23 Eylül 2014 Salı

ELEŞTİREL PSİKOLOJİ: DÖRT TEZ VE YEDİ YANILGI

Ian Parker ve Erica Burman

Manchester Metropolitan University, UK.

I.Parker and E. Burman (2008). Critical Psychology: Four Theses and Seven misconceptions. Hellenic Journal of Psychology Vol.5 (2008) Pp:99-115 


Çeviri:Sibel A.Arkonaç

ÖZET:
Psikologlar bize insan davranışı ve zihni hakkında aşama aşama daha çok şey keşfettiklerini söylüyor. Problem, insanlara dair ne kadar hızla birşeyler buluyorsak o kadar hızla gözümüzün önünden kaybolup gidiyor olmalarıdır. Biz bir grupta ya da diğerinde veya bir kültürdeki insanların, psikolojik modelin öngördüğü gibi davranmadıklarını ya da düşünmediklerini bulmaktayız ve daha da önemlisi bir psikoloğun tarif ettiği bir süreç üzerine, farkındalıklarımızın ve düşüncelerimizin bu süreci değiştirdiğini görmekteyiz. Değişmek; farklı linguistik kaynaklar, sosyal uygulamalar, benlik temsilleri ulaşılabilir oldukça değişmek, kim olduklarına ve kim olabileceklerine yansıdıkça insanların tabiatının değişmesi, insan tabiatının doğasındandır. Bu bizi bir yere sabitlemek isteyen herhangi bir çabanın mutlaka başarısız olacağı anlamına gelir. Ama öyle bir başarısız olacaktır ki, farklı bir şey yaparsak bu başarısızlıktan verimli bir şey çıkacaktır ve aslında farklı bir şey yapmanın bir yeri de psikolojidedir. Bizim geri adım atıp, psikologların ortaya çıkardığı benlik, zihin ve davranış imgelerine, dâhil oldukları uygulama çeşitlerine, bu uygulamaların gücüne, ‘benlik teknolojilerine’ ve değişiklik sınırlarını ayarlama zorunluluğuna bakmamız gerekmektedir. Ancak sonra psikologların bunun yerine ne yapabileceklerine bakabiliriz.
Anahtar Kelimeler: Eleştirel psikoloji, Siberpsikoloji, Feminist psikoloji, Queer psikoloji

Bu makale eleştirel psikolojideki tartışmalar vasıtasıyla niteliksel araştırma düzenleme yolları sunmaktadır. Yaygın psikolojik araştırma ve uygulama modellerinin kısıtlılıklarına dair eleştirilere karşılık araştırmada niteliksel yaklaşımların nasıl ortaya çıktığını gözden geçirmekteyiz. Aşağıda açıklayacağımız üzere eleştirel psikolojinin tamamı niteliksel değildir, benzer şekilde bütün niteliksel araştırmalar da psikolojinin eleştirisi değildir. Bununla birlikte psikolojide şu sıralarda gelişmekte olan geniş yayılımlı niteliksel metodolojik yaklaşımları ortaya çıkaran, eleştirel bir dürtüydü. Biz eleştirel psikolojiye dair genel projemizi sunuyor ve sonrasında çalışmasını, -psikolojide ama aynı zamanda diğer disiplin ve uygulamalarla ilişkili olarak- aksatan yedi yanılgıyı gözden geçiriyoruz. 
Açık olmak ve aynı zamanda da kışkırtmak amacıyla, kasıtlı bir şekilde program nitelikli bir üslüp edindik. Bazı okuyucular “geleneksel psikoloji” nitelememizi oldukça ezici, “ne yapılmalı” ya dair iddialarımızı da oldukça buyurgan bulabilir. Bazıları da ifadelerimizin genelliğini (ve belirli kaynaklardan yoksun oluşunu) sinir bozucu bulabilir - fakat disiplinle alakalı bir dizi dinamik tanımladığımız için bazı dinamikleri belirli isimlere izafe etmek hem haksız hem de gereksiz bir kişiselleştirme olurdu. Yine de (çok basitleştirilmiş olsa da ama tam da bunun sayesinde) biz bu tür açık net analiz ve önerilerin eşdeğer eleştirel sorumlulukları harekete geçirebileceğini umuyoruz. Kendi pozisyonumuzun tarafgirliğinin ve ayrıcalığının ( bu “biz” içindeki farklılıkları dâhil ederek), farklı kaynakların açıkça farklı coğrafî bağlamlarda ve tarihî anlarda eleştirel bir müdahale gibi iş gördüğünün farkındalığını en üst düzeyde sürdürüyoruz. Bununla birlikte çoğulcu savunmacı bir duyarsızlığa boyun eğmek yerine hakkında konuşacağımız bir şeyimiz olduğunu ve yapabilecek bir şeyler olduğunu varsaymanın peşinden koşuyoruz. Gerçekten de, psikolojinin bir parçası olduğu ve katkıda bulunduğu küreselleşme düşünüldüğünde, harekete geçmemizin aciliyeti giderek artmaktadır.
DÖRT TEZ
İlk olarak, eski tarz psikologlar tarafından yöneltilen bazı ithamlara dönmeden eleştirel psikolojinin ne olması gerektiğini dört tez halinde ortaya koyuyoruz (Burman,2003; Parker, 1999)-bu eski ve ‘yeni’ kavramlarını kronolojik kategoriler olarak almaktan çok, geleneksel psikolojiye bağlı olanlarla onu sorgulamak ve değiştirmek isteyenlerin tanımlayıcıları olarak alıyoruz. 

1.Eleştirel psikoloji; bazı psikolojik eylem ve yaşantı çeşitlerinin diğerleri üzerinde nasıl ayrıcalıklı olduğunun, baskın “psikolojik” açıklamaların gücün nasıl hizmetinde olduğunun ve ideolojik olarak nasıl iş gördüğünün sistematik bir incelemesidir.
Psikolog bakışını disiplinin üzerine geri çeviriyoruz. Psikologlar genellikle psikolog olmayanlar dediği dışardaki insanı araştırır. Biz şimdi psikologları araştırıyoruz. Evrimsel psikoloji erkek ve kadın arasındaki farklılıkları nasıl onaylar ve biyolojik olarak kadın ve erkeğin değişemez görünmesini nasıl sağlar? Psikanalitik psikoloji, gelişimin normal düzeyleri adına gey erkek ve lezbiyenleri nasıl patolojikleştirir? Zeka testleri, etnik gruplar arasındaki gerekli temel farklılığa dair varsayılan fikirleri nasıl pekiştirir? Organizasyonlar hakkındaki çalışmalar onların daha düzgün çalışmasını nasıl sağlar? ve karşı düşünceyi nasıl daha iyi ezebilir ya da baskı altına alabilir?

