29 Eylül 2014 Pazartesi


ELEŞTİRİYİ DÜZENLEME: 
ARGÜMANTATİF BİR KARMAŞA ÜZERİNE BAZI YORUMLAR

Jonathan Potter, Derek Edwards ve Malcolm Ashmore


Potter,J.; Edwards,D.;Ashmore,M. (1999). “Regulating criticism:some comments on an argumentative complex”. History of the Human Sciences vol:12 No:4 pp 79-88 Sage Pub. 


Çeviren: Sibel Arkonaç

ÖZET
Bu yorum, Parker’ın eleştirel realist konumundaki ve rölâtivizme dair eleştirilerindeki çeşitli hataları ve çelişkileri saptamaktadır. Özellikle vurguladıklarımız şunlardır: (1) rölâtivizmin doğasını formüle ederken yapılan çeşitli temel hatalar; (2) retorik anlayışındaki ve kullanımındaki çelişkiler; (3) argümanını desteklemek adına bastırılanları toplama sorunsalı; (4) psikolojinin içinde çalışmakla aleyhinde olmak arasındaki ayırımdan ortaya çıkan gerilimler. Eleştirel realizmin bir tarafta empirik çalışmaktan kaçınmaya, diğer tarafta da bilim adamına yakışır şekilde disiplinler arası çarpışmadan kaçınmaya alışkın olduğu sonucuna vardık. 

Anahtar kelimeler eleştirel realizm, disiplinler arası sorumluluk, psikoloji, rölâtivizm, retorik

GİRİŞ
Bir süredir Ian Parker ve meslektaşları, psikoloji içerisinde ayırdedici ve karmaşık bir konum geliştiriyorlar. Kendi yayınları, atölye çalışmaları, dersleri ve artık bir akademik dergi ile beraber bu konum, eleştirel psikolojide bir tür ayrık bir bakış açısı haline gelmiştir. Rölâtivizmi eleştirisinde, Parker (1999) bize, isteyerek veya istemeyerek, programının epistemolojik özellikleri hakkında özet niteliğinde bir konum temin ederek faydalı bir hizmette bulunmuştur. Rölâtivizme yapılan bu saldırı yorumlamaya değer çeşitli çelişkileri ve gerilimlerin altını çizmektedir. Gerçekten de Parker’ın rölativizmle olan bütün sıkıntısı, kendi programının bütünü ile ilgili sıkıntısının ibresi olmaktadır. Bu sıkıntı, bir iddia kolajından oluşan bir argüman tarzıyla; rölativizm-in doğasını sistematik ve ısrarcı şekilde yanlış okumayla ve metni çaprazlamasına kesen çatlaklar ve gerilimler içinde sergilenmektedir.
Burada bu sıkıntının taslağından fazlasına yerimiz yok, ama öyle görünüyor ki sıkıntı Foucault, Derrida, söylem analizi, sosyal inşa, psikanaliz, eleştirel realizm ve geleneksel Marksizmi saran bir entelektüel yörüngeden ortaya çıkmaktadır. Teorik ve analitik kavramlar olarak iktidarı, ideolojiyi, söylemi ve inşacılığı birleştirmektedir. Bu kavramlar, çeşitli  zıt yollarla formüle edilmiştir. Parker empirizme ve belli ki her tür empirik çalışmaya derinden eleştirel durmaktadır, hatta doğrudan yöntemsel metinler ortaya çıkarmıştır. Bu gerilimlerin bazıları şu anki makalede görülebilir, diğerleri ise Parker’ın geniş çalışma alanının özellikleridir. 
Parker “psi-kompleks”i eleştirisinde Rose ve Freud’dan yararlanırken, biz “Parker-kompleksi” diyeceğimiz şeyin bazı unsurlarına dikkat çekerek onun projesine bir refleksif paralel çizmek istiyoruz. Onun “psi-kompleksi” tanımından yola çıkarak, biz “Parker-kompleksi” derken, eleştirel psikologların idaresini düzenlemek adına “radikal”i “reaksiyoner”den ayıran politika, felsefe ve psikoloji ile ilgili yoğun teori ve argüman ağından bahsediyoruz. Makalemiz, rölâtivizmin kapsamlı suçlamasını başlıca tanısal araç olarak kullanan Parker-kompleksi ile ilgili problemlerin bir taslağıdır. 
Parker’ın eleştirel realizmdeki felsefî duruşunun altını, üç katmanlı bir güvenlik perdesi gibi çizeceğiz. İlk katman, psikoloji dışındaki sosyoloji, tarih, siyaset bilimi, bilim sosyolojisi ve tarihindeki esas çalışmalarla elde edilen oldukça yanıcı bir bileşim halindeki savlar, teoriler ve empirik iddiaları önlemeye yardım ediyor. İkinci katman çalışmasını, düşük düzeyden empirizm diyekovulabileceği delilden yalıtılmaya yarıyor. Üçüncü katman katılımcılardan –insanlardan, mâlum insanlardan – ve onların inşalarından, yönelimlerinden soyutlamaya yardım ediyor. Bütün Parker kompleksi eleştirel realizm olmadan yanabilir. Bunun için rölâtivizm çok tehlikelidir. Güvenlik perdesindeki bütün bu katmanların varlığını doğrulamaya yerimiz yok – ancak rölâtivizm eleştirisindeki temaları tanımlamamızın bu genel argümanı destekleyeceğini ve Parker kompleksindeki gerilimleri ortaya çıkaracağını umuyoruz. 

