7 Eylül 2014 Pazar


KONUŞMA ANALİZİ VE KURUMSAL KONUŞMA: VERİ ANALİZİ


JOHN HERITAGE

Heritage, J. (2006). Conversation analysis and institutional talk: Analysing Data. In P.Drew and J.Heritage (Eds), Conversation Analysis 4 Volume Set: Volume IV Institutional Interactions, pp.1-26. Sage Publications, London.


Çeviri: Göklem Tekdemir Yurtdaş

Uzun süren çalışmalarının sonucunda, Erving Goffman (1955,1983) sosyal etkileşimin, aile, eğitim, din ve benzeri sosyal yapılar gibi ele alınabilen belirgin bir ahlaki ve kurumsal düzeni içerdiğini tespit etmiştir. Bu ‘etkileşim düzeni’nin itibar, kişisel kimlik ve ayrıca geniş çaplı makro-sosyal kurumlar arasında bağlantı kuran bir dizi karmaşık etkileşimsel haklar ve zorunluluklardan oluştuğunu ileri sürmektedir. Buna ek olarak, etkileşimin kurumsal düzeninin özel bir sosyal önemi bulunmaktadır. Toplumdaki bütün diğer kurumların etkinliklerinin altında yatmakta ve bu kurumların aralarındaki işlerin görülmesine aracılık etmektedir.  Toplumların, politik, ekonomik, eğitsel ve yasal etkinlikleri, sosyal etkileşimin kurumsallığının oluşturduğu uygulamalar tarafından kaçınılmaz biçimde yürütülmektedir.
Goffman’nın ‘etkileşimin kurumsal düzeni’ fikri, kurumu hayata geçiren pratikleri kendi başına bir konu olarak çalışan konuşma analistleri tarafından sürdürülmektedir. Konuşma Analizi (KA), karmaşık ve girift olan ve bir çok durumda yaşamın erken dönemlerinde edinilmiş bu pratiklerin, sosyal eylem ve etkileşimi, karşılıklı anlamın ve sosyal gerçekliğin inşasını mümkün kıldığını göstermiştir. İnsanın sosyalliğinin temeli olduğu için bu pratikler, özel ve önemlidir (Schegloff, 1992). Bu pratiklerin konuşma analizi yaklaşımıyla çalışılması, insanların sıradan konuşmalarda nasıl sıra aldıklarını betimlemekte ve konuşma sıralarındaki çakışma ve örtüşmelerini nasıl müzakere ettiklerini, çeşitli türlerdeki temel ardışık eylem dizilerinin nasıl organize olduğu ve farklı opsiyonların bu ardışıklık içinde nasıl aktive olduğu, etkileşim sırasında ortaya çıkan çeşitli aksamaların olduğu, örneğin, duymada ve anlamada yaşanan- üstesinden nasıl gelindiği, konuşmanın nasıl açılıp bitirildiği, bakışın ve vücut dilinin konuşmayla nasıl alakalı olduğu, kahkahaların nasıl organize edildiğini, gramatik formların ve söylem birimlerinin sıra-alışla ve ya diğer etkileşimsel konularla nasıl bağlantılı olduğu gibi konuları  tartışmaktadır.
Bununla birlikte, etkileşimde sosyal ve kurumsal düzenler de vardır. Hukuk, tıp gibi şirketlerin ve sınıfların sosyal dünyaları, konuşmanın içinde ve konuşma yoluyla canlandırılır ve aktive edilir. Ancak bu kurumların gerçekliği konuşmada, etkileşimde hayata geçirilse de- ‘konuşarak var edilse de’ (Heritage,1984)-gerçeklikleri konuşmaya hapsolmuş değildir.
Bu kurumsal gerçeklikler, aynı zamanda belgelerde, binalarda, yasal düzenlemelerde ve bunun gibi yerlerde de var olmaktadır. Kurumsal konuşmanın konuşma analiziyle çalışılması, kurumsal gerçekliklerin etkileşimde nasıl hayata geçirildiği, manipüle edildiği ve hatta dönüştürüldüğüyle ilgilidir. 
Buna bağlı olarak, bugün konuşma analizi araştırmalarının en az iki türü bulunmaktadır. İlki, etkileşimin sosyal yapısını kendi başına bir konu olarak incelemektedir; ikincisi ise etkileşimde sosyal kurumların yönetimini çalışır. Bu bölümün amacı, ikinci tarzdaki araştırmaların nasıl yapıldığını ve özellikle analiz için elde edilen verilerin nasıl ayrıştırıldığını tanımlamaktır.  Basitçe söylemek gerekirse, bir çok sosyoloğun ilgilendiği tipik bir ‘uzman-uzman olmayan’ etkileşiminin tek bir kurumsal konuşmanın gözlemlerini bu bölümde göstereceğim. Ancak, etkileşime dair sunacağım giriş bölümleri sadece bu etkileşimle ilgili değildir.  Aslında, inanıyorum ki, şimdilerde ortaya çıkan yeni ‘işyerleri’ çalışmalarını da içeren (Goodwin ve Goodwin,1997; Goodwin, 1996; Heath ve ark., basımda) ‘kurumsal’ verilerin çoğuna erişim sağlamada yararlı bir fırsat oluşturmaktadır. 

KONUŞMA ANALİZİ VE ETKİLEŞİMSEL OLAY DİZİLERİ
KA etkileşimdeki bağlam ve anlam üzerinde yoğun bir şekilde odaklanan bir alandır. Bunu, bağlam ve anlam ile eylem dizilerini bağlantılandırarak yapmaktadır. Aslında, KA, bağlam derken kastettiğimiz şeyin büyük bir kısmını eylem dizilerinin oluşturduğunu ve bir eylemin anlamının içinden çıktığı önceki eylemlerin ardışıklık dizileri tarafından şekillendirildiğini ve sosyal bağlamın etkileşimin ardışıklık organizasyonu içerisinde dinamik olarak üretildiğini iddia eden bir teoriyi kapsar. 
Altını çizmek gerekirse, bu yaklaşım konuşmacıların etkileşimi nasıl yönlendirdiğinin temel bir teorisidir. Bu teori birbiriyle ilişkili 3 iddiayı kapsamaktadır:
Konuşmalarını inşa ederken, konuşmacılar genelde kendilerini, önceki  konuşmaya ve çoğunlukla en yakın zamanda gerçekleşen konuşmaya göre ayarlarlar (Sacks, 1987; Schegloff,1984; Schegloff&Sacks,1973). Basit ve direk bir dille söylemek gerekirse, konuşmaları bağlam tarafından şekillendirilmiştir
Katılımcılar bazı güncel eylemleri yaparken, sonraki konuşmacı tarafından yapılması gereken ‘bir sonraki eylemi’(ya da mümkün olan bir dizi ‘bir sonraki hareketleri’) yansıtır (ampirik olarak) ve talep ederler (normatif bir şekilde)(Schegloff,1972). Böylelikle onlar, bir sonraki kişinin konuşabileceği  bir bağlam yaratırlar ( veya bağlamı devam ettirirler ya da yenilerler).
Bir sonraki hareketlerini gerçekleştirerek, katılımcılar önceki eylemi nasıl anlamış olduklarını gösterirler ve bunu çeşitli seviyelerde yaparlar. –örneğin, bir ‘kabul’ ile birisi, önceki sıra alışın bitimini anladığını, bu eylemin kendisine yöneltildiğini, yöneltilenin belirli bir eylem olduğunu (örn. Bir davet). Bu anlamalar onaylanır (söz söylenmeden) veya devam eden ardışıklık organizasyonu içinde herhangi bir üçüncü sıra alışta onarım sürecinin nesnesi haline gelir (Schegloff,1992). Bu süreç içinde, bunlar ardışık bir “özneler arası yapının mimarisi” tarafından yaratılan karşılıklı anlamalar haline gelir. 
KA, bu özelliklerin üçünün de- o anki bağlama göre bir “sonraki” eylemde bulunarak bağlama karşılık vermek, bir sonraki eylemin üretilmesiyle bağlamın oluşturulması ve bu eylemlerin gerçekleştirilmesi yoluyla anlamanın gösterilmesi- sosyal olarak paylaşılan ve yapılandırılmış bir dizi işlemin ürünü olduğu fikrinden hareket eder. Konuşma analizleri, dolayısıyla, eylemin, bağlam yönetiminin ve özneler arası paylaşım yapısının eş zamanlı olarak analiz edilmesidir çünkü bu üç özellik eş zamanlı olarak ama her zaman bilinçli olmamak kaydıyla katılımcıların eylemlerinin nesneleridir. Bu faaliyetleri bilgilendiren işlemler, katılımcıların bu işlemleri takip etmeme durumlarıyla ya da bu işlemleri uygulama ya da uygulamamaları sonrasında yapılabilecek çıkarımlarla ilgili olarak ahlaki olarak açıklama yapmak durumunda bırakılabileceklerini de beraberinde getirdiğinden normatiftir. 