2. Eleştirel psikoloji, psikolojinin bütün türlerinin kültürel-tarihsel olarak inşa edilme tarzlarının ve psikolojinin alternatif çeşitlerinin anaakım modellerdeki ideolojik faraziyeleri nasıl tasdik ettiklerinin ya da onlara nasıl direndiklerinin araştırmasıdır.  
Nerede güç varsa orada direnişin olduğunu, her hükümran uygulamada bizim için çelişkiler olduğunu ve mevcut meselelerin durumuna meydan okumak ve onu değiştirmeye çalışmak için alanlar olduğunu farz etmekteyiz. Ana akım psikoloji tutarsızdır ve bu tutarsızlık bizim gücümüzün kaynaklarından birisidir. Sözgelimi başarısız çocukları etiketlemede kullanılan bir psikolojik test, çocuğu “özel” okuldan kurtarmak için de kullanılabilir (bkz: Billington, 1996, 2003). Benzer şekilde çekirdek ailenin yapısına şöyle bir dikkat etmek biyolojik psikiyatri tanısına karşı bir kaldıraç da olabilir. Genellikle açıklamaları bireyselleştiren hümanist kişi imgeleri, deneysel çalışmaları inkâr etmek için de kullanılabilir. Fakat bu fikirlerde direnişi ararken hiçbirine inanmamalıyız. Bu diyalektik eylemdeki en önemli şey politik taktikleri aramaktır, altında yatan hakikati aramak değil.

3. Eleştirel psikoloji günlük hayattaki kendinden düzenleyici ve gözetim biçimlerinin, psikolojik kültürün iş gördüğü akademik ve profesyonel uygulama sınırlarının ötesindeki yöntemlerin araştırılmasıdır.
Psikoloji sadece üniversite ve kliniklerde işbaşında değildir. Eğitim kurumlarında ve hastanelerde test yapmak ve uygulamaya sokmak için araçlarla donatılan sadece erkek ve kadın bedeni değildir. Tabii ki psikolojinin kavramlarını, normalleştirme ve patolojikleştirme programlarını desteklemek için başvurdukları teorileri kullanan binlerce akademisyen ve profesyoneli bir araya getirdiği yöntemi çalışmamız gerekmektedir. Fakat bizim aynı zamanda psikolojinin, bireysel kişilik farklılıklarını, mutlu sağlıklı davranış teorilerini okuyan ve ona inanan bütün insanları bir araya getirdiği tarzı da çalışmamız gerekmektedir. Biz psikolojiyi sadece ne ders kitapları, konferans bildirileri vasıtasıyla ne de yalnızca terapi ve çocuk rehberlik kliniklerinin özelleştirilmiş alanları üzerinden “okuyoruz”; bunun yanında diyet, ebeveyn olma ve ilişkiler üzerine tavsiyelerde bulunan kendine yetme (self-help) kitaplarında ve dergilerinde de okuyoruz. Yani bizim psikolojinin hepimizi psikoloji kültürünün içine kattığı yöntemi  araştırmamız gerekmektedir.

4. Eleştirel psikoloji, gündelik “sıradan psikolojinin” psikoloji içindeki akademik ve profesyonel çalışmayı yapılandırma yönteminin ve gündelik faaliyetlerin, çağdaş disipliner uygulamalara direnişin temelini nasıl sağladığının araştırılmasıdır.
Psikoloji disiplini bilimmiş gibi davranmaktadır; halbuki kendi insan imajını kültürden, nesnesini inşa etmek için de gündelik hayattan çekip almaktadır. Psikolojinin yapı-sökümünün bir kısmı olan toplumdaki ideoloji tarzının araştırılması, psikolojinin var olabilme ‘olasılığının şartıdır’ Psikolojik teoriler hiç yoktan ortaya çıkmaz. Gökyüzünden de düşmez. Bundan dolayı akademisyenler ve profesyonel psikologlar tarafından anlatılan hâkim anlatıları durdurup yıkmak için kendi değişik psikolojilerimiz hakkında çeşitli farklı teorilerden yararlanabiliriz.
Bu açık açık ifade edilmiş tezler eski indirgemeci ve pozitivist programlarda eğitilmiş psikologları pek fazla ikna etmeyecektir, eski-tarz psikologlar eleştirel psikolojiye ele almamız gereken bir dizi farklı yoldan tepki göstermektedir. Eleştirel psikologlara, ana akım pozitivist psikologların yaygın şekilde bulundukları farklı ithamlar bizim ne yaptığımız hakkında ciddi yanılgıların olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Bu yanılgılar yayılmakta ve işimizi yapmamızı zorlaştırmaktadır. Bu sebeple burada bu yanılgıların yedisi ile ilgilenmek istiyoruz ki kendimizi savunmak için bazı cevaplarımız olsun.