YANLIŞ TANIMLANAN RÖLÂTİVİZM
Parker’ın makalesindeki rölâtivizm tanımlarının çoğu yanlıştır. Bunları üç kümede ele alalım. İlk olarak, rölâtivizmin ‘her şey olur’ görüşünü seçtiğini, bunun bir konum almayı reddetmek olduğu iddiasını tekrarlıyor, bu da metnin dışında yatan şeylerle ilgili muhakemeleri kalıcı olarak durdurmayı ve gerçekten de, dünya hakkındaki bütün varsayımları terk etmeyi çağrıştırıyor. Makalesinin ana hedefi olan Edwards ve arkadaşlarının yazısında (1995), ayrıca Parker’ın düzenlediği Potter’ın kitabında (1988), referans verdiğimiz ve yine vereceğimiz Smith’in yazısında (1988, 1997) bu hatalı görüşün açıkça inkâr edilmesine karşılık bu niteliksiz tekrarlarla ne yapacağımızı bilemiyoruz. 
Bu iddiaya cevap daha önceki gibidir: ‘her şey olur’ realizmin başka bir türüdür, sadece altında yatan genel mekanizmanın çarklarını farklı şekilde düzenlemeyi öne sürmektedir; rölâtivistler muhakemede bulunurlar (rölâtivizmin anlamlı olduğu, bu makalenin rölâtivizm açıklamasının yanlış olduğu ve makalenin kafasının karışık olduğu gibi muhakemeler); rölâtivistler dünya hakkında varsayımlarda bulunur, ama bu varsayımları daima incelemeye ve eleştiriye açık tutarlar. 
Makaledeki ikinci anlam kümesi, rölâtivizmin bir kutuplar koleksiyonunu taşıdığı fikri etrafında dönmektedir. Sözgelimi akademik bilgi dünyadan ayrıdır; birey sosyalden ayrıdır; olgular değerlerden ayrıdır. Edwards ve arkadaşlarının (1995) akademik bir konum olarak rölâtivizm üzerindeki vurgusu, akademisyenlerin ve felsefecilerin bu fikirleri ciddiye almaları gerektiğine dikkat çeker; kesinlikle ‘dünya’ ile bir alakalarının olmadığını iddia etmez. Rölâtivistlerin, yerleşik pratikler olarak ‘hakikat’, ‘kesinlik’ ve ‘kanıt’ üzerinde Decartes’dan çok Durkheim’i esas alan vurgusu düşünüldüğünde bu birey/sosyal kutupsallığı bir gizemdir, ama kesinlikle bu kutupsallığı onaylamazlar. Bir kez daha söylemek gerekirse bizim bir olgular/değerler kutbu işlettiğimiz düşüncesi; rölâtivist, anti-nesnelci bir konumun olguları muhakemeden ayırmadan muamele ettiğinin aşikâr olması gerektiği, ve bunun yeterince sık tekrarlandığı göz önüne alındığında, bilhassa gariptir.
Şunlara üçüncü iddialar kümesinde fazla vakit harcamayacağız: rölâtivizm bir Batı kültürüdür; konuşmadaki bir sıra alıştan fazlası değildir; her şeye müsamaha eder ve BBC gibi bir denge programıdır. Buradaki alan sınırlamasını göz önünde bulundurarak, bunları sadece yanlış diye işaretleyip okurları Edwards ve arkadaşlarının (1995) özgün yazısını okumaya ve Parker’ın yorumlarıyla karşılaştırmaya teşvik edeceğiz.   
Bununla birlikte belirtmeye değer son bir nokta. Parker, rölâtivizme toplum analizleri ve teorileri için prosedürleri olan, tam ölçekli bir görüş açısı muamelesi ediyor. Bu birçok yönde büyük kafa karışıklılığına yol açmaktadır; en önemlisi, teorileştirme ve analiz ile felsefî argümanı birbirine karıştırmaktadır. Rölâtivizm büyük-ölçekli bir görüş açısı olmak şöyle dursun, eleştirel realizmin eşiti ya da zıddı bir konum değildir. Sözgelimi Barbara Hernstein Smith, rölâtivizmi, ‘yani toplum teorisi olmak bir yana bir teori bile olmayan, geleneksel nesnelci düşüncenin ve yardımcısı değer-bilimsel sistemin anahtar unsurlarının, aşağı yukarı kapsamlı bir teorileştirilmiş sorgulaması – analizi, sorunsallaştırması, eleştirisi’(1988 s:151) şeklinde  açıklamaktadır.
Bununla birlikte rölâtivizme dair bu kafa karıştırıcı görüşün üzerinde durmak yerine merak konusu olan bunun, eleştirel realizmi eşdeğer fakat zıt olacak şekilde geniş çaplı bir görüş açısı şeklinde sunmaya nasıl yol açtığıdır. Yani, eleştirel realizm hangi tür şeyin muhakeme edilebilir bilgi olabileceğine dair kavramsal bir açıklamadan daha fazlası haline gelmekte ve örneğin, ‘beşeri bilimlerin içinde işlediği tarihsel ve kurumsal bağlamı, psikolojiye imkân sağlayan koşulları temin eden ideolojik vasıtayı ve sadece rölâtivizmi takip edenlerin hizmet ettiği ahlaki-politik çıkarları kavramamıza’ (s. 75) imkan veren, toplum, sosyal değişim, analiz ve ahlak üzerine geniş bir görüş açısı haline gelmektedir. Parker’ın rölâtivizmi bu şekilde çarpıtmaya ihtiyacı var çünkü bu suretle eleştirel realizmi ihtiyaç duyulan önemli işleri yapabilen gibi gösterebilir.