KONUŞMA ANALİZİ VE KURUMSAL ETKİLEŞİM
KA, kurumsal konuşmaların çalışılmasına yöneldiğinde, sıradan konuşmaların çalışılmasında başarısı onaylanmış varsayımlarla yola çıktı. Etkileşimden önce var olan kurumsal şartların etkileşimi kuşattığını ileri süren bağlamın ‘kova’ teorisiyle başlamaktansa (Heritage,1987) KA, bağlamın konuşmacıların eylemlerine dayanan hem bir proje hem de bir ürün olduğuna ilişkin bir bakış açısıyla başlar. Bağlamın etkileşim içinde inşa edildiği, yürürlüğe sokulduğu ve idare edildiği ve etkileşimin dışında var olan kurumsal zorunlulukların yine etkileşim içinde görüldüğü, gerçek ve uygulanabilir hale geldiği varsayımıdır. Bunun nasıl gerçekleştiğini bulmak istiyoruz. Ampirik olarak, bunun anlamı, konuşmacıların bağlamı, konuşma içerisinde ve konuşma yoluyla inşa ettiklerini göstermektir. Örneğin, biz polise yapılan acil aramaları analiz ettiğimizde, konuşmacıların etkileşimlerini nasıl bir ‘acil arama’ ve ya ‘polislik bir durum’ etkileşim biçimi olarak yürütme yollarını gösterebilmeyi istiyoruz. Biz, konuşmacıların karşılıklı olarak bir acil aramayı nasıl inşa ettiklerini, ardı ardına gelen sıra-alışlarla bir acil arama etkileşimini nasıl ilerlettiklerini ve etkileşimin sonunda, bu etkileşimi yapılmış bir acil arama olarak nasıl sonuçlandırdıklarını görmek istiyoruz. 
Şimdi, konuşmacıların kendilerini bu belirli ve özgün görevlere yönlendirmede kullandıkları yolları görmek için bu kurumsal konuşmanın içine nasıl gireceğiz? Genel olarak,  üç temel özelliğe bakabiliriz (Drew & Heritage,1992):

Kurumsal etkileşim genel olarak, katılımcıların, kurum kimlikleriyle bağlantılı olan görev yönelimlerini içermektedir: hasta-doktor, öğrenci- öğretmen vb.
Kurumsal etkileşim, etkileşimde ele alınan duruma dair yapılmasına izin verilebilecek konuşmacı katılımları hakkında belirli kısıtlamalar içerir.
Kurumsal konuşma, belli kurumsal bağlamlara özgü çıkarımsal çerçeveler ve kurallarla ilişkilidir.
Bu özgün özellikler, her bir kurumsal etkileşim için eşsiz bir ‘parmak izi’ (Heritage & Greatbatch, 1991: 95-6) oluşturmaktadır – bu parmak izi; özel görevler, kimlikler, davranış kısıtlamaları ve konuşmacıların uyguladıkları ve diğerleriyle etkileşimlerinde dikkate aldıkları çıkarım prosedürlerinden oluşur. 
Bu bakış açısının altında yatan örtük düşünce, kurumsal etkileşimin genellikle konuşmacıların uyguladıkları pratik çeşitlerinde ve bu pratiklerin uygulandıkları durumlarda bir kısıtlılığı içerdiği ve serbest bırakılan pratiklerde de bir özelleşme ve  yeniden tanımlanma niteliği taşıdığıdır (Drew&Heritage,1992). 
Bu kısıtlılıklar ve yeniden tanımlanmalar, özellikle de sokaktaki insanlar tarafından genellikle yorucu ve bıktırıcı olarak tecrübe edilir (Atkinson, 1982). Bu fikirlerin altında yatan bir başka varsayım da konuşmanın kurumsallığıyla ilgili olarak, mahkemeler, okullar, haber röportajları, hasta-doktor etkileşimleri gibi nispeten yeni keşiflerin büyün oranda sosyal değişimler geçirdiği varsayımıdır. Sıradan konuşmaların kurumlaşması ise aksine, hem bireyin hem de toplumun hayatında, kurumsal etkileşimlerden önce var olur ve deneyimlenir. 
Peki bu nitelikleri ve kurumsal etkileşimin diğer özelliklerini verilerde incelemek için nereye bakmalıdır? Bu sorunun kısa cevabı, tabi ki, ‘her yere’. Ancak biz bir yerden başlamalıyız ve bunun için etkileşimde “kurumsallığı” soruşturacak altı temel alan tanımlayacağım. Bunlar:
  • Sıra-alış organizasyonu
  • Etkileşim organizasyonun genel yapısı
  • Ardışıklık organizasyonu
  • Sıra-alış tasarımı
  • Kelime seçimi
  • Asimetrinin epistemolojik ve diğer formları

Her birini sırasıyla değerlendireceğim.


SIRA ALIŞ ORGANİZASYONU
Düşünülmesi gereken ilk şey, baktığınız etkileşimde her hangi bir özel sıra alış organizasyonun olup olmadığıdır. Bütün etkileşimler sıra alışın bir çeşidinin kullanımını içerirler (Sacks ve ark., 1974), kurumsal etkileşimlerin bir çoğu sıradan konuşmalarla aynı sıra alış organizasyonunu kullanmaktadır. Bazı kurumsal etkileşimlerde ise, konuşmadaki sıra-alış prosedürünün çok özelleşmiş ve sistematikleşmiş dönüşümleri kullanılır. Bu özel sıra alış sistemleri kurumsal etkileşimi çalışırken çok önemli olabilirler çünkü bu sistemlerin, etkileşimdeki tarafların eylem fırsatlarını değiştirme ve kurdukları yapı içindeki etkinliklerin her yönüne ilişkin yorumunun yeniden ayarlama potansiyelleri vardır. Örneğin, eylem için nasıl olanakların olduğunu, eylemin ne anlama geldiğini ve nasıl yorumlanabileceğini,  ‘formel’ bir sınıf içindeki etkileşimin sıra alış kuralları tarafından nasıl şekillendirilebileceğini düşünün (McHoul,1978).
Konuşmada, söylediklerimizin çok küçük bir kısmı, gerçekleştirdiğimiz eylemler veya bir şeyleri hangi sırayla yaptığımız önceden belirlenebilir (Sacks ve ark.,1974). Bu bağlamda, konuşmalar önceden tahmin edilemez. Etkileşimin bazı türlerinde- tartışmalar, seromoniler, her çeşit toplantı- konu başlıkları, yapılan katkılar ve konuşmacı sırası, açık ve önceden tahmin edilebilir bir biçimde ayarlanmıştır. Bu tür organizasyonlar, özel bir sıra alış prosedürü içermektedir. 
Özel bir sıra alış organizasyonunun belirleyici özelliği, bu organizasyondan sapan durumların- örneğin, konuşmacı sırasına uymamak veya bireylerden beklenen katkıları yapmamaları gibi- açıkça yaptırıma maruz kalmasıdır. Bu yaptırımlar,  mahkemelerde izin verilmediği halde konuşan konuşmacıların mahkeme düzenini bozmakla suçlanması ya da sınıf içinde çocukların cevaplarını “bağırarak söylemesi” ya da öğretmen konuşurken konuşmaları durumlarında cezalandırılması gibi ortaya çıkabilir Bu açık yaptırımlar ve cezalar, analitik açıdan oldukça önemlidir. Bunlar bize, sıra alış organizasyonunun konuşmanın kendi doğruları içinde normatif bir şekilde yönetildiğini göstermektedir. Bu tür sıra alış organizasyonlarının çoğu, taraflardan birinin soruları soracak olan ve diğer tarafın da cevapları verecek olan biçiminde kısıtlayacak şekilde işlemektedir. Bu  tür soru-cevap biçimindeki sıra-alış organizasyonuyla tanımlanmış etkileşimler, bir tarafın soru sormayı üstlendiği ve diğerinin çoğunlukla cevap vermeyi üstlendiği uzman-müşteri etkileşimlerinden farklılaşır. Burada, iki taraf arasındaki dengesizlik, genellikle etkileşimin bazı özellikleri veya tarafların o an ilgilendikleri işle alakalı olarak belirlenmiştir ve sıra alış organizasyonun özel bir sonucu değildir (Heritage&Greatbatch,1991). 
En yoğun araştırılan kurumsal sıra alış organizasyonlarının çoğunu, mahkemelerde (Atkinson&Drew, 1979), haber röportajlarında (Greatbatch, 1988; Heritage&Greatbatch,1991), ve sınıflarda (MCHoul, 1978; Mehan, 1985) gerçekleşenler oluşturmuştur. Bu örneklerde olduğu gibi –mahkemeler, haber röportajları, sınıflar- özel sıra alış organizasyonlarının genelde,  (a) nasıl katkıda bulunacakları formel bir şekilde belirlenmiş olan bir çok potansiyel katılımcı olduğu ve/veya (b) konuşma, buna kulak misafiri olacak bir dinleyici kitlesine göre tasarlandığı büyük çaplı ‘formel’ ortamlarda görülmektedir. Ancak özel sıra alış sistemleri diğer bağlamlarda da bulunabilir. Örneğin, Perakyla (1995; blm. 2) özel terapi süreçlerinin uygulaması için tasarlanan danışmanlık bağlamlarındaki sıra alış pratiklerini tanımlamıştır. Aynı şekilde, Garcia (1991) ‘uzlaştırma ’ sürecinin,  konuşmacılar arasındaki çatışmayı sınırlayan, özel sıra alış pratikleri olduğunu göstermiştir. Son olarak, ayrıca konuşmacı sırasını, yaş, rütbesi veya başka bir kıdem derecesine göre belirleyen başka sıra alış organizasyonları da vardır (Albert, 1964; Duranti, 1994). Ancak, Avrupa ve Kuzey Amerika toplumları dünyadaki diğer ülkelere göre daha az hiyerarşik oldukları için, bu organizasyonlar daha az çalışılmıştır. 

ETKİLEŞİM ORGANİZASYONUN YAPISI
Öncelikle, verilerinizde işleyen özel bir sıra alış organizasyonu olduğunu (ya da olmadığını) belirledikten sonra yapmanız gereken, etkileşimin bir ‘haritasını’, tipik “safhalar” veya “bölümler” üzerinden çıkarmaktır. Bu, genellikle bu tür etkileşimlerin merkezinde bulunan görev dağılımına bakmanıza yardım edecektir. Kurumsal konuşmaların, her zaman safhalardan oluşan yapılarını başarılı bir şekilde tanımlamak mümkün olmasa da bu girişimde bulunmak yapmaya değerdir.
Şimdi, bu bölümün sonuna ele alacağımız verinin bir bölümünü sunmak için uygun bir zamandır. Bu veri, okulda görevli birinin, okuldan kaçmış olabilecek bir çocuğun annesiyle yaptığı bir telefon konuşmasından alınmıştır. Diğer bölümlerde de değerlendireceğim bu konuşma,  küçük bir kolleksiyondan alınmıştır. Genelde, topladığınız konuşmalar ne kadar çok olursa, çalıştığınız örneklemin temsil ediciliğinden o kadar emin olursunuz (bknz. Perakyla, bölüm 13). Veriye baktığımızda, bu konuşmanın belli bir amaç üzerine odaklanmış oldukça kurumsal bir konuşma olduğunu göreceksiniz, ancak aynı zamanda konuşmada özel sıra alış organizasyonu olmadığını da göreceksiniz. Konuşmacıların anonimliğini korumak için bütün isimler değiştirilmiştir. Kullanılan yazı döküm kuralları, bu bölümün sonundaki ekte bulunmaktadır [burada tekrar verilmemiştir, Yazı Döküm Sembolleri, bu serinin 1.Cildinde bulunabilir].