ELEŞTİREL PSİKOLOJİ HAKKINDA YEDİ YANILGI

  1. “Eleştirel psikoloji tutarlı bir alternatif gelenek olmayı amaçlamaktadır”
Hayır. Eleştirel psikologlar, profesyonel psikoloji topluluklarında hareket tarzını belirleyeceği dönemleri ya da American Pschologist’i hazırlayacağı günleri hȃlȃ beklememektedir. Mesele geleneksel psikolojinin gerçekten “çalışıyor” ve giderek popülerleşmesiyor olmasıdır; çünkü mevcut güç yapılarına oldukça düzgün bir şekilde uyum sağlamakta ve hâlihazırda kendilerine doğru olarak öğretilmiş şeyler hakkında insanlara bir şeyler söylemektedir. Bu, eleştirel psikologların en fazla umut edebilecekleri şeyin disiplinin insanları kilitlediği mutlak davranış biçimlerini bozmak, bunun yerine bir çeşit alternatif varoluş biçimleri geliştirmek olduğu anlamına gelmektedir. Tek bir uyumlu alternatif geliştirmeyi amaçlamak yerine bizim parolamız “parçalama”(fragmentation) ve “yıkma”dır (subversion). Psikolojinin bu iki temel parçalama ve yıkma motiflerini açıklamak için eleştirel psikolojik araştırmanın gelişmekte olan iki çizgisinden bahsedeceğiz.
Birincisi, sosyal inşacılık ile bilimsel teknolojik değişim temalarını devşiren siberpsikolojidir. Siberpsikoloji, email yoluyla iletişim kurduğumuzda, worldwide web’de gezdiğimizde veya internet relay chat’e (IRC) ve multi users domains’e (MUDs) katıldığımızda olduğu gibi, elektronik ortamlarda ortaya çıkartılan diğer insanlarla parçalanmış türden yaşantı üzerine odaklanmaktadır. Sanal gerçeklik hakkında bilim kurgu filmlerinde çarpıcı bir biçimde tasvir edilen bu farklı siber alem sektörleri, yeni “cyborg” türlerinin var olmaya başlayacağı alanlar haline gelmektedir. (Gray, Figueroa-Sarriera ve Mentor, 1995). Siber âlemde ilişkilere çok farklı şekillerde anlam vermekteyiz, biliş ve hafıza kolektiftir ve geleneksel psikolojinin anlayamayacağı bir şekilde düzenlenmiştir. Siberpsikoloji bu fenomen çeşitlerini disiplinin düşünme ve hatırlama ile ilgili öne sürdüğü iddialara meydan okumak için kullanmakta; ve bu yeni elektronik ortamlarda özgürlük ve kontrole dair soruları incelemektedir (Gordo-López ve Parker, 1999).
Tabi ki psikologların inisiyatifi ele geçirmek için, söyleyecekleri bir şey varmış gibi görünmek için, yeni bir uzmanlık alanı olarak siber psikolojiyi iyileştirmek ve bu süreçte gelişmekte olan bu kolektif eylem ve tecrübeden çıkan eleştirel bozucu yaşamı ezmek için hızla harekete geçeceklerini biliyoruz. Buradaki ders hiçbir belirli bir yaklaşım ya da çalışma alanının, bütünüyle oluşmuş bir radikal alternatif psikoloji olarak ortaya çıkamayacağıdır.
İkinci çalışma çizgisi disiplindeki cinsel rol ve cinsellik eleştirilerini devşirip bazı çok güçlü bilinmeyen yönlere çeviren queer psikolojidir.  “Queer” cinsel kimliği reddeden radikal politik bir harekettir. ‘Homoseksüelleri’ ve ‘hetoroseksüelleri’, cinsiyetler(sex) ile cinsellikler (sexuality) arasındaki ikililiğe meydan okumak için bir araya getirmektedir. Queer psikoloji feminist argümanlara dayanmakta ve daha da ötesinde onları radikalleştirmektedir. Feminizmi kullanan eleştirel çalışma yıllardır cinsiyet farklılıklarıyla (erkeklerle dişiler arasındaki anatomik farklılıklar) toplumsal cinsiyet farklılıkları (çoğu kere erkek ve kadınların sergilediklerini gördüğünüz erkeksilik ve kadınsılık özellikleri) arasında önemli analitik bir ayırımın yapılması gerektiğini öne sürmektedir. Biyolojik erkekler klişeleşmiş bir şekilde kadınsı olabilir, biyolojik dişiler güçlü erkeksi özellikler gösterebilir. Buna rağmen Queer teorideki yazılar, cinsel farklılıklarımızı “icra ettiğimiz” kadar toplumsal cinsiyetimizi de meydana getirdiğimizi iddia etmektedir (Butler, 1990). Cinsel tercihin sözgelimi, bir cinsiyetten diğer “karşı” cinsiyete olmasına hiç de gerek yoktur. Birçok insan sadece aynı cinsiyet ilişkilerine sahip değildir, ayrıca “aynı cinsiyet ve “diğer cinsiyet” arasındaki sınır da yıkılmaya başlamaktadır. Giderek artan sayıda insan cinsiyetini değiştirmekte ya da cinselliğini farklı partnerlerle farklı yöntemlerle “icra etmektedir”; partnerleri de, ister  “aynı” cinsiyetten ister “öteki” cinsiyetten olsun karşılığında farklı türden cinselliği “icra etmeyi” öğrenmektedir. Psikoloji için çıkarımları, psikolojik araştırmada “cinsiyet farklılığı” önceden varsayıldığı ve birçok psikolojik fenomen kadın ve erkeği neyin ayırdığı ve tanımladığı etrafında döndüğü için etki alanı geniştir (bkz: Watson,2005). 
Bu yaklaşımların her ikisindeki yıkım ve çarpım, modern psikolojinin merkezî meşgalelerinden birini, yani değişmez, basit bir benlik ya da kimlik kavramlarıyla meşgalesini bozmaktadır. Ama aynı zamanda da herhangi bir yeterli ve uygun psikolojinin en güçlü ve dayanıklı niteliklerinden birine yani insanları disiplindeki tek bir teorik ya da metodolojik sistemle yakalayabilmek için çok karmaşık olduğuna, bizlerin ‘bilimsel’ psikolojinin kontrolünün dışında her zaman değiştiğine saygı göstermektedirler. Dolayısıyla eleştirel psikoloji disiplinde eskinin yerine yeni fikirler koyan ya da geliştiren pozitif bir program değildir, ve alternatif bir psikoloji inşa etmek için mevcut politik programlardan da yararlanmamaktadır.
Burada psikolojinin feminist angajmanlarından bir ders vardır. Feminist müdahalelerin, psikolojinin eleştirisinden (akt. Burman,1990) psikolojinin bir alt disiplini olmaya, feminist psikoloji’ye doğru kaydığı görülebilir. Bu hareket psikolojiye elbette biraz fakat sadece biraz, feminist çalışma kazandırmıştır -(akt.Lubek’in (1993) psikoloji ders kitaplarında değişen trendleri analizi) –fakat bunun bir bedeli olmuştur. Feminist eleştirilerin bu geçirgenliğinin göstergesi  ve kavrayışı, aynı zamanda bir başka problem başlatmaktadır. Psikolojinin yapısı ve genelleme etrafında odaklanışı göz önünde tutulursa, bu ‘feminist müdahale’den ‘feminist psikoloji’ye kısa bir geçiştir ve buradan da bir eleştiriye değil bir ‘kadın psikolojisi’ formulayonuna  sadece küçük bir kayıştır. Ama toparlarsak bu ikinci dalga feminizmin siyah, lezbiyen ve işçi sınıfı eleştirilerini tekrarlayan ve beyaz, işçi sınıfından heteroseksüel kadınların deneyimlerine ayrıcalık tanıyan bu gelişme, tıpkı (varsayılan) erkek psikolojisinde olduğu gibi ‘sıradan kadın’ psikolojisinin ayrıntılandırılışında normalleştirdiği ve patolojikleştirdiği bir kadın psikolojisi modelinin yerine geçmekle tehdit etmektedir(Burman,1998).
Bu yüzden psikologların yaptıkları şeye yansımalarına dolayısıyla da daha etkili bir şekilde yapabilmelerine yardımcı olmak istemiyoruz. Psikologların yeni yöntemlerle insanları kontrol etmelerine izin verecek yeni psikoloji alt disiplinleri geliştirmek istemiyoruz. Ve örgütlenmiş ve sözbirliğine dayalı bir grup veya kurum anlamında bir “biz” değiliz, ki bu anlamda ‘biz’ olmamak ana akım psikoloji kurumlarının eleştirel psikologları ve çalışmalarını geri kazanmasına ya da bu şekilde okunmasına karşı daha dirençli kılmaktadır. Psikolojinin değişik anlarına, ortaya çıkma ve uygulama bağlamlarına uygun düşen birçok eleştirel psikolog ve birçok eleştirel psikoloji vardır.