RETORİK SIKINTILAR
Parker’ın makalesinin en ilginç özelliklerinden biri retorikle olan sıkıntısıdır. Parker didik didik incelenebilecek bir  dizi ikna edici oyun olarak ‘retorik’ ile, ‘argüman’ın uygun bir takdiri ve değerlendirilişi arasında geleneksel bir zıtlık oluşturmaktadır. Bununla ilgili yapmaya değer üç gözlem vardır. Birincisi okuyacak herkesin rahatça göreceği üzere makalesinin büyük bir kısmı, rölâtivist çalışmadaki ikna oyunlarını, becerikli el çabukluklarını, bunun gibi şeyleri bir belgeleme girişimidir. Yani retorik analizle ilgili şikâyeti, herkes için olduğu kadar kendi makalesi için de geçerlidir. 
İkinci gözlem tutarlılıkla ama daha genel bir tarzıyla ilgilidir. Sözgelimi Derrida’nın çalışmasını ele alın. Parker on sene Derrida’nın yazılarını kullandı– bu sürede The Archers, psikopatoloji, sosyal psikoloji ve başka çeşitli şeylerin yapısökümünü yapmıştır. Ancak, Derrida’nın felsefe eleştirisinin merkezî özelliklerinden biri, ‘argüman’ ile ‘argümanın sunulma tarzı’ arasında, rasyonalist bir ayrıma direnmesi olmuştur. Felsefe çalışmalarının radikal doğası argümanın soyutlanmasına direnmekten, ve hakikatin, felsefî metinlerin figuratif organizasyonun bir sonucu olarak düşünülmesinden kaynaklanır. Parker, retoriğin önemine ve önemsizliğine vurgusunun bir tür ‘denge’ olduğunu tartışabilir/retorikle ikna edebilir – ama bize karışık gibi görünüyor (cf. Hepburn, 1999).
Üçüncü ve daha genel olarak, Parker’ın entelektüel kariyeri, söylem analizini ve daha yakın zamanlarda da söylemsel psikolojiyi (Parker, 1997) düzenli şekilde desteklemekle (hem de eleştirmekle)ilgili olmuştur. Eğer söylem ve retorik organizasyonu artık bu kadar yorucu ve önemsiz hale geldiyse, bu durum süregiden ilgisiyle nasıl uyuşmaktadır (örn., Parker ve Bolton Discourse Network, 1999)? Diğer bir ifade ile bu çalışma programı artık ne öneriyor olabilir? Buna geri döneceğiz.    
                                                  