Anne: Merhaba
            (0.5)
O.G.:  Merhaba Bayan Wilson?
            (0.8)
Anne:  Ih, Bayan Wilson benim
O. G:   Ih, pardon Bayan Wilson. Ben, Bayan Matalin
            Arroyo Lisesi’nden arıyorum
Anne:  [hmm
Bölümün bitimi

O. G.:  [ .hhh Martin hasta olduğu için okuldan eve mi döndü bugün?
Anne:  ah, evet gerçekten öyle yaptı,  üzgünüm ben-ben sizi arayamadım 
             çünkü ıh geç yattım  ben (.) de kendimi iyi hissetmiyorum
              .hhh ve eee .hhh (0.5) eee o
              Bilirsiniz ateşi vardı
              (0.2)
Anne:  bu sabah
O. G.:   hıı hıı
(      ):   .hhh
Anne:  ve bilmiyorum yani yarın gelebilir mi (.)
            emin değilim; hala 
            yatıyor yani
Bölümün bitişi

O. G.: tamam peki, [o zaman ııhm
Anne:                       [(   )
O. G.: eğer yarın onu okulda göremezsek yarın sizi
            Aramayacağım ve  evde hasta olduğunu varsayacağız
           (.)
Anne: nn pe[ki
O. G.:           [ve
O. G.: okula döndüğünde onunla bir not gönderin
Anne: yapacağım
Bölümün bitişi

O. G.: tamam
Anne: tamam
O. G.: teşekkür ederim
Anne: hı hı iyi[ günler
O. G.:                   [iyi günler
  Görüşmenin Sonu

Bu telefon konuşmasında, Martin’in okulda olmadığı yönünde öğretmenler tarafından bilgilendirilen Bayan Matalin, Martin’in okuldan kaçıp kaçmadığını anlamak için aramıştır. Martin’nin annesi telefonu açar ( açan Martin’in kendisi ya da başka bir yakını da olabilirdi) ve telefon görüşmesi başlar. Bu telefon görüşmesini, Bayan Matalin’in anneyle sadece bir konuda görüşme yapmasına rağmen, eylem dört ayrı bölümde gerçekleştirildiği için 4 ayrı bölüme ayırdım,:
Açılış: İlk bölüm (1-8. satırlar) kişilerin etkileşime girdikleri ve kendilerini tanıttıkları kısmı içeren açılış bölümüdür (Schegloff,1986).
Problemi Sunma: İkinci bölümde (9-20. Satırlar), Bayan Matalin  Martin’in okulda olmayışıyla alakalı olarak sorduğu soruyla ve annesinin cevabıyla ‘meseleye’ giriş yapmaktadır. ‘Problemi sunma’ bölümü olarak tanımladığım bu kısım, Martin’in annesi bu problemi konuşmadayken problemi çözmesine rağmen, her zaman bu şekilde kolay olmamaktadır. 
Düzenleme: Bu ‘düzenleme’ kısmında (21-9. Satır) Bayan Matalin, Martin’in okulda olmayışına dair annesinin açıklaması ışığında, yapacağı bürokratik eylemlerini detaylandırmakta ve annenin yapması gerekenleri tanımlamaktadır. Diğer aramalarda, ayrıca çocuğun neler yapması gerektiğini de belirtmektedir.
Kapanış: Konuşmanın son kısmı (30-4. Satırlar) konuşmayı bitirmenin yollarını tanımlamaktadır (Schegloff & Sacks, 1973).

Şimdi, bu dört bölümü tanımladığımıza göre, hepsinin ulaşmak istediği bir hedefi olduğunu görebiliriz. Her bölüm, her iki konuşmacı tarafından - birlikte inşa edilmiş-   bir görevin tamamlanmasını içeren karşılıklı bir yönelime işaret etmektedir. Bu aramada, bütün işlemler her iki konuşmacı tarafından da memnuniyetle yapılmıştır ancak bu her zaman bu şekilde gerçekleşmez ve kurumsal konuşmanın bölümlerini tanımlamak zorunlu değildir. Burada bizim hedef veya eylem yönelimli bölümler olarak tanımladıklarımız, konuşmacıların karşılıklı eylemlerinin tamamlanmasıyla ilgili olarak inşa ettikleri ve tanımladıkları şeylerdir. 
Telefon görüşmesinin bu temel bölümlerini tanımlamak, diğer özelliklerin de tespit edilmesini sağlar:
Bölümlerin analizini yapmak, aramanın, ‘Martin’in okulda olmayışıyla uğraşma’ üzerine tek bir konuya odaklandığını görmeye mecbur etmektedir. Bazı etkileşimler, birden fazla- bir hastanın, mesela, bir çok hastalıkla baş etmesi veya bir ailenin sosyal hizmet desteğini gerektiren bir çok zorluğu yaşaması- meseleyle uğraşmaktadır. Kurumsal etkileşimleri çalışırken, bu ayrım önemli olabilir.
Bölümsel analiz bize, katılımcıların birlikte inşasında, konuşmadaki görevleri ve hedeflerindeki, ki bunlar konuşma işinin tamamlanması için olan hareketlerdir, önemli aşamaları görmemizi sağlar.  Bu önemlidir: bazı kurumsal etkileşimlerde, ele alınan hedefler ve görevler, net veya açık olmayabilir, hatta bir ya da her iki konuşmacıya şüpheli gelebilir (Baldock&Prior, 1981; Heritage&Sef 1992). Bu etkileşimlerde, ‘bölümler’ taraflar için şekillendirilmemiştir ya da yoktur ve buna bağlı olarak da analitik olarak tanımlanması çok zor veya imkansızdır.
Her bir bölümde, tarafların birlikte sonuçlandırılması gereken bir görev tanımını birlikte nasıl geliştirdiklerini (veya geliştirmediklerini) inceleyebiliriz ve bu süreç içerisinde tarafların aldıkları rollerine bakabiliriz. 
Tarafların bir bölümden diğer bölüme geçerken ‘sınırların nerede’ olup olmadığı hakkında anlaşmalarına bakabiliriz. Bu aramada, taraflar bir bölümden (ve ‘iş’lerinin bir birleşiminden) bir sonraki bölüme çok ‘açık’ bir geçiş yapmaktadırlar. Ancak, kafa karışıklığı ve ayak sürüme ayrıca mümkündür: bir taraf başka bir konuya geçmek isterken, diğer taraf şuan ki konudan çıkmak için isteksiz olabilir. Veya, bir taraf ‘bir sonraki konunun’ şuan ele alınması gerektiğini farkedemezken, diğeri onun üzerine vurgu yapabilir. Farklı çıkarlar, ( ve çıkarların net çatışması) bu karşılaşmalarda ortaya çıkabilmektedir.

Bu dört bölüm taslağını kullanarak, Bayan Matalin’in yaptığı bir çok telefon konuşmasında, aynı sırayla meydana gelen, aynı bölümleri tanımlamak kısmen kolaydır. Bununla birlikte, bu bölümlerin tanımlanma amacı, bu terimlerde Bayan Matalin’in bütün etkileşimlerinin her birinin parçalarını ayrıntılı bir şekilde sınıflandırılmak değildir. Konuşmalarında, bu bölümlerin her zaman bu sırayla gideceğini veya her zaman meydana geleceğini bile iddia etmek de değildir (cf. Byrne & Long, 1984). Bu okul aramalarının diğer örneklerinde, konuşmacıların, önceden tamamlanmış şekilde ele aldıkları bölümleri ‘yeniden açtıklarını’ ve görev yönelimlerini ‘geri getirdiklerini’ bulabiliriz. Yani, biz bu bölümlerin sıralamasında ya da biçiminde bir sabitlik veya istatistiksel bir düzenlilik aramıyoruz. Bu bölümlerin tanımlanma amacı, konuşmacıların rutin yollarla rutin bir şekilde birlikte inşa ettikleri eylem yönelimini tanımlamaktır. Etkileşim organizasyonun yapısı, kısaca, verinin içine uydurulacağı bir çerçeve –bir kere sabitlenen ve hep öyle kalan- değildir. Konuşmacıların kendi sözcelerini planlarken referans aldığı oranda, bizim de ele aldığımız ve araştırdığımız bir çerçevedir.  

3.ARDIŞIKLIK ORGANİZASYONU 
Analizin üçüncü aşamasında-ardışıklık organizasyonu- konuşma analizi kullanan bir çalışmanın tam da merkezindeki bir yapıya geliyoruz. Konuşmacılar, konuşma içindeki ardışık eylem dizisindeki belirli eylemleri sayesinde, ortak etkinliklerini karşılıklı başlatır, geliştirir ve tamamlarlar ve gene olarak etkileşimlerini düzenlerler. Ardışıklık olay dizilerinin analizinde, biz esasen belirli eylem akışının nasıl başlatıldığına ve ilerletildiğine bakarız ve bunun bir parçası olarak da belirli eylem fırsatlarının nasıl açıldığına ve etkinleştirildiğine veya bazı fırsatlardan nasıl uzak durulduğu ve bazı fırsatların üzerinin nasıl örtüldüğüne bakarız. Bütün bu ihtimaller, bizim tarafımızdan analiz edilirken, ayrıca dolaylı yoldan kavranmaktadır- hangi katılımcının neyi kullandığı temelinde etkileşimdeki tarafların karakteri ve durumlarıyla ilgili çıkarımlar yapılarak.
Bayan Matalin’in telefonu ardışıklık analizi için zengin veri sunmaktadır, ama biz burada konuşmanın bir bölümüne odaklanacağız: Bayan Matalin’in 9. Satırdaki sorusundan sonra annenin cevabının sürüp gitmesi meselesine. Bu bir başarıdır. Eğer cevabın yapısına bakarsak, annenin cevabının, Bayan Matalin’in sorusunun hemen ardından gelen ilk satırda ‘ıh, evet gerçekten öyle’ geldiğini görebiliriz.