2. “Eleştirel psikoloji her şeyi politik bir meseleye dönüştürüyor”
Hayır. Psikolojinin bu politik yönünden sorumlu biz değiliz. Aksine mesele, ana akım psikolojinin politik olmadığına dair yanlış varsayımda bulunmasıdır. Halbuki psikologların araştırdığı her şey zaten politiktir; çünkü politika sadece seçimlerde oy kullanmakla ilgili değildir; bizim ilişkileri oluşturma yöntemimiz de hayatlarımızı en özel düzeyde yaşayışımız da zaten politiktir. Öyleyse kişisel siyasete gösterilen dikkatin  toplumsal cinsiyet, cinsellik, psikoloji ve iktidar üzerine eleştirel çalışmayı da kapsaması gerektirmektedir. Cinsellik üzerine araştırma, psikolojik bilimin kültürel önyargıları seçici bir şekilde çekip alarak ve beraberinde belirli neticeleri taşıyarak bir retorik olarak çalışma yöntemini, yoğun bir biçimde ortaya koymaktadır. Sözgelimi eleştirel sosyal inşacı bakış açısından lezbiyenlik üzerine araştırma bu retoriğe, nesnellik hakkındaki sahte iddialarını ve gerçekte hizmet ettiği politik amaçları teşhir ederek karşı koyabilmiştir (Kitzinger,1987). Lezbiyen ve gay psikoloji tarihi aynı zamanda cinsel yönelim çeşitliliğine değer veren alternatif retorik biçimlerine, şeyleri değiştirmek üzere eylemin nasıl eşlik etmesi gerektiğini açıkça ortaya koymuştur(Brown, 1989).  
Doğrusu şimdiki soru, gay ve lezbiyenlerin psikolojide kendileri hakkında konuşurken kimin terimleri ile konuştukları sorusudur. ‘Kimlik’  ve ‘kendine saygı’ya dair liberal hümanist psikolojik retorik, sözgelimi, lezbiyenlerin ve gay erkeklerin herhangi bir probleminin bireysel psikolojik bir düzeyde ele alınması şartmış gibi göstermektedir, lezbiyenler ve gay erkekler bunu başarıyla gerçekleştirdiklerinde tıpkı heteroseksüeller gibi sağlıklı ve mutlu olacaklardır. Bu alanda çalışan eleştirel araştırmacılar tek stratejinin, masaya dönüp ‘hetereoseksüelliğin’ ne gibi şekillerde bir ‘mesele’ olabileceğini sormak olduğunu öne sürmüşlerdir (Kitzinger,Wilkinson ve Perkins,1992) bu strateji hepimizin kendimiz hakkında yaptığımız varsayımlara dipte ‘kişisel’ düzeyde meydan okumaktadır. Ayrıca lezbiyen ve gay psikologların düşman bir disiplinde çalışma edimlerinde yaptıkları bu spesifik işi savunmanın, politik  olarak önemli olduğu bize hatırlatılmaktadır (Kitzinger,1999).
Bundan çıkardığımız genel ders, bize insan psikolojisinin nasıl olması gerektiğini söyleyen politik programların becerisine inancımızın olmadığıdır; çünkü insan psikolojisine dair her tanımlama, insanların toplumu değiştirirken kendi psikolojilerini değiştirme kapasiteleri üzerindeki bir kısıtlamadır. Ve bize gerçeği söyleyeceği sözünü veren alternatif psikolojiler geliştirmek istemiyoruz; çünkü insan psikolojisi hakkındaki her gerçeklik iddiasının, günümüzün sınırlı politik ufkundan doğan politik bir program olduğunu biliyoruz.

3. “Eleştirel psikoloji sadece kendine dönük bir disiplindir”
Hayır. Eleştirel psikoloji psikolojiye şeklini veren sosyal koşulları da anlamak istemektedir, bu nedenle bazı araştırmacılar yapı sökümü ve postmodernizmden  gelen fikirlerle ilgilenmektedir. Psikoloji projesini sorgulamanın postmodern bir yolu söz gelimi bu projeyi, ancak iki yüz yıl önce gelişen ve şimdilerde sona eriyor olabilecek bilime ve topluma ‘modern’ yaklaşımın önemli bir parçası olarak bakmaktır. Bu farklı akademik disiplinlerden, eleştirel psikoloji de dahil,  bazı ‘sosyal inşacı’ yazarların takip ettiği çizgidir. 
Modern çağın ya da ‘modernitenin’ bilimsel anlayış, bireysel gelişme ve sosyal ilerlemeye dair büyük anlatılar tarafından nasıl tanımlandığını gösteren bir analiz geliştirebiliriz. Toplumun ve bireylerin nasıl bir şey oldukları ve nasıl daha iyi bir seviyeye getirilebilecekleri hakkındaki bu kuşatıcı hikayeler, ilk psikologların çalışmaları hakkında bizi bilgilendirmektedir; psikolojinin çoğu hala bu hikayelerle idare edilen araştırma fikriyle çalışmaya devam etmektedir. Postmodernist yazarlar bu görüşün problemli olduğunu öne sürmektedir. 
Bu modern büyük anlatılar sadece hikaye değildi çünkü bu anlatılar insanları gözlemlemek ve kontrol etmek için güç aygıtları (powerful apparatus) içine inşa edilmişti. Bu aygıtlar, bu “psi-kompleks”, insan hareketlerinin gerçekten önceden tahmin edildikleri ve kontrol edildikleri araçlardı (Ingleby,1985; Rose,1985). Psi-kompleks, 19. yüzyılın başından itibaren önemi artan bir çeşit hapishane mimarisi üzerine modellendirildi; bu çeşit bir rejimde her bir mahkum gözlemlenebiliyordu. Bunun bir etkisi, her bireyin gerçek ya da hayalî bir suç için sorumluluk duyması ve itirafa sevk edilmesiydi. Psi-kompleks çalışmalarında görebildiğimiz kadarıyla modernitenin birbirini tamamlayan iki yönü vardır. İnsanları gözetlemek için bir iktidar aygıtı ve insanların isteyerek kendilerini disipline ve öz-disipline açtıkları itiraf aygıtları vardır(Foucault,1977,1981).
Danışmanlık ve psikoterapi bu nedenle, insanları uzmanlarla konuşmaya teşvik ettikleri ve kendilerini insanların eylemleri, istekleri ve ilişkileri üzerinde çalışacakları ve de geliştirecekleri bir materyal olarak gördükleri için aynı disipline edici aygıtların bir parçası olarak görülebilir. Bilim psi-kompleks söylemlerinden sadece biridir ve uzmanların iktidarını, insanları konuşmaya, kendileri üzerinde iyice düşünmeye ve bunun ilerlemenin bir parçası olduğuna inanmaya ikna etmek için, pekiştirmektedir. Foucault’nun (1981) cinselliği tehlikeli hisseden her şeyi koyulaştıran sonra da hastayı sanki içinde bir yerdeymiş gibi ‘serbest bırakma’ adına cinsellik hakkında konuşturan söylemsel bir pratik olarak psikanaliz, bizim kendi içimiz hakkında düşünme tarzıyla ilgili bir başka güçlü metafordur. Bu bireyselleştirilen sıkıntının ve şiddetlenen itirafın tarihsel bir sürecidir. 
Sözgelimi 40 yıl önce Britanya’da tavsiye köşe yazıları çekilen acıya  ‘eğer duygun buysa zorla durdur’ (Evelyn Home in Women dergisi) gibi reçeteler verebilirdi. Bugünse kendimize yardım etmek için ön şart olarak içeride saklı yatan duygular hakkında konuşmaya davet edilmekteyiz, hatta buna teşvik edilmekteyiz. Bu genelde disiplindeki pozitivist yaklaşımlara ilerlemeci hümanist bir alternatif gibi görünen psi-kompleksin terapötik tarafıdır. Hümanist yarı terapötik bakış açılarının disiplinde az işitildikleri kesinlikle doğrudur ama sözde ‘bilimsel’ psikolojinin altında her zaman oradadırlar. Kendilerine döndürmeyi özendirmektedirler ama aslında psi-kompleksin tüm mimarisiyle birlikte bir parçasıdırlar.
Psikolojideki bazı eleştirel yazarlar postmodern fikirleri, bugün modern çağın bittiğini ve onunla birlikte bitenin tabi ki, modern psikoloji olduğunu iddia etmek için kullanmaktadır (örneğin, Parker,1989). Kültürün ‘postmodern durum’u, o zaman bilimsel konuşmanın sadece bir başka dil oyunu olduğu bir durum olarak görülmektedir (Gergen,1991). Postmoderniteye, her şeyin bir ‘sosyal inşa’ olduğu ve söylemin şehirde oynanan yegane oyun olduğu bir çeşit kültür olarak bakılmaktadır.
Postmodern psikologlar, diğerleri üzerinde ayrıcalığı olan herhangi belirli bir hikaye olmaksızın, psikoloji hakkında gelişip büyüyen birçok hikaye görmek isterlerdi; postmodern kültürün bizi bu birçok hikaye hakkındaki yaşantı çeşitliliğine katılmak için teşvik ettiğini ileri sürmektedirler (Kvale,1992). Bu fikirler bazen faydalı olmuştur ama aynı zamanda da kendileri hakkında ancak farklı konuşurlarsa değişik birileri haline gelebilirlermiş gibi göstererek, bireysel düzeyde değişme olanaklarına dair umutsuz idealist düşüncelere yol açabilmektedirler (Parker, 2002). Buradaki genel ders kültürel değişim açıklamalarını çekip kullanmamız gerektiğidir, ama problemleri kendi disiplinimizin güvenilir sınırları içerisinde çözmek için sadece sosyolojinin fikirlerini ödünç alıp onları ithal etmeye çalışmak yerine, bu tartışmalara etkin bir şekilde katılmamız gerekmektedir.