İŞKENCE EDİLENLERİ, EZİLENLERİ VE ÖLDÜRÜLENLERİ TOPLAMA
Parker dünyada işkence edilen, ezilen ve öldürülen insanları, sanki ıstırapları ve ölümleri onun tasavvuruna şahitlik etmiş,  Foucaultcu olmayan söylem analizine, konuşma analizine, etnometodolojiye ve epistemik rölâtivizme olan antipatisine taraf olmuşlar gibi kendi felsefi konumunda (eleştirel realizm) biraraya toplamaktadır. Diğer taraftan argümanlarımızı Faurisson gibi adı çıkmış Yahudi Soykırımı-inkârcılarına bağlamakta, Faurisson’un bizim argümanlarımızdan ‘zevk alacağını’ iddia etmektedir.
Bu olağanüstü ve tiksindiricidir. Faurisson bizim argümanlarımızla Parker’ınkilerden daha fazla alışverişi olamaz. Gerçekten de Faurisson ile Parker arasındaki mukayese daha fazla şey söyleyecektir – hızlıca ekleyelim felsefelerinde, kutuplar kadar ayrı politikalarında değil. İkisi de realisttir; anlaşmazlıkları tamamen neyin gerçek olduğu ile ilgilidir. İkisi de politikaya epistemikten öncelik tanır, karşıt konumlara karşı rölâtivist eleştiri kullanırken dünyanın nasıl işlediğine dair taraf tuttukları konumu muhafaza ederler. İkisi de muhalefeti; köklü ideolojik ve ekonomik çıkarlara hizmet eden, ‘gerçek’ doğasının altında bir suretler örtüsünün yattığı bir şey olarak görürler; bu örtünün kaldırılması, ikisinin de benimsediği analitik ve polemik görevdir. Faurisson, Parker’ın aynadaki analitik görüntüsüdür, biçim olarak muhafaza edilmiş ama içeriği tersine çevrilmiştir. Tabii ki rölâtivist değildir. 
Savaş suçlarının çözümünde rölâtivizmin bir yararı olmayacağı iddiası için Geras’ın kullanılması; Parker’ın daha önce, psikolojinin (realist?) ortodoksluklarına karşı retorik (ancak retorik olmayan) cephanesinin (Parker’ın) önemli bir özelliği olarak rölativizmin kullanılışını övdüğü düşünüldüğünde bilhassa gariptir. Geras’tan yapılan alıntı analizimizi ‘söylemlere veya dil oyunlarına ya da sosyal pratiklere’ odaklamakla baskı ya da adaletsizlik kurbanlarının ‘en son ve de çoğu kere en iyi silahları olan gerçekten ne olduğunu söylemekten’ mahrum bıraktığını ileri sürmektedir. Realist, tecrübeye dayanan iddia ve anlatıların, herhangi birinin kullanabileceği en etkili retorik silahlardan olduğunu sık sık ileri sürdük (Edwards, 1997; Potter, 1996).    
Dahası, “gerçekten ne olduğunu söylemenin” bu kadar etkili bir “silah” olduğu nasıl iddia edilir? İnsanlar yaptıklarının bu olduğunu nasıl kabul ettirirler? Yalanlamaya karşı gerçeklik iddiaları nasıl yapılmakta, yarıştırılmakta, altı kazılmakta, cesaretlendirilmektedir? Çalıştığımız şeyin ta kendisi bu değil mi? Tabi Geras/Parker çizgisi, silah gibi iş görebilecek başka bir şeyin devam ettiğine – ‘gerçekten ne olduğunu söylemenin’ sadece ve tam da böyle, gerçekten ne olduğunu söylemek olduğuna dayanır. Böyle bir kavramla nereden başlamak gerektiğini bilmek zordur. Tüm sorular yalvarmaktadır. Kendisiyle çelişen zayıflığı göz önüne alındığında, sadece kurbanların söylemesi değil, Geras’ın bunun hakkında yazması, Parker’ın alıntılaması nasıl bu kadar etkili olabilir: böyle bir “söyleyiş”, söylem analizinin ve sosyal uygulamaların ötesinde her nedense etkili bir silah oluyor? Öyle görünüyor ki bu, Wittgenstein, Derrida ve Sacks’in değmediği bir söyleyiş. 
Geras örneği, öncelikle, ontolojik dalavere (metnin ötesinde bir gerçeklikte yazma) ile işini görür ki bu türden kısa hikâyeler de genelde döngüsel şekilde işler. İkinci olarak, bir ‘ölüm mecazı’ (baskı kurbanlarının hakikat taleplerini kim inkar eder ki?) kullanır. Ezilenleri ve ölenleri, metinsel analiz ve realizm üzerindeki felsefî konumlar için bu şekilde bir araya getirmeyi tiksindirici buluyoruz.  
Son bir noktanın altı çizmek gerekir. Rölâtivizmi desteklemek için Yahudi Soykırımını bu tartışmaya taşıyan biz değiliz. Rölâtivizmi eleştiren realistler getirdi ve rölâtivizme karşı retoriksel bir durum olarak realistler tarafından getirilmeye de devam ediliyor. 