9. O. G.:   [ .hhh Martin hasta olduğu için okuldan eve mi döndü bugün?
10.Anne:  ah, evet *gerçekten** öyle yaptı, *özür dilerim ben-ben sizi            
11.             arayamadım* çünkü ıh geç yattım* ben (.) de kendimi iyi   
12.              hissetmiyorum.hhh ve eee .hhh (0.5) eee o
13.              Bilirsiniz ateşi vardı
14.              (0.2)
15.Anne:  bu sabah
16.O. G.:   hıı hıı
17.(      ):   .hhh
18.Anne: ve bilmiyorum yani yarın gelebilir mi (.)
19.            Emin değilim; hala 
20.             Yatıyor yani
2.Bölümün bitişi

21.O. G.: tamam peki, [o zaman ıhm
22.Anne:                       [(   )
23.O. G.: eğer yarın onu okulda göremezsek yarın sizi
24.            Aramayacağım ve  evde olduğunu varsayacağız
25.           (.)

Bununla birlikte, cevabın hemen sonrasında anne, ‘arama’dığı için (okulu bilgilendirmek) bir özürle ve bu durumla ilgili bir dizi ayrıntılı açıklamalarla devam etmektedir. 10. Satırdan 12. Satıra kadar olan sıra alışlarda göze çarpan özellik, konuşmacının cümle sınırlarında durmaktan kaçınmak için nasıl dikkatli davrandığıdır. Cümlelerinin gramatik bir şekilde tamamlandığı bütün noktalar (* işaretiyle transkripsiyonda belirtilmiştir); (a) sözcenin bittiğine işaret edecek bir sondaki sesin düşmesini içeren bir tonlamadan dikkatli bir şekilde kaçınmakta(bu tonlama nokta ile gösterilirdir- ekteki yazı döküm kurallarına bkz.) ve (b) hiç ara vermeden bir sonraki cümleye geçmektedir. Ayrıca, 11. satıra bakıldığında konuşmacı, gramatik açıdan sözünün kesilme ihtimalinin az olduğu noktalarda durmaktadır- özellikle de ‘ben’ ile başlayan yeni bir cümleye başladığında durmaktadır (yine 11.satırda). Bütün bunlar önemlidir çünkü, konuşmanın sıra alış sistemleri (bu etkileşimde olduğu gibi)söz konusu olduğunda, cümle sınırları, Bayan Matalin’in bir soru ya da yeni bir gözlemle araya girebileceği ve böylece annenin sunduğu açıklama parçalarını birleştirmesini kesebileceği bir yerdir. Şu açıkça görülmektedir ki anne,  bu ihtimallerin ortaya çıkmasından kaçınarak konuşmaktadır ve bunu, konuşması bölünmeden neden okulu arayamadığına ilişkin açıklamasını bitirebilmek için yapmaktadır. Bu nedenle, kendisinin de iyi hissetmediğini söyleyip açıklamasını tamamladıktan sonra ancak cümlenin sınırında bir nefes almıştır (ve bu derin bir nefestir, dört h ile gösterilmiştir!).
Eğer annenin konuşması, sıra alışı elde tutabilmek için bu şekilde yönetilmişse, onun sonradan gelen detaylı açıklaması zorunlu olarak ortaya çıkmış gibi görünmektedir çünkü bu girişiminden vazgeçememektedir. Çocuğun hastalığının tanımını yaparak sıra alışını uzattığı 12-13. Satırlardan sonra, Bayan Matalin’in karşılık vermesini beklemek için 14. Satırda duraksamıştır. Buna cevap olarak, sıra alışını bir zaman belirtme biçiminde (‘bu sabah’) bir(gereksiz)   ekleme yaparak tekrar tamamlamış ve karşılığında prototipik bir şekilde önceki konuşmacının (bu drumda, anne) henüz konuşmasını bitirmediğini anladığını gösteren Bayan Matalin’nin (hı hı) cevabını almıştır. Bu cevaba karşı da anne, oğlunun (18-20.satır) hastalığının prognozu hakkında konuşmaya devam etmektedir, sonunda 20.satırda duraksar. 
Böylece, soru ve cevap+detay değişiminde annenin, Bayan Matalin’in sorusunu,  kendisinin sorumlu tutulabileceği ve bir açıklama yapmasını zorunlu kılacak bir hataya ilişkin bir ima taşıdığı biçiminde ele aldığını görüyoruz (tıbbi muayene sırasında ortaya çıkan benzer durumlar için, bknz, Heritage& Lindström, basımda; Heritage& Sefi, 1992; Silverman, 1987:233-64). Annenin soruya yaklaşımı, soruyu ‘öylesine bir sorgulama’ biçiminde ele almaktan çok belirli ve “kurumsal” bir anlayış üzerinden ele aldığını göstermektedir. Sonrasında, konuşmayı kimin devam ettireceği hakkında gizil bir ardışıklık müzakeresi içinde kendi açıklamasını genişlettiğini görmekteyiz. Annenin, oldukça uzun sıra alışının detaylı içsel yapısı, karmaşık bir ardışık olaylar müzakeresinin ürünüdür. Bu ardışıklık müzakeresi içinde, “kurumsal” anlamları bakımından incelenebilecek birçok farklı yön de vardır.  Bu yönlerden bazılarını,  başlangıçtaki analizin devam ettiği dördüncü bölümde yakalayabileceğiz: Sıra alış tasarımı.

4.SIRA ALIŞ TASARIMI
Sıra alış tasarımı, etkileşimin ‘kurumsallığının” incelendiği önemli bir alandır. Sıranın ‘tasarlanması’ dediğimiz zaman, kişinin konuşmasının somutlaştığı iki farklı seçenekten bahsediyoruz: (1) konuşmanın gerçekleştirmek üzere tasarlandığı eylem ve (2) eylemin performansı için seçilmiş araçlar (Drew&Heritage, 1992).
(1)Sıra alışın ‘tasarlanması’, bir kişinin konuşması sırasında gerçekleştirmek istediği bir eylemi seçmesiyle ilgilidir. Sue Sefi’yle, yeni doğmuş bebeklerin annelerine sağlık görevlisi tarafından yapılan ev ziyaretleri ile ilgili çalışmamızda, sağlık görevlisinin ilk ziyaretinde aşağıda sunduğum ardışık olay dizisine rastladım. Anne ve baba, sağlık görevlisi tarafından sıradan gözlemler gibi görünen ifadelerine, oldukça farklı eylemler seçerek cevap vermektedirler:

1. S. G. : o bundan hoşlanıyor [değil mi
2. B      :                                       [°evet, gerçekten hoşlanıyor=°
3. A      :=o aç değil, çünkü daha yeni
4.             mamasını yedi .hhh
5.          (0.5)
6.  S.G.: onu Cow&Gate Premium ile besliyorsunuz.=
                               (HV:4A1:1) (Heritage&Sefi, 1992: 367)

Sağlık görevlisi ‘o bundan hoşlanıyor’ derken, bebeğin bir şey emdiği ve çiğnediğini belirtmektedir (maalesef, video kaydı elimizde bulunmamaktadır, ancak annenin ‘aç değil ...’(3-4. Satırlar) cevabından ‘hoşlanma’ kelimesinden nasıl bir anlam çıkardığını kesin olarak bunu anlıyoruz). Annenin bu şekilde cevap vermesi, onun, sağlık görevlisinin ifadesini, bebeğin emdiği ya da çiğnediği şeyden ‘hoşlandığı’ ve bunu da aç olduğu için yaptığını ima eder biçimde değerlendirdiğini göstermektedir. Bu imayı da bebeğin mamasını yeni yediğini söyleyerek reddetmiştir.  O halde annenin cevabı, sağlık görevlisinin  ifadesinin açıkça söylenmeyen ama ima edilen anlamını reddetme anlamında bir ‘defansif’ reddetmedir. Baba, aksine, sadece sağlık görevlisiyle aynı fikirde olduğunu belirtmiştir. 
Dolayısıyla, anne ve baba cevaplarını ‘inşa ederken’ (onların sıra alışlarının belirli tasarımlarının oldukça dışında) alternatif davranış yollarını seçmişlerdir. Her iki eylem de, tabi ki, bir sonraki eylemle alakalı şekilde ‘mantıklı’bir matık içermektedir.  Baba, sağlık görevlisinin belirttiği durumu masum bir gözlem olarak alırken, anne bebeğin nasıl bakım gördüğüne ilişkin ima edilen bir eleştiri olarak almıştır. Bu nedenle, ikisi de farklı ‘sonraki’ eylemler seçerek, cevaplarını farklı şekilde inşa etmiştir. Bu iki eylem, annenin bebekle ilgili birincil sorumluk sahibi kişi (onun defansifliğinde gözlenebilen),  babanın ise daha az sorumluluğu olması sebebiyle olaylar konusunda çok daha rahat davranıp ‘masumca’ görebilecek kişi olarak tanımlandığı bir ailedeki ‘iş bölümü’ nü yansıtmaktadır.
(2)Sıra-alış tasarımının farklı bir yönü ise, konuşmacıların aynı şeyi söylemek ya da aynı eylemi gerçekleştirmek alternatif yolların arasından seçim yapmasıdır. Aşağıdaki alıntı- önceki örnekte verilen sağlık görevlisinin ev ziyaretinden alınmıştır- bunu açıkça göstermektedir. Bu alıntıda, hem anne hem de baba, oldukça benzer bir eylemi sergilemektedir- çocuğun gelişim hızının şaşkınlık verici olacağına dair (fiziksel gelişim) sağlık görevlisinin önerisine katılma eylemini hemen hemen aynı zamanda sergilerler (5-6. Satırlar). Ancak sağlık görevlisiyle aynı fikirde oluşlarını, farklı şekilde tasarlamışlardır. Annenin aynı fikirde oluşu, çocukların genel gelişim süreçlerini referans alırken (‘çok çabuk öğreniyorlar, değil mi’), baba, kendi çocuklarının gelişiminden bahsetmektedir (‘biz de farkettik, değil mi’). Babanın sözcesi, kendi çocuklarının davranışını ve gelişimini fark etme tercihini sergilerken, annenin tepkisi böyle değildir.