4. “Eleştirel psikoloji sadece sosyal psikoloji ile ilgilidir”
Hayır. En yenilikçi eleştirel çalışmaların bazıları sosyal psikolojide olmuştur ama şimdi aynı derecede önemli gelişmeler bilişsel psikolojide vardır. Sözgelimi, muhakemenin ve hatırlamanın nasıl “hikâyeleştirildiğini”, bir arada nasıl yürütüldüklerini göstermekte söylem üzerine araştırma yararlı oldu (Edwards ve Potter, 1992). Etkinlik teorisi bu kognisyon konuşmasını uygulama biçimleriyle irtibatlandırdı. Bilişsel psikologlar bir dosyalama kabini ya da bilgisayara benzer şekilde kafanın içinin ayrıntılı resimlerini gösteren, kısa süreli hafızayı, uzun süreli hafızayı gösteren diyagramlar, akış kartları ortaya koyarken söylem analistleri düşünürken ne yaptığımızın daha ikna edici açıklamalarını verebilmekteydiler. Düşünme, dili kullandıkları şekliyle insanlar arasında gerçekleşir. Ana akım psikoloji işi yapan gizli bir bilişsel mekanizmanın olması gerektiğini farz eder bu sebeple içerde ne olduğunu araştırmaktadır. Buna mukabil, eleştirel psikoloji bizi disiplinin temel faraziyeleri üzerine düşünmeye teşvik etmektedir, bu durumda probleme yeni bir açıdan bakmamız gerektiğine işaret edecektir. Soru “zihnin içindeki nedir?” değil, “içerideki zihin nedir?” dir. Bizim ‘bilişsel’ eylemimiz insanlar olarak öğrendiğimiz, hikâyeleştirdiğimiz ve yeniden inşa ettiğimiz ilişkiler, söylemler ve uygulamalar ağı içinde meydana gelmekte ve bu ağ bize uyguladığımız yöntemi düşünme imkânı sunmaktadır (Lave,1988). 
Eleştirel çalışmada bir problem, akademik psikolojide düşünme hakkında konuşmaya, yazmaya ve öğrenmeye alıştığımız söylemin, öğrenmenin güçlü pratiğinin bir parçası olmasıdır. Psikoloji çalışırken her zaman, düşünmeyi soyutlanmış ayrı bir eylem olarak düşünmeye sürükleneceksiniz ve fiziksel şekilde sık sık ayrı tutulduğunuz değerlendirmelerde sözgelimi sınavlarda, kafanızda inekledikleriniz kâğıda dökülecektir, beceriniz daha önce yazabildiklerinize dair ölçümler üzerinden yargılanacaktır. Ama tıpkı laboratuvar deneyleri gibi bu da gerçek dünyadaki düşünmeye tabii ki benzememektedir. Düşünmekle hatırlamanın; diğerleriyle ilgili hatıraları, çözümleri nasıl bir araya getirdiğinizle, bunları nasıl müzakere ettiğinizle, hayali bir seyirciye söyleyebileceklerinizin provasını nasıl yaptığınızla, daha önce söylediğinizi nasıl tekrar söylediğinizle ilgisi vardır (Middleton ve Edwards, 1990). Biliş özelde etrafta vızıldadığı kadar ilişkisel şeyler  de yapmaktır. 
Bu, eleştirel psikologların zorunlu olarak bilişsel çalışmayı reddettikleri anlamına gelmez (Wilson,1999), ama siz düşündüğünüz sırada her zaman başka birinin bu düşünmeye dâhil olduğunu vurgulamaktadır. Düşünebiliyorsunuz çünkü diğer insanlarla ilişkiler ağındaki yerinizden dolayı, çünkü dünyaya ve kendinize dair imgenizi biçimlendiren söylem kalıplarından dolayı düşünebiliyorsunuz.