ELEŞTİREL REALİST PSİKOLOJİ VE PSİKOLOJİ İÇİNDE VE ALEYHİNDE ELEŞTİREL REALİZM
Parker makalesinin en çarpıcı kısımlarından birinde eleştirel realizmin psikolojiyle ilişkisine sinirleniyor (s:72’deki yazısını dikkate alın). Psikologların eleştirel realizmi, psikolojinin daha başka reaksiyoner uçları için kullanmaya başlamaları üzerine, farkedilen ikilem için Parker’ın getirdiği çözüm, ‘psikoloji içinde ve aleyhinde bir eleştirel realizm’ konumu almanın önemini vurgulamaktır. Bu kullanışlı bir ayrım gibi görünüyor. Ancak ortaya iki soru getiriyor.    
Birincisi, artık Parker’ın üretimini (metot üstüne çeşitli yazıları, yeni çıkan Annual Review of  Critical Psychology, eleştirel psikoloji üstüne bir giriş kitabına katkısı dahil) psikolojinin bir parçası olarak değil de psikoloji hakkında mı olduğunu düşünmeliyiz? 
İkincisi eğer bu üretim psikolojinin bir parçası değil ise, nereden gelmektedir? Bariz bir cevap sosyolojik bir duruş ya da tarihî ya da politik bir görüş açısından geldiği olabilir. Ne de olsa “psi-kompleks” kavramının bulucusu Nik Rose, bir süredir psikoloji hakkındaki bilimsel Foucaultcu eleştirilerini sosyolojik bir temelden yürütüyor. Parker için problem eğer bu yola girmeyi seçerse, birbirleriyle benzeşmeyen teorik ve analitik kavramlar koleksiyonunun temel bilgisi ve uyumluluğu üzerine konuşmak zorunda kalacağıdır.     
İşe bakın ki disiplinler arası çalışmanın muhafazkar çıkarımlarına rağmen Parker, ‘diğer disiplinlerdeki müttefiklerimizin’ hepsinin kendi toprağında kalıp psikolojiye dair anlayışlarını kendisinden (Parker) ve meslektaşlarından almaları taraftarıdır. Bu gerçekten de o ‘müttefikler’in Parker’ın altını kendisinin kazımak istediği kavramlar hakkında utanç verici çağrılar yapmalarına engel olurdu. Ancak bu sırada Parker’ın felsefeden, politikadan, Marksist sosyolojiden, post-yapısalcılıktan, vb. kavramları ithali, herhangi bir mücadele belirtisi, kavramların kavgacı tartışmalarla ya da kendilerine ait krizlerle gasp edildiklerine dair herhangi bir belirti yoktur. Alınıp psikolojinin problemlerine uygulandıklarında yalnızca ilerisini aydınlatıp Gerçek olanı netleştirmektedir. 
Parker’ın, retorik araçları didik didik aramaktan kaçınmamız ricasına (s:74) büyük ölçüde uymamıza rağmen, eleştirel realist psikoloji ile psikolojinin içindeki ve aleyhindeki rölâtivizm arasındaki ayrımı ortaya koyduğu paragrafta özellikle çarpıcı bir şey var. Bizim ilgimizi çeken paragrafın merkezindeki non sequitur - alakasız söz. Alıntılıyoruz:
[psikolojinin içindeki ve aleyhindeki eleştirel realizm] psikolojinin insanlara ne yaptığını ve yapılanları daha etkili kılmak için hakikate dair her bir iddiaya meydan okur. Bunun ışığında [!], rölâtivizmin apolitikleştiren etkilerinin, feministler için istenmeyen bir müttefik olmuş olması şaşırtıcı değildir. (s. 73, italik ve ünlem eklendi)