1. S. G.: inanılmaz, artık onu durduracak bir şey yok,
2.           bütün o fa[rklı şeyleri yapmaya başladığında şaşıracaksınız
3. B      :                  [ (hnh hn)
4.          (1.0)
5. A      : evet. Çok çabuk [öğreniyorlar değil mi.
6. B       :                              [biz de farkettik değil mi 
7. S. G. :doğru
8. B       :farkettik (0.8) biberonunu nasıl da tutuyor 
9.          (1.0)
10. B     :hm[
11. S. G.:      [yapıyor mu (.) ne sıklıkta besleniyor?
              (HV:4A1:2) (Drew&Heritage, 1992:34)

Anlamlı biçimde, annenin tepkisi, sağlık görevlisinin işaret edebileceği bir ‘uzman-çaylak’ konumundan kaçınma biçiminde tasarlanmışken, babanın katılım(lar)ı (6. ve 8. Satırlarda) sağlık görevlisine, yeni bebekleri hakkında gözlem halinde ve tetikte olduklarını kanıtlamak üzere tasarlanmıştır. Hareketlerini farklı şekilde planlamaları, önceden belirttiğimiz ailedeki iş bölümüne işaret ediyor da olabilir. Ailede çocuk yetiştirme işinde küçük ortak olduğunu kabul eden baba, çocuklarının kanıtlamaya hevesli olduğunu göstermektedir. Aksine, annenin onaylaması ise sağlık görevlisine bir şeyler kanıtlamak zorunda olan ‘aşağı’ ya da ‘çaylak’ konumunu almaktan kaçındığına işaret etmekte ve düz ve genel bir ifade biçimini taşımaktadır. 
Sıra alış tasarımında yer alabilecek alternatifler, bu örneklerdeki, aynı geri bildirim konumunda olan farklı konuşmacıların farklı tasarımlarında olduğu gibi nadiren açıkça fark edilebilir niteliktedir. Biz sıra alış tasarımını genellikle, sıra alışın bileşenlerinin detaylandırılmasına bakarak ve etkileşimsel amacını veya anlamını tespit ederek analiz ederiz. 
Bunu göstermek için, Bayan Matalin’in telefon görüşmesine geri dönmek ve 9. satıra bakmak istiyorum: ‘Martin hasta olduğu için evde mi bugün=’. Bayan Matalin bilgi almak için aradığı ailelerle konuşmalarına sıklıkla bu soruyla başlar. Bu ‘oldukça iyi tasarlanmış’ olan ve sürekli aynı biçimde (ve ya neredeyse aynı biçimde) tekrar edilen bir sıra alıştır. 
Bu şekilde oldukça iyi tasarlanmış sıra alışın analiz yollarından biri, bu tasarımın işaret edebileceği etkileşimsel olayları düşünmektir. Bayan Matalin’in aramaları bağlamında, sorusunun ortaya çıkmasına sebep olacak iki temek olasılık vardır: 
1- Çocuk hastalanmıştır, evdedir ve ebeveyn bunu bilmektedir. Tabi ki, hastalık çocuğun kendisi için (acı çekiyor olabilir) ve ebeveyni için (endişelenebilir ve işten ayrı kalması sebebiyle maaşı kesintiye uğruyor olabilir) kötü bir durumdur. Ancak Bayan  Matalin’in telefonu başka bir durumda evebeynler için ayrıca kötü bir durumdur. Hasta çocuğun evebeynlerinin, durum bilgilendirmesi için okulu araması beklenmektedir. Bu durumda, ev ve okul arasında, okulun çocuğun kayıp olabileceği konusunda bir sebep varsa ebeveyne bildirmesi ve aynı şekilde aile de çocukları okula gitmeyecekse okula bildirmesi gibi zorunlulukların olduğu gayrı resmi bir anlaşma vardır. Bayan Matalin’in telefonu ilk eden olması, ebeveynler tarafından ‘anlaşmanın bozulması’ olarak anlaşılabilir. Annenin savunmacı açıklaması, daha önce incelediğimiz gibi, tam da bu anlaşmanın bozulması durumu için tasarlanmıştır.
2- Çocuk okuldan kaçmış olabilir ve evebeynler bunu bilmiyordur- çocuğun kaçak olma hali. Bu ihtimalde, Bayan Matalin’in araması, çocuğunun okula devam etmediğini bu zamana kadar bilmeyen evebeynler için oldukça ciddi bir bilgi içerecektir.
Bu bağlamda Bayan Matalin’in aramanın meselesi olan konuyu nasıl başlattığının neden çok önemli olduğunu ve açılış sözcesinin oldukça dikkatli bir şekilde yapıldığını anlamaya başlayabiliriz.
Sıra alışı ele alalım: (1) çocuğun ‘bugün’ (yani aramanın yapıldığı gün) okulda olmadığını belirtmektedir, ancak bunu bir olgu olarak iddia etmemektedir: çocuğun okulda olmayışı, öyle olduğu belirtildiği bir şeyden ziyade sorunun planlanmasında önceden varsayılan bir şeydir ( Pomerantz, 1988). (2) Çocuğun okulda olmayışı ile ilgili, en olağan ve en meşru neden sunularak –hastalık-  açıklama getirmektedir. (3) Soru, hastalık ihtimali durumunda, evebeynlerin doğrulayıcı ‘evet’ cevabını en kolay cevap olarak sunabileceği bir şekilde tasarlanmıştır. Konuşma analizi terminolojisinde, bu soru, ‘evet’ cevabını ‘tercih etmektedir’. (4) Aslında çocuk gerçekte okulu asmış olsa bile, sorgulama, okulu asmayı ima etmekten ve özellikle bununla ilgili bir suçlamada bulunmaktan kaçınır. (5) Soru, evebeynin okulu bilgilendirme sorumluluğunu doğrudan konu edinmez. Aksine, ebeveynin sorumluluğu gerektiğinde alabilmesi - bizim annelerimizin gerçekte yaptığı gibi-  açık bırakır. O halde, bu soru tasarımı, oldukça mantıklı, tedbirli ve ‘kurumsal’ bir tasarımdır ( bkz. Aşağıya, Bölüm 6 ).
Şimdi, bu tespite dayanarak, Bayan Matalin’in çok hileci, Makyevelist bir insan olduğunu varsayamazsınız. Her hafta, bu aramalardan düzinelerce hatta yüzlerce yaptığını hatırlamanız gerekir. Annelerin onun sorusuna verebileceği olası cevapları öğrenmiş ve ayrıca soruyu belli şekillerde sormanın, karşı tarafta bir dirence ya da bir tartışmaya sebep olduğunu öğrenmiş durumdadır. Yani, Bayan Matalin için, bu konuyu tekrar tekrar gündeme getirmek, ‘rüzgar tüneli’ deneyi gibidir: tekrarın ‘rüzgar tüneli’,  onun sorusunu en az dirence yol açacak şekilde tasarlamasına yol göstermektedir. Rüzgar tüneli etkisini, kurumsal sembollerin bir çok defa tekrarlanarak çalışıldığı diğer bir çok kurumsal konuşmalarda -tıpta, sosyal güvenlik ofislerinde, polise edilen acil aramalarda ve itfaiye vb- görebilirsiniz. 
Bu nedenle, sıra alışın ‘tasarlanmış’ olduğunu söyleyen ikinci yaklaşımın temelinde, bir şeyleri söylemenin alternatif yolları olması vardır ve konuşmacı, kaçınılmaz biçimde aralarından seçim yapar. Konuşmacı tarafından yapılan söz dizimsel, anlamsal ve başka tür ( örn. bürünsel) seçimler,  gerçekleştirmek istediği organizasyonel görevin sergilenmesindeki çeşitli boyutlardır ve sıklıkla, bu görevlerin tekrarlanmasına dayanarak ‘en az direnç’e sebep olacak şekilde tasarlanır. Sıra alış tasarımının diğer bir önemli boyutu olan kelime seçimi, sıradaki konumuzdur. 

KELİME SEÇİMİ
Konuşmacıların kurumsal görevlere ve bağlamlara ilişkin net yaklaşımları, tanımlayıcı terim seçimlerinde görülebilir. Örneğin, birisi sıradan konuşmasında ‘polis’(cop) derken, mahkemede kanıt sunarken ‘polis memuru’(pollice officer) demeyi seçmektedir ( Sacks, 1979). Bu tarz bir seçim, Jefferson’ın verilerinde olduğu gibi, aynasız kelimesi yarıda kesilerek (‘ayn- ‘) polis kelimesi lehine bir seçim yapıldığında görülmektedir.  Tanımların bağlam-duyarlılığı ile ilgili yapılan bir çok çalışma, konuşmacıların, kurumsal bağlama ve bu bağlam içindeki rollerine uygun tanımlayıcı terimler seçtiğini göstermiştir ( Drew&Heritage, 1992). Çarpıcı net bir açıklama- ilk defa Sacks (1992) tarafından yapılan-, konuşmacının bir organizasyonun üyesi olarak konuştuğunda, kendisinden ‘ben’ yerine ‘biz’ şeklinde bahsetmesidir (Drew&Heritage,1992). Bizim datamızda da aynı durum net bir şekilde vardır (23-4. Satır). Burada Bayan Matalin ilk olarak davranış biçimini kendisinin kararı olarak tanımlamaktadır ( ‘yarın akşam sizi aramayacağım’), ancak sonradan Martin yarın okulda olmazsa ‘ eğer yarın onu okulda görmezsek, evde hasta olduğunu varsayacağız’ çıkarımını eklemektedir. Buradaki ‘biz’ kurum olan okul adına bir çıkarım yaptığını göstermektedir.
Kelime seçiminin bir diğer sistematik şekli ‘kurumsal dilde hafifletme’ şeklinde adlandırılabilecek bir durumu içermektedir. Burada, kurumun temsilcilerinin ele alması durumunda problem yaratabilecek meseler önemsizleştirilmektedir. New York Times’da (5 Kasım 1995) Microsoft’un –çok büyük bir yazılım şirketi- artık ‘endüstriyel egemenlik’ten bahsetmekten hoşlanmadığı, onun yerine ‘endüstriyel liderlik’ten bahsetmekten hoşlandığı bildirilmiştir. Tıpta, ağrıyla ilgili ifadeler genellikle hafifletilir-  hastaya ‘ağrıyor mu?’ (is it painful?) diye sormaktan ziyade ‘burada ağrı var mı?’ (Is it sore?) diye sormak gibi (Heritage&Sorjonen, 1994). Bizim baktığımıza benzer diğer telefon konuşmalarında, Bayan Matalin çocuğun yokluğu ile ilgili yeterli açıklama alamazsa, genellikle ‘ bunu konuşmak üzere yarın ofise gelmesi gerekmektedir’ demektedir. Bu ifade, çocuğun durumunu bürokratik bir kayıt tutulması meselesi biçiminde gösterirken, çocuğun yokluğunun açıklamak durumunda olduğuna ve okuldaki bu kaydının nasıl bir cezayla temizlenebileceğine ilişkin de açık bir alan bırakmaktadır. 
Kelime seçenekleri bütün konuşmayı ve etkileşimin baştan başa gidişatını şekillendirebilir. Örneğin, Bayan Matalin’in araması başlangıcı aşağıdaki gibi seyretmektedir:

Anne: Merhaba
            (0.5)
O.G.:  Merhaba Bay Wilson?
            (0.8)
Anne:  ıh, ben Bayan Wilson
O. G:   hı, pardon Bayan Wilson. Ben, Bayan Matalin
            Arroyo Lisesi’nden arıyorum
Anne: hmm

8.satırda anne Bayan Matalin’e normalde bu durumda ‘merhaba’ diyerek selam vermesi gerekirken (Schegloff, 1986), sadece ‘hmm’ demektedir. Prototipik bir çekimser ‘devam eden’ olarak (Schegloff, 1982) Bayan Matalin’i konuşmayı devam ettirmeye davet etmektedir. Bunun, okul görevlileriyle görüşmek istemeyen birisi tarafından yapılan dostça olmayan hatta düşmanca bir hareket olarak düşünebilir. Eğer konuşmaya geri dönersek, annenin hareketleri için alternatif bir açıklma olabileceğini görebiliriz. Bayan Matalin’in kendisini özellikle bazı kelime seçimleriyle tanıttığını görürüz- resmi, ‘soyadı artı kurumsal kimliğini’ kimlik tanımlaması-. Örneğin, Nancy Matalin veya sadece ‘Nancy’i kullanmaktan ziyade bu tanımlamayı kullanarak, aramayı bir ‘iş görüşmesi’ ve özelde de ‘ okul hakkında bir görüşme olarak’ tanımlar. (Aslında, süreç daha önce, kiminle konuştuğunu anlamaya çalışırken ortaya çıkar, Bayan Matalin kiminle konuştuğunu anlayabilmek için çok daha gayrı resmi bir tanımlamadan ziyade anneye ‘Bay Wilson’ diye seslenir,- yanlış bir tanımlama [ Bayan için Bay] annenin sesi telefonda kalın çıktığı için yanlış bir tanımlama ortaya çıktığı görülmektedir.) Yani anne, Bayan Matalin’in resmi, iş yönelimli kendini tanıtmasına ‘hmm’ diye 8. Satırda cevap verirken, Bayan Matalin’i başta açıkça belirttiği iş yönelimli ‘aramanın nedenini’ sunarak devam etmeye davet etmektedir. Bu net yansıtma- ve bu nedenle, oldukça kısa ve ekonomik yapılan açılış eylemleri- telefon görüşmesinin oldukça başındaki aşamalarda yapılan kelime seçimlerinden kaynaklanmaktadır. 

6. ETKİLEŞİMSEL ASİMETRİLER
Son olarak, etkileşimsel asimetriler, etkileşimlerin spesifik kurumsallığının çalışılmaya başlanabileceği bir yerdir. Burada, belirttiğim özellikleri içeren dört tip asimetriden kısaca bahsedeceğim: (a) katılım; (b)  kurum ve etkileşim hakkında gizil  ‘ teknik bilgi-beceri’ ; (c) bilgi; ve (d) bilgiyi edinme ve bilgiye ulaşma hakkı.

Katılım asimetrisi: Kurumsal etkileşimin birçok çalışması kurumsal etkileşimlerde katılımcıların asimetrisini belgelemektedir.  Özellikle sıradan
kişi-uzman konumlarındaki kurumsal katılımcıların olduğu etkileşimlerde örneğin doktorlar, öğretmenler, sosyal hizmet uzmanları vb. etkileşimleri yürütme inisiyatifini eline alır ve elinde tutar (Frankel, 1990; Linell ve ark., 1988; Mishler, 1984).   Bu gözlemlerin altını çizmek, gündelik konuşmalarda konuşmacılar arasında ‘eşit katılımın’ standardı ile tamamıyle zıttır. Linell ve Luckmann’nın (1991) belirttiği gibi, bu konuda dikkatli olmalıyız. Kurumsal söylemin asimetrisi ile konuşma simetrisinin arasındaki ikilik, asimetrinin doğasını aşırı basitleştirebilmekte ve gündelik konuşmanın da asimetrik olabileceği olgusunu gözden kaçırmaya sebep olabilmektedir. Onların belirttiği gibi, ‘eğer insanlar arasında bir asimetri olmasaydı, örneğin, bilgiye ulaşma konusunda bir eşitsizlik var olmasaydı, iletişimin birçok türüne ihtiyacımız olmazdı ya da çok az olurdu!( Linell&Luckmann, 1991:4).  Kimin konuşmaya katıldığını ve katılımlarının nasıl bir etkisi olduğunu soran bu perspektiften bakıldığında, gündelik konuşmaların bir çok türde asimetriyi içerdiği açıktır- konuşan ve dinleyenin arasındaki; ardışık eylemler dizisinde, etkileşimi başlatan ve buna maruz kalan arasında; konuşma konusunu daha aktif bir şekilde belirleyen ve bunu yapmayan arasında ve kimin müdahalesinin etkileşimin sonuçları hakkında belirleyici olduğu ve olmadığı arasında ( Linell, 1990; Linell& Luckman, 1991). Bu bakış açısına göre, sıradan konuşmanın simetrisi ile kurumsal söylemin asimetrisi arasındaki zıtlık, aşırı basitleştirilmiştir: Bütün sosyal etkileşimler, an be an kaçınılmaz şekilde asimetriktir ve birçok etkileşim, bir ve ya birden fazla etkileşim sırasında katılımcıların an be an katılımlarının birleşmesiyle oluşan önemli düzeyde asimetri içerme olasılığı taşır.     
Daha genel bir düzeyden bakıldığında, gündelik konuşmanın simetrisi ile kurumsal etkileşimin asimetrisi arasında temel bir ayrım olduğu açıkça bellidir. Gündelik konuşmanın genel işleyişi, hiç bir belirli sosyal rolle, kimlikle veya görevlerle bağlantılı değildir. Eğer olsaydı, konuşma çok daha az esnek, çeşitlilik gösteren ve karmaşık bir kurum olurdu. Kurumsal söylem biçimlerinin bir çoğunda, aksine, bir yandan kurumsal roller ve görevler arasında diğer yandan ise söylemsel haklar ve zorunluluklar arasında doğrudan bir ilişki vardır. Örneğin, kurumsal temsilciler genelde soruları sorar ve sıradan katılımcılardan da cevap vermelerini bekler. Böylece, onlar, (i) bir konunun memnun edici şekilde tamamlandığını, (ii) bir sonraki konunun ne olacağını ve (iii) sorularıyla bir sonraki konunun nasıl şekilleneceğini belirleme inisiyatifini güvence altına almış olurlar (Drew&Heritage, 1992; Mishler, 1984). Yani kurumsal temsilciler gündelik konuşmada bulunmayan bir şekilde etkileşimi yönetmektedirler. 

Kurumsal ve etkileşimsel becerilerin asimetrisi: Kurumsal etkileşimdeki katılımcılararasındaki asimetrinin önemli bir boyutu, bireyi ‘sıradan bir durum’ olarak ele alan örgütsel perspektif ile kendi durumunu kişisel ve benzersiz olarak değerlendiren müşteri arasındaki farklılık ve sıklıkla gerginlikten kaynaklanır. Bizim verimizdeki Bayan Matalin’in anneye telefonu, onun günde düzinelerce yaptığı işlerden biriydi ve tamamen rutin bir işti. Anne için ise, beklenmedik ve ahlaki açıdan oldukça tedirgin edici bir durumdu. Bu nedenle taraflar, görüşmeye asimetrik bir deneyim ve akıl yürütme kattılar. Bütün kurumların, farklı ‘uygulama’ durumları için onları rutin kategorilere atayan, rutin yönetim prosedürleri vardır. Bununla birlikte, sorunları, dertleri, hastalıkları, iddiaları ve benzeri gibi özellikleri kurumların rutin vakalarını oluşturan müşteriler, kendi bireysel durumlarının nasıl bir kategoriye uyduğunun farkına varamayabilir veya bununla ilgilenmeyebilirler. Müşterinin perspektifi, onun kurumla temasa geçmesine sebep olan özel şartlardan kaynaklanır ve bu durum sıklıkla belki ilk ve tek kez gerçekleştiğinden veya yeterince sıklıkla gerçekleşmediğinden rutin bir durum olarak görmesini sağlayacak bir algı geliştirmemiştir. Doktor – hasta etkileşimlerinde, rutin kurumsal ‘bilgi ve beceri’ ile bireysel deneyimin arasındaki boşluk oldukça gerginliğe sebep olabilmektedir (Zola, 1987) ve bu boşluk çok duygusuz olduğu biçiminde deneyimlenen davranışlar ortaya çıkabilir (Maynard, 1996). Bu boşluk, bütün hizmet verilen etkileşimlerde var olabilir ve önemli olabilir; ‘hizmeti alan kişi’ etkileşimin bütününde takip edilen profesyonel hedeflerin çok az farkında olabilir (Baldock& Prior, 1981; Heritage&Sefi, 1992, Perakyla,1995). Diğer etkileşimlerde, sıradan bir arayıcı, konuşmanın amacı hakkında tam bir fikre sahip olabilir ama belli bir eylemin yapılma sebebini kavrayamayabilir. Örneğin, acil yardım için yapılan bir  aramada (Whalen ve ark., 1988:337), aşağıdaki eylem dizisi meydana gelmektedir. Arayıcı (B) adresini yeni vermiştir ve ‘belirlenmiş’ soru tasarımı kullanılarak verilen adresin apartman mı ev mi olduğu sorulur. Veride de görüldüğü gibi, katılımcı, kendisine sunulan seçeneklerden çok emlakçı dilinden yaptığı bir kelime seçimiyle karşılık vermektedir: ‘Bir ev’ der.