5. “Eleştirel psikoloji yalnızca teori ile ilgilenir, metodoloji hakkında söyleyecek bir şeyi yoktur.”
Hayır. Metodolojiyi çok ciddiye alır, ciddiye alır çünkü ‘metod’ genelde psikolojiyi bir arada tutan tek şeydir (Rose,1985). ‘Metod’ hakkında soru yöneltmek psikoloji hakkında soru yöneltmektir (Burman,2000; Parker,2005).  Bu bazılarımızın söylem analizine ilgi duymamızın bir nedenidir; çünkü oldukça farklı bir metodolojidir. Psikolojinin rolüne dair problemin üstesinden gelmenin bir yolu, psikolojik jargona Batı kültüründe dolanan bir diğer güçlü söylem gibi muamele etmektir. Söylem araştırması bize psikolojiden bir geri adım atıp psikologların yaptığı açıklamalara söylem muamelesi yapma olanağı sağlayabilir. Söyleme bir kere adımımızı attıktan sonra psikolojinin davranış ve yaşantı hakkında gerçekleri verdiği iddiasına eleştirel bir bakış açısı elde edebiliriz - gerçekler kabul edilebilir olan bu şeyleri normalleştirmekte, uyum sağlayamayanları patolojikleştirmekte kullanılır (Burman, ve ark..,1996). Söylem analizi, insanları dil, iktidar ve direniş arasında bağlantı kurmaya teşvik ettiği zaman bir eylem araştırması biçimine dönüştürülebilir. Ama bizim bu yaklaşımla birlikte problemler üzerine söz gelimi dile odaklanmanın, tahakkümün ve siyasi eylemin daha baskı kurucu maddi yönlerinden insanları nasıl alıkoyduğu gibi problemler üzerine metodolojik yansımalara girişmemiz gerekmektedir (Parker, 2003).  
Diğer metodolojik seçenekler arasında anlatı yaklaşımları, dil ile yaşantı arasında bazı söylem-analitik çalışmaların kurduğu bağlatıdan daha doğrudan bir bağlantı kurar, anlatıda zaten kimlik performansının teorik tartışmalarıyla canlanan bir politik hareket vardır. Querr teori ve queer politikaları kendi hakkımızda anlattığımız anlatıların nasıl eyleme dönüştürülebileceğini göstermiştir.
Bu durumda bile bu metodolojiye karşı yöneltilen iddiaları peşinen kabul etmemeliyiz, kimliğin basit bir anlatı neticesi olduğu iddiası, gerçek kimliklerini belirli bir toplumun bir mensubu olarak keşfettikleri iddiasında ısrar edenler için işi daha da zorlaştırabilir. İyi bir düzeltici olan etnografiye başvurabiliriz; çünkü etnografi, bir toplumun mensuplarını belirli bir kimliği edinmeye ve gerçekten o olduklarını söylemeye zorlayan yolları sorgulamaya imkan veren potansiyele sahiptir. Kabul etme, dışlama ve iktidar üzerine odaklanan etnografik çalışma bu durumda bir eylem araştırması haline gelebilir. Ama yine de etnografi, insanları çalışma içine doğrudan ortak araştırmacı olarak dahil etmez, yine diğerlerini gözleyen ve haklarında yorumlarda bulunan bir ‘dışarlıklı’ bakış açısı düzenler.  Bu nedenle bazı eleştirel psikologlar metodoloji olarak mülakata başvurur bu, açıklamaları toplamanın ve yaşantıya çok daha doğrudan bağlamanın bir yoludur.
İyi de öyleyse ‘yaşantı’ nedir? Ya da ‘yaşantıyı’ temsil edebileceğimiz ne gibi iddialarda bulunabiliriz? Ne gibi güç ilişkileri, yoksun kalanlara ‘ses vermeye’ dahil edilmektedir? Eleştirel ve feminist psikologlar şüphesiz özgürleştirici projeler üstlenirlerken, diğerlerini ‘yetkilendirmeye’ çalışan yolların paradoksal bir şekilde çalışmalarının amacı dönüştürmek ya da  çözüm bulmak olan güçlü(araştırmacı) ile güçsüzün  (araştırılan) konumlarını gayette onayladığından şüphelenmeye başladılar(Cooke & Kothari, 2001; Wilkinson & Kitzinger, 1996). 
Ayrıca bu yaklaşım bir kez daha, tıpkı diğer metodolojiler gibi hala akademik bir ürün ortaya koyma mecburiyetiyle düzenlenir, kapitalizmin altında kontrol ve bireyselleşme aygıtının bir parçası olarak psikoloji disiplininin sadece politik eleştirisi bize bir adım geriye, akademik çalışma çerçevesinin dışına çıkma ve daha etkileyici bir şeyler yapma imkânı sunacaktır. Her şeyden önemlisi çoğumuz eylem araştırmasıyla ilgileniriz fakat eylem araştırmasına ‘metot’ muamelesi etmeyiz. Bütün araştırmalar iktidar için ya da iktidara karşı çalışan eylemlerdir. Çoğu ana akım psikoloji ile olan problem,ya şeyleri bilerek oldukları gibi bırakmaktadır-(ki bu mevcut iktidar ilişkilerini açık bir şekilde yeniden üretir)- ya da bilimsel araştırma ya da açıklama tarafsızmış gibi yapmakta, bu nedenle de iktidardakilere örtük destek vermektedir. Eleştirel psikolojik araştırmada ‘ileriyi işaret edecek şekilde’ çalışma ihtimalini - mücadele sürecinde daha iyi bir toplum biçimi umarak- açık bırakmayı hedefliyoruz (Fals Borda ve Rahman, 1991; Freire, 1972). Araştırmanın bu ileriyi işaret eden yönü üzerinde durulması dikkati günlük etkileşimimizin bütün yönlerinin ve içsel âlemimizin sosyal yapılara gömük olduğu yöne çeker,  ‘kişisel’ alanda olan şey güç ve direnişin daha geniş kalıplarıyla yakından bağlantılıdır.