Parker makalesine rölâtivizmi, psikolojinin hakikat-iddialarının altını kazımak amacıyla yerel olarak faydalı bir strateji olarak kullanmaktan mutlu olduğunu söyleyerek başlamıştı. Öyleyse, şimdi ve tam burada apolitikleştirici diye tanımlanması dikkat çekicidir. Dahası bu inşa metinsel şekilde feministleri, sanki feministler genellikle ve bir bütün olarak rölâtivizmi nahoş bulmuş gibi kendi tarafında ve genel bir kategori gibi seferber etmektedir. Tabi, çok çeşitli feminist konumlar vardır, bazıları eleştirel realist (örn., Gill, 1995), bazıları rölâtivist (örn., Hepburn, basında), birçoğu da özgürleşme vizyonu ve istismar hakkındaki pratik endişelerden arındırılmış, anlaşılması güç epistemolojik bir çıkmaz olarak görülebilecek ilgisizlerdir. Gerçekten de feminist görüş açısından rölâtivist konumları destekleyen eleştirel noktalar, açık bir feminist perspektiften, Parker’ın kendisinin düzenlediği kitapta Bronwyn Davies (1988) tarafından sunulmuştur.    
Öyleyse genel noktamız şudur: bu non sequitur alakasız söz buradadır çünkü, Parker’ın çalışmasındaki en önemli gerilimlerden birinden dikkati uzaklaştırmaktadır. Bu gerilimle bitirelim.

