Sarangi, & C. N Candlin (Eds), Sociolinguistics and social theory (pp. 88-103). London: Pearson EducationLtd.
Potter, J., & Edwards, D. (2003). Rethinking cognition: On Coulter on discourse and mind. Human Studies,26, 165-181.
Potter,]., & Wetherell, M. (1987). Discourse and social psychology: Beyond attitudes and behaviour. London: Sage. 
Potter, J., & Wetherell, M. (1988). Accomplishing attitudes: Fact and evaluation in racist discourse. Text, 8,51-68.
Schank, R. C., & Abelson, R. P.(1977). Scripts, plans,goals and understanding. Hillsdale, NJ: Lawrence ErlbaumAssociates.
Schegloff, E. A. (1999). Discourse, pragmatics, conversation, analysis. Discourse Studies, 1, 405-435. Schifrrin, D. (1987). Discourse markers. Cambridge, UK: Cambridge University Press.
Stearns, P. N. (1989). Jealousy: The evolution of an emotion in American history. New York: New York University Press.
Stich, S. (1983). Fromfolk psychology to cognitive science: The case against belief. Cambridge, MA: MIT Press. 
Stubbs, M. (1983). Discourse analysis. Oxford, UK: Blackwell. 
Van Dijk, T. A. (Ed.). (1985). Handbook of discourse analysis. Vols. 1-4. London: AcademicPress
Van Dijk, T. A. (1998). Ideology: A multidisciplinary approach. London: Sage.
Wetherell, M., & Potter,}. (1992).Mapping the language of racism: Discourse and the legitimation of exploitation.Brighton, UK:Harvester Wheatsheaf.
Wiggins, S., & Potter, J. (2003). Attitudes and evaluative practices: Category vs. item and subjective vs. objective constructions in everyday food assessments. British Journal of Social Psychology, 42, 513-531.
Wodak, R. (1998). Critical discourse analysis at the end of the 20th century. Research on Language and SocialInteraction, 32, 185-194.
Wood, L. A., & Kroger, R. O. (2000). Doing discourse analysis: Methods for studying action in talk and text.Thousand Oaks, CA: Sage.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.