6. “Eleştirel psikoloji sadece niteliksel araştırma ile ilgilenir.”
Hayır. Disiplindeki eleştirel araştırmanın son birkaç yıldır, araştırmanın herhangi bir sayısal forma indirgenmesine, ancak istatistikten kaçınarak üstesinden gelinebilecek bir mesele gibi görülen sayısallaştırmaya,‘pozitif bilim’ gibi görünen herhangi bir şeye indirgenmesine çok şüpheyle yaklaşma eğiliminde olduğu doğrudur.İnsanlardan açıklamalar toplayan ya da mülakatlardan yaşantılar hakkında temaları bir araya getiren veya gündelik ortamlardaki eylemleri açıklayan niteliksel araştırma, anlaşılır bir biçimde birçok eleştirel psikolog tarafından metodolojik strateji olarak tercih edilmiştir. Bununla birlikte belirli türden bir davranış kalıbının ne derece yaygın olduğunu eylem ve yaşantının tüm yapısına dair bir resim vereceğini her zaman bilmemiz gerekecektir, bunu da istatistiğin yardımıyla sunmamız gerekebilir. Radikal İstatistik Grubunun çalışması, sözgelimi, insanları şeylere dönüştürmeyen (psikolojinin tamamının çok sıklıkla yaptığı bir şey) niceliksel analiz kullanım yöntemleri geliştirmekte ve bunun yerine bu tuhaf şeyleri gerçek erkek ve kadınlarla bağlantılandırabilelim diye istatistikleri açıklamada bize yardımcı olmaktadır(Dorling ve Simpson,1999).
Eğer sözgelimi fen dersi verilen kızlar sınıfındaki eşitsizlik yaşantılarıyla ilgileniyorsak, kaç erkek ve kız öğrencinin fen konularında gerçekten ‘başarılı’ olduğunu, kaç kadın ve erkeğin gerçekten bilim insanı olduklarını da bilmemiz gerekecektir. Matematik öğrenemeyen kızlara matematik öğretme tarzlarına dair eleştirel psikolojide çok karmaşık analizler olmuştur, öğretmenlerin söylemlerine dair bu analiz anlamlıdır çünkü halihazırda dünyada gerçekten ne kadar az kadın matematikçi olduğunu biliyoruz (Walkerdine & the Girls and Mathematics Unit,1989).
Öyleyse nicelleştirme eleştirel araştırma için önemlidir ve bu tür analiz, eleştirel psikologların araştırmalarında faydalandıkları şeyleri ortaya sermek için kullanılabilir. Bununla birlikte aklımızda tutmamız gereken şey, sayıların kendisinin dünyaya dair yorumlar olduğu, eylem ve yaşantı hakkında yaptığımız açıklamaların ögeleri olduklarıdır.

7. “Eleştirel psikolojinin sıkıntıdaki insanlara önerecek hiçbir şeyi yoktur.”
Hayır. 1970’lerde İtalya’da psikiyatri ile ilişkili etkileyici eylem araştırmasının çarpıcı bir örneği  bazen araştırmadan başka, bilgi ile nasıl bir şeyler yapma ihtiyacı hissettiğimize dair önemli sorularını sormaktadır. Trieste’de eski akıl hastanesi San Giovanni kapatılmış ve yerine kitlesel Psiciatria Democratica’ hareketinin bir parçası olarak toplum akıl sağlığı merkezleri geçmişti. Bu olaylar Britanya’da ‘demokratik psikiyatri dergisi’ Asylum’un yayınlanmasına (www.asylumonline.net), ve 1990’larda psikiyatristlerin “işitsel halüsünasyon” dedikleri şeyi yaşayan insan grupları olan “Hearing Voices Network”(HVN) etrafında, akıl hastalıkları direniş hareketlerinin yeni bir dalgasının ortaya çıkışına ilham vermiştir(Romme ve Escher,1993). 
Bu ağ akademik bir kuruma dayandırılmamıştır, HVN bülteni ve Asylum dergisi her zaman roman ve şiir içerir ama üniversitelerle olan bağlantılar, yeni metodolojiler geliştirmenin ve teorinin ne olduğu hakkında yeni düşünme yolları geliştirmenin kaynağı haline gelmiştir. 1995’te Manchester Metropolitan Üniversitesi’nde düzenlenen bir konferans, söz gelimi, psikiyatri servislerini kullananları, psikiyatristleri, klinik psikologları, şamanları ve ruh bilimcileri(spiritualist) ses duyma fenomeni hakkında sunum yapmak ve tartışmak üzere bir araya getirmiştir (Parker, Georgaca, Harper, McLaughlin ve Stowell-Smith,1995). Böyle bir olay, araştırmanın rolünün ne olması gerektiğinin ve psikolojik fikirlerin nasıl uyarlanabileceğinin, terapötik eylem araştırmasının bir biçimi olarak nasıl kullanılabileceğinin yeniden düşünülmesini gerektirmiştir. İnsanların ‘psikolojik’ değişimlere yol açan eylemlere bağlanmaları bu süreçte olmaktadır. Psikologların yapabilecekleri nasıl daha iyi şeylerin olduğunu göstermiştir.Trieste’de söz gelimi,  psikologlar kafe ve bahçelerde işçi oldular. Bu, Birleşik Krallık’ta 2003’te oluşan “paranoya ağı”ndan beri ortaya çıkan gelişmelerden biriydi. İki disiplin, psikoloji ve psikiyatri son yüzyılda bilgiyi sıkı bir denetim altında tutmaya çalıştı, meslektaşları ile birlikte bu disiplinler kontrolü, psi-kompleksi oluşturan bu yoğun teori ve pratikler ağının merkezinde tuttu.  
Psi-komplekstekiler düşünce ve davranışları gözlemlemlerken ve düzenlerlerken-insanların izleniyor oldukları hissine kapılmalarını sağlayan her kuruluşun bir parçasıdırlar - aynı zamanda da ‘anormal olarak’ paranoid insanların, bir sonra ne yapabileceklerinden korkar ve bundan kaygı duyarlar. Temmuz 2004’te bir akademik konferans deneyi yeniden işletildi ve araştırmacılar uygulamacılar birlikte,  ‘uzmanların’ diğer insanların hayatları üzerindeki otoritesine meydan okuma imkânı sağladığı için, Paranoya Ağı’nın üniversite alanını açtılar. 
Bu hareketten çıkan derslerden birisi, psikiyatri ve psikolojinin kötüye kullanan ve küçük düşürücü uygulamalarına karşı kendi politik eyleminin bir parçası olarak araştırma yaparken, ‘test edilebilir hipotezlerin’ ve ‘kontrol gruplarının’ eski paradigmanın psikoloji kavramlarının bu gerçek dünyada işlemeyeceğidir. Bu hareket kendi yaşantılarından öğrenerek çok hızla dönüşmektedir dolayısıyla daha yeni eleştirel yaklaşımlardan sadece bazıları her hangi bir şekilde konu ile ilişkili olmaktadır.