A: tamam orası bir apartman mı yoksa ev mi?
B: bir ev

Burada muhtemelen acil durumun baskısı altında (arayanın annesi ölmek üzeredir), arayan basitçe ambulans ekibinin adresi ve giriş için bir yeri aradığında ev ile apartman arasındaki farkın önemini kavrayamamıştır. 
Bir taraf için bilinen ve öyle olduğu varsayılan rutin bir organizasyonel durum, diğer taraf açısından bilinmediğinde, bir çok türde kafa karışıklığına ve sorunlara sebebiyet verebilmektedir. Bu ‘911’ acil aramalar durumda, Whalen’a göre (1995) bilgisayar ekranındaki menüde gelinen nokta, olaylar durumunda sorulan soruların sırasını etkileyebilir ve aramayı yapanlar için soruların kafa karıştırıcı olmasına ya da arayan kişilere anlamsız gelmesine sebep olabilmektedir. Kurumsal ve etkileşimsel ‘beceri’ ye ilişkin benzer asimetriler, polis ve mahkeme soruşturmalarında ve kurumsal kaynakların ve rutin işlemlerin sıradan insanların iddialarının gerçekliğini değerlendirmede kullanıldığı diğer etkileşim türlerinde de etkili olmaktadır (Boyd, basım aşamasında; Drew, 1992; Watson, 1990).

Epistemolojik tedbirlilik ve bilginin asimetrisi: Kurumsal etkileşimin birçok türünün
göze çarpan bir özelliği, profesyonellerin sabit konumlar almaktan kaçınma biçiminde sergiledikleri epistemolojik ‘tedbirlilik’tir. Bu tedbirliliği göstermek, gazete röportajları (Clayman, 1988, 1992; Heritage, 1985; Heritage& Greatbatch, 1991) veya mahkemelerdeki (Atkinson, 1992; Atkinson&Drew, 1979) gibi belirli kurumsal etkileşimlerde zorunludur. Diğer bağlamlarda da, mesela teşhis koyma gibi tıbbi etkileşimlerde, oldukça yaygındır. Epistemolojik tedbirliliğin bir türü, Bayan Matalin’in aramalarında bile gözlenmektedir. Örneğin ebeveyn, çocuğun okulda olmadığının farkında değil gibi gözüküyorsa, Bayan Matalin  çocuğun okulda olmadığını şu şekilde söylemektedir: 


O. G. : William hasta olduğu için evde mi bugün?
           ... (( anne başkasına William’ın evde olup olmadığını sorduğu
             için telefondaki konuşma kesilir))
Anne: Hayır değil
O.G.  : .hhh peki, onun bugün üçüncü ve beşinci derslerinde olmadığı 
            bildirilmiştir.

Burada Bayan Matalin ‘okulda yoktu...’ şeklinde söylemez; onun yerine ‘olmadığı bildirilmiştir...’ demiştir. Bayan Matalin, ‘bildirilmiştir’ ifadesini kullanarak, bilginin kaynağı olarak (adı geçmeyen) bir kaynağa işaret eder ve bu sayede kendini aramada verdiği bilgiyi tekrarlayan kişi olarak tasvir etmektedir. Böylece, bilgiyi bir gerçek olarak sunmaktan kaçınır çünkü ‘bildirilen şeyler’, ‘gerçek’ olarak ele alınmadan önce doğrulanmayı gerektirir ve böylece okulun konu hakkında ‘resmi’ bir konuma da yerleştirmekten kaçınmaktadır.
Profesyonel kişiler ve kurumsal temsilciler genellikle iddialarda bulunurken tedbirli davrandıkları gibi, durumla ilgili bilgi alanındaki iddialara ilişkin belirli bir uzman otoritesini sergileyen belirgin, işlevsel olarak uzmanlaşmış ve üstün bir bilgiyi kullanırlar. Uzman bilgisinin epistemolojik üstünlüğü, konuşma içinde ve bir çok farklı yollarla tekrar tekrar yenilenen bir şeydir (Jacoby&Gonzales,1991; Perakyla, 1996; Raymond, 1995; Silverman, 1987). Tıp alanından çok sayıda örnek tespit edilebilmektedir. Hastalar, tıp bilgisinin otoritesine karşı eğilimlerini, kelime seçimleriyle gösterebilirler, örneğin tıbbi terminolojinin belirsiz veya değişken kullanımı (Drew, 1991; Maynard, 1991; Silverman, 1987), veya önemli endişeler ve problemler hakkında gerekli soruları soramamaları (Frankel, 1990; Todd, 1993), veya problemlerinin ‘tıbbi’ tanımlamalarının, gündelik yaşamlarındaki endişelerini yenmesine izin vermek (Mishler, 1984) gibi yollarla. Dahası, tıbbi bilginin eksikliği, hastaların bazı soruların arkasında yatan amaçları bilememesi veya anlayamaması anlamına gelebilmektedir ve hastalar, doktorun konuyla alakasız gibi görünen konularla ilgili sorularının çerçevesini yakalayamayabilmektedir.  Doktorların sorgulamasının arkasındaki ‘ gizli gündem’e erişmedeki yetersizlik, tıp alanındaki etkileşimlerdeki asimetrinin incelenmesinde başka bir analiz yolunu sunmaktadır (Fisher, 1983; Silverman, 1987).

 Bilgiye ulaşma hakları: Bilginin asimetrisi, insanların - genellikle sıradan
insanların- ‘ne biliyorum?’ ve ‘ bunu nerden biliyorum?’ sorularına cevap vermek için kısıtlı kaynağı bulunduğunda ortaya çıkmaktadır. Ancak aynı insanların, ayrıca ‘neyi bilmeye yetkiliyim?’ ve ‘ne bakımdan bilmeye yetkiliyim?’ sorularına cevap verirken de kısıtlı kaynakları olabilir. Bu bağlamdaki kısıtlılık, bilgiye ulaşma hakları biçiminde ortaya çıkan bir asimetridir. Burada sıradan insanlar, bazen Bergman (1993) tarafından tanımlanan dedikodulara benzeyen bir konumdadırlar: alakalı ve önemli bir bilgiye sahiptirler ancak onu bilmeye hakları yoktur veya bu bilgiyi ‘ ahlaki açıdan kirli’ bir yolla elde etmişlerdir. Bu yüzden bir olay hakkında acil servisi bilgilendirmek için arayan birisi, ‘meraklı’ olduğu veya ‘belasını aradığı’ için değil de, onları bu aramayı yapmaya zorlayan bir olay hakkında, görev bilinciyle aradığını göstermek durumunda kalabilir (Whalen ve Zimmerman, 1990). Olası bir hastalıktan endişelenen bir hasta, benzer şekilde vücudundaki küçük değişimlerle aşırı derecede ilgilenmediğini göstermeye uğraşmak zorunda kalanbilir (Halkowski, 1996). Strong (1979), doktorların pediatrik muayenedeki çocuklarına refaket ederken, tıbbi uzmanlıklarını askıya aldıklarını ve çocuklarıyla ilgilenen doktorlar karşısından bir  ‘evebeyn gibi’ davrandıkları gerçeğini ortaya koymuştur. Bu son örnekte, tıbbi uzmanlığın bütün ‘haklarına’ sahip insanlar, başka insanların uzman olarak nitelendirildiği tıbbi muayene çerçevesinde, bu haklarını gönüllü olarak askıya almaktadırlar. O halde, kurumsal etkileşimde bilgi yeterli olmayabilir; kişinin bilgi sahibi olma konusunda yetkisi olmalı ve bunu uygun bir yolla elde etmiş olmalıdır. 


SONUÇ
Şu ana kadar, konuşmada ‘kurumsallığın’ farklı boyut veya düzeylerinin tamamen birbiriyle iç içe geçmiş olduğunu gördünüz. Biri diğerinin içine sığabilen Rus bebekleri gibi olmaktan çok her bir element, bir sonraki üst düzeyin bir parçasıdır: Kelime seçimi, sıra alış tasarımının bir parçasıdır; sıra alış tasarımı, ardışıklık organizasyonunun bir parçasıdır; ardışıklık organizasyonu etkileşimin, bütün yapısal organizasyonun bir parçasıdır.
Elde iki ‘joker’ bulunmaktadır. Biri sıra alıştır, çünkü ayırt edici bir sıra alış sisteminin bulunduğu yerde, bu sistemin etkileşimin organizasyonunun birçok seviyesi üzerinde çok önemli etkileri olmaktadır. Diğeri asimetridir, çünkü kurumsal düzendeki etkileşim organizasyonunun diğer bütün seviyelerinin bir parçasıdır; kelime seçimi, sıra alış tasarımı, ardışıklık organizasyonu, bütün etkileşim organizasyon yapısı ve sıra alış.  Aslında konuşma analizinin, bu bölümdeki diğer yazarların savunduğu gibi, Foucaultcu bir iktidar kavramlaştırmasıyla benzerlikler taşıyabileceği söylenebilir. İktidarın, kurumsal bilgide, sınıflandırmalarda, becerilerde ve normatif düzenlemelerde doğal olarak bulunduğunu ileri süren görüş, iktidarın, etkileşim organizasyonunun birçok ayrı ama bağlantılı yapılarında üretildiği, yenilendiği ve işlemselleştirildiği biçimindeki konuşma analizci bakış açısı ile bağdaşmaktadır. Her iki perspektif de iktidarın, kurumların ve kurumların içindeki yetkililerin, hem bilgiye ilişkin, sınıflandırmacı ve etkileşimsel pratiklerinin hem de bu pratiklerin yetkili kişilere sunduğu keyfi özgürlüklerin doğal bir parçası olduğu noktasında ortaklaşmaktadır.
NOT
Dipnotlar, okuyucuyu David Silverman’ın (ed.) Qualitative Research: Theory, Method and Practice (London: Sage, 1997) burada yeniden sunulmayan çalışmalarına yönlendirmektedir. 