PARKER KOMPLEKSİNDE SIKINTI
Eleştirel realizmin Parker kompleksini oluşturan tahrik edici karışık teorilerin, konumların ve iddiaların alevler halinde patlamasını engelleyen bir güvenlik perdesi ya da duvarı olduğu önerisiyle başlamıştık. (Kendisi için) Parker’ın eleştirel realizmin çok daha önemli (kendisi için) inşasını eşit ve tam tersi bir görüş açısına dönüştürmeyi kolaylaştırmak için, geniş çaplı bir görüş açısına çevirdiğini ve yanlış tanımladığını belirttik. Eleştirel realizmi bu kadar büyütmek, tarih, sosyoloji ve siyasi bilimin yapmak zorunda kalacağı işleri onun yapması anlamına gelir. Diğer bir deyişle, sosyal bilimler boyunca çok sayıda araştırmacı ve teoristi meşgul eden bu sorular, a priori felsefe uğraşıyla yanıtlanmaktadır. 
Eleştirel realizm, disiplinler arası bilimle sorun yaşamaksızın psikolojiyi eleştirecek alanı temin etmek için bu şekilde kurulmuştur. Sözgelimi Parker, Stuart Hall’un ideoloji kavramlarını yeni sosyal oluşumlara göre yeniden düzenleme girişimleri ile meşgul olmak zorunda değildir. Ya da Barry Barnes’ın, diyelim ki, bilimsel gelişmede sosyal çıkarların rolü üstüne çalışmasını ciddiye almasına (hatta evet, hiç bir şekilde almasına bile) gerek yoktur. Sanki uzun zamandır çözülmüş olan basit hususlarmış gibi ideoloji ve bilimin politik rolü hakkında iddialarda bulunabilir. Bunun paradoksal neticesi Parker’ın, bütün psikoloji eleştirileri için, içinde ve aleyhinde çalışacağı güçlü bir psikolojiye ihtiyacı olmasıdır. Disiplinler arası bilimdeki sınırlamaların saklı kalmasını sağlayan, psikoloji ve psikolojinin güvenli teorik duvarlardan oluşan kafa karıştırıcı mirasıdır. Buradaki tehlike, Parker kompleksinin mirasının, bir psikoloji bağımsız disiplininin var oluşunun radikal eleştirisi değil, sadece onun iktidarının ve egemenliğinin tekrar ileri sürülmesi olacağıdır. 
Psikoloji içinde (ve aleyhinde) enerjik ve eleştirel bir Marksist konum için şu anda ve önceden de her zaman bir alanın bulunduğuna dikkat çekerek sonlandıralım. Ama bu makalede geliştirilen eleştirel realizm girişimi çeşitli soruları gündeme getirmektedir. Bilim, kanıt ve akademik bilim hakkındaki duruşu nedir? Empirizm eleştirisi yöntem ders kitaplarının üretimiyle nasıl bağdaşmaktadır? Retorik eleştirisi yapı sökümünü şiddetle savunmakla nasıl bağdaşmaktadır? Geliştirilen argümanlarda ideolojiyi tam olarak nasıl anlamalıyız? Örneğin, söylemin konuşma analizi kavramlarından çok Foucaultcu kavramlarına verilen destek, ideolojideki Marksist kavramların Foucaultcu eleştirisini desteklemeye kadar uzanmıyor mu? “Burjuva yönetimi” ne tür bir şeydir ve Gordon Gekko ile George Soros’dan sonraki sınıf ve milliyet dünyasıyla nasıl ilişkilenmektedir? Parker, istismar ve eşitsizlikle ilgili  değerli Marksist tutkusunu psikolojik meseleleri topa tutması için getirebilir, ama biz önce halledilmesi gereken bazı işler olduğunu düşünüyoruz.        

TEŞEKKÜR
Bu makalenin ilk hali üzerine yorumları için Alexa Hepburn’a, David Middleton’a ve Sue Speer’e teşekkür ederiz.

REFERANSLAR
Davies, B. (1998) ‘Psychology’s Subject: a Commentary on the Relativism/Realism Debate’, in I. Parker (ed.)  Social Constructionism, Discourse and Realism. London: Sage, pp. 133–46.
Edwards, D. (1997) Discourse and Cognition. London: Sage.
Edwards, D., Ashmore, M. ve Potter, J. (1995) ‘Death and Furniture: The Rhetoric, Politics, and Theology of Bottom-line Arguments against Relativism’, History of the Human Sciences 8(2): 25–49.
Gill, R. (1995) ‘Relativism, Reflexivity and Politics: Interrogating Discourse Analysis from a Feminist Perspective’, in S. Wilkinson and C. Kitzinger (eds) Feminism and Discourse: Psychological Perspectives. London: Sage.
Hepburn, A. (1999) ‘Derrida and Psychology: Deconstruction and its Ab/uses in Critical and Discursive Psychologies’, Theory and Psychology 9: 641–67.
Hepburn, A. (in press) ‘On the Alleged Incompatibility between Relativism and Feminist Psychology’, Feminism & Psychology.
Parker, I. (1997) ‘Discursive Psychology’, in D. Fox and I. Prilleltensky (eds) Critical Psychology: An Introduction. London: Sage, pp. 284–98.
Parker, I. (1999) ‘Against Relativism in Psychology, on Balance’,  History of the Human Sciences, 12(4): 61–78.
Parker, I. and the Bolton Discourse Network (1999) Critical Textwork: An Introduction to Varieties of Discourse and Analysis. Buckingham: Open University Press.
Potter, J. (1996) Representing Reality: Discourse, Rhetoric and Social Construction. London: Sage.
Potter, J. (1998) ‘Fragments in the Realization of Relativism’, in I. Parker (ed.) Social Constructionism, Discourse and Realism. London: Sage, pp. 27–45.
Smith, B. H. (1988)  Contingencies of Value: Alternative Perspectives for Critical Theory. Cambridge, MA: Harvard University Press.
Smith, B. H. (1997) Belief and Resistance: Dynamics of Contemporary Intellectual Controversy. Cambridge, MA: Harvard University Press.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.