SONUÇ
Bu faaliyetten öğrendiğimiz temel ders, aynı zamanda eleştirel psikolojideki çalışmalarımızın tamamına uygulanabilir. Ana akım psikolojiye meydan okuyan radikal açıklamaların ayrıntılarına ancak kurumsal desteğin yeni formlarıyla yeni iletişim ağlarında inilebilir. Geleneksel psikologların hepsi sık sık bize dünyanın böyle olduğunu, insanların böyle olduğunu, yapılabilecek ve de yapılamayacakların bunlar olduğunu sanki biliyorlarmış gibi söylerler. Ama bilmiyorlar. Ve bir çok insan da bilmek için bilmedikleri şeyler yapıyorlar. Bu problemi salt içsel bir meseleymiş gibi çözmeye çalışmak yerine psikologlar kesinlikle disiplinin içi ve dışı arasındaki sınırları yeniden düzenlemek için bir şey yapmalılar.
Psikoloji kapitalist toplum anlayışı içerisinde, toplumu daha etkileyici işletebilmek için inşa edilir ve bu toplum içerisinde kendi patoloji imgelerini inşa eder. Psikolojinin inşasına meydan okuyan politik eylemin bir parçası yarattığımız şeyin çözülmesidir. Eleştiri süreci de aynı zamanda yapı sökümü sürecidir. Bu süreç psikolojiden muzdarip herkesle, patolojik olarak inşa edildikleri yöntemi reddetmeye başlayan herkesle elverişli bir politik ittifakı kapsamalıdır. Psikoloji disiplinin teori ve aygıtlarının elverişli yapı sökümlerine seslenişi politik bir sorudur.
Başlangıçta değişimin insanın doğasında olduğunu söylemiştik. Eski psikoloji insanları deneyecek ve de sabitleyecek şekilde incelemiştir. İnsanların ne yaptıklarını ve bazen içinde eyledikleri dünyayı açıkladıklarında, değişimi engelleyecek şekilde  (insanı) sabitlediler. Eleştirel psikoloji bu değişim süreçleriyle bağlantılandırma yoludur, dolayısıyla değişen dünyanın bir parçasıdır.


Kaynakça :
Billington, T. (1996). Pathologizing children: Psychology in education and acts of govern-ment. In E. Burman, G. Aitken, P. Alldred, R. Allwood, T. Billington, B. Goldberg, A.Gordo- López, C. Heenan, D. Marks, & S. Warner (Eds.), Psychology discourse practice: From regulation to resistance (pp. 37-54). London: Taylor & Francis.
Billington, T. (2003). Separating, losing and excluding children. London: Falmer.
Brown, L. S. (1989). New voices, new visions: Toward a lesbian/gay paradigm for psychology. Psychology of Women Quarterly, 13, 445-458.
Burman, E. (Ed.). (1990). Feminists and psychological practice. London: Sage.
Burman, E. (Ed.). (1998). Deconstructing feminist psychology. London: Sage.
Burman, E. (2000). Method, measurement and madness. In L. Holzman & J. Morss (Eds.), Postmodern psychologies, societal practice, and political life (pp. 49-78). New York: Routledge.
Burman, E. (2003, September). (How) can critical psychology help feminist antiracist work? Keynote address at the International Critical Psychology Conference, Bath, United Kingdom.
Burman, E., Aitken, G., Alldred, P., Allwood, R., Billington, T., Goldberg, B., Gordo-López, A., Heenan, C., Marks, D., & Warner, S. (1996). Psychology discourse practice: From regulation to resistance. London: Taylor & Francis.
Butler,  J.  (1990).  Gender  trouble:  Feminism  and  the  subversion  of  identity. London:  Routledge.
Cooke, B., & Kothari, U. (Eds.). (2001). Participation: The new tyranny? London: Zed Books.
Dorling, D., & Simpson, S. (Eds.). (1999). Statistics in society: The arithmetic of politics. London: Arnold.
Edwards, D., & Potter, J. (1992). Discursive psychology. London: Sage.
Fals Borda, O., & Rahman, M. A. (1991). Action and knowledge: Breaking the monopoly with participatory action research. New York: Apex.
Foucault, M. (1977). Discipline and punish: The birth of the prison. London: Allen Lane. 
Foucault, M. (1981). The history of sexuality (Vol. 1). Harmondsworth, UK: Penguin. 
Freire, P. (1972). Cultural action for freedom. Harmondsworth, UK: Penguin.
Gergen, K. J. (1991). The saturated self. New York: Basic Books.
Gordo-López, A. J., & Parker, I. (Eds.). (1999). Cyberpsychology. London: Macmillan. Gray, C. H., Figueroa-Sarriera, H. J., & Mentor, S. (Eds.). (1995). The cyborg handbook. New York: Routledge.
Ingleby,  D.  (1985).  Professionals  as  socializers:  The  ‘psy  complex’.  Research  in  Law, Deviance and Social Control, 7, 79-109.
Kitzinger, C. (1987). The social construction of lesbianism. London: Sage.
Kitzinger, C. (1999). Lesbian and gay psychology: Is it critical? Annual Review of Critical Psychology, 1, 50-66.
Kitzinger, C., Wilkinson, S., & Perkins, R. (Eds.). (1992). Heterosexuality [Special issue]. Feminism & Psychology, 2(3).
Kvale, S. (Ed.). (1992). Psychology and postmodernism. London: Sage.
Lave, J. (1988). Cognition in practice. Cambridge, UK: Cambridge University Press.
Lubek,  I.  (1993).  Social  psychology  textbooks:  An  historical  and  social  psychological analysis of conceptual filtering, consensus formation, career gatekeeping and conservatism in science. In H. Stam, L. Mos, W. Thorngate, & B. Kaplan (Eds.), Recent trends in theoretical psychology (Vol. III, pp. 359-278). New York: Springer. 
Middleton, D., & Edwards, D. (Eds.). (1990). Collective remembering. London: Sage.
Parker, I. (1989).  The  crisis  in  modern  social  psychology,  and  how  to  end  it. London: Routledge. 
Parker, I. (1999). Critical psychology: Critical links.  Radical  Psychology:  A  Journal  of Psychology, Politics and Radicalism, www.yorku.ca/faculty/academic/danaa/index.htm (accessed 3 February 2003).
Parker, I. (2002). Critical discursive psychology. New York: Palgrave / Macmillan.
Parker, I. (2003). Discursive resources in the Discourse Unit. Discourse Analysis Online, 1(1),  http://www.shu.ac.uk/daol/articles/v1/n1/a2/parker2002001.html (accessed  29 October 2003).
Parker, I. (2005). Qualitative psychology: Introducing radical research. Buckingham, UK: Open University Press.
Parker,  I.,  Georgaca,  E.,  Harper,  D.,  McLaughlin,  T.,  &  Stowell-Smith,  M.  (1995). Deconstructing psychopathology. London: Sage.
Romme, M., & Escher, A. (1993). Accepting voices. London: MIND. 
Rose, N. (1985). The  psychological  complex:  Psychology,  politics  and  society  in  England 1869-1939. London: Routledge and Kegan Paul.
Walkerdine, V., & the Girls and Mathematics Unit (1989). Counting girls out. London: Virago.
Watson, K. (2005). Queer theory. Group Analysis, 38(1), 67-80.
Wilkinson, S., & Kitzinger, C. (Eds.). (1996). Representing the other: A feminism and psy-chology reader. London: Sage.
Wilson, E. A. (1999). Critical/cognition. Annual Review of Critical Psychology, 1, 136-149.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.