KAYNAKÇA:
Albert, E. (1964) ‘Rhetoric’,’logic’, and ‘poetics’ in Burundi: Culture patterning of speech behavior,           American Antropologist 66, pt 2(6): 35-54.
Atkinson, LM. (1982) ‘Understanding formality: Notes on the categorisation and production of                  ‘formal’ interaction’, British Journal of Sociology, 33:86-117.
-.(1992) ‘ Displaying neutrality: Formal aspects of informal court Proceedings’, in P. Drew and J.              Heritage (eds), Talk at Work: Interaction in Institutional Settings. Cambrigde: Cambridge                     University Press. pp. 199-211.
Atkinson, LM. Ve Drew, P. (1979) Order in Court: The Organization of Verbal Interaction in                    Judicial Settings. London: Macmillan.
Atkinson, LM. & Heritage, J. (eds) (1984) Structures of Social Action: Studies in Conversation                  Analysis. Cambridge: Cambridge University Press.
Baldock, J. & Prior, D. (1981) ‘Social workers talking to clients: A study of verbal behavior’, Bristish         Journal of Social Work, 11: 19-38.
Bergmann J. R. (1993) Discreet Indiscretions: The Social Organization of Gossip. Chicago: Aldine.
Boyd, E. (forthcoming) ‘Bureaucratic authority in the ‘company of equals’: Initiating discussion                  during medical peer review’,  American Social Review.
Byrne, P. S. ve Long, B. E. L. (1984) Doctors Talking to Patients: A Study of the Verbal Behaviours           of Doctors in the Consultation.  Exeter: Royal College of General Practitioners.
Clayman, S. (1988) ‘Displaying neutrality in television news interviews’, Social Problems, 35(4):               474-92.
(1992) ‘Footing in the achivementof neutrality: The case of news interview discourse’, in P. Drew              and J. Heritage (eds),  Talk at Work: Interaction in Institutional Settings.  Cambridge: Cambridge        University Press. pp. 163-98
Drew, P. (1991) ‘ Asymmetries of Knowledge in Conversational interaction’, in I. Markova and K. Foppa (eds), Asymmetries in Dialogue. Hemel Hempstead: Harvester Wheatsheaf. pp. 29-48.
-(1992) ‘Contested evidence in a courtroom cross examination: The case of a trial fpr rape’, in P. Drew and J. Heritage (eds),  Talk at work: Interaction in Institutional Settings. Cambridge:                          Cambridge University Press. pp. 470-520.
 Drew, P. and Heritage, J. (1992) ‘Analyzing talk at work: An introduction’ in P. drew and J.                       Heritage (eds),  Talk at work : Interaction in Institutional Settings.  Cambridge: Cambridge                  University Press. pp. 3-65.
Duranti, A. (1994)  From Grammar to Politics. Berkeley: University of California Press. 
Fisher, S. (1983) ‘Doctor talk/patient talk: How Treatment decisions are negotiated in doctor/ patient          communication’, in S. Fisher and A. Todd (eds), The Social Organization of Doctor Patient               Communication. Washington, DC: Center for Applied Linguistics. pp. 135-57.
Garcia, A. (1991) ‘ Dispute resolution without disputing: How the interactional organization of                     mediation hearings minimizes argumentative talk’,  American Sociological Review, 56: 818-35.
Goffman, E. (1995) ‘On face work’ Psychiatry, 18:213-31.
-(1983) ‘The interaction order’, American Sociological Review,  48:1-17.
Goodwin, C. and Goodwin, M. H. (1997) ‘Formulating planes: Seeing as a situated activity’, in D. Middleton and Y. Engestrom (eds), Cognition and Communication at Work: Distributed Cognition in           the Workplace. Cambridge: Cambridge University Press.
Goodwin, M. H. (1996) ‘Announcements in their environment: Prosody within a multi-activity work          setting’, in E. Couper-Kuhlen and M. Selting (eds), Prosody in Conversation :Interactional              Studies. Cambridge: Cambridge University Press. pp. 436-61.
Greatbatch, D. (1988) ‘A turn-taking system for British news interviews’, Language in Society, 17(3:         401-30.
Halkowski, T. (1996) ‘Realizing the illness: Patients’ narratives of symptom discovery’. Paper                  presented at the Annual Meetings of the American Association of Applied Linguistics, Chicago,              IL, March 1996.
Heath, C., Luff, P. and D.(forthcoming) Technology in Action. Cambridge: Cambridge University              Press.
Heritage, J. (1984) Garfinkel and Ethnomethodology. Cambridge: Polity.
-(1985) ‘Analyzing news interviews: Aspects of the production of talk for an overhearing auience’ in          T. A. Van Dijk (ed), Handbook of Discourse Analysis, Vol. 3. New York: Academic Press. pp.           95-119.
-(1987) ‘Ethnomethodology’, in A. Giddens and J. Turner (eds), Social Theory Today. Cambridge :             Polity. pp. 224-72.
Heritage, J. and Greatbatch, D. (1991) ‘On the institutional character of institutional talk: The case of         news interviews’, in D. Boden and D. H. Zimmerman(eds),  Talk and social Structure : Studies            in Ethnomethodology and Conversation Analysis. Berkeley: University of California Press. pp .          93-137.
Heritage, J. and Lindström, A. (forthcoming) ‘Motherhood, medicine and morality: Scenes from a               medical encounter’ in J. Bergmann and P. Linell (eds), Morality in Discourse. Hemel                           Hempstead HarvesterWheatsheaf.
Heritage, J. and Sefi, S. (1992) ‘Dilemmas of advice: Aspects of the delivery and reception of advice          in interactions between healt visitors and first time mothers’, in P. Drew and J. Heritage (eds),            Talk at Work: Interaction in Institutional Settings. Cambridge: Cambridge University Press. pp.        359-417.
Heritage, J. and Sorjonen, M. L.(1994) ‘Constituting and maintaining activities across sequences:                And-prefacing as a feature of question design’ , Language in Society, 23: 1-29.
Jacoby, S. and Gonzales, P. (1991) ‘The constitution of expert- novice in scientific discourse’, Issues        in Applied Linguistics, 2(2): 149-81.
Jefferson, G. (1974) ‘Error correcction as an interactional resource’, Language in Society, 2: 181-99.
Linell, P. (1990) ‘The power of dialogue dynamics’, in I. Markova and K. Foppa (eds), The                       Dynamics of Dialogue. Hemel Hempstead: Harvester Wheatsheaf. pp . 147-77.
Linell, P., Gustavsson, L. and Juvonen, P. (1988) ‘Interactional dominance in dyadic communication:        A Presentation of initiative- response analysis’, Linguistics, 26: 415-42.
McHoul, A. (1978) ‘The organization of turns at formal talk in the classroom’, Language in Society,          7:183-213.
Maynard, D. (1991) ‘On the interactional and institutional bases of asymmetry in clinical discourse’,           American Journal of Sociology, 92(2): 448-95.
-(1996) ‘On ‘realization’ in everyday life’, American Sociological Review, 60(I):109-32.
Mehan, H. (1985) ‘The structure of classroom discourse’ in TA. Van Dijk (ed.), Handbook of                    Discourse Analysis, Vol. 3. New York: Academic Press. pp. 120-31.
Mishler, E. (1984) The Discourse of Medicine: Dialectics of Medical Interviews. Norwood, NJ:                    Ablex.
Peräkylä, A. (1995) AIDS Counselling: Institutional Interaction and Clinical Practice. Cambridge:               Cambridge University Press. 
-(1996) ‘Authority and intersubjectivity : The delivery of diagnosis in primary health care’.                          Unpublished ms., University of Helsinki.
Pomerantz, A. (1988) ‘Offering a candidate answer: An information seeking strategy’,                                 Communication Monographs, 55:360-73.
Raymond, G. (1995) ‘The voice of authority : Turn and sequence design in live news broadcasts’.              Paper presented at the Georgetown Linguistics Society Conference on Discourse Analysis,                       February.
Sacks, H. (1979) ‘Hotrodder: A revolutionary category’ in G. Psathas (ed.),  Everyday Language:                  Studies in Ethnomethodology. New York:Irvington. pp. 7-14.
-(1987) ‘On the preferences for aggreement and contiguity in sequences in conversation’, in G.                  Button and J. E. R. Lee (eds.), Talk and Social Organization. Clevedon: Multilingual Matters.             pp. 54-69.
-(1992) Lectures on Conversation, Vols I and II,  ed. G. Jefferson. Oxford : Blackwell.
Sacks, H., Schegloff E. A. and Jefferson, G. (1974) ‘A simplest systematics for the organization of                 turn-taking for conversation’, Language, 50:696-735.
 Schegloff E. A.(1972) ‘Notes on a conversational practices: Formulating place’ in D. Sdnow (ed.),              Studies in Social Interaction. New York: Free Press. pp. 75-119.
-(1982) ‘Discourse as an interactional achivement: Some uses of ‘uh huh’ and other things that come        between sentences’, in D. Tannen (ed.), Analyzing Discourse (Georgetown University                             Roundtable on Languages and Linguistics 1981). Washington, DC : Georgetown University              Press. pp. 71-93.
-(1984) ‘On some questions and ambiguties in conversation’ in J. M. Atkinson and J. Heritage (eds),            Structures of Social Action. Cambridge: Cambridge University Press. pp. 28-52.
-(1986) ‘The routine as achivement’, Human Studies, 9: 111-51.
-(1992) ‘Repair after next turn: The last structurally provided for place for the defense of                                 intersubjectivity in conversation’, American Journal of Sociology, 95 (5): 1295-345.
Schegloff E. A., and Sacks, H. (1973) ‘Opening up closings’, Semiotica, 8:289-327.
Silverman, D. (1987) Communication and Medical Practice, London: Sage.
Strong, P. (1979) The Ceremonial Order of the Clinic. London: Routledge. 
Todd, A. (1993) ‘Exploring women’s experiences: Power and resistance in medical discourse’, in S.            Fisher and A. Todd (eds), The Social Organizationof Doctor –Patient Communication (2nd                edn). Norwood, NJ: Ablex. pp. 267-86.
Watson, D. R. (1990) ‘Some features of the elicitation of confessions in murder interrogations’, in G.          Psathas (eds), Interactional Competence Lanham, MD: University Press of America, pp.263-96.
Whalen, J. (1995) ‘A technology of order production: Computer- aided dispatch in public safety                 communications’, in P. ten Have and G. Psathas (eds), Situated Order: Studies in the Social                Organization of Talk and Embodied Activities. Washington, DC: University Press of America.             pp. 187-230.
Whalen, J., Zimmerman, D. H. and Malen, M. R. (1988) ‘When words fail: A single case analysis’,             Social Problems, 35(4): 335-62.
Whalen, M., Zimmerman, D. (1990) ‘Describing trouble: Practical epistemology 
       in citizen calls to the police’, Language in Society, 19: 465-92.
Zola, I. K. (1987) ‘Structural constrains in the doctor-patient relationship: The case of                                noncompliance’,  in H. Schwartz (ed.), Dominant Issues in Medical Sociology. New York:                  Random House. pp. 203-9